Mimarlıkta Ütopik Vizyonlar: Hayal Gücünün Sınırlarını Zorlamak

Editör:
Gülizar Nehir Gülkanat

Mağaralar: İlk Ütopyalar

Ütopyalar ilk insanlardan bu yana ulaşılamaz ve ulaşılamayacak kadar mükemmel olan hayali bir yer olarak kurgulanmıştır. Mimarlık tarihçisi Lewis Mumford’a göre ilk ütopyalar insanların ilk barınakları olan mağaralardı. Mağaralar ilk insanların hem evleri hem de ortak vizyonla gelecekte daha iyi bir hayata doğru yolculuk ettikleri yerlerdi.

İdeal Devlet ve Ütopya Arayışı

Mumford’un belirttiği gibi cenneti yeryüzüne indirmenin bir aracı olan ilk ütopyalar,  kentlerin tasarımlarını etkiledi. Platon’un ideal devleti çözümlediği eseri Devlet’te bahsi geçen Callipolis kenti, bedensel arzulardan arındırmış yaşlı ve bilge aristokratlarca yönetilen ideal bir ütopyaydı. Arkeoloji profesörü Ken Feder Frauds’a göre ‘Star Wars’ın Antik Yunan versiyonu’ olan Platon’un Timaeus ve Critias diyalektiğindeki Atlantis ise teknolojik olarak gelişkin bir ütopya prototipiydi. Benzer bir şekilde Jambulos’un Hint Okyanusu’ndaki eğitimli ideal toplumu barındıran Güneş Adası da; Farabi’nin dünyevi kaygılardan uzak, akıl ve dinle yönetilen Erdemli Şehir’i de ütopyaların ideali arayışını temsil etmekteydi.

Ütopyanın Rönesansı ve Aydınlanması

“Ütopya” terimini ilk kez kullanan İngiliz filozof Thomas More idi. Ütopya’daki ada, Rönesans’ın ortaya çıkardığı hümanist fikirleri ve eşitlikçi toplum söylemlerini somutlaştıran hayali bir adaydı. 1516’da yayınlanan eserde, ütopya terimi, Yunan dilindeki “var olmayan” anlamındaki “ou” ve “yer” anlamındaki “topos” kökleri birleştirilerek “olmayan yer” anlamında kullanılmıştı. İngilizce ‘Eu-topia’ olarak telaffuz edilen “Ütopya”daki “eu” eki ise “iyi, mutlu” anlamındaydı. Yani Ütopya’da iyi, mutlu, ideal bir toplumun ve ideal kentin var olmadığına ve olmayacağına da vurgu yapılmak istenmişti.

Kaynak İstanbul Sanat Evi

Rönesansın ütopik kentlerinin biçimi Galleria Nazionale delle Marche, Urbino’da yer alan bir tabloda saklanmıştır. Geometrik, rasyonel tavrı ile bu tablo, Platon’un Devlet’inin hiyerarşik ve aristokratik düzenini yeniden kurmaya çalışıyordu. Campanella’nın dairesel planlı Güneş Ülkesi de, kenti parçalara bölen yedi dairesel sur ise insanlığın tüm bilgilerini gösteren sözler ve resimlerle kaplıydı. Felsefe ve bilim sur duvarlarında nesnel bir yapı kazanıp kentle birlikte Platon’un hayal ettiği gibi ebedileşmekteydi.

Sonraki dönemlerde; insanın doğayı bilimle yönetmesi gerektiğine inanan bilgin Francis Bacon’ın ütopyası Yeni Atlantis’i (1626), Johann Gottfried Schnabel’in Insel Felsenburg’u (1731) gibi ada ütopyaları, dünyanın geri kalanından bağımsız bir şekilde ideal kenti yaratıyorlardı.

Kaynak Bibliothèque Nationale de France

Aydınlanmada ütopyalar ve mimarlık, etik ve sembolik değerlerle karakterize ediliyordu. Ütopik vizyonunu bir sanat eseri gibi kurgulayan Boullée’ye göre mimarlık şiir gibiydi. Boullée’nin 1784’te Isaac Newton için içi boş devasa bir küre şeklinde tasarladığı kenotaf  (içerisinde mezar bulunmayan simgesel bir mezar türü) onun ütopik mimari anlayışının bir çıktısıydı.

Sanayi Devrimi ile Ütopyalar

19. yüzyılda Marx ve Engels’in öncülleri, Ütopyacı Sosyalistler: Henri de Saint Simon, Charles Fourier ve Robert Owen, küçük ölçekli, endüstriyel, eşitlikçi komünal ütopyalar hayal ediyordu.

