Miley Cyrus’tan Asi Bir Rock Manifestosu: Plastic Hearts

Yazı İçindekiler [hide]

Eylül Ezgi Türker Tatlı
Eylül Ezgi Türker Tatlı
the dragonslayer she's fighting fire by the sea...
spot_img
Editör:
Ayşe Demir
spot_img

Miley Cyrus, rock dönemine geçişinin ayak sesleri niteliğindeki 7. stüdyo albümü olan Plastic Hearts’ı yayımladığında 80’lerin Glam Rock tarzı kalp kırıklarıyla süslenmiş, sıcak pembe bir kapakla hayatımıza tekrar girmiş oldu. Miley artık daha karanlık, Klasik Rock‘tan esinlenen sularda yüzmekte ve kabuğunu yenilemekteydi.

Hannah Montana zamanlarından beri tanıdığımız Miley, müzikal kariyerinin ağlarını örerken bir süre endüstrinin kurallarına sadık kalmaya çabaladı. Ve sonunda karakterinin sınırlarını zorlayarak özgünlüğüyle parlayan bir sanatçı kimliği inşa etmeyi başardı. Müzik sektörünün silinmesi zor bir parçası olarak müzikal kariyerinin direksiyonunu kendi eline aldı fakat yine de üretimlerinden çok manşetlerdeki halleriyle gündemde kalmaya devam etti.

Özel hayatında yaşadığı zorlukların da etkisiyle ödül törenlerinde ve magazin dünyasında yaptığı çıkışlarla sürekli dikkat çeken Miley, Black Mirror dizisinin bir bölümünde canlandırdığı Ashley karakteriyle müziğinde yeni bir evreye geçiş yapacağının sinyallerini vermişti. Tam 3 yıl önce bugün yani 27 Kasım 2020’de yayımladığı Plastic Hearts albümü, sanatçının müziğinde radikal bir değişim arayışını simgelemekle kalmayıp Miley’nin rock müzikle kurduğu yeni ilişkinin adeta bir manifestosu olarak müzik listelerinde yerini aldı.

Plastic Hearts; klişeleri reddeden, sınırları zorlayan ve kendi özgün sesini keşfetme yolculuğunda atılan cesur adımların bir yansıması olarak Miley’nin diskografisini süslerken dinleyicilerinin kendi kalp kırıklıkları ile başa çıkabilmek için zor günlere sakladığı asi bir başkaldırı olarak akıllarda kaldı. Bob Dylan ve The Smiths‘in hüzünlü şarkılarını yeniden seslendirmesine alışkın olduğumuz Miley, bu albümünü ise kendi parçalarının yanında Blondie ve The Cranberries kültleriyle desteklemeye çalıştı. Dua Lipa, Billy Idol, Joan Jett & Stevie Nicks gibi klasikleşmiş isimlerle iş birliğine giderek göz ardı edilemeyecek bir geri dönüş yaptı. 

Albümün açılışında bizi WTF Do I Know karşılıyor. Vazgeçiş ve umursamazlığın P!nk‘ten alışkın olduğumuz bir tarzda geldiğini duyuyoruz. Bizi 2000’lerin başına taşıyor. Adeta o puslu sahneden bir rock sireni gibi beliren Miley’nin mikrofonu eline aldığı anı görüyoruz. Miley Cyrus ve Mark Ronson‘un 2018 yılındaki Nothing Breaks Like a Heart iş birliğine yakın sularda gezerken bu sefer kırılmış bir kalbin boş verme aşamasına gelişine tanık oluyoruz. Ritim bizi alıyor. Kalpten ayaklara yayılan bir enerji yığınıyla kimsenin kahramanı olamayacağımızı ilan ediyoruz. Geçmişin yükünü kapıda bırakıyoruz.

 

Albüme ismini veren Plastic Hearts‘a geldiğimizde üzerimizden yükleri atmanın verdiği rahatlığa geçiyoruz. Şimdi Miley’nin hikâyesini dinlemek ve Miley’nin sesinin, rock müziğe olan uyumunun şaşkınlığını üzerimizden atma vakti. Kaliforniya rüyasının gerçekliğinde sabahlıyoruz. Uyusaydık tam da bu gece görmüş olurduk dediğimiz rüyamızda yıllar öncesinden kalmış kalp şeklinde bir kutu buluyoruz. Plastik bir kalp ne kadar kanayabilirse biz de o kadar kanıyoruz geçmiş hayatlarımızın yalanlarıyla. Hissel bipolarlığımızı bir kenara bırakıp göğe yükseliyoruz.

 

Gökyüzünde süzülürken uğradığımız bir başka yolculuk… Angels Like You’da her şeyin yerli yerinde durduğu dağınık bir aşk hikâyesinden kalanları dinliyoruz. Ne tam anlamıyla bir araya gelebilmiş ne de birbirinden tam anlamıyla gidebilmiş iki ruhun yanına konuyoruz. Birini sevmenin neresi yanlış olabilir diye sorguladığımız anlar. İçimizde taşıdığımız duygusal bagajların dışarıdan hayatımızı gözetleyenlerin etiketleriyle kaplandığı bir evren burası. Olacağımı söyledikleri her şeyim diyerek kendi benliğimizi tüm çıplaklığı ile kabullenişimiz. Kendimize düşenden fazlasını kabullenip kendi kutsalımızı melekleştiriyoruz. Sonra onu kollarımızın arasından bırakarak kulağına “Hiçbiri senin suçun değil, her şeyi ben mahvettim.” diye fısıldayarak gidiyoruz. Biraz daha kırgınlık öldürmez sonuçta, birlikte geceye karışıyoruz.

