”Tanrılar susmayacak, sanatçılar yoluyla konuşmaya devam edecektir. Artık tanrıları ve tanrıçaları Olympos dağında aramayalım.”

İlk yaşamdan itibaren var olan ve yaşam devam ettikçe de etkisini asla yitirmeyecek mitoloji ve mitin sanata olan etkisi yadsınamaz. Onlar sanatın hiçbir zaman tükenmeyecek olan kaynaklarıdır. İlk dönemlerin sanat eserlerine baktığımızda neredeyse tamamen mitsel karakterlerden beslendiklerini görürüz. Zamanla sanatı meydana getiren unsurların aslında bir sentezin ürünü olduğunu söyleyebiliriz. Peki bu etki yüzyıllar boyu nasıl korundu ve korunmaya da devam ediyor?
Thomas Bulfinch’e göre bir sanatçının eseri anlaşılmıyorsa, okuyucu yahut izleyici ondan bir zevk alamıyorsa bu durum eserin yetersizliğinden değil, okurun ya da izleyicinin mitolojik anlamda figür yetersizliğindendir. Aslında başka bir açıdan baktığımızda mitler, insanın kaybettiği geçmişi, bilinçaltının derinliklerinde muhafaza ettiği tarihi kişiliği ile bir iletişim kurma vesilesidir.
Mitlere Sembol ve İmge Haliyle Bakalım
Sembol (simge) ve imge (imaj) haliyle de mitin bir sürü tanımının mevcut olduğunu görüyoruz. İkisini birbirinden ayıran faktöre bakacak olursak sembol soyut bir kavramın dille göstergeleştirilmesidir. İmge ise her sanatkara göre değişen ve farklı hallerle karşımıza çıkar, daha şahsidir. Semboller ise daha yaygın bir kullanım alanına sahiptir. Hemen hemen her toplumda aynı anlama gelir. Barış için güvercin, özgürlük için bayrak ve ayrılık için gemi sözcükleri gibi.
Mircea Eliade’ye göre bütün kültürlerin mitolojilerinde ortak olan bazı temel simgeler de vardır. “Dünyanın merkezinde yer alan bir dağ, bir ağaç veya bir temel direği simgesi çok yaygındır.. Merkez simgeciliğinin en yaygın çeşidi, evrenin merkezinde bulunan ve üç dünyayı bir eksen gibi tutan Kozmik Ağaç’tır.” (Eliade. 1992)
Sanatçıların bir noktada mitlere başvurmasının nedeni de seyiricileri üzerinde etkiyi arttırmaktır. Bütün dünya mitlerine baktığımızda Yunan mitolojisi en çok bilinen ve kullanılan mitoloji olmuştur. Araştırmacılar bu bilinenliği, bu mitolojinin yüzyıllar boyu eserlere kaynaklık etmesine ve aynı zamanda bir inanç sistemi oluşturmasına bağlamıştır.
“Her ulusun efsâneleri vardır. Ama mitoloji deyince daha çok Yunan efsâneleri geliyor akla. Nedeni, bu efsânelerin aynı zamanda inanç sistemi oluşturmaları, ozanların, sanatçıların ve düşünce adamlarının bunlara sürekli katkıda bulunmalarıdır.”(Bayladı, 1995).
Kısacası, sanat eserlerinde mitler imge veya sembol olarak bulunurlar. İlk dönemlere ait eserler genelde tamamen mitolojik bir yapı olurken, sonraki dönemlerin eserlerinde mitler, metnin ana figürlerini oluşturan imge ve semboller haline gelir.
Çağdaş Sanatta Mitoloji
Çağdaş sanatla birlikte Pop Art’ı incelediğimizde sanatçının toplum mitlerini yansıtırken ürettiği farklılıkları görebiliriz. Klasikleşmiş anlayışa sahip olanlar mit üzerinde fazla bir oynama yapmaz ve mitin destansı havasını korur. Pop Art sanatçıları da bunun tam aksine kitlelere odaklı bir bakış açısıyla imgeleri tekrarlayıp farklı niteliklerle, simgelerle ya da ideolojik şekillerle mitleştirir. Pop Art sanatçının amacı daha çok gündemde kalmak ve kitleler tarafından ilgi görmektir.
Art Povera (Yoksul Sanat) ise özgürlükçü bir sanat harekatı olmakla birlikte varoluş yasalarının keşfini gündelik hayatı kullanarak ararken elit kesimleri ve anlamsal kodları yoksullaştırır.
Michelangelo Pistoletto’nın 1967 de yapmış olduğu ve zıtlıkları sunduğu ‘Paçavraların Venüs’ü (Venüs of the Rags) adlı yapıtı klasiği ve günceli buluşturup, ironik yaklaşımları sunmasını sağlamıştır. Çeşitli düşüncelere gebe olan eser, gelenekselliğe ve estetiğe sırtını dönmüş, sanata yeni bir anlayış sunmuştur.

