Öncelikle müze hakkında genel bilgi vermek bir bilgi edinelim. İlk hâli küçük ve sınırlı eserlerin sergilendiği Mersin Arkeoloji Müzesi, 2017 yılında yenilenerek ziyarete açılmıştır. 2 katlı ve toplamda 1.435 eseri ile oldukça zengin bir içeriğe sahiptir.
Müzeyi ilgi çekici hâle getiren en önemli unsurlardan birisi; eserlerin sergilendiği alana bir zaman tünelinden geçerek ulaşmanızdır. Paleolitik Dönemden başlayarak Cumhuriyet Dönemine kadar uzanan zaman tünelinden geçerken, adeta insanlığın başlangıcından günümüze kadarki geçen zamana hızlı bir göz atmış oluyorsunuz. Eserlerin sergilenişi de gelişigüzel değil, belirli bir sıraya bağlıdır. Bu sıra ise şu şekildedir:
- Bakır Çağı
- Tunç Çağı
- Demir Çağı
- Roma İmparatorluğu Dönemi
- Bizans Dönemi
- Selçuklu Devleti Dönemi
- Osmanlı Devleti Dönemi
- Türkiye Cumhuriyeti Dönemi
Bu bahsettiğimiz sıralama, müzenin alt katı için geçerlidir. İkinci katına geldiğimizde ise Yumuktepe, Soli Antik Kent, Elaiussa Sebaste ve Öküzlü’den çıkarılan eserler sergilenmektedir. Bahsetmiş olduğum bu yer isimleri, Mersin’e aittir ve Mersin’in antik eserlerini taşımaktadır. Şu anda da Mersin’in çeşitli bölgelerinde arkeoloji çalışmaları devam etmektedir.
Detaylara girmeden önce müzede dikkat çeken fakat kullanışlılığını yitirdiği için hayal kırıklığı yaratan bir durumdan bahsedelim. Müzede sergilenen eserlerden en ilginç olanlardan birisi olarak kabul edilen Nagidos yazıtını okuyabilmek için elektronik bir kitap mevcuttur. Böylece yazıt üzerindeki yazıları dilimize tercüme edilmiş bir şekilde okuyabiