”Ressam zihninde ve ellerinde evreni gizler.”
Leonardo Da Vinci
Varlıklı bir ailede büyüyen İngiliz ressam Evelyn De Morgan, 1855 yılında Londra’da dünyaya gelmiştir. Kız kardeşinden alınan bilgiye göre, ailesi onun ressam olmasını istemediği için gizlice odasında resimler yaparmış. Ancak Morgan, ailesinin isteksizliğine rağmen bir yolunu bulup onları ikna edebilmeyi başarır ve sanat okuluna kaydolur. Bir süre orada eğitim alır ve sanatını geliştirmesinde neoklasizm anlayışını benimsemiş olan hocası Sir Edward J Poynter yardımcı olur. Sonrasında Rafael-Öncesi ressamı ve amcası olan John Roddam Spencer-Stanhope‘dan etkilenir. Onu ziyaret için Floransa’ya gittiği sıralarda Rönesans tablolarını incelemeye ve üzerlerinde çalışmaya fırsatı olur. Boticelli‘nin tabloları ile de o sıralarda tanışır. Zamanla kendine ait üslubunu geliştiren Evelyn, bu süreçten sonraki hayatı boyunca arkasında bir sürü eser bırakacaktır. Gençliğinde resim dışında mitoloji, edebiyat ve bilim alanında da çeşitli dillerde okumalar da yapar.

Alegori, Spiritüalizm ve Morgan’ın Bazı Önemli Eserleri
“Sanat sonsuzdur ama hayat kısadır. Şu andan itibaren yapmaya başlıyorum, bir dakika bile kaybedecek zamanım yok.”
Evelyn De Morgan
Evelyn De Morgan’ın sanatına ve tablolarına değinmeden önce yaşamında nasıl biriydi ve hayata nasıl bakıyordu, savunduğu görüşler nelerdi kısaca bahsedelim.
Onun resimlerine alegorik temalar hakimdir. Alegori, bir toplumsal görüşün, duruşun ve fikrin çeşitli sanat eserleri ve yöntemlerle yansıtılması demektir. Alegorik eserlerde anlamlar gizlidir. Eserin içindeki semboller, tasvirler çözümlenerek anlatılmak istenene ulaşılır. Evelyn de görüşlerini çizdiği resimler ile anlatmayı tercih ediyordu. Zamanla şekillenen hayat görüşü onun eserlerine de yansıdı. Feminist görüşe sahipti ve kadınların hor görülmesine, olduklarından zayıf gösterilmesine karşıydı. Tepkisini resimleriyle koymayı tercih etti.

Seramik sanatçısı olan eşi William Morgan‘ın görüşleri de çok geçmeden yansımıştır onun eserlerine. On dokuzuncu yüzyılda ortaya çıkan spiritüalizm anlayışı, çalışmalarını epey etkiler. Spiritüalizmin odak noktası, ölümden sonraki yaşam ve insan ruhunun zaman içindeki dönüşümüdür. Ayrıca resimlerinde kullandığı zıtlıklar, yani gece ve gündüz; karanlık ve aydınlık gibi temalar aşkın, umudun ve bilgeliğin; umutsuzluğun, cahilliğin ve sevgisizliğin üstünde olduğunu göstermek içindir. Bakıldığında zıtlıkları resmederken de kadın figürlerini kullandığı görülür. Günbatımı, gündoğumu, gece ve gündüz gibi.

Resimlerinde görüleceği üzere, genellikle efsaneleşmiş ve bilinen mitolojik hikayelerden faydalanır Evelyn. Çizimleri adeta bir masal kitabının sayfaları arasında fırlamış gibi olan sanatçının ünlü eserlerinden bahsedeceğiz yazının bu bölümünde.
Birçoğunuzun kulaklarının aşina olduğu Afrodit; aşk ve güzellik tanrısı bu tabloda Roma mitolojisindeki adı Venüs ismi ile vücut buluyor. Gece ve Uyku (Night and Sleep, 1878)’da adından da anlaşılacağı üzere yavaş yavaş gökyüzünün koyu renklere boyandığı bir sahnede süzülen Gece’nin ve Uyku’nun tasviri görülmekte. Elbetteki bu tasviri yaparken Morgan’ın esinlendiği bir isim var: Sandro Boticelli.
Aşağıda Gece ve Uyku tablosunu görmektesiniz. Gökyüzünde süzülen iki figürün de isimleri var, siyah saçlı olan Gece, oğlu Uyku’yu kolundan tutmuş. Bu resimde Boticelli’nin etkilerinin olduğu söylenmektedir. Venüs’ün Doğuşu tablosunda bir istiridyenin üstünde altın sarısı saçlarıyla beliren Afrodit’ten ve tablonun sol üst kısmında bulunan batı rüzgarlarından esinlenilmiş: Zephyr ve Chloris. Zephyr mitolojide rüzgar tanrısıdır ayrıca sanatçının bu iki olguyu kullanışı yalnızca bu tabloda sınırlı değil. Boticelli’nin tablosunda bu iki rüzgarın etkisiyle deniz kabuğunun üstünde duran Venüs’ün üstüne pembe güller saçılır. Gökyüzünden dökülen güller Venüs’ün doğumundan dökülen güllerdir. Venüs, Yunan mitolojisindeki aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit’in Roma mitolojisindeki karşılığıdır. Tabloda da bu etkileri açık bir şekilde görmekteyiz.

Alttaki tablonun ismi Love Potion. Nazik bir şekilde elindeki sıvıyı bir çanağa aktaran kadında en dikkat çekici olan şey, kadının kendinden emin duruşu ile zarafetini birlikte taşıdığını gösteren yüzü ve elleri. Nizami bir şekilde elindeki şişeyi kaseye boşaltıyor. Eline yakından bakıldığında ise üst kısımda, önünde durduğu pencerenin dışarı bakan kısmında birbirine sarılmış çift ayrıntısı var. Tabloda ne anlatılmak istendiği halen gizemini korumakta.

Morgan’ın ünlü eserlerinden biridir Aurora Triumphas. Resimdeki hareketli tema, resmin bir hikayesinin olduğunu söyler aslında. Sağdaki figür iyiliği ve saflığı simgeleyen Aurora‘dır. Aurora, gün doğumunun tanrısıdır. Hemen tablonun ortasında pembe kanatlarıyla ve ellerinde trompetle duran melekler çaldıkları müzikle yeni bir günü haber verir. Soldaki karanlık figür de gece tanrısı Nix‘tir. Nix, Aurora’ya gündüz vaktinin geldiğini haber verir, yeni bir gün başlayacaktır.

Alttaki Flora tablosunda yine Sandro Boticelli’nin La Primavera tablosundan esinlenilmiş. Genel olarak bu tablo, baharın gelişini temsil ediyor. Boticelli’nin tablosunda, Flora önceki ismi Chloris olan Peri’nin bir geçmiş bir de gelecekteki hali gösterilir. Bu tabloda Flora’nın arkasında yalnızca bahar aylarında meyve veren türden ağaçlar durmaktadır.

The Gilded Cage bir başka önemli eseri olmakla birlikte sanatçının ölümünden önceki son tablosudur. Eliyle pencereyi işaret eden kadın figürüne dikkat çekilirken dışarıdaysa bir kargaşa hakim tabloda. Sağ üstte de altın bir kafeste duran sarı bir kanarya çizimi var. Yüzü hüzünlü duran yaşlı adamın yanındaki kitaplar da sanat, müzik, tıp alanlarında yazılmış kitaplar, dilleriyse İtalyanca. Tablonun önemi, kadınların o dönemlerde yaşadığı ayrımcılığı ve çektiği acıları anlatmasından gelmektedir.

Aşağıdaki tablo da Yunan mitolojisindeki iki aşık Hero ve Lender‘in hikayesinden izler taşır. Hikayede Leander, her gece Hero’yu görmek için yüzerek karşıya geçmektedir. Eserde görülen meşale tutan kadın Leander’in aşık olduğu kadın, Hero’dur.

Mitolojiye göre Zeus‘un kızı olan Afrodit, Helen. Masumiyetin ve güzelliğin simgesi Helen, sanatçının Helen of Troy adlı eserinde beyaz güller içinde karşımızda. Aynada kendini seyrediyor, etrafındaki beyaz güller de aşkı simgeliyor. Arkada belli belli belirsiz duran şehir ise Truva.

Bu tabloda Morgan, ölümü bir kadın olarak tasvir etmeyi tercih etmiştir. Ölümü tasvir ederken bir son oluşunu düşünmenin aksine onun bir dönüşüm olduğunu vurgular. Bunları aktarırken de yumuşak renkler ve tonlar seçmiştir.

William’la tanıştıktan kısa bir süre sonra yaptığı Love’s Passion’da flüt çalan meleği dinleyen bir çift vardır. Biri pür dikkat müziği dinlerken diğerinin sanki aklı bir karış havada gibidir. Önlerinde açık duran kitap da aslında bilinçli olarak oraya çizilmiş bir şiir kitabıdır. Açık duran sayfalarında Romalı şair Tibillus‘un, bir adamın sevgilisinin kollarında öldüğünü hayal ettiği bir şiir yer alır. Evelyn’in bu tablosu, küçük kız kardeşinin ölümüne kadar satılmaz, 1965 yılına kadar ailede kalır.

Evelyn De Morgan’ın The Cadence of Autumn‘a bakıldığında beş kadın figürü göze çarpar. En solda, elindeki meyve dolu sepeti sıkıca kavramış duran, yazı ve ilkbaharı temsil eder. Ortada duran iki figürün yanında yere çömelmiş vaziyette duran kadın, elleriyle yaprakları toplar. En sağdaki kadın ise görüldüğü üzere parmaklarının arasından kurumuş yaprakları bırakır ve yapraklar rüzgara kapılıp gider. Zamanın değişimi, gelişimi mevsimlerin getirdiklerini anlatır bu tabloda Morgan. Yalnızca beş kadın figürüyle tasvir etmez. Arkadaki manzaradan seçtiği renklerin tonuna kadar; soldan sağa doğru incelendiğinde zamanın değişimini nasıl bir titizlikle işleyip baharın tazeliğinden kış mevsiminin solukluğuna doğru bir akış yarattığı görülür.

Kaynak
https://www.icysedgwick.com/evelyn-de-morgan/ 21 Ağustos 2022.
https://www.demorgan.org.uk/ 17 Ağustos 2022.