Kaynak Gaia Dergi

Fourier’in tek başına bir kent gibi işleyen Falanster yapısı, içinde komünal Phalanx topluluğunu barındırıyordu. Ayrıca Fourier, geleneksel evin, kadınları kamusal alandan koparan bir yer olduğuna inanıyordu. Dolayısıyla 1837 yılında féminisme kelimesini üreten Fourier’in ütopyası da toplumsal cinsiyet rollerini toplum içinde şekillendirerek çözmeye çalışmaktaydı.

Falanster’ın toplumsal yarar prensibine öykünen Amerikalı yazar Edward Bellamy’nin Geçmişe Bakış isimli kitabına göre, Julian West, 1887’de Boston’da daldığı uykusundan 2000 yılında uyanır. Yeni modern Boston kentinde kamu yararının gözetildiği, iş gücü örgütlenmesinin, gelir dağılımının eşit bir şekilde yapıldığı bir gelecek imajı çizilmişti.

Kaynak Archdaily

Ebenezer Howard’ın farklı kentlere uygulanan Bahçe-Kent’i ise Sanayi Devrimi’nin yarattığı sorunlara çare olmak istiyordu. Bahçe-Kent, kentin toplumsal fırsatlarını; kırın doğası ile birleştirme fikri üzerine tasarlanmıştı.

20. yüzyıl Ütopyaları

Endüstriyel üretimin hızlanması ve yeni malzemelerin keşfiyle ütopya; Wells’in dünyadaki insanların kopyalarının yaşadığı bir gezegeni anlattığı eseri Modern Bir Ütopya’da (1905) olduğu gibi bilim ve teknoloji sayesinde daha iyi bir hayat tezahürüne dönüşmüştü.

Kaynak Designblog 2014

20. yüzyılda William Morris’in ekolojik ütopyası, Yona Friedman’ın yaygıları, Paul Maymont’un yeraltı kentleri, Fransız mimar Tony Garnier’in sosyalist kenti Cité Industrielle, Nicolas Schoffer’in sibernetik kuleleri, Japon mimar Kiyonuri Kitukate’nin huni-siteleri, Walter Jonas’ın yüzen şehirleri, Hindistan’ın hem ekolojik hem de spiritüel ütopyası Auroville’i, Kenzo Tange’in Boston Harbor’u (1959), ekspresyonist Finsterlin’in yapıyı bir bina olarak reddedişi gibi pek çok ütopist fikir ortaya atılmıştı.

Kaynak Lombardia Beni Culturali

Fritz Lang’ın Metropolis (1927)’i ve Ridley Scott’ın Blade Runner (1982)’ı gibi sinema başyapıtlarına ilham veren fütürizm ise yeni bir medeniyet yaratma misyonuyla doluydu. İtalyan mimar Antonio Sant’Elia’nın bir makine gibi işleyen şehri Città Nuova, devasa gökdelenlerin asansörler, köprüler ve yükseltilmiş yürüyüş yolları ile sürekli gelişen yapay bir manzaraya entegre edildiği ütopik bir kentsel yerleşim bölgesiydi.

Kaynak e skop

Konstrüktivistlerin ütopyaları ise SSCB’nin propaganda amaçlı görüntülerini ve eşitlikçi sanayi toplumu vaadiyle kübist ve fütürist imajların ve yeni malzemelerin bütünleştiği bir alanı temsil ediyordu.

Kaynak Fondation Le Corbusier

Le Corbusier ve Frank Lloyd Wright ise daha iyi bir hayat için modern ütopyalar kurgulamıştı. Le Corbusier’nin Paris’in merkezinde planladığı 1925 tarihli projesi Plan Voisin’da kent yüksek nüfuslu, hızlı, yeni ve teknolojik olacaktı. Dikdörtgen bir ızgara kurgusunda büyük bir yeşil alanın çeperine geniş aralıklarla yerleşmiş, 60 katlı, on sekiz adet, haç biçiminde yapı planlanmıştı.

Frank Lloyd Wright Broadacre City Çizimi Kaynak Arquiscopio

Le Corbusier’nin aksine F. L. Wright’ın 1932’deki modern ütopyası Broadacre City’da doğa ve teknoloji bir arada kullanılıyordu. Amerikan banliyölerinin temelini atan Broadacre City’de kentsel ögeler kaldırılmış, yollar sadece arabalara tahsis edilmişti. Hava ulaşım araçları kentin en belirgin özelliğiydi.

İkinci dünya savaşının yıkımının ardından ütopik vizyonlar,  kentlerdeki bozulmaları adeta bir kolaj gibi farklı parçaları üst üste getirerek düzeltmeyi öngörüyordu.

Paolo Soleri Hexahedron Arcology Çizimi 1966 Kaynak Megaestructuras

Mimar Paolo Soleri’nin mimarlık ve ekolojinin birleşimi olarak tasarladığı ütopyası “Arkoloji” kompakt ve enerji tasarruflu devasa bir organizma gibi işleyen bir yapı olarak ortaya çıkmıştı. Bu fikir, Arcosanti adındaki bir şehir ile 1970’de inşa edilen bir ütopyaya dönüşmüştür.