Cause they say that misery loves company
(Çünkü derler ki dertler ortaklığı sever)

Dua Lipa & Miley Cyrus iş birliği olan Prisoner iki sanatçının ses uyumuna hayran kaldığımız bir parça oluyor. İçinden çıkamadığımız romantik karmaşıklıkları bağımsızlık arayışıyla sonlandırıyor artık ne istediğimizden daha emin olarak Gimme What I Want’a geçiyoruz. İstediğimizden azına razı gelmeden fantezilere meydan okuyoruz. İstediğimiz aşkı almadan masadan kalkmıyoruz. Night Crawling Billy Idol’un klasikleşmiş tarzı eşliğinde çığlıkların ritme isyanı oluyor.

I tasted heaven, now I can’t live without it
(Cenneti tattım, şimdi onsuz yaşayamam)

Uzun zamandır yoldayız ve evin yolunu unutuyoruz. Midnight Sky ile kendi yolumuzda gittiğimizi bilmemizin verdiği güveni hissediyoruz. İçimizdeki asinin kumaşına bürünüp kimseye ihtiyacımız olmadığını daha güçlü daha içten bir ses ile haykırıyoruz. O kadar güçlü haykırmış olacağız ki çok bağırıp sesi kısılmış birinin hissettiği pişmanlıkla cebimizdeki diğer pişmanlıkları avuçlarımıza döküyoruz. High’ın etkisiyle hâlâ yükseklerde uçuyoruz ama inişli çıkışlı ruh hâlimiz biraz daha yavaşlıyor. Aklımızın bir köşesine takılıp kalmış bir veda var dudaklarımızda. “Bazen bütün gece uyanık kalıyorum. Çünkü rüyalarımda benimle hiç konuşmuyorsun.” sözünü kalbimizin derinlerinliklerinde hissediyoruz. Bizden nefret ettiğine ikna olduğumuz eski sevgilimizi Hate Me ile anarken bir yandan ölsem yine benden nefret edecek misin edalarında sitem ediyoruz. Bu sırada da aynı masada oturduğumuz herkese iyi dileklerimizi göndermeyi unutmuyoruz.

I don’t hide blurry eyes like you
(Senin gibi buğulu gözleri saklamıyorum)

Bad Karma, Joan Jett ile birlikte Rock’n Roll ruhunu tam anlamıyla hissettiğimiz bir parça oluyor. Hata yapmanın, ikircikli bir hayat yaşamanın sorun olmaktan çıktığı ve karmaya verilen yolun geldiğimizden uzun olduğu gerçeği bu iki kadının müzikal gücüne hayranlık duymamızı sağlıyor.

I never learn my lesson so I always do it twice
(Dersimi hiç öğrenemedim, bu yüzden hep ikinci kez yapıyorum)

Never Be Me‘nin sözleri Miley’nin kendini keşfetme yolculuğu ile toplumsal beklentiler ve baskılar karşısında bile özgün kalma seçimini yansıtırken kalıplara uymayı reddettiğini, bireyselliği kucaklamanın önemini vurguluyor.

I don’t wanna gamble with your heart
(Kalbinle kumar oynamak istemiyorum)

Bir iç döküş ve günah çıkarma seasının verdiği etkiyi barındıran Golden G-string ise her ne kadar sansasyonel olaylara ve magazin dünyasının flaşlarına bir cevap niteliği taşıyor gibi görünse de bir hayatı, manşetlere indirgeyen patriyarkaya verdiği mesajın pek açık olmadığı görülüyor. Mesajın alıcısına ulaşıp ulaşmadığı açık bir kapı olarak kalıyor ama yine de Miley’nin yaptığı işe kalbini kattığını ve o kalbin de sanıldığı gibi pek de plastikten olmadığını anlıyoruz.

 

Geride bıraktığımız hüzünlü Miley baladlarından sonra Edge of Midnight (Midnight Sky Remix) ile modumuzu biraz yükseltip yolculuğumuzun nostaljik ve son duraklarında soluklanıyoruz. Miley’nin cover parçalarla arasının iyi olduğunu biliyoruz. iHeartRadio Müzik Festivali’nde Blondie’nin “Heart of Glass” şarkısına yaptığı cover, Miley’nin cover şarkılar konusundaki gücünü kanıtlar nitelikte. Blondie‘nin ince ve feminen kara sevda şarkısı, Cyrus’un hırıltılı gırtlağı ve tutkulu grungy tonuyla dönüşüme uğruyor. Miley sihirli değneğini arşivden şarkılara dokundurmuşken The Cranberries‘in Zombie‘sini es geçmiyor. Çıktığımız yolculukta hem kendimizin hem de ikonikleşen rock parçalarının geçirdiği evrime şaşırıyoruz.

Son 10 yılın en çok dinlenen rock albümü Plastic Hearts‘ın radyoda çaldığı uzun bir gece sürüşüne çıkmanın verdiği keyfi kimseye ait olamayanlara adıyoruz. Kalp kırıklıklarından inşa edilmiş bir şehirden geçerken yapabildiğimiz ve belki de yapabilceğimiz en iyi vedayı yaptığımıza inanmaya çalışıyoruz. Güçlü vokallerine kendi sesimizi katarak eşi benzeri olmayan bu albümü bize bıraktığı ve Rock’ın asla ölmeyeceğini kanıtladığı için Miley’e teşekkür ediyoruz.


Kaynakça

  • Guardian. Miley Cyrus: Plastic Hearts Review Too Plastic But Has Heart. Erişim Tarihi:23.11.2023. Web.
  • Rolling Stone. Miley Cyrus’ Glam Throwback. Erişim Tarihi: 23.11.2023. Web.
spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.