Kitle iletişim araçlarının gelişmesiyle birlikte toplumun hayatında yer eden sinema kavramı; eriştiği halkın kültürü, bağlı oldukları değerler ve eğlence anlayışlarıyla birlikte birçok tanımda yer almıştır. Sinemanın izleyici kitlesine sunduğu hikayelerin inşa sürecinde ortaya çıkan stratejiler ve formüller ise çeşitli anlatıların oluşmasını sağlamıştır. Şimdi gelin, bu anlatılardan sinema dünyasına yön veren, temel düşünce yapısını Modern anlatının oluşturduğu modern sinema ve sistematiğini Geleneksel anlatının oluşturduğu klasik sinemanın farklılıklarına göz atalım.
Sinemada Anlatı
Hareketli bir görüntüden istenilen kodaçımı sağlanılabilmesi için sinema, belirli sinematografik unsurlar çerçevesinde şekillendirilmiştir. Senaryo bu unsurlardan biri olmakla beraber, görsel düşüncenin hikayeleştirilerek bir metin haline getirilmesiyle yapımın dayandığı anlatı kavramı ortaya çıkmaktadır. Farklılıklarını konu alacağımız modern anlatı ve klasik anlatıyla birlikte birçok türü olan bu unsurlar, filmlerin ‘nasıl‘ sorusuna cevap verdiği yapıyı oluştururlar.
Dayandığı Kökenler
Klasik anlatı (geleneksel anlatı), Aristoteles‘in kitabı olan Poetika‘daki tragedya tanımlamalarına dayanmaktadır. Tamamlanmış eylemlerin taklidi olarak tanımlanan tragedya, filmlerde gördüğümüz serim-düğüm-çözüm bölümlerinin çıkış noktası olarak sayılmaktadır. Modern anlatının kökenleri ise Aristocu yapıya karşı çıkan epik tiyatro akımında “Brecht Etkisi” ile bilinen Bertolt Brecht ve benzer düşünceye sahip Dziga Vertov‘a uzanmaktadır.
Olay Örgüsü
Sinemada olay örgüsü sahnelerin sıralanması ve nedensellik bağlamında olayların içsel bağlantıları olarak iki farklı anlamda incelenmektedir. Klasik anlatı, filmlerde olay örgüsü ve sebep-sonuç ilişkisini iyi kurarak öyküde boşluk bırakmadan bir amaç doğrultusunda ilerler. Örneğin klasik anlatı, bir polisiye filmde suçluların yakalandığı ve ceza gördüklerini olay konusu ederken, modern anlatı ise bu olaydaki adalet kavramına yoğunlaşmaktadır. Bu durumda modern anlatı klasik anlatıya göre sebep-sonuç ilişkisini kurma kaygısı taşımak yerine, ortaya konan sorunları soyutlaştırarak tartışmaya açmaktadır. Ayrıca genelde modern anlatı filmlerinde belirli başlangıç ve final bölümü yoktur. Bu nedenle filmler genellikle hayatın içinden bilindik kesitlerle başlar ve sona erer. Klasik anlatı filmlerinde ise durum daha farklı olarak; serim, düğüm, çatışma, doruk nokta ve çözüm bölümlerinden oluşan bir yapıya sahiptir.
Anlam Açıklığı/ Kapalılığı
Bir anlatının açık veya kapalı olması olay örgüsünün nasıl biçimlendirildiğine göre değişiklik göstermektedir. Klasik anlatıyı temel alan filmler; giriş, gelişme ve sonuç bölümleriyle kapalı bir anlatım sunar izleyiciye. Yani olay örgüsündeki tüm çatışmalar çözülerek izleyicilerin akıllarında soruların oluşmasına izin verilmez ve anlatılan öyküyü yorumlamaya kapatır. Modern anlatı ise tam tersi bir özellik taşır. Filmlerin sonu genellikle açık uçlu biter ve öyküdeki birçok belirsizlik çözülmeden, izleyicinin yorumlamasına açık bırakılır.
Yapım
Klasik filmler genel olarak bütçe açısından, ticari amaç güden bir yapım sürecine tabidir. Bu nedenle prodüksiyon ve oyunculuk gibi unsurlarda izleyiciye üstün performans sunulur. Klasik anlatıyla sunulan filmler, izleyicilere iyi vakit geçirme, onları eğlendirme kaygısı taşırken; modern anlatıya sahip filmler, olay örgüsüyle anlatılmak istenilen sorunlara dikkat çekmeyi hedeflemektedir. Modern anlatı, filmin yapım ve anlatım özellikleri hissettirilir. Klasik filmlerde ise bu durumun tam aksine, izleyiciye sunulan anlatının bir film olduğunu unutturma düşüncesiyle yapım süreci oluşturulur.
Kurgu ve Kamera Açıları
Klasik anlatı sinemasında kurgu esnasında, zaman ve mekanda anlam kaybının önüne geçebilmek için genellikle parçala-birleştir tekniği kullanılır. Modern anlatıda ise bir çekimin başlangıç ve son kısmının birleştirilip orta bölümün silinmesiyle elde edilen sıçramalı kurgu adı verilen teknik keşfedilmiştir. Modern anlatı bu teknikle klasik anlatıdaki süreklilik algısını yıkmıştır. Klasik anlatı kurgusu aynı zamanda ‘Görünmez Kurgu’ olarak da bilinir. Adından da anlaşılabileceği gibi; seyircinin kurguyu farketmesi istenmediğinden, yapılan her plan değişikliğinde kesme işlemleri insan görmesine benzetilerek gizlenmeye çalışılır.
Karakterler
Klasik anlatı sinemasında karşı güç yapısı bulunmaktadır. Bu karşı güç, filmdeki kahramanın amacına ulaşmasını engelleyebilecek çatışmalar yaratarak, amaçları birbirinden farklı iki karakter ortaya çıkartır. Klasik anlatı yapısını taşıyan filmlerde karakterler, belirli olan amaçlarına ulaşarak seyirciye mesajlar iletirler. Bu mesajlar seyirci için pusula niteliğindedir. Modern anlatı sinemasında ise karakterler, olaylara dayalı olarak betimlenmekten ziyade, ekseriyetle psikolojik tahliller içeren deneylerde bulunurlar. Bu sayede modern anlatı sinemasında yabancılaşma kavramı söz konusu edilerek, izleyicilerin karakterler arasındaki özdeşleşme seviyelerinin kontrol altında tutulması hedeflenmiştir.
Kaynakça
- Büker, Seçil. (1985). Sinema Dili Üzerine Yazılar, Anakara: DostKitabevi Yayınları.
- Günay, Ömer Lütfi. (2015). Geleneksel Anlatı ve Modern Sinem Anlatısı: “The Mummy” (Mumya) ve “Amour” (Aşk) Filmlerinin Dramaturjik Çözümlemeleri. Sosyal Bilimler Kongresi, Kocaeli Üniversitesi: İletişim Fakültesi.
- Gürkan, H. (2013). Godard ve Karşı Sinema. İletişim Çalışmaları Dergisi, bahar, sayı:3
- Topçu, Aslıhan. (2004). Sinema ve Zaman: Geleneksel Anlatı ve Çağdaş Anlatı Filmlerinde Zamanın Kullanımı Anlatısal Yapı ile İlişkileri. Ankara: Vadi Yayınları.