Mustafa Kemal Atatürk’ün milletine bıraktığı en büyük armağan olan Cumhuriyet, bu yıl 100 yaşında! Bizlere bırakılan bu mirasın her zaman olduğu gibi gelecekte de savunucusu olmaya devam edeceğimiz nice yüzlere!
Tarih 1919’a geldiğinde Mustafa Kemal Atatürk’ün Milli Mücadele uğruna Samsun’a çıkmasıyla başlar bu serüven. Zorlu bir süreç olduğunu en başından bilir fakat milleti için göze alamayacağı hiçbir durum söz konusu değildir. Milli Mücadele’nin zaferle sonuçlanması Atatürk’ün gerekli ortamı kurmasına bir adım daha yaklaştığına olan inancını daha da güçlendirir. Atılacak her sonraki adım egemenlik uğruna atılmalıdır ve bu düşüncenin ekseninden çıkılmamalıdır. Artık halk demokrasiyle tanışacaktır. Egemenlik, kayıtsız şartsız milletin olacaktır. 28 Ekim günü gelip çattığında Çankaya Köşkü’nde kararlar alınmak üzere toplanılır ve Atatürk duyurusunu yapar: “Yarın Cumhuriyet’i ilan edeceğiz!”
Cumhuriyet’in ilanından sonra hayatın her alanında yaşanan değişiklikler, edebiyat dünyasına da sirayet etmiştir. Yazarların eserlerine seçtikleri konular tamamen değişir. Milli Mücadele’yi ve sonrasında Cumhuriyet’in ilk yıllarını en etkili şekilde bizlere aktaran iki önemli isim de; Halide Edib Adıvar ve Yakup Kadri Karaosmanoğlu olmuştur.
Halide Edib Adıvar
Milli Mücadele’nin kadın kahramanlarından olan Halide Edib Adıvar, o yıllarda ülkenin geleceği için halka yaptığı konuşmalarla dönemin en önemli isimlerinden biri olmuştur. Türkiye’nin, Türkiye oluşuna şahitlik ederken aynı zamanda toplumun değişen düzenini, kendi yaşantısı ve etrafında gelişen olaylarla edebiyata aktarır. Türk Edebiyatı’nın yapı taşları olan eserler, Adıvar’ın döneme olan hâkimiyeti, olağanüstü gözlem gücü ve iki farklı dönem arasındaki ilişkiyi ustaca yansıtması ile ortaya çıkar. Hem bireysel hem toplumsal konular hakkında eserler ortaya koyan yazarın değişmeyen tek önceliği, kadınların toplumsal hayata katılması ve toplumsal hayattaki yerlerinin daha da sağlamlaşması düşüncesi olmuştur. Bu düşüncesiyle kendinden emin, güçlü ve donanımlı kadın figürler yaratır. Dönemin şartları sebebiyle eserlerinde, bireyselliği içinde eriten toplumsal konulara yönelmesini zorunlu kılmıştır.
1908 yılında yazdığı ilk eseri olan “Heyula”, platonik aşkı ve içinden çıkılmaz çöküntüleri okura sunar. Halide Edib Adıvar’ın acemilik dönemi eserleri arasında yer alan eser, barındırdığı psikolojik tahlillerden ötürü büyük bir ses getirmiştir. Okurları, kadın karakterin iç dünyasına doğru bir yolculuğa çıkarır. Çıkardığı bu yolculuk serüveninde, karakterin esaretin pençesine düşüşünü ve ardından yaşadığı travmalarıyla kendine ve benliğine olan yabancılaşmasını aktarırken derinden etkilemeyi de başarır. 1923 yılında yazdığı “Vurun Kahpeye” ve “Ateşten Gömlek” eserleriyle bireyselden toplumsala dönen yazar, Milli Mücadele yıllarına büyük bir ışık tutar. Dönemin zorlu süreçlerinde ihmale uğrayanları, değerlerin yok oluşunu ve yaşanan aksaklıkları dile getiren Adıvar, milletinin bağımsızlığına duyduğu özlemini ve halkın milli bilincini tekrardan kazanması gerektiğini vurgular.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu
“Sanat şahsi ve muhteremdir” sloganıyla edebiyat dünyasına giriş yapan ve Fecr-i Ati topluluğunun üyesi olan Yakup Kadri Karaosmanoğlu, sanatın bireyselliğini savunarak kendi edebi yolculuğunu başlatır. O dönem kaleme aldığı hikâyelerinde kadın, din, cehalet gibi konuları merkeze alırken konunun etrafındaki olaylarda da savaşın insanlarda yarattığı tahribatı aktarır. Romanlarında kuşaklar arasındaki çatışmalara ve bu çatışmalar sonucunda zayıflayan aile bağlarına odaklanır. Bu başlangıcın yanı sıra Türk tarihi ile yakından ilgilenen Yakup Kadri, kendi edebi anlayışını zamanla değiştirdiği gibi topluluğun edebi anlayışını da değiştirmiştir. Yakup Kadri, nehir roman türünün en başarılı temsilcilerinden biri olarak Türk toplumunun tarihi üzerine eserler kaleme almasıyla dönemin öncesi ve sonrasına gerçekçi bir bakış sunar. Birbirini takip eden olaylar çerçevesinde eserlerin detayları, verilen özgürlük mücadelelerine göre şekillenir. Dönemin şartları gereği eserlerindeki konular, toplumsal olaylarla çepeçevre sarılmıştır. Sanatın bireyselliği geri planda kalmış, milletin geleceği ön plana çıkmıştır.
