Kitap okumak bir yaşam biçimidir. Eğer bu yolu seçmişseniz ne olursa olsun bu alışkanlığı bırakamaz tutkunu olursunuz ta ki bir gün dikkatiniz dağılmaya başlayıncaya kadar… Çoğu insanın kitap okuyamama bahaneleri arasında dikkat dağınıklığı yatar çünkü bu artık modern yaşamın getirmiş olduğu sıradan bir sorun haline gelmiştir. Bu engel aşıldığında bambaşka dünyaları ziyaret etmeye başlarız. Özellikle kurgu okurken insan kendinden sıklıkla bir parça bulur ve kurgunun zamansız bir mucize olmasına bir kez daha kapılır.
Türkiye’de kitap okuma oranı her ne kadar diğer milletlere kıyasla az olsa da azımsanamayacak bir kitle ve topluluk bu alışkanlığın sürdürülmesine ve ülkenin hem kültürel olarak hem de entelektüel olarak gelişmesine katkıda bulunur. Elbette modern hayatın getirmiş olduğu birtakım zorluklar ve dezavantajlar okuma alışkanlıklarını derinden etkilese de her şeyin “bireyin” elinde olduğunu hatırlatan bir çağda bunu kişisel bir çabayla değiştirmek de mümkün!
Dikkat Dağınıklığı ve Odaklanma Sorunu

Modern yaşamda hızla geçip giden bir günde vakit ayırılabilecek uğraşlar sınırlıdır. Bu işlerin arasında araya kitap okumak gibi odaklanılması güç bir işi koymak her zaman pek de verimli olmaz. İnsan zihninde açık kalan birçok sekme inatla odaklanmayı zorlaştırırken bir yandan da zihin yapılacak diğer işleri, sorumlulukları veya geçmişte yaşanmış anları hatta pişmanlıkları bile anımsar. Bu durum elbette dikkati iyice dağıtabilir ve okunanı anlaşılmaz bir hale getirebilir. Ancak olup biten her şeyin zihnin içerisinde olduğunu hatırlatmakta fayda var. Çünkü bazen kişi fark etmese de aklının içerisindekilere esir olur ve davranışlarını, hatta hayatını bile temeli olmayan kaygılar yönetir. Elden tek gelen, bu düşüncelere olabildiğince kapılmadan anda kalarak hem okunandan keyif almak hem de odaklanma gücünü giderek artırmak olmalıdır.
Dijital Çağın Okuma Alışkanlıklarımıza Etkisi

Dijitalleşen dünyada sosyal medya birçok dikkat çekici unsur barındırır ancak kitap okumak gibi uğraş gerektiren meselelerde ise en büyük düşmanımızdır. İzlediğimiz bir video veya dikkatimizi çeken bir fotoğraf, bunların hepsi kitap okumaktan daha kolay, basit ve ulaşılabilirdir. Çünkü sosyal medya zaman algımızı yerle bir ettiği gibi zihnimizi de bulanıklaştırırken insanları daha da yüzeysel bir hale getirmeyi başarır. Zamanla emekle yapılan, çabamızı ortaya koyduğumuz her bir iş ve hobi sıradanlaşmaya, basitleşmeye başlar. Sürekli olarak bir şeyleri tükettiğimiz bir yaşam biçiminde biraz üretkenliğe ve emek harcamaya artık yer kalmaz bu yüzden de insanın ruh hali ve karakteri artık çok yorgun ve enerjisiz bir hale gelir. Dolayısıyla, kitap okumak gibi kişinin kendine ayırabileceği kıymetli bir vakti teknolojiyle doldurmak bu çağın en büyük kusurlarından biri olabilir.
Türkiye’de Kitap Okuma Alışkanlığı

Türkiye’de okuma kültürünün yerleşik olduğu söylenemez. Çoğunlukla bunun tek sebebi veya bahanesi insanların “zaman” bulamaması olabilir ancak kültürel gelişmişlik bu yerleşikliğin yapı taşıdır. Sosyal ve kültürel alanda kalkınmışlık okuma kültürünün temellerini oluştururken bireysel çabanın da önemini vurgular. Bir toplumun değişiminde ve yaratıcılığının gelişmesinde kültürel kalkınma kilit rol oynamaktadır. Buna paralel olarak, günümüzde ülkelerin gelişmişlik düzeyleri artık maddi varlıklarla değil, “insani gelişmişlik” kriterleriyle değerlendirilmektedir. Bu yüzden, ülkemiz için tam anlamıyla bir okuma alışkanlığından söz etmek doğru olmaz.
Kolektif temelli bu sorun toplumumuzda bireysel gelişimin gecikmesi ile katmanlaşmış hatta olduğu yerde kalmış ve gelişime kapalı bir hale gelmiştir. Türkiye’de okuma kültürünün gelişmemesiyle ilgili en yaygın görüşlerden biri, toplumun sözlü gelenekten televizyonun etkisiyle doğrudan sözlü-görüntülü kültüre geçmesi ve bu geçişte yazılı kültür dönemini atlamış olmasıdır. İşte bu yüzden bireysel gelişim, insanların bilgiyi edinmesinin hâlâ dinlemeye bağlı olarak devam etmesinden dolayı gelişmez. Çünkü geleneksel Türk toplumunun yapısında kitlelerin bilgilenmeleri yalnızca birilerini dinlemesiyle mümkün olmuştur.
Okumaya Zaman Ayırabilmek

İnsanlar genelde “kitap okumaya ayıracak vaktim kalmıyor” gibi türlü bahanelerde bulunurlar ancak bulunduğumuz dijital çağda ekran süremiz ne kadar boş vaktimiz olduğunun bir kanıtıdır. Burada asıl mesele boş vaktimizi gerçekten ne ile değerlendirmek “istediğimizle” ilgilidir. Okumak, bireyler için gönüllü bir deneyim olarak gözükse de aslında okumayı alışkanlık haline getirmiş kişiler için istikrar ve disiplinin sonucu olarak bir zorunluluğa ve dolayısıyla bir ihtiyaca dönüşür.
Kitap okumak kişinin hayal gücünü, iç dünyasını ve ufkunu geliştirir bu yüzden isteyerek yapılan bir ihtiyaçtır. Son zamanlarda yoğun tempolarda çalışan insanların bile toplu taşımada, metroda kitap okuduklarını görmek gerçekten isteyince bir şeylere zaman yaratabilmenin bir göstergesidir. Okumayı bir yaşam biçimi haline getirebilmek ve bu inançtan sapmadan yola devam edebilmek kişinin kendisine yaptığı en büyük yatırımlardan biridir.
Sonuç olarak, kitap okuma kültürünün bir toplumda yayılması uzun zamanlar alsa da bunu bir değer haline getirmek mümkündür. Ancak, eğitim ve kültür politikaları gibi ulusal alanlarda bu meseleye yenilikçi ve kapsayıcı bir bakış açısıyla yaklaşılmadığı müddetçe, konunun bir problem olarak bile gündemimizde yer bulamayacağı kaygısı devam etmektedir.
Kaynakça:
Ungan, Suat. “Okuma Alışkanlığımızın Kültürel Altyapısı.” Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 7.1 (2008): 218–228.
Ortaş, İbrahim. “Türkiye ve Dünyada Kitap Okuma Değerlerinin Karşılaştırması ve Sosyal Yaşamımıza Etkileri.” Türk Kütüphaneciliği 28.3 (2014): 323–337.
Önal, İnci. “Tarihsel Değişim Sürecinde Yaşam Boyu Öğrenme ve Okuryazarlık: Türkiye Deneyimi.” Bilgi Dünyası 11.1 (2010): 101–121.


