Toplumsal ve bireysel hayatımızın her alanını derinden etkileyen modernite, bir yandan özgürleştirici ve rasyonel, diğer yandan da kısıtlayıcı ve irrasyonel bir dünya yaratmıştır. Modernitenin bu ikili karakterini; Max Weber, Jürgen Habermas ve Anthony Giddens‘ın görüşlerinden yararlanarak, sizleri içinde bulunduğumuz dünyayı birlikte sorgulamaya davet ediyoruz.
Modernite, geleneksel toplum sonrası kapitalleşmenin, kentleşmenin ve sekülerleşmenin hız kazandığı bir tarihsel dönemi ve bu dönemde gerçekleşen değişimlerin bütününü ifade etmektedir. Bu değişimlerle birlikte yönetim rasyonelleşmiş ve bürokratikleşmiş, ekonomik ilerleme kaydedilmiş, özgürleştirici ve akılcı bir dönem ortaya çıkmıştır. Modernizm ise tarihsel bir dönemden ziyade dünya hakkında bir düşünme biçimini ve bu düşünme biçiminden doğan sanatsal, felsefi, mimari, edebi ve kültürel hareketleri ifade eder.
Max Weber ve Modernitenin “Demir Kafes”i

Weber, geleneksel toplumun rasyonel modern topluma dönüşmesini, bürokratikleştirme süreci bağlamında ele almaktadır. Rasyonel olan yapı ve kurumlar bireylere verimli, öngörülebilir ve hesaplanabilir hizmetler sunmasına karşın; dünyanın insanlar için daha anlamsız hale gelmeye başlamasıyla birlikte toplum için irrasyonel sonuca da yol açmaktadırlar. Bu durumda modernlik mefhumu ile birlikte bir zıtlığın içine sürüklendiğimizi görmekteyiz. Rasyonelleşme, Batı uygarlığı tarafından hızlandırılıp, toplumsal yaşamın bütün alanlarına nüfuz etmiştir. Modernitenin getirisi olan bu akılcılaşma, bir yanıyla insanın gerçekliği daha fazla kavrayabilmesine olanak tanırken, bir yanıyla da insanlığı bürokrasinin ve rasyonel otoritenin “demir kafes” i içine hapsetmektedir. Weber, bireyin toplumdan kopacağından ziyade, modern toplumun akılcı eylemlerinin bireyi rasyonalitenin demir kafesine mahkûm edeceğinden endişe etmiştir.
Jürgen Habermas ve Araçsal Rasyonalite

Jürgen Habermas ise, moderniteyi kamusal alandaki özgürlükleri genişletmesi olarak değil tam tersine kısıtlayıcı bir unsur ve insanların üzerinde tahakküm kuran bir iktidara dönüş olarak tanımlamıştır. Habermas’ ın çalışmalarının merkezinde modern bilim anlayışının şekillendirmiş olduğu aydınlanmacı araçsal rasyonalite yer almaktadır. Bu bağlamda araçsal akıl, norm ve değerlerden uzak, yalnızca teknik bilgiye indirgenmiş bir aklı sembolize eder. Modern toplum aslında bireyi tek bir tipoloji haline getirmeye çalışmaktadır. Toplumdaki var olan farklı aidiyetler göz ardı edilerek, sadece devletin oluşturmuş olduğu ilkelere dayalı bir ortam yaratılmış olup yaşam dünyası kronolize edilmiştir. Fakat Habermas, yine de modernitenin vazgeçilemez olduğunu vurgulamıştır.
Çünkü modernite tamamlanmamış bir projedir. Burada yapılması gereken şey, toplumun içerisinde var olan farklı kesimlerin birbiriyle olan iletişim kanallarını açmak ve toplumun ortak değerleri çerçevesinde bir zeminde buluşmalarını mümkün kılacak uygulamaları devreye sokmaktır. Sonuç olarak, sistemi ortadan kaldıramayacağımıza göre sistemin dönüştürülmesi ve bunu demokratik bir karaktere büründürmek gerekmektedir. Moderniteyle birlikte insan bir şekilde sisteme kurban edilmiş, araçsallaştırılmıştır. Bunun yaratmış olduğu meşruiyet krizini aşmak için sistemin insan için var olması gerekmektedir. Sonuç olarak, özne merkezci bir dünyadan, iletişim ilişkileriyle sosyalleşen bireylere dayalı özneler arası dünyaya geçerek modernliğin açmış olduğu sorunlar çözüme kavuşabilecektir.
Anthony Giddens ve Denetimden Çıkmış Bir Dünya

Giddens ise Weber ve Habermas’tan farklı olarak modernliğin ilk dönemlerinde geleneği yok ettiğini fakat sonradan onu yeniden inşa ettiğini vurgular. Modern dünyada geleneğin yerini uzmanlık, uzmanlık becerisi, uzmanlık sistemleri almıştır. İnsanlar karayollarını, bilgisayarlarını, eğitimi, sağlığı ve hukuku düzenleyen insanlara güvenirler fakat duydukları bu güven kişilere özgü bir güvenden ziyade uzmanlık sistemlerinin kendisine yöneliktir. Giddens aynı zamanda yüksek modernliğin giderek ezici bir güç haline geleceğini vurgular. Bunun sebebi ise denetimden çıkmış bir dünya modeli ile karşı karşıya kalmamızdan kaynaklanmaktadır. Modern dünyada insanlar sosyal ilişkilerinde fiziksel yakınlık kurmaya veya aynı yerde bulunmaya mecbur olmadıkları için kendilerini zaman ve mekandan soyutlamış olmaktadırlar. Bu da denetimin sağlanmasını olanaksız kılmaktadır.
Sonuç olarak, moderniteyle birlikte kamusal alandaki özgürlüklerimiz genişlemiş, kaynaklarımız daha fazla çoğalmış ve bize sadece olumlu yönde etki etmiş gibi düşünülse de bireyi toplumsal etkileşimden uzaklaştırma, hareketlerine belli bir çerçevede yön vererek onu kısıtlama gibi olumsuz yönleri de bulunmaktadır. Bu sebepten ötürü moderniteyi daima ileriye doğru gelişme kaydeden bir süreç olarak düşünmek ne kadar doğru tartışılmalıdır.
Kaynakça:
- Habermas, J. (1996). İletişimsel Eylem Kuramı, M. Tüzel (Çev.). İstanbul: Kabalcı Yayınevi.
- Giddens, A. (2012). Modernliğin Sonuçları, Çev. Ersin Kuşdil. İstanbul: Ayrıntı
Yayınları. - Kaya, M. (2012). Klasik Sosyolojik Perspektifte Modernleşme Tartışmaları, Birey ve Toplum, 2(4), 125-129.