Çağdaş Norveç edebiyatının ses getiren yazarlarından Vigdis Hjorth’ün Miras adlı romanı, 2019 yılında Dilek Başak çevirisiyle Türkçeye kazandırılarak dünyada olduğu kadar ülkemizde de oldukça geniş bir okur kitlesi elde etmiştir. Roman, miras çekişmesi üzerinden bir ailenin iç yüzünü ve dile getirilmeyenlerini çarpıcı bir biçimde gözler önüne serer.
Bergljot: Ailenin Dışlanan Çocuğu

“Annem tecrübesizdi, çocuksuydu, çocuksu olmayı tercih etmişti. Annem yetişkin olmayı tercih etseydi gerçeklerle başa çıkamazdı.”
Miras, ellili yaşlarını süren dört kardeşin ailelerinden kalan mirasın dağılımı üzerine yaşadıkları çekişmeleri yirmi yılı aşkın bir süredir ailesiyle görüşmeyen Bergljot’un gözünden anlatır. Miras problemi hikâyenin temel sorunu gibi görünse de aile içinde yıllardır yaşanan gerginlikler, baba-kız ve anne-kız dinamikleri, kardeşlerin sorunlu ilişkileri, gizli kalmış sırlar ve geçmişin travmaları miras çekişmesinin altında yatan sebepleri oluşturur. Ailenin arka planını ve bu çekişmenin buzdağının sadece görünen kısmı olduğunu romanın ana karakteri Bergljot’un gerçekçi hikâyesi anlatır okuyucuya. Özellikle babanın ölümünün ardından ortaya çıkan miras meselesi, Bergljot’u ailesiyle yıllar sonra tekrar bir araya gelmek zorunda bırakır ve ona geçmişini, travmalarını yeniden hatırlatır.
Roman Bergljot’un çocukluğundan, ilişkilerinden ve düşüncelerinden kesitler sunarak okuyucuya ailenin açtığı yaraların yıllar sonra bile hayatın merkezinde yer alabileceğini gösterir. Yaşanılan travmanın altından tek başına kalkmaya çalışmak ise en zorlu mücadeledir. Bergljot’un durumunda asıl sorun geçmişte yaşadıklarının yanı sıra, ailenin diğer üyelerinin ona yıllar boyunca inanmamasıdır. Anne figürünün hayatının her alanında üzerinde kurduğu baskı, konu aile içi istismar olduğunda bile görmezden gelmeyi tercih etmesiyle sonuçlanır; çünkü onun gözünde toplumun düşüncesi kızının yaşadıklarından daha kıymetlidir. Annenin roman boyunca birbirine bağlı bir aile olduklarına dair sarsılmaz inancı, kendi yalanına inandırır onu. Bergljot’un gerçekliğini dinlemez ve onun varlığını yok sayarsa hiçbir sorun kalmayacağını düşünür. Bergljot’a tek inanan ise yine ailesinden yara almış olan ve mirastan umduğunu bulamayan ağabeyidir. Mirastan daha büyük pay alan ve ebeveynleriyle daha sık görüşen kız kardeşleri için ise durum daha farklıdır. Ailelerinin sağladığı konfordan uzaklaşma korkuları ve ödeyecekleri bedellerden çekinmeleri, Bergljot’a inanmamayı “seçmelerine” neden olmuştur.
Parçalanmış Bir Aile

