Kastamonu, Batı Karadeniz’in İnebolu’dan dünyaya açılan kapısıdır. Tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış olan Kastamonu, aynı zamanda Milli Mücadele döneminde hiç işgale uğramayan bir şehir olmakla birlikte en çok şehit veren illerimizden bir tanesidir. İnebolu-Kastamonu-Ankara hattı, Milli Mücadele’nin kalbi olmakla birlikte silah ve mühimmat gibi her türlü askeri ve lojistik destek bu hat üzerinden sağlanmaktaydı. Basından düzenlenen mitinglere ve yazılan propaganda amaçlı mektuplara kadar İstiklal Savaşı’nda fedakarlığını göstermiştir. Cefakar ve fedakar bir şehirdi Kastamonu. Gencinden yaşlısına, kadınından erkeğine kadar gerek cephede gerekse cephe gerisinde savaşmaktan geri durmamıştır. Kastamonu’nun ilk liselerinden biri olan Abdurrahman Paşa Lisesi’nin son sınıf öğrencileri cepheye gittiği için hiç mezun verememiştir. Kastamonu’nun Küre İlçesinin bir köyünde eli silah tutan bütün erkeklerin cephede şehit düşmesi üzerine sonraki yıllarda bu köye “Ersizler Köyü” adı verilmiştir. Soğuk ve karlı bir kış gününde İnebolu’dan Ankara’ya yeni doğmuş bebesiyle kağnılarla mermi taşıyan ve sırf mermilere zarar gelmesin diye paltosuyla üzerlerini örten Şehit Şerife Bacı… Gelinliğini satıp parasını Hilal-i Ahmer‘e bağışlayan Hatice Hanım… Kastamonulu kadınları örgütleyen, ilk kadın mitinginin düzenlenmesinde öncü olan Kastamonu Kadınlar Şube Başkanı Zekiye Hanım… Milli Mücadele’ye yazılarıyla destek olan Hüsnü Açıksöz, Nasrullah Meydanı’nda verdiği vaazlarıyla Kastamonuluların milli duygularını açığa çıkaran Mehmet Akif Ersoy ve daha nice kahramanlarımızı unutmadık, unutmayacağız.
Kastamonu’nun Kuva-yı Milliye ile Birleşmesi

Memleket, ardı arkası kesilmeyen savaşlardan dolayı bitap düşmüş, halk yorgun evini ocağını kaybetmişti. Çanakkale’de, Kafkasya’da, Suriye’de Anadolu nüfusunun yarıdan fazlasını yitiren Osmanlı İmparatorluğu, I. Dünya Savaşı’ndan yenik ayrılarak 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Mütarekesi’ni imzalamak zorunda kaldı. Mondros Mütarekesi, hem bir bitiş hem de yeni bir başlangıçtı. 600 yıllık Osmanlı İmparatorluğu’nu fiilen sona erdirmiş, Ankara’da yeni bir hükümetin doğmasına da zemin hazırlamıştır. Mütarekenin 7. maddesine göre İtilaf devletleri Anadolu’da güvenliklerini tehlikede buldukları herhangi bir yeri işgal edebileceklerdi. İtilaf devletleri hiç zaman kaybetmeden Anadolu’yu yer yer işgale başlamışlardı. Urfa, Maraş, Antep’in işgalinden sonra 15 Mayıs 1919’da İzmir, Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir. Mondros Mütarekesi’nde sonra İstanbul Hükümeti’nin işgallere karşı sessiz kalması, hiçbir tepkide bulunmaması Kastamonu’da yayın hayatına başlayan Açıksöz Gazetesi tarafından eleştirilmişti. Gazete aynı yıl içerisinde Kuva-yı Milliye taraftarı olduğunu açıklamıştır. Aynı zamanda Hüsnü Açıksöz’ün “Mandadan Evvel İstiklal” başlıklı makalesinin de Kuva-yı Milliye’ye katılımında etkili olduğunu söylemek mümkündür.
O yıllarda Kastamonu’da Kuva-yı Milliye’ye düşman, İstanbul Hükümetine taraftar olan gruplar da vardı. Mütarekeden sonra Hürriyet ve İtilaf Fırkasının Kastamonu merkezi dahil olmak üzere İnebolu, Daday, Araç, Tosya, Taşköprü, Sinop, Boyabat, Çankırı, Çerkeş, Ilgaz ve Bartın’da da şubeleri bulunuyordu. Hürriyet ve İtilaf Fırkası Kastamonu’daki yayın organı olan Zafer Gazetesi aracılığıyla milli harekete karşı halkın milli ve manevi duygularını karıştırmaya başlamışlardı.
Vali İbrahim Bey

Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra Kastamonu’ya atanan Vali İbrahim Bey, 28 Aralık 1918’de göreve başladığında kendini güvenliksiz bir ortamın içerisinde buldu. Vilayette hırsızlık, kaçakçılık ve yağma gibi faaliyetler gün geçtikçe artmaya başlamış olmakla birlikte bir de Zafer Gazetesinin Milli Mücadele aleyhindeki yazıları da ortamı iyice şiddetlendiriyordu. Vali İbrahim Bey, Mustafa Kemal Paşa‘nın emriyle güvenilir valiler listesine alınarak kendisine şifreli telgraflar gönderilmeye başlandı. Kastamonu’ya ulaşan ilk telgraf, 28 Mayıs 1919 tarihinde Havza’dan gönderildi. Bu telgrafta memleketin kurtuluşu için gerekli olan örgütlenmenin gizli bir şekilde yürütülmesi yazıyordu. Aynı zamanda İbrahim Bey, ilde bulunan Hilafetçilerin lideri Şeyh Ramiz ile iyi geçinmeye çalışıyordu. Ne tam olarak Kuva-yı Milliye’yi ne de İstanbul Hükümeti’ne karşı tavır takınıyordu. Şeyh Ramiz, İbrahim Bey’in hem kendisiyle hem de Kuva-yı Milliyeci gruplarla içli dışlı olmasını garipsedi. Şifreli telgraflarla cevaplarını İstanbul’a Posta Umum Müdürü Refik Halit’e gönderdi. Kastamonu’nun Kuva-yı Milliye’ye katılma ihtimali üzerine İstanbul Dahiliye Nezareti, İbrahim Bey’i İstanbul’a davet etti. İstanbul Hükümeti ile arasını iyi tutmaya çalışan Vali İbrahim Bey İstanbul Hükümeti’ne bağlılığını bildirerek daveti kabul ettiğini bildirdi. İstanbul’a gitmek için 4 Ağustos 1919’da Kastamonu’dan ayrılan Vali İbrahim Bey, yerine Jandarma Alay Kumandanı Osman Nuri Bey’i vekil olarak bıraktı. İbrahim Bey İstanbul’da Dahiliye Nezareti ile görüşmesinden sonra tutuklanarak hapsedildi. İbrahim Bey’in tutuklanması Kuva-yı Milliye adına hiç iyi olmamıştı. Vali İbrahim Bey’in yokluğunda yerine vekil olarak bıraktığı Osman Nuri Bey, Şeyh Ramiz’in etkisinde kalarak Temsil Heyetinden gelen telgrafları Kuva-yı Milliyeci Defterdar Ferit Bey’e değil muhaliflere veriyordu. Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa 20. Kolordu Kumandanı Ali Fuat Paşa‘dan olağanüstü yetkilere sahip bir subayın Kastamonu’ya gönderilmesini istedi. Mustafa Kemal’in emriyle Ali Fuat Paşa, Albay Osman Bey’i Kastamonu’ya gönderdi.
Vali İbrahim Bey’in Kastamonu valiliği sırasında Milli Harekete en önemli katkısı, Sivas Kongresi’ne delege göndermesidir. Bu delegelerden birisi Tatlızade Nuri Efendi diğeri ise Binbaşılıktan emekli olmuş İnebolulu Zeki Bey’dir. Bu iki delege tüccar kılığında İnebolu üzerinden önce Samsun’a oradan da Sivas’a ulaştı. Sivas Kongresi’nin geç toplanmasından dolayı Nuri Efendi hastalanarak toplantıya katılamadı. Fakat Zeki Bey sonuna kadar kongrede bulundu.
Albay Osman Bey’in Kastamonu’ya Gelişi

Albay Osman Bey’in Kastamonu’ya gelişiyle birlikte Kastamonu, Kuva-yı Milliye’ye katıldı. Vali İbrahim Bey’in İstanbul Hükümetince tutuklanması, sonrasında Osman Nuri Bey’in Kastamonu’daki Milli Mücadele aleyhindeki faaliyetleri üzerine Mustafa Kemal Paşa’nın emriyle buraya olağanüstü yetkilerle donatılmış Albay Osman Bey görevlendirildi. Milli Mücadeleye karşı olan birtakım muhalifler, Albay Osman Bey’in Kastamonu’ya gelmesini olumlu yönde karşılamadılar. Bu muhaliflerden Vali Vekili Osman Nuri Bey, Fırka Kumandan Vekili Mustafa, Alay Kumandan Vekili Şerif Bey ve Posta Umum Müdürü Şeyh Ramiz; Damat Ferit Hükümetinin adamları olup Kuva-yı Milliye’yi istemiyorlardı. İstanbul Hükümeti’nin emri doğrultusunda Albay Osman Bey’i daha yolda iken tutuklayıp hapsetmeyi planlamışlardı.
Osman Bey’in tutuklanma haberi, Makineli Tüfek Yüzbaşısı Şevket Bey’e iletildi. Bunun üzerine Şevket Bey, ne olursa olsun, istenilirse kan bile dökerek Kastamonu’nun Kuva-yı Milliye ile birleştirme yolunda yürüyeceğine ve hiçbir surette bu davadan geri dönmeyeceğine söz verdi. Osman Bey’in tek başına geldiğini öğrenen muhalifler kanun zabiti Hamdi Bey’i Beşdeğirmenler’e gönderdiler. Bunun üzerine Kastamonulu vatansever gençlerinden; Emin, Hamdi, Hüseyin, Kadri, Nami, Celal, Baki ve Hüsnü (Açıksöz) Beyler Osman Bey’i karşılamak amacıyla Olukbaşı Mevkiine gittiler. Osman Bey de çok geçmeden oraya vardığından Kastamonulu gençler, onu içine düştüğü durumdan haberdar etmek istedi. Osman Bey gayet sakin ve vakarlı bir şekilde her şeyden haberinin olduğunu, müsterih olmaları gerektiğini bildirerek oradaki gençleri teskin etti. Hamdi Bey, Osman Bey’i tutuklayarak çarşıdaki Vilayet Matbaası’nın karşısındaki evde gözaltına alındı. Osman Bey’in kurtuluşu için bütün ümitler Yüzbaşı Şevket Bey’in elindeydi. Her şey onun vatan sevgisine ve yiğitliğine kalmıştı.

Gece yarısına doğru ansızın kapılar vurulmuş, Hüsnü Beyleri ve aynı zamanda Zafer Gazetesinde telgraf başmüdürü olan Remzi Bey de evlerinden alınıp telgrafhaneye getirdiler. İtilafçıların eli ayağı olan Remzi Bey’i gördüklerinde biraz olsun yüreklerine su serpilmişti. Kuva-yı Milliyeci gençler, telgrafhanede Osman Bey’i karşılarında görünce oldukça şaşırmışlardı. Albay Osman Bey, Kastamonu’nun Kuva-yı Milliye ile birleştiğini bildiren bir beyanname hazırlamalarını söyledi. Osman Bey’in bu emri doğrultusunda derhal Vilayet Matbaası’na koşan Hüsnü Beyler, Osman Bey’in istediği beyannameyi hazırladılar. Güneşin ilk ışıklarında Kastamonu sokaklarında ve caddelerinde o kutlu ses yankılanıyordu:
“Müjde, Kastamonu Kuva-yı Milliye’ye ilhak etti!”
Kastamonu, Kuva-yı Milliye ile birleştikten sonra Zafer Gazetesi de son sayısını çıkartarak kapatıldı. Açıksöz ise haftada iki kez yayınlanmaya devam etti. Albay Osman Bey’in kurtarılması ve Kastamonu’nun Kuva-yı Milliye’ye katılmasında en büyük rolü Yüzbaşı Şevket Bey üstlenmiştir. Onun o gece dahiyane planı neticesinde Osman Bey, hapsedildiği evden kurtarılmıştı.
Kastamonu Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti

Albay Osman Bey’in Kastamonu’ya gelmesi ve ardından Kastamonu’nun Kuva-yı Milliye ile birleşmesiyle birlikte Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti örgütlenmeye başladı. Kastamonu Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti, ilk olarak Darülkura medresesinin alt katındaki bir odasında toplanıyordu. Sonraki yıllarda Ballıkzade Şemseddin Bey’in Halk Fırkası caddesindeki evinde toplanılmaya başlandı. Cemiyetin başkanı, Şemsizade Ziyaeddin Efendi, korkusuzca ve büyük bir cesaretle bu yolda sonuna kadar yürümeyi, memleketin kurtuluşunu kendine bir borç bildi. Cemiyet, ilk başlarda işgallere karşı düzenledikleri miting ve protestolarla dikkatleri üzerlerine çekmişlerdir. Gerek Urfa, Maraş, Antep’in gerekse İzmir ve İstanbul’un Emperyalist devletler tarafından işgallerine Kastamonu halkı derin üzüntü duymuşlardı. Bu işgalleri protesto etmek ve tüm duyurmak için meydanlarda, caddelerde, okullarda mitingler düzenleyerek Avrupalı devletlerin temsilcilerine protesto telgrafları göndermişlerdir. Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti’nin faaliyetleri yalnızca miting ve propagandalar ile sınırlanamazdı. Bir taraftan cephedeki askere binlerce kat kıyafet ve çamaşır yaptırılıyor, bir taraftan da İnebolu’dan Ankara’ya askeri ve lojistik yardımlar gönderiliyordu. Kastamonu’dan geçen yüzlerce kişiye para yardımı da yapılıyordu. Hatta Kastamonu ve kazaları da dahil olmak üzere cephedeki askere ve gelen gidenlere yapmış olduğu yardım 100.000 lirayı bulur. Kastamonu Müdafaa-ı Hukuk Cemiyetinin kayıtlarının yarısı bu yardım ve paralar dolduruyordu.