Roma güzellik tanrıçası Venüs, mitlerin ve inançların tümünü temsil etmektedir ve izleyiciye sırt çevirmiştir.
Mitolojinin sanata verdiği en güzel esin kaynaklarından biri Roma Güzellik Tanrıçası Venüs’ü tanıyalım;
Sanat tarihinde kadın çıplaklığını kabul ettiren ve normalleşmesini sağlayan en büyük etkenlerden biri Venüs’tür. Tabii bu dönem pek kolay geçmemiştir çünkü M.S. 5. yüzyılda Hristiyanlığın Roma İmparatorluğu tarafından resmi din kabul edilmesiyle Antik dünya sona erdirilmiş ve çıplaklık, cinsellik ve Venüs gibi imgeler yasaklanmıştır (Caner, 2004, s. 80).
Bu yasak bin yıl kadar sürmüştür. Sonrasında 15.yüzyılda tekrar insan bedeni üzerinde keşifler başlamıştır. Rönesans döneminin de etkisiyle gerçek anlamda kadın çıplaklığını sanatında kullanan ilk ressam Sandro Botticelli olmuştur. Sanatçı Venüs’ü seçmiş ve ‘Venüsün Doğuşu’ adlı tabloyu yapmıştır (Turani, 2011, s. 382).

Barok döneminde (klasikçilik ve Rönesans arasındaki dönem) bir diğer önemli Venüs eseri olan ‘Aynadaki Venüs’ ya da ‘Rokeby Venüsü’ olarak bilinen eser ressam Diego Rodriguez de Silva Velazquez tarafından yapılmıştır. İspanya’nın katı yönetimi ve kurallarına karşı o güne kadar ki ilk çıplak resmini betimlemiştir ve günümüze kadar gelebilen tek çıplak kadın figürlü çalışması olmuştur. (Eroğlu, 2007, s. 291).
Edouard Manet’in 1863 yılında resmetmiş olduğu ‘Olympia’ eseri çıplaklık algısının değişim süreci açısından büyük önem taşımıştır. Genel bir Modern Sanat incelemesinde bu eserin bir dönüm noktası niteliği taşıdığı gözlenmektedir. Eser artık bir başkaldırı niteliği taşır ve birçok sorgulamanın hedefi haline gelir. Manet tablosunda çıplaklığının farkında olan ve bundan rahatsızlık duymayan bir kadını sunar bizlere. Tablosunun sergilenmesi ile Manet farklı ithamlara maruz kalmıştır. Zaman ilerledikçe çıplaklıkla ilgili tabular da birer birer yıkılmaya başlar ve sanatın her alanında kendine bir yer bulur.
Bu dönüm noktasının yaşanması ile Venüs imgesinin Batı Sanatı’nın başlangıcından itibaren sanat objesi olarak ana varlık nedeninin ortadan kalktığını söyleyebiliriz.
Postmodern Çağın Venüsü
20. yüzyılın sonu ile Venüs imgesi daha farklı anlamlara yönelmeye başlamıştır. Bazı eserler geçmişteki Venüs eserlerine imalarda bulunurken, beraberinde yeni sorguları da getirmiştir. Artık Venüs aşkı, güzelliği ve çıplaklığı temsil etmesiyle değil sanatçıya bireyselliğini sorgulatması gibi yeni bir yolla da bilinir olmuştur.

Yves Klein ise Milo Venüs’ünü yeniden yorumlamış olduğu çalışmasında geleneksellikten yararlanıp Venüs’ün güzelliğine gönderme yapar, Saint Phalle ise yaratılan bu geleneğe karşı çıkmak için Venüs’ü öldürmeyi uygun bulur.

Kaynaklar
- http://earsiv.batman.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/20.500.12402/2126/Cilt1.pdf?sequence=1&isAllowed=y
- http://sanatyazilari.hacettepe.edu.tr/img/111119512017__1968805194b.pdf#page=16
- https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/567328
Görsel Kaynakları
- https://www.artsy.net/artwork/yves-klein-la-venus-dalexandrie-venus-bleue-1
- https://www.royalacademy.org.uk/art-artists/work-of-art/venus-de-milo
- https://sanatkaravani.com/pistoletto-ve-yoksul-sanat/
- https://www.sanatabasla.com/2012/06/venusun-dogusu-the-birth-of-venus-botticelli/
- https://www.sanatabasla.com/2014/05/aynadaki-venus-rokeby-venus-velazquez/
- https://www.artkolik.net/atolye-seminer/sanat-ve-mitoloji-9162
- https://www.artkolik.net/atolye-seminer/sanat-ve-mitoloji-ii-9206
- https://www.tarihcantasi.com/12-olimposlu/