Michelangelo’nun Edebi Yönü ve Sistine Kilisesi’nde Freskolar Üzerinde Çalışırken Pistonyalı Giovanni’ye Şiiri Analizi

Editör:
Seval Hacoğlu, İclal Yaka
spot_img

Rönesans denildiğinde her birimizin aklına tipik kavramlar; sanat eserleri ve en bilindik sanatçılar gelmektedir. Rönesans insanı olarak adlandırılan bu sanatçıların, günümüzde düşünülenden farklı olarak birden fazla eğilimleri ve yetenekleri bulunmaktadır ve Michelangelo da kuşkusuz bu kategorinin içerisine girmektedir.

Michelangelo sanılanın aksine yalnızca heykelde ve resimde değil aynı zamanda edebiyatta da büyük bir yeteneğe sahiptir. Ölümünden uzun yıllar sonra bile onun şair yönünün geçerliliği hakkında çeşitli tartışmalar yapılmaktadır.

Rönesans Hümanizmi Nedir?

ntv.com.tr

Rönesans genel olarak, 14. yüzyıl sonlarından 17. yüzyıl ortalarına kadar tarihlendirilen döneme denk gelmektedir. İtalya’nın Floransa şehrinin beşiğinde doğup gelişen bu anlayış, İtalyanca rinascimento yani “yeniden doğuş” anlamına gelmektedir. Bu isimlendirme ise 19. yüzyılın ortalarında Fransız tarihçi Jules Michelet tarafından yapılmıştır.

Rönesans’ta Orta Çağ’ın karanlık bakış açısından bir bir sıyrılmanın gerçekleştiği görülmektedir. Skolastik felsefenin etkisi altına aldığı Avrupa’da adeta bir uyanış gerçekleşmeye başlamıştı ve bu dönemde insana yöneliş fikri büyük bir güç kazanmıştır. Orta Çağ’da kilisenin etkinliği tüm Avrupa’da bir hakimiyet pozisyonu kazandığından, Rönesans’ta bu durumun değişmeye başladığı görülmektedir.

Orta Çağ’da kilisenin öğretileri üzerine kurulu bir eğitim anlayışı bulunurken, Rönesans’ta bunun tam tersini görürüz. Beşerî bilimlerin ağırlık kazanmaya başlaması Orta Çağ’ın kilise üzerindeki hükmü sarsılmıştır. Zaman içerisinde İncil’in kilisenin öğretilerinden farklı bir içerik barındırdığının görülmesi şüpheciliği yani septisizmi canlandırmıştır. Zamanla eğitim anlayışında insan odaklı bir düzenlemenin oluştuğu görülmüştür.

Hümanizm insanı merkezine alarak gelişim göstermiş bir anlayış biçimidir. Bu dönemde Antik Roma ve özellikle de Antik Yunan’a olan ilgi yeniden odak haline gelmiştir. Retoriğin tekrardan gündeme alınması ve Yeni Platoncu anlayışın ortaya çıkması bu anlayışı beslemiştir. Artık Tanrı’nın varlığının merkezileşmesinin yerini insan almıştır. İnsan her şeyin merkezindedir.

Rönesans İnsanı Nedir?

Lorenzo De Medici/ medium.com

Rönesans insanı olarak nitelendirdiğimiz karakter biçimi aslında günümüzde bile merak konusu olan bir olgudur. Günümüz şartlarının getirdiği gelişimlere paralel olarak sığ bir karakter geliştirmek artık kaçınılmaz olmuştur. Rönesans’ta ise bu neredeyse imkânsız bir durumdu.

Rönesans insanı birden fazla konuda yeti gösterebilen kişidir. Bu konuda Leonardo da Vinci’yi örnek gösterebiliriz. Leonardo bugün ressam kimliği ile birçok kişinin hafızasında yer edinmiş olsa da aslında bir mühendistir. Gerek kadavralar üzerinde yaptığı çalışmalarla tıp dünyasını beslemiştir gerekse icatları ile mühendislik alanına büyük katkılar sağlamıştır. Hatta bu özellikleri ressam kişiliğinin bir tık üzerine çıkmıştır. Zira Leonardo aldığı siparişleri tamamlamakta zorlanan bir sanatçıydı ve onun bu özelliği yaşadığı dönem içerisinde ressam kişiliğinin bir kusuru olarak değerlendirilmiş olabilir.

Rönesans insanı büyük bir entelektüeldir. Bu bağlamda ele alabileceğimiz bir diğer önemli kişi Lorenzo de Medici’dir. Lakabı Lorenzo il Magnifico’dur yani Muhteşem Lorenzo. Lorenzo Rönesans Floransa’sı için hayati bir konumdadır ve yönetici pozisyonundadır. Müthiş bir entelektüel eğilimden söz edilebilir. Diplomat kişiliğinin yanı sıra sanatçı kişiliği ile ön plana çıkan bir figürdür.