Kastamonu Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti, gün geçtikçe çalışmalarını genişletmiş, özellikle Gençler Kulübünün üyeleri de cemiyetin toplantılarına katılmaya başlamışlardır. Kastamonu Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti yalnızca erkeklerden ve gençlerden oluşmuyordu. Özellikle Kastamonulu kadınlar, İstiklal Savaşı’nın daha ilk günlerinden itibaren Müdafaa-ı Hukuk Kastamonu Kadınlar Şubesini açmışlardır. Kadınlarda en az erkekler kadar bu vatanın kurtuluşunda etkin bir rol oynamışlardır. Kastamonulu kadınlar da gerek mitingler ve gerekse müsamereler, sergiler, sünnet düğünleri ve konserler düzenleyerek ordudaki askere her türlü ayni ve nakdi yardımda bulunmuşlardır.
Müdafaa-ı Hukuk Kastamonu Hanımlar Şubesi

“Dünyada hiçbir milletin kadını, ben Anadolu kadınından fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte, Anadolu kadını kadar emek verdim diyemez.”
Nice cefakar nice fedakarlıklara katlanan Anadolu kadını, memleketinin istiklali için gerek cephede gerekse de cephe ardında türlü zorluklar ve mücadeleler vermiştir. Kastamonulu kadınlarda istiklal ve istikballeri için en az erkekler kadar yiğit ve büyük bir cesaretle her zorluğun üstesinde gelmeyi başarmıştır. Kastamonulu hanımlar, belli bir cemiyet etrafında toplanmadan önce Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti’ne dışarıdan destek olmuşlar, yardım toplamak, bilet satmak, çeşitli konser ve mitingler düzenleyerek halkı bilinçlendirmeye çalışmışlardır. Müdafaa-ı Hukuk Kastamonu Hanımlar Şubesi kurulmadan önce kadınlar kendi aralarında bir komite heyeti kurmuş ve bir süre faaliyetlerini bu şekilde yürütmüştür. Bu komitenin üyeleri, yardımlarını genişletmek ve daha fazla kişiye ulaşabilmek amacıyla bir cemiyet kurma yoluna gitmişlerdir.
Müdafaa-ı Hukuk Kastamonu Kadınlar Cemiyeti, 27 Eylül ile 19 Ekim 1919 tarihleri arasında kurulduğu tahmin edilmektedir. İl içerisinde düzenledikleri miting ve propagandalar yalnızca Kastamonu sınırları içerisinde değil Anadolu’nun hemen her bölgesinde halkın Milli Mücadele’ye katılımını sağlamıştır. Cemiyetin başkanı Tahir Amil Çelebi’nin eşi İsmet Hanım olup ikinci başkanı ise Polis Müdürü Halil Bey’in eşi Zekiye Hanım’dır. Cemiyet düzenledikleri faaliyetler sonucunda elde ettikleri geliri ordudaki askerin ihtiyaçlarını karşılaması için Müdafaa-ı Hukuk Cemiyetine teslim etmişlerdir. Kastamonu Kadınlar Cemiyetinin en önemli faaliyeti, 10 Aralık 1919 tarihinde düzenledikleri miting ile tüm yurtta etkili olmayı başarmışlardır. Bu miting tarihe ilk Türk kadın mitingi olarak geçmekle birlikte aynı zamanda Kastamonulu kadınların istiklali ve istikbali uğruna gerekirse canını dahi verebileceğinin de bir göstergesidir.
10 Aralık İlk Türk Kadın Mitingi

İtilaf devletlerinin işgal ettikleri bölgelerde yaptıkları katliam ve zulümler, vatanın parçalanması ve elden çıkması; Anadolu’nun her bölgesinde olduğu gibi Kastamonu’da da derin üzüntü ve acıya sebep olmuştur. 15 Mayıs 1919 İzmir’in işgalinden sonra İstanbul başta olmak üzere Anadolu’nun dört bir yanında işgalleri protesto eden mitingler düzenlenmişti. Bu mitinglerin tüm yurtta en çok getireni ise 10 Aralık 1919’da Kastamonulu kadınlar tarafından düzenlenen miting olmuştur. Bu miting, hem Türk siyasi tarihinde hem de Türk kadınının siyasi ve sosyal hayatında önemli bir yere sahip olmuştur.
