Momo
ya da zaman hırsızlarının ve çalınmış zamanı insanlara geri getiren çocuğun tuhaf öyküsü
Momo, 1973 yılında Michael Ende tarafından orijinal dilinde Almanca olarak yayımlanmıştır. Momo her ne kadar çocuk kitabı olarak karşımıza çıksa da yediden yetmişe herkese ulaşmayı başarmış bir hikâyeye sahiptir. Aslında içimizde, hep orada olan bu öykü; günümüzü de çok farklı bir bakış açısıyla özetlemiştir.
Sizi en derinden etkileyen bazı karakterler, diziler, filmler ve kitaplar vardır. “Zamansız”dır aslında bunlar. Ne zaman veya nerede okursanız okuyun, izlerseniz izleyin onlar her zaman bir şekilde kendine yer bulmayı başarır. Momo da tam olarak bu harika eserleden sadece birisi.
Ben size bunları olup bitmiş gibi anlattım. Oysa gelecekte olacakmış gibi de anlatabilirdim. Benim için ikisi arasında büyük bir ayrım yok.
- “Sana bu adı kim taktı?”
“Ben kendim” dedi Momo.
“Sen kendin mi taktın?”
“Evet.”
“Ne zaman doğdun?”
Momo biraz düşündü ve sonra dedi ki: Hatırladığım kadarıyla ben hep vardım.” (s. 16) - “Momo karşısındakileri, aptal insanların bile aklına parlak düşünceler getirecek şekilde dinlerdi. Bunun için karşı tarafı düşünmeye iten bazı şeyler söylüyor ya da zekice sorular soruyor da değildi; aksine yalnızca sessizce oturur ve anlatılanları pür dikkat dinlerdi.” (s. 20)
- “Yalnızca Momo, Beppo’dan cevap alabilmek için uzun süre beklemesi gerektiğini bilir ve onun sözlerini rahatlıkla anlardı. Beppo’nun sorulara yanlış bir karşılık vermemek için bu kadar düşündüğünü bilirdi, çünkü Beppo’ya göre, dünyadaki bütün anlaşmazlıklar kasıtlı ya da kasıtsız, aceleye getirilerek söylenmiş birtakım yalan yanlış sözlerden kaynaklanıyordu.”(s. 41)
- “Bak Momo” derdi, “ne oluyor, biliyor musun? Bazen önüme upuzun bir cadde çıkıyor. Öyle uzun ki, insan sonu gelmez sanıyor… İnsan caddenin tamamına bakıp hemen bir karara varmamalı. Her zaman adım adım ilerlemeli. Sürekli olarak bir adım sonrasını düşünmeli, bir adım, sonra derin bir nefes, sonra bir süpürge. İşte o zaman hayat zevkli olur. Önemli olan işini iyi yapmaktır. Öyle de olmalı… Bir de bakarsın ki, adım adım bütün yolu bitirmişsin. Nasıl olduğunu anlamadan ve yorulmadan.” (s. 42)
- “Zengin olmak marifet değil” derdi Momo’ya, “Her isteyen zengin olabilir. Birazcık zenginlik için hayatlarını ve ruhlarını satanlara bir baksana, ne hale gelmişler! Yok. Ben onlar gibi olmak istemem. Varsın bazen cebimde kahve param olmasın; yeter ki hep aynı Gigi kalayım!” (s. 46)
- “Herkes çok iyi bilir ki, bazen bir saatlik süre insana ömür kadar uzun gelirken, bazen de göz açıp kapayıncaya kadar geçip gider. Zamanın garip kısalığı uzunluğu, o saat içinde yaşanan olaylara bağlıdır. Çünkü zaman, yaşamın kendisidir. Ve yaşamın yeri yürektir.” (s. 65)
- “Hayatım böyle geçip gidiyor… Varlığımdan ne anlıyorum? Bir gün gelecek ve sanki hiç yaşamamış gibi ölüp gideceğim.” (s. 66)
- “Ama bazen öyle anlar olur ki, hiçbir şeyin değeri kalmaz. Bu duyguyu herkes bilir.” (s. 67)
- “Bütün yaşam bir hikayedir ve biz de onun içindeyiz.” (s. 116)
- “O ana kadar her şey ona şaka gibi gelmişti. Bu da, sonunu düşünmeden başladığı öyküler gibi bir oyundu sanki. Yaşamında ilk defa, onun hayal gücünün dışında, kendi başına bir öykü oluşuyor ve o seyirci kalıyordu!” (s. 141)
- “Fakat zaman, gerçek sahiplerinden alınınca ölüyor. Her insanın kendisine ait belli bir zamanı vardır. Ve bu zaman da yalnızca onda kaldıkça canlıdır, yaşar.” (s. 171)
- “Evet, geçmiş demek geçip giden anılar demektir. Gelecek ise henüz gelmemiş olan anılar. Şimdiki zaman olmazsa ne geçmiş olur ne de gelecek.” (s. 175)
- “Çünkü nasıl gözleriniz görmeye, kulaklarınız duymaya yarıyorsa, insanın yüreği de zamanı algılamaya yarar. Kör bir insan için gökkuşağının renkleri ve sağır bir insan için kuş sesleri nasıl boşunaysa, bütün bir yürekle algılanmayan zaman da öyle boşa gider, kaybolur. Ama ne yazık ki, düzgün çarpmasını bildiği halde kör ve sağır olan nice yürekler vardır.” (s. 179)
- “Ya öbür tarafta ne var?”
“İşte orada, bazen taa içinde duyduğunu söylediğin müziği bulacaksın. Ama artık sen de o müziğin içindeki bir ses olacaksın.” (s. 179) - “İnsanlar kendilerini korkutan şeylere çok daha çabuk inanıyorlar.” (s. 180)
- “Hayatta en tehlikeli şey, gerçekleşmiş hayallerdir.” (s. 232)
- “Artık öğrendiği bir şey vardı: Başkalarıyla paylaşılmayan zenginlikler insanı mahvediyordu.” (s. 239)
Momo
Kabalcı Yayıncılık