“Bir varmış, bir yokmuş; dut ağacının o yoğun kıpkırmızı taneleri kar kadar beyazmış. Rengi ise tuhaf ve oldukça üzücü bir şekilde değişmiş. Buna neden olan şey, iki gencecik aşığın ölümüymüş.”
Pyramus ve Thisbe’nin hikâyesi, mitolojide karşılaştığımız aşk hikâyelerinden sadece bir tanesidir. Birçok şair, edebiyatçı bu hikâyeden esinlenerek zamanında çok güzel eserler ortaya çıkarmıştır. Bunlardan en bilineni ise Shakespeare’in Romeo ve Juliet’idir.
Pyramus ve Thisbe: Ölümlü Bir Aşk
Pyramus en yakışıklı delikanlılardan, Thisbe ise tüm Doğu’nun en güzel genç kadınlarındanmış. İkisi de Kraliçe Semiramis’in şehri olan Babil’de yaşarmış. Evleri birbirine o kadar yakınmış ki sadece bir duvar varmış bu iki aşığın arasında. Evlenmeyi arzulasalar bile aileleri buna izin vermezmiş. Aşk, onlar için âdeta yasakmış.

Evlerinin arasındaki duvarda bu iki âşık dışında kimsenin daha önce hiç fark etmediği küçük bir çatlak varmış. Bu çatlak arasında birbirleriyle fısıldaşıp onları ayıran duvara, “Eğer sen olmasaydın öpüşebilir, birbirimize dokunabilirdik. En azından sen bizim konuşmamıza izin veriyorsun. Bu sevgi dolu sözcüklerin âşık kulaklara ulaşması için bir geçit sunuyorsun bize. Hiç de nankör kimseler değiliz.” derlermiş. Böylelikle saatlerce konuşurlar, gece kendini göstermeye başlayınca ise dudaklarının değmesine izin vermeyen duvarı sözde birbirlerini öper gibi öpüp ayrılırlarmış.
Her gün şafak sökerken gelir o çatlak arasından fısıltı içinde konuşur, aşklarını yaşarlarmış. Öyle bir gün gelmiş ki, artık dayanamamaya başlamışlar. Bir gece yarısı evden kaçıp en azından özgürce birlikte olup aşklarını yaşayabilecekleri bir ülkeye gitmeye karar vermişler. Oldukça bilinen uzunca bembeyaz meyvelerle dolu bir dut ağacının altında Ninus’un Mezarlığı’nda buluşmaya karar vermişler. Sanki gün bitmeyecekmiş gibi gelse de en sonunda güneş batıp gece yükselmeye başlamış. Söz verdikleri yere ilk gelen Thisbe olmuş. Gecenin o karanlığında her ne kadar korksa da sevgisinin onu güçlü kılacağına inanarak Pyramus’u beklemeye başlamış. Aniden ayın ışığıyla birlikte bir aslan görmüş Thisbe. Vahşi yaratığın çenesinin kanla kaplı olmasından birini öldürdüğü oldukça açıkmış. Aslan, genç kızın üstüne gelmeye başlasa da Thisbe’nin hâlâ kaçabilecek alanı ve zamanı varmış ancak kaçarken pelerinini düşürmüş. Aslan ise ormanının derinliklerine karışmadan önce pelerini parçalara ayırmış.

Birkaç dakika sonra gelen Pyramus, kanlar içinde parçalanmış halde olan sevgilisinin pelerinini görünce şaşkına dönmüş. Thisbe’nin öldüğünden o kadar eminmiş ki, başka hiçbir ihtimal düşünemez olmuş.
Aşkını burada tek başına bırakmış ve onu koruyamamıştı. “Benim onu öldüren, benim…” Pelerinden geriye kalan birkaç parçayı alıp öperek dut ağacına taşımış ve “Şimdi… Benim kanımı da içmelisin.” demiş kendi kendine. Kılıcını çekerek hiç düşünmeden kendine saplamış. Öyle bir kan akmış ki, o kan dut ağacındaki tüm meyvelere sıçrayıp hepsini koyu bir kırmızıya boyamış.

Hâlâ aslanın varlığından korkan Thisbe ise sevgilisini yüzüstü bırakmaktan daha çok korkuyormuş. Bembeyaz dutlarla dolu o ağaca doğru yola koyulmuş ancak bir türlü o upuzun kar kadar beyaz meyvelerle dolu dut ağacını bulamamış. Ağaç oradaymış ancak tek bir beyaz meyveden eser yokmuş. Ağaca bakarken bir şeylerin hareket ettiğini gören Thisbe, gittikçe ürpermeye başlamış. Ağaca daha da yakından baktıkça neyin hareket ettiğini fark etmiş: Pyramus. Bu âdeta kan banyosunda yıkanan biricik aşkı Pyramus’muş. Onu kollarının arasına alıp artık soğuk kesilmiş dudaklarından öpmüş ve ona bakması için yalvarmış, “Benim, ben. Biricik aşkın Thisbe.” Onun adını duyar duymaz ağır bir şekilde açmış gözlerini Pyramus ancak ölüm daha ağır basmış.
Pyramus’un elinden düşen kılıcıyla parçalara ayrılmış pelerinini gören Thisbe, her şeyi oracıkta anlamış. “Kendi ellerin ve bana duyduğun aşkmış seni öldüren. Ben de cesur olabilirim. Ben de sevebilirim. Yalnızca ölüm bizi ayırabilecek güce sahip. Şimdi o güce de erişemeyecek.” Hâlâ sevgilisinin kanıyla ıslak olan kılıcı alıp kendi kalbine saplamış. Buna acıyan tanrılar, bu iki aşığın sevgisini ömür boyu hatırlamak için dut ağacının koyu meyvelerinin öylece kalıp karadut olmasına izin vermiş. Tek bir kupada külleri, Thisbe ve Pyramus’u bir arada tutmuş. Böylelikle onları ölüm bile ayıramamış.
Kaynakça
Hamilton, Edith. (1998). Mythology. “Eight Brief Tales of Lovers: Pyramus and Thisbe”, New York: Little, Brown and Company.