Kaynak ARCH 365 Topics in Computational Architecture

1960lar ve 1970ler mimariyi, kültürel eleştirinin bir aracı olarak gören ütopyacı grupların da yılıydı. İtalya’daki Archizoom ve Super Studio, San Francisco’daki Ant Farm ve İngiltere’deki Archigram gibi gruplar ileri teknolojili, eğlenceli ütopya vizyonlarını kolajlar, çizgi romanlar, dergiler aracılığıyla duyurmaya başlamıştı.

Bugün…

Kaynak Pera Müzesi

Bugün Philip K. Dick’in romanı Blade Runner ve öncülü William Gibson’nun Neuromancer adlı kitabı ile başlayan yeni sinematik ütopyalar distopik dünyalardan beslenmektedir. Neuromancer’den ilham alan Matrix, Açlık Oyunları gibi bilim-kurgu eserleri; Aldous Huxley’in 26. Yüzyılda kültürel çeşitliliğin, sanatın, geleneklerin, felsefenin, ailenin olmadığı; toplumun üreme teknolojisi, öjenik ve hipnopedi yoluyla dizgine getirildiği Cesur Yeni Dünya’sı gibi ütopyalar insanlara şu anda yaşamanın daha makul olduğunu düşündürmektedir.

Gelecekte dünyanın bütün kentlerinin ve halklarının birleşerek bir megapoliste yaşamlarına devam edeceğini vurgulayan Ekümenopolis kavramı 2011’de İstanbul görselleriyle bütünleşerek Ekümenopolis: Ucu Olmayan Şehir filmi ile anlatılmıştır. Film insanlara yıkık dökük gecekondulardan, boşluksuz kütlelerden, ışıksız odalardan, gökdelenlerin tepesinden, üçüncü köprüden, inşaat müteahhitlerinin gözünden, çocukların gözünden, yaya sevmeyen yollardan, uçsuz bucaksız İstanbul’u izletti.

O halde bugün bir distopyada mı yaşıyoruz? 

Kaynakça:

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Amerikan Edebiyatında Ünlü Hikâye Yazarları

Amerikan kısa hikâyeciliği, bireysel ve toplumsal gerçekleri derinlemesine işleyerek edebiyatta kalıcı izler bırakmıştır.

Toni Morrison Eserlerinde Kadınlara Yönelik Baskının İşlenişi

Toni Morrison'un eserlerinde kadınlara yönelik ırk ve cinsiyet temelli baskıları ve mücadeleleri inceliyoruz!

The Silence of the Lambs: 90’ların Unutulmaz Korku Filmi

90'lara ve sonrasına damga vuran The Silence of the Lambs filmini ve etkileyici karakterlere hayat veren başrol oyuncularını kısaca tanıyalım.

Tomorrowland Masalı: Belçika’nın Ritimleri

Tomorrowland, bir hayalin mekâna dönüşmüş hali, müziğin ülkeleri aştığı bir geçit töreni, Belçika’nın yeşil kalbinde atmaya devam eden dev bir masal.

Dope Thief Dizi İncelemesi : Sahte Rozet, Gerçek Aksiyon

Sahte DEA rozetleriyle karanlığa dalan Ray ve Manny'nin nefes kesen hikayesi Dope Thief'i mercek altına aldık!

Zülfü Livaneli – Güneş Yine Doğacak | Şiir Tahlili

Zülfü Livaneli’nin 2013 yılında yayımladığı “Güneş Yine Doğacak” adlı şiiri; barış, eşitlik ve kardeşlik temaları edebi ve simgesel açıdan ele alır.

Hal Hal: Barış Manço’nun Neşeli Bir Mirası

Bu yazıda, "Hal Hal" albümünün müzikal yapısını ve yıllar boyu bizlerde bıraktığı etkiyi inceliyoruz.

Pop Rock Türüne Ait En İyi 12 Yabancı Şarkı

Pop rock türüne damga vurmuş 12 muhteşem parça sizlerle.

Stil İkonu Prenses Diana: Moda Tarihine Geçen Görünümler

Kalplerde taht kuran Prenses Diana’nın özgün seçimleri ve zamansız zarafeti…

Sinema ve Renk Psikolojisi: Filmlerde Renk Kullanımı İzleyiciyi Nasıl Etkiliyor?

Sinemada renkler anlatımı derinleştirerek izleyicinin duygu ve düşüncelerini etkiler. Bu, filmle kurulan bağı güçlendirir ve anlamın görsel yolla aktarımını sağlar.

Editor Picks