1922 yılında kaleme aldığı “Kiralık Konak” eserinde üç neslin arasındaki farkları öne plana çıkartır. Hayata bakış açıları, düşünce tarzları, yaşayış biçimleri birbirinden farklı olan bu üç kuşak, bir konak içerisinde birbirlerini kabul etmeden hayatlarına devam etmeye çalışırlar. Eserdeki konak, Osmanlı’nın sembolü olarak tasvir edilir. Duvarların arasında yaşanan baskılar, özgürlük uğruna atılan adımlar, adımlara vurulan engeller, yozlaşan düşünceler ve daha buna benzer bir sürü çatışmanın altından kalkamayıp çöküntüye sürüklene bir ailenin portresidir Kiralık Konak.
Eserlerinde farklı kuşakları ya da farklı dönemleri merkezine almayı seven Yakup Kadri Karaosmanoğlu, çoğu romanında yaşanılan dönemler arasındaki farkları ortaya koymuştur. Eserlerindeki karakterlerin hayat hikâyelerine okuru ortak ederken ülkenin değişim ve dönüşümü de geniş bir perspektiften sunulur. “Ankara” romanında kadın kahramanın hayatını, Türkiye’nin Türkiye olma sürecini ve Türkiye Cumhuriyeti’nin sonrasındaki yılları okura aktarır. Ankara’nın mücadele döneminin merkezi seçilmesi, başkent oluşu ve Cumhuriyet sonrası dönemleri, insanların çıkar ilişkileri üzerinden politikada yaşananları da içine alarak sunar. Üç farklı dönemin içinde barındığı bu kitap, ülkesine ve milletine bağlı insanlardan yavaş yavaş yozlaşan, kendi çıkarları uğruna milletinden vazgeçen insanlara dönüşmesinden bahseder. Yakup Kadri kitabın son bölümünde kendi hayalindeki Ankara’dan bahseder. Özlemini duyduğu Ankara’yı, her türlü sorundan uzaklaşmış ve eski güzel günlerine dönmüş bir Ankara olarak tasvir eder.
Bireysel Konulardan Toplumsal Konulara
Halide Edib Adıvar ve Yakup Kadri Karaosmanoğlu, edebiyata her ne kadar bireysel konular ile başlamış olsalar da karakterlerini hep zorlu mücadeleler veren kişiler olarak yansıtmışlardır. Kadın karakterlerin hayatta var olduklarını kabullendirme mücadeleleri, kuşaklar arasındaki yozlaşmış düşüncelere karşı verilen mücadeleler gibi hayatın çetin yollarından geçmek zorunda kalan insanlar üzerine kurulmuştur eserleri. Edebiyata başladıkları yoldan tamamen sapamayan Türk Edebiyatı’nın iki kıymetli yazarı, yaşadıkları dönemde Cumhuriyet uğruna verilen zorlu mücadelelere kayıtsız kalamamışlardır. Eserlerinde yarattıkları karakterlerinin hayatlarına biz okurları dahil ederken aynı zamanda cepheden haber vermeyi de ihmal etmemişlerdir. Milli Mücadele Edebiyatı yazarları olarak bildiğimiz Halide Edib ve Yakup Kadri, Türk Edebiyatı’na eşi benzeri olmayan eserler bırakmışlardır. Bizlere aşkı, çatışmayı, sevgiyi, hayatın farklı yönlerini gösterirken Cumhuriyet’in temellerinin nasıl atıldığını, uğruna nelerin feda edildiğini de göstermişlerdir.
Kaynakça
Veysel Şahin, “Romanla Kimlikleşen Bir Yüz: Halide Edib Adıvar ve Edebi Yaratımları” web
İnci Enginün, “Milli Mücadele Edebiyatı’nda Yakup Kadri Karaosmanoğlu” web