“İlişkilerini kesmeleri iyi olurdu, ama kopamadılar, talihsizlik burada işte, en büyük talihsizlik, dedim, ilişkiyi kesememek, bir türlü kopamamak, kalmaya ve yenilip yutulmaya mahkum olmak.”
Arka planda yaşanılanlar romanda sağlıklı bir aile olduğunu söylemenin zor olduğunu gösterir. Aynı ebeveynlerin birbirinden çok farklı yetiştirilen kardeşleri, gerçeklerle yüzleşmekten kaçan bir anne ile soğuk ve uzak bir baba. Bir aileyi birbirine bağlayan en temel taşlardan birinin güven duygusu olması beklenirken bu duyguyu en yakınlarından görmemesi Bergljot’un çocukluğunda kapanması zor yaralar açmıştır. Her ne kadar kariyerinde başarılı yetişkin bir kadına dönüşebilse de çocukluğu ve ailesiyle problemleri hayatı boyunca onun peşini bırakmamıştır. Yaşadığı duygusal çöküşler, kurduğu toksik ilişkiler, mental problemleri ve bunların sonucunda terapi alma noktasına gelmesi bunun en büyük göstergesidir. Bergljot’un ailesiyle bağlarını koparması, bir anlamda hayatına yeni travmalar eklemekten kaçınması, kendine yaptığı en büyük iyiliklerden biridir aslında.
Bağları Koparmanın Hikâyesi

“Prøysen’in Lambadaki Ardıçkuşu romanındaki Gunvor’un şakağında bir yara izi vardır.
O, sık sık bu yaraya dokunur, yarasını sevip okşar.
Yaramı sevip okşuyor muydum ben?”
Vigdis Hjorth, Miras‘ı kendi hikâyesinden yola çıkarak yazdığını belirtse de otobiyografik bir roman olarak nitelendirmiyor kitabını. Bir anlamda Bergljot gibi ailesinden uzaklaşmak istediğinden kitabın onun geçmişi olduğunu reddediyor. Bu bağlamda da Miras, yazıldığı dönemde oldukça ses getirmiş bir roman. Ayrıca Hjorth, miras ve aile gibi evrensel temaları Norveç edebiyatının yalın üslubuyla ele alıyor. Yaşanılan travmayı detaylandırmak yerine yetişkinlikteki yansımalarını göstererek istismar gibi hassas bir konuyu oldukça farklı bir yerden anlatıyor okura. Kitabın sade ama çarpıcı dili Bergljot’un yaşadıklarının ağırlığıyla tezatlık oluşturuyor ve bu özelliği onu son yılların dikkat çeken romanlarından biri haline getiriyor.
Kitap, yetişkin Bergljot’un geçmişine bakışını bazen bir ya da iki paragraflık sayfalarla, bazen de birkaç cümleyle okuyucuya aktararak anlatımında akıcılık sağlıyor. Yazarın sinema, edebiyat ve psikoloji gibi konulardaki bilgi birikimi ise bu kısa paragraflarda kendini gösteriyor. Örneğin Bergljot’un aldığı terapi sonrası Freud ve Carl Jung’un bilinçaltı fikirlerine duyduğu ilgi, bir Kuzey Avrupa filmi olan Festen ile kendi hayatı arasındaki bağlantılardan bahsetmesi bu birikimin göstergeleridir. Ayrıca bilinç akışı tekniğiyle yazılmış bu roman, her ne kadar sindirmesi güç konuları ele alsa da bu özelliğiyle okuru romanın içine çekiyor. Miras, bu özellikleriyle uzun süre unutulmayacak kitaplar arasında kendine yer ediniyor. Okuru aile içinde görmezden gelinenler, bağlar ve kopuşlar üzerine düşündürecek bir etkiyi de bünyesinde barındırıyor.
Vigdis Hjorth’den Miras, kurgusu ve diliyle oldukça etkileyici, anlattıklarıyla ise aileyi ve toplumu derinden yaralayan gerçeklere değinen bir romandı. Bergljot’un yaşadıkları aracılığıyla geçmişleriyle yüzleşmek zorunda kalan insanların psikolojisine tanık olmak, oldukça farklı bir deneyimdi. Son olarak, Norveç gibi uzak bir coğrafyada bile aile yapısının, miras çekişmesinin, sırların ve travmaların evrenselliği, dünyanın dört bir yanında toksik ailelerin çocuklarının yaşadıklarının bir portresi gibiydi.
Kaynakça
Hjorth, Vigdis. Miras. Çev. Dilek Başak. Siren Yayınları, 2019.