Müdafaa-ı Hukuk Kadınlar Şubesi tarafından işgalleri protesto amaçlı mitingler düzenlenmesi gerektiği gündeme geldiğinde ilk olarak bir miting tertip komisyonu kuruldu. Komisyonun başkanlığını Polis Müdürü Halil Bey’in eşi Zekiye Hanım üstlendi. Miting, Kanunuevvel’in 10. ayında (10 Aralık 1919) Darülmuallimat yani Kız Öğretmen Okulunun bahçesinde düzenlenmiş olup bu mitinge köylü kentli üç bine yakın kadın katılmıştır. Sırası gelen konuşmacılar kürsüye çıkıp bir taraftan yüreğimizi burkan acıklı sözler söylemişler bir taraftan da büyük bir coşku ve heyecanla milli ve manevi duygularımızın harekete geçmesini sağlamışlardır. Bu mitingin organize edilmesinde Kastamonu Kadınlar Şubesinin kurucu başkanlarından Zekiye Hanım, orada bulunan kadınlara şöyle seslenmiştir.
“Hanımlar!… Dünyayı kanlara boğan insanları tavuklar gibi boğazlayan erkeklere müracaat edecek değiliz. Bizim gibi şefkatle, merhametle düşündüklerinden şüphe etmediğimiz İtilaf Devletleri’nin büyük kadınlarına müracaat edecek ve birer telgrafla bize yapılan haksızlıkları yazacak ve anlatacağız! Eğer onlarda hakkımızı teslim etmezlerse evlatlarımızın kanlarına kendi kanlarımızı karıştırarak erkeklerimizle bir safta dinimiz ve istiklalimiz için haksız, zalimlere tarihin lanetlerini terk ederek şehametle öleceğiz.”

Miting sonrasında İngiltere ve İtalya Kraliçelerine, Fransa ve Amerika Başkanlarının eşlerine ve hatta Hindistan İmparatoriçesine işgalleri protesto amaçlı telgraflar çekmişlerdir. Özellikle ABD Başkanı Wilson’un eşine yazılan telgrafta Wilson Prensiplerine de atıfta bulunularak bu kutlu savaşta Türk halkının yanında yer almalarını istemişlerdir.
“Sayın Madam; milleti adına on iki maddelik ilkesi ile tarih ve bütün dünya huzurunda milliyet ve dinlerin hukukunu ilan eden sayın eşinizin tahaddütleri ne oldu? Hakkın sesi hırsın gürültüsü boğuldu mu? Sizler galipsiniz, güçlüsünüz, fakat biz hak istiyor ve Sayın Wilson’un dünya üzerinde uygulanacağına söz verdiği ilkelerin yerine getirilmesini istiyoruz.”
Kastamonu’da Mehmet Akif Ersoy Rüzgarı

Mehmet Akif Ersoy, 16 Mart 1920’de İstanbul’un İngilizler tarafından işgal edildiği günlerde İstanbul’da bulunuyordu. İstanbul’da bulunduğu günlerde Milli Mücadele’ye büyük destek veriyor, Anadolu’daki işgallere karşı halkı bilinçlendirici yazıları ve vaazlarıyla İtilafçıların dikkatini çekti. Özellikle Zağanos Paşa Camii’ndeki vaazından sonra üzerindeki baskılar giderek artmış, yazıları sansüre uğramıştır. Bu dakikadan sonra İstanbul’da daha fazla kalamayacağını anlayan Mehmet Akif, Anadolu’ya geçme kararı aldı. Anadolu’nun birçok bölgesinde katıldığı mitinglerde İstiklalimizi yeniden kazanmak, bu vatanın kurtuluşunun tek çaresinin tek vücut olup topyekun savaşmakta olduğu gibi halkı Milli Mücadele’ye karşı bilinçlendirmeyi amaçlamıştır. Mehmet Akif’in Anadolu’da yaptığı en önemli mitingi, Kastamonu Nasrullah Paşa Camii’nde verdiği vaazıdır.