Rönesans bir yeniden doğuş dönemi olduğundan Rönesans insanı yeni fikirlere, düşüncelere ve eğitim programlarına şüpheye yer bırakmadan dahil olmuş olan kişidir. Bu dönem içerisinde değerlendirebileceğimiz neredeyse bütün sanatçılar bu kavramın temel niteliklerini karşılamaktadır. Michelangelo da bu örneklerden bir diğeridir.

Rönesans İnsanı Michelangelo ve Edebi Yönü

Kmichelangelo.net

Michelangelo ismi günümüzdeki insanların kafasında ya Sistine Şapeli fresklerini ya da Davut heykelini çağrıştırmaktadır. Fakat daha az göz önünde bulunan bir özelliği vardır ki bu da edebi yönüdür.

Michelangelo hem bir heykeltıraş hem bir ressam hem de bir şairdir. Yaşamı boyunca kendisini bir şair olarak tanımlamaktan kaçınmış olsa da edebiyata sunduğu katkıların izlerini bugün bile görmek mümkündür. Şiirlerini kimi zaman boş bir kâğıdın bir kenarına kimi zaman mektuplarının arasına kimi zamansa resimlerinin arkasına yazmış olsa da bu şiirler değerlerinden hiçbir şey kaybetmemişlerdir. Edebi yönünü hayatı boyunca beslemiş bir sanatçıdır ve şiire büyük bir önem vermiyor gibi gözükse de aslında hayatının sonuna kadar şiirden vazgeçmemiştir. Mükemmeliyetçi tavrı resimlerine ve heykellerine yansıdığı kadar şiirlerine de tezahür etmiştir.

Şairliğinin çıraklık döneminde Francesco Petarca’dan öykünmede bulunduğu söylenebilir ki çağdaşı olan diğer şairlerin de böyle bir eğilimin içerisinde oldukları görülmektedir. Michelangelo’yu ise duyguları ve onları yansıtış biçimi onu bu şair grubundan ayırmaktadır. Michelangelo’nun şiirleri her zaman bir ayna görevi görmüştür. Şiirleri sayesinde sanatçının düşünce biçimi net bir şekilde kavranabilmektedir.

Şiirlerinin erken ve orta dönemlerinde aşk teması ön plana çıkmaktadır. Genellikle aşkın ıstırabı ve hissettirdiği yoğun duygular kaleme alınmıştır. Hayatının son demlerinde ise sevdiklerini bir bir kaybetmenin acısıyla duyguları birleşince ortaya ölüm ve Tanrı’ya yakarış temaları çıkmıştır.

Michelangelo uzun şiirler yazmaktan kaçınmıştır denilebilir. Genelde şiirlerinde sone ve madrigal görülür. Eserlerine verdiği değer ise bazı şiirlerini birkaç kez düzelterek yazmasından anlaşılabilir. Michelangelo’nun kusursuzluğa yönelişi ve bunu bir yaşam tarzı haline getirmesi şiirleri üzerinde de büyük rol oynamıştır.

Sistine Kilisesi’nde Freskolar Üzerinde Çalışırken Pistonyalı Giovanni’ye Şiiri İncelemesi

Michelangelo, Creation scenes, Sistine Chapel Ceiling, 1508–12, fresco (Vatican City, Rome; photo: Dennis Jarvis, CC BY-SA 2.0) Kaynak smarthistory.org

Yukarıda da bahsedildiği gibi Michelangelo şiirleri üzerinden kendi duygu ve düşüncelerini yansıttığı için sanatçının eserlerinin arka planındaki bazı sırları bu şiirler aracılığı ile çözmek mümkündür. Bu şiirlerden bir tanesine derinlemesine bakmak için Sistine Kilisesi’nde çalışırken yazdığı bu eseri örnek gösterebiliriz.

Michelangelo Sistine’de çalıştığı dönemde psikolojik olarak ciddi bir buhran içerisine girmiştir. Kilisenin tavanına yaptığı freskolar için saatlerce tavana doğru yükselerek ve bükülerek çalışması onu fiziksel açıdan yormuştur. Bu fiziksel ıstırabın etkilerini şiirin ilk dizelerinde görmek mümkündür.

Ben bu mezbeledeyim ya, şişti boynumdaki gudde,

sanki Lombardiya’da ya da başka bir ülkedeyim,

pis suları lıkır lıkır içen kediler gibiyim,

göbeğim şişiyor, çeneme akacak gide gide.

Burada Michelangelo içerisinde bulunduğu durumdan yakınmaktadır. Yaptığı işin zorluğuna ek olarak kendi mükemmeliyetçi kişiliği yüksek olasılıkla onda büyük bir psikolojik baskı yaratarak, bir buhran içerisine girmesine neden olmuştur. Bu buhran ve işin getirdiği bedenen yorucu durumlar onda fiziksel sorunlara yol açmıştır. Yaptığı işten memnun olmadığı ve bir an önce bitmesini istediği bellidir fakat işi bırakamayacak kadar da detaycı olduğu açıktır.

