Her bölümünde farklı oyuncuların yer aldığı, farklı hikayeleri anlatan dizi, bir antoloji dizisidir. Hikayelerin çoğu New York‘ta geçiyor. Hatta neredeyse hepsi diyebiliriz. Bu yazı dizinin ikinci sezon bölümleri hakkındadır. İlk sezonda hikayeler çok daha iyi diyerek bir mukayese de yapmak mümkün. Yine de dizinin tamamını severek izleyeceğinizden şüphemiz yok. Her bölümünü sizler için ayrı ayrı değerlendirdik. Yazının geneli sürpriz bozan içerir.
1- On A Serpentine Road, With the Top Down
Stag marka eski model arabasına aşk derecesinde bağlı bir doktorun, sürekli arızalanan arabasını satışa çıkarmasının hikayesi anlatılıyor. İkinci evliliğini yapmış orta yaşlı bir kadın, biraz tasarruf etmek hem de artık maddi olarak zarara uğratan arabasını kocasının isteğiyle satışa çıkarır. Kadının arabaya bağlılığının asıl sebebi başkadır: Araba, ilk kocasının yadigarıdır. Asıl aşık olunan araba değil, kaybetmekten korkulan hatıralardır. İnsanın bir eşyaya böyle tutunması, onu bırakırsa sanki hayatının bir kısmının da bırakıp gideceğini düşünmesi… İlk aşkını hastalık nedeniyle kaybeden Stephanie’nin korkularıyla yüzleştiriyor bizi. Oldukça duygusal ve güzel bir bölümdü.
2- The Night Girl Finds A Day Boy
Bu bölümde ilk görüşte aşka tanıklık ediyoruz. Sadece geceleri uyanık kalabilen, gündüzü uyuyarak geçirmek zorunda olan bir kıza aşık olan adamın hikayesi. Kadın bütün işini, yeme alışkanlıklarını tam tersine yaşamak zorundadır. Onun Güneş’i bizim aksimize Ay’dır. Yaşadığı durum gecikmiş uyku fazı sendromu diye geçer. Güneş’i daha fazla görmek için işe bisikletle gidip gelen adamla, akşam 5’ten önce uyanamayan kadının aşk hikayesi… Başta hiçbir şey sorun değilmiş gibi gelse de geceyle gündüz gibi iki insanın beraber olması oldukça çetrefillidir. Bu türden bir zorluk genellikle ayrılık getirir, ama bazen de her şeye rağmen diyen insanlar vardır. Aşk için geceyi gündüze çevirmek isteyen aşıklar… Nefis bir bölümdü.
3- Strangers on a (Dublin) Train
Bu bölümde herkes tarafından tanınan birilerine rastlamak mümkün. Game of Thrones‘un Jon Snow‘u Kit Harrington ve Bohemian Rapsody‘nin Mary‘si Lucy Boynton başroldeler. Pandemi nedeniyle işlerine iki hafta ara verilmiş iki insanın, bu süreci İrlanda’da yaşayan aileleriyle geçirmek için bindikleri trende tanışmasını ve birbirlerinden etkilenmeleriyle başlayan bir aşk hikayesini izliyoruz. Before Sunrise tadında giden, aslında çok hoş bir gidişatı olan, finalinde verilen kararın şahaneliği eşliğinde eksik bulduğumuz bir sonla biten bölüm. Güzel bölümlerden biriydi.
4- A Life Plan for Two, Followed By One
Klasik bir çocukluk aşkı hikayesi. Aslında bütün bölümler arasında en zayıf bulduğumuz bölüm bu oldu. Hikaye hep o bildiğimiz sıradan tek taraflı aşk hikayesi aslında, yeni bir şey katılamamış düz hikayelerden. Ama dizi genel itibariyle o kadar güzel ki, bazı bölümlerin sıradan olması bile diziyi izlemenizin önüne geçemiyor. Bazı arkadaşlıklar arkadaşça kalmalı fikriyle de bitiyor.
5- Am I? Maybe This Quiz Will Tell Me
Aşk hikayelerinin donattığı bir antoloji tasarlayıp, queer bireylerin aşkını anlatmamak aşka ihanet sayılırdı. Bu bölümde de cinsel kimliklerini anlamaya çalışan kızlar karşımıza çıkıyor. Bir insanın kim olduğunu ona başkaları söyleyemez. Özellikle de yüzde kaç eşcinselsin temalı testler hiç söyleyemez. Bir insanın kim olduğunu ancak hisleri belirleyebilir. Eğitici bir bölümdü diyebiliriz.
6- In the Waiting Room of Estranged Spouses
Bazen planın kendisi plan yapmamaktır. İlişkiler her zaman iki kişiliktir. Karşınızdaki insanla olan ilişkinizi proje olarak görmeye başladığınızda o ilişki çatırdamaya başlar ve bir zaman sonra da bitmeye mahkumdur. Karısı tarafından aldatılan bir adam ve kocası tarafından aldatılan bir kadının ortak acıdan bir araya gelmesinin hikayesi anlatılır. Yeni bir ilişki istiyorsan, eski yüklerinden arınmalısın. Diğer tarafta da çocuğunu tek başına büyütmeye çalışan bir kadının destek arayışı var. Aşkta karşı tarafa yüklediklerinle tutunmak zordur. Yüklerini geride bırakmış bir erkekle çocuğunu hayatının aşkı olarak gören kadının tekrar buluşması… Belki bu kez bir şansları olur.
7- How Do You Remember Me?
LGBTİ hikayelerinden… Bu sefer iki yetişkin erkek arasındaki aşk hikayesine odaklanılmış. Aslında tam anlamıyla bir aşk hikayesi denilebilir mi, izleyince karar verebilirsiniz. Çünkü New York’un geniş caddelerinde yürürken karşılaşan bu iki adam sadece tek bir buluşma yaşamıştır. Aslında her şey çok iyiyken yaşanan talihsiz bir durum sonucunda daha ilk geceden ayrılmak durumunda kalırlar. Hikaye aşktan ziyade, iki insanın birbirlerinde nasıl hatıralar bıraktığına odaklanıyor. Hafızanızdan geçen anılar neyse, kişinin sizde bıraktığı da odur. Bir insanı nasıl hatırlarsan, o kişi senin için öyle biridir. Başkasında güzel hikayeler bırakmaya özen gösterdiğimiz bir hayatımız olması dileğiyle.
8- A Second Embrace, with Hearts and Eyes Open
Aşklarını yıllar önce kaybettiklerini düşünen boşanmış bir çiftin hikayesine odaklanıyor bu bölüm. İki küçük kızları olan çift ayrılmışlardır, ama düşman değillerdir. Bir akşam tekrar yakınlaşırlar. Adam kadına tekrar aşık olur. Aslında bu bölümde sevginin bitmezliği, sadece duraklamaya geçtiği fikri anlatılıyor. Eğer karşındakine şans verirsen, kalp zamanla hatırlar sevdiğini ve kaldığı yerden devam eder sevmeye. Tabii her şey başta yolunda gitmez. Adamın eski karısına tekrar evlenme teklifi edeceği akşam kadın kanser olduğunu söyler. Bir şeyler, kadın için tam da bittiği yerde tekrar başlar. Adamın hastalığı süresince kadına olan davranışları, o bittiğini sandığı aşkı kadında da alevlendirir. Bazen yeni şanslara inanmak gerekebilir.