Kastamonu’dan önce 16 Ekim 1920’de İnebolu’ya gelen Mehmet Akif, halk tarafından büyük sevinç ve ilgiyle karşılaştı. Mehmet Akif, 19 Ekim’de Kastamonu’ya geldi. 19 Kasım 1920’de Kastamonu Nasrullah Paşa Camii’nde vaazlarını vermeye başladı. Genellikle vaazlarını dini temellere dayandıran Mehmet Akif, vaazlarına Ali İmran Suresiyle başlamıştır. Akif’in vaazlarının etkisi yalnızca Kastamonu merkezde değil birçok kaza ve köylerinde de etkili olmuştur. Hatta hükümet, Akif’ten bu vaazlarını Kastamonu’nun ilçelerinde de vermesini istemiştir. Mehmet Akif Kastamonu’da kaldığı süre boyunca sadece vaazlarını vermekle kalmayıp aynı zamanda Eşref Edip Bey ile Sebilürreşad Dergisini Kastamonu’da çıkarmaya başlamıştır. Sebilürreşad, 28 Teşrinisani Pazar gününden itibaren Vilayet Matbaasında bastırıldı. Bu derginin de idare merkezi Açıksöz’dü. Mehmet Akif çoğu zaman Açıksöz’de bulunur, derginin yazı işlerine bakardı. Fakat Sebilürreşad Kastamonu’da bir ay kadar çıkabildi. Sonraki günlerde derginin sahipleri Ankara’ya gittiler.
Mehmet Akif bu şehirde bulunduğu vakitte Kastamonulu gençlerle de sohbet etme fırsatı bulmuş, onlara Asım’dan birkaç parçalar okuyarak hoşça vakit geçirmişti. Mehmet Akif Kastamonu’da kaldığı vakit boyunca bu şehri öylesine sevmiş olmalı ki İstiklal Marşı’nı hiçbir yere vermezden önce Açıksöz Gazetesi’ne göndermiştir. Böylelikle İstiklal Marşı, Ankara dışında ilk kez Açıksöz’de yayınlanmıştır.
Basında Kastamonu: Açıksöz

Gazetenin başyazarı ve kurucularından birisi olan Hüsnü Açıksöz’ün de söylediği gibi “İstiklal Harbi’nde Kastamonu gazeteleri deyince akla evvela Açıksöz gelir…” Açıksöz, Milli Mücadele’nin Kastamonu’daki kalbi, Kastamonuluların sesi olmuştur. Sivas’ta İrad-i Milliye, Ankara’da Hakimiyet-i Milliye, Trabzon’da İstikbal, Erzurum’da Albayrak; Konya’da Babalık/Türk Sözü ne ise Kastamonu’da da Açıksöz, Milli Mücadele’nin ve Kuva-yı Milliye’nin oluşumunda önemli bir role sahip olmuştur.
15 Haziran 1919 tarihinde yayın hayatına başlayan Açıksöz Gazetesi, ilk günden itibaren Kuva-yı Milliye’yi övmekten ve Üçüncü Ordu Müfettişi Mustafa Kemal Paşa’nın telgraflarını koymaktan hiç çekinmedi. Hatta Kastamonuluları da eleştirmiş, Milli Harekete karşı halkı uyandırmaya çalışmıştır. Gazetenin Kuva-yı Milliye lehindeki yazıları İtilafçıların dikkatini çekmiş, Zafer Gazetesi ile karşı saldırıya geçmiştir. Gazetenin sahiplerini ölümle tehdit ederek, yazılarına sansür konuldu. Bu engeller Açıksöz için ayağına takılan ufak tefek taşlardan ibaretti. Onun arkasında yediden yetmişe güneşin doğmasını bekleyen bir Kastamonu halkı ve hatta uçmaya çalışan bir Anadolu halkı vardı.
Kastamonu’nun 16 Eylül 1919’da Kuva-yı Milliye ile birleşmesinden sonra Açıksöz Gazetesi de yazılarını çoğalttı, sütunlarını genişletti. Haftada Dört sahife olarak iki çıkmaya başladı. İstanbul gazetelerinin Anadolu’ya girmesi yasak edildikten sonra her gün çıkmaya başladı. Özellikle 1920-1922 yılları arasında Zonguldak, Sinop, Çankırı ve Kastamonu’nun yani Kuzey Anadolu’nun batı kısmının tek ve biricik gazetesi olmuştur.
Milli Mücadele’nin Kalbine Giden Yol: İstiklal Yolu

İnebolu-Kastamonu-Ankara yolu, Milli Mücadele’nin adeta bir atardamarıdır. Bu yol, bir atardamar gibi kalbe kan pompalayan en hayati yoldur. Bize istiklale ve kurtuluşa kavuşturduğu için zamanla bu yola “İstiklal Yolu” adı verilmiştir. Milli Mücadele boyunca askeri mühimmat ve lojistik desteğini bir an olsun esirgemeyen Kastamonu ve aynı zamanda Batı Karadeniz’in incisi olarak nitelendirilen İnebolu Limanı, Ankara’ya denizden açılan en yakın ve en güvenli bir pencere olmuştur. İstanbul’dan Anadolu’ya gönderilen askeri silah ve mühimmat, motor ve ticaret gemileriyle İnebolu, Cide, Bartın, Kozlu, Kilimli, Zonguldak, Ereğli ve Sinop limanlarından Kastamonu’ya ve oradan da Ankara’ya ulaştırılıyordu. İnebolu-Kastamonu-Ankara yolu sadece cepheye gönderilen mühimmat yardımlarıyla değil aynı zamanda İstanbul’dan Anadolu’ya geçmek isteyen birçok aydın ve yazarların da en çok tercih ettiği güzergahlardan bir tanesidir.
İnebolu’dan Ankara’ya ulaşan bu hattın çevresine yolcuların dinlenebilmeleri için hanlar ve kervansaraylar inşa edilmiştir. İnebolu’dan Çankırı’ya kadar cephe gerisindeki hizmetlerin yarısından fazlasını kadınlar üstlenmekte olup kimi kadınlar sırtlarında belki henüz yaşına dahi girmemiş bebesiyle, önlerinde mermi dolu kağnı arabalarıyla kar kış demeden yollara düşmüşlerdir. Kastamonu’nun sembol isimlerinden, Milli Mücadele’nin kadın kahramanlarından olan Şehit Şerife Bacı, soğuk, karlı bir kış gününde kucağında yeni doğmuş bebesiyle İnebolu’dan Ankara’ya kağnıyla mermi taşırken Kastamonu Kışla mevkiinde donarak şehit olmuştur. Şerife Bacı, mermiler ıslanmasın, zarar gelmesin diye paltosuyla üzerlerini örtmüş, bebesini de o mermilerin arasına sarıp sarmalamıştır. Günümüzde Şehit Şerife Bacı’nın adı Kastamonu’da birçok kurum, kuruluş, ve Milli Parklara adı verilmiş olup Kastamonu Cumhuriyet Meydanı’nda kendi adıyla anılan ” Atatürk ve Şehit Şerife Bacı Anıtı” bulunmaktadır.
Şimdi Mustafa Kemal Atatürk’ün Anadolu kadını hakkındaki sözlerini daha iyi anlıyoruz öyle değil mi? “Dünyadaki hiçbir milletin kadını Anadolu kadını kadar memleketini kurtuluşa götürmekte daha fazla çalıştım, emek verdim diyemez.” Kimisi erkek kılığında cepheye gider, kimisi de cepheye mermi taşırdı.
İstiklal Harbi’nde İlk Telsiz Telgraf İstasyonu

İstiklal Savaşı’nın ilk telsiz telgraf istasyonu Kastamonu’da kuruldu. Rus limanlarından İnebolu’ya gelen silah, mühimmat ve askerin güvenliğini sağlamak, aynı zamanda siyasi ve askeri haberleşmeler için telgraf veya vapurların telsizlerinden yararlanılıyordu. Fakat İngilizler tarafından Karadeniz’den İstanbul’a gelen Akdeniz vapurunun telsiz cihazı alınarak el konuldu. Bu durum Kastamonu Mıntıka Kumandanlığına bildirildi. Sinop Askerlik Şube Reisi Binbaşı Osman Bey’in tavsiyesiyle Gerze’de I. Dünya Savaşı’ndan kalma bir telsiz istasyonunun ordunun kaynak ve ikmal merkezi olan Kastamonu’da kurulması kararlaştırıldı. Osman Nuri Bey tarafından 23 Ekim 1920’de Kastamonu’ya getirilen bu telsiz istasyonu, şehrin en yüksek mevkii olan İzbelizadelerin arazisi üzerine kuruldu. Bu telsiz istasyonunun açılışına Kastamonu basını da büyük önem vermiş, vilayet gazetesinin 21 Kanunisani 1922 tarihli nüshasında şunlar yazılırdı.
“Bu kıymetli müessesenin memleketimizde tesisi pek uzak mesafelerde cereyan eden olaylar ve gelişmelerin vaktinde haber alınıp verilmesi gibi hakiki bir ehemmiyet ve faydayı temin ve ihtiva eylediğine göre şükrana şayan bir gelişme olarak görülmüştür.”
Menzil Mıntıka Kumandanlığının Kuruluşu

İnebolu-Ankara hattından menzil hizmetlerinin tek bir elden yürütülmesi amacıyla bir Menzil Mıntıka Kumandanlığı kurulmuş, başına da Kaymakam İsmail Hakkı Bey tayin edilmiştir. İnebolu İskelesi, silah ve cephane deposu haline gelmesiyle birlikte yardım ve ikmal faaliyetlerin ayrı bir birim tarafından yürütülmesine karar verilmiştir. Buna binaen Kastamonu ve Bolu Havalisi Kumandanı Mirliva Muhittin Paşa tarafından bir Menzil Kumandanlığı kurulmuştur. Böylelikle Kastamonu-İnebolu Hat Kumandanlığı ile diğer iskelelerdeki teşkilatlar, Menzil Mıntıka Müfettişi Miralay Osman Bey’in emrine verilmiştir. Osman Bey, kendisine verilen işi, büyük bir özen ve liyakat ile yapmıştı. Özellikle gün daha yeni doğarken sokağa çıkarak hanlarda, yollarda karşılaştıkları insanlarla konuşur, dertlerini paylaşırdı.
Menzil Kumandanlığının en önemli katkısı, Safranbolu’da sönmeye yüz tutmuş debbağlığı canlandırmış ve aynı zamanda ordunun kösele ve ayakkabı ihtiyacını gidermiştir.

Tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış olan Kastamonu Vilayeti, İstiklal Harbi’ndeki kahramanlığı ve fedakarlığıyla adını tarihin tozlu sayfalarına yazdırmayı başarmıştır. İlk kadın mitingiyle, Açıksöz Gazetesiyle, İstiklal Yoluyla, Hilal-i Ahmeri ile İstiklal Mahkemeleriyle; yediden yetmişe kadın erkek demeden Milli Mücadele’de yiğitliğini ve fedakarlığını göstermiştir. Mustafa Kemal Paşa, Cumhuriyet’in ilanından sonra Kastamonu’ya bir gezi düzenleyerek önce İnebolu’ya ardından Kastamonu’ya gelmiş ve halkla görüşmüştür. Mustafa Kemal, şapkayı ilk kez Kastamonu halkına tanıtmıştır: “Bu serpuşun adına şapka derler.” Böylelikle Şapka İnkılabının ilk merkezi Kastamonu olmuş, böylelikle Türkiye’deki ilk ve tek Şapka Müzesi, Kastamonu’da Mimar Vedat Tek Kültür ve Sanat Merkezi’nde bulunmaktadır. Han, Hamam, Camileri, Türbeleri ve Külliyeleri ile bu tarihi şehir aynı zamanda “Evliyalar Şehri Kastamonu” olarak da bilinmektedir.
Kaynakça
AÇIKSÖZ, Hüsnü, İstiklal Harbinde Kastamonu, İlk Baskı Kastamonu Vilayet Matbaası-1933, İkinci Baskı Kastamonu-2019, Yayına Haz. Mehmet Serhat Yılmaz-Mustafa Eski
ÇİÇEK, Rahmi, “Milli Mücadele’de Kastamonu” Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, Doktora Tezi, Ankara-1991
ÇELEBİ, Ercan, “Milli Mücadele Döneminde Kastamonu” Türkiye Bilimler Akademisi, Milli Mücadele’nin Yerel Tarihi 1918-1923(Cilt 7) 18 Aralık 2023https://doi.org/10.53478/tuba.978-625-8352-69-6.ch01
ÇELİK, Fikriye, “İstiklal Marşı’nı Anadolu’ya İlk Tanıtan Gazete: Açıksöz” İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi, Sayı 66, Bahar 2024
KIRAN, Merve, “Milli Mücadele’de Kastamonu Kadınları ve İlk Kadın Mitingi” Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Yıl 2019
KÖPRÜLÜOĞLU, Adem, “Kastamonu Vilayet Gazetesinde Milli Mücadele’nin Yansımaları” İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi-2007
SARIÇOBAN, Gülay, “Milli Mücadele’de Anadolu Kadını” Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Aralık-2017/21(4), S. 1331-1346
SÖYLEMEZ, Faruk, “Milli Mücadele Döneminde Kastamonu’da Kurulan Cemiyetler” Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Yıl 1996, Cilt 12, Sayı 34, S. 159-170
ŞAHİN, Sinan, “Milli Mücadele Döneminde Mehmet Akif Ersoy’un Kastamonu Vaazı Üzerine Bir İnceleme” Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 19, Sayı 2, Aralık 2017, S. 311-338
ÖZLÜ, Hüsnü, “Milli Mücadele Yıllarında Kastamonu’da Müdafaa-ı Hukuk Hareketinin Doğuşu ve Bölgenin Kuva-yı Milliye’ye Katılışı” ÇTTAD, VIII/18-19, (2009/Bahar-Güz), S. 69-87
TURAN, Refik, “Milli Mücadele’de İnebolu-Kastamonu-Ankara Hattı” Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Temmuz 1999, Cilt XV, Sayı 44, S. 693-699
Kapak Görseli: Kastamonu Güncel