Sakalım göğe çevrili, hörgücümün tepesinde,

beynimin bir parçası, kadın başlı, kuş gövdeliyim,

gudubet bir canavar, hep fırçalar sallıyor elim,

boyalar damladıkça süslü bir mozaik var yerde.

Bu dizede anlaşıldığı üzere ve demin de bahsedildiği gibi Michelangelo tavana fresko uygularken başını sürekli yukarı çevirmekten büyük bir rahatsızlık duymaktadır. Başını ve gövdesini bir kadının başı ve kuşun gövdesine çevirmesi muhtemelen bedeninin hassaslaştığını anlatmak içindir. Artık bir kadın başı kadar narin bir başa ve bir kuşun gövdesi kadar hafif bir gövdeye sahiptir.

Kaburgalarım karnımın içine kadar girmiş de,

kıçımla dengeliyorum, ağırlıktan belim bükülmüş,

gözlerimin feri sönük, adımlarım şaşkın artık.

Burada yaptığı işin onu nasıl yıprattığı daha iyi anlaşılmaktadır. Muhtemelen çalışma koşullarından ve karakterinin takıntılı yapısından dolayı iyi bir beslenme düzeni yoktur bu nedenle ciddi anlamda kilo vermiştir. Tavana doğru çalışırken belini bükmesi onda ağrı ve duruş sorunlarına neden olmuştur. Yaptığı iş yavaş yavaş kendi benliğinde anlamını kaybetmeye başlamıştır. Yorgundur ve aklı git gelli düşüncelerinden dolayı zayıf düşmüştür.

Derim, gözümün önünde uzanıp gidiyor işte,

çözülmesi zor bir düğüm gibi arkamda büzülmüş,

ayakta duruşum Asurlunun yayı gibi çarpık.

Zayıflığının getirisiyle derisinde sarkmalar meydana gelmesi onda ciddi bir beden algısı bozukluğu yaratmıştır. Duruşundaki bozukluklar ise onda özgüven zedelenmesine neden olmuştur.

Bu yüzden, aklıma gelen tüm düşüncelerim sapık,

sağlıksız ve saçma,

eğri namludan doğru ateş edemezsin derler ya.

Michelangelo artık kendi düşüncelerine bile güvenmemekte, onların yanlış olduğuna kanaat getirmektedir. Yaşadığı buhran halinin yarattığı özgüven problemleri kendisini benliğini sevmekten uzaklaştırmaktadır. Artık yalnızca kendisini yermekte ve ötekileştirmektedir.

Giovanni, sen savun bundan sonra

resim sanatını ve onurumu benim,

burda halim iyi değil, ressam da değilim.

Son dizede yaşadığı buhranın etkileri iyice gözükmektedir. Artık kendisini ve onurunu savunamayacak kadar güçten düşmüştür. Kendisinin iyi olmadığının çok açık bir şekilde farkındadır ve artık yeteneklerinden uzaklaşmaya başlamış bir Michelangelo görürüz. Yaşadığı beden algısı sorunu ve zihnindeki problemleri ressam kimliğinden uzak tutmaya çalıştığı için bu haliyle kendisini bir ressam olarak değerlendirmemektedir.

Michelangelo’nun edebi kişiliği de en az ressam ve heykeltıraş kişiliği kadar güçlüdür ve şiirleri okunduğu zaman tüm çalışmalarının arkasında yatan duygudurum hali anlaşılmaktadır. Bu kadar güçlü bir kişinin yetilerinin her birinin dünya çapında elde ettiği başarılar hiç de şaşırtıcı ve beklenmedik değildir. Michelangelo Buonarotti bugün de yarın da dünyada ses getirmeye devam edecektir.


Kaynakça

  • Ünal Çetin, Banu. ‘’Kültürel ve Entelektüel Canlanmanın Öncüleri: 14. Ve 15. Yüzyıl Rönesans Hümanistleri’’. Abant Sosyal Bilimler Dergisi. Kasım 2023: 1806-1821.
  • Kuzu, Cumhur. ‘’Michelangelo Buonarotti’nin Edebi Yönü’’. İdil Sanat ve Dil Dergisi. Nisan 2020: 590-597
  • Michelangelo. ‘’Cennetin Anahtarları -Seçme Şiirler- ‘’. Talat Sait Halman. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2020
spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Rose Adası’nın İnanılmaz Hikâyesi Film İncelemesi: Bir Mühendisin Ütopyası

68 kuşağının rüzgârını arkasına alarak kendi bağımsız ada devletini kuran İtalyan mühendis Giorgio Rosa'nın gerçek hayat hikâyesini işleyen, eğlenceli, ilham ve umut dolu bir film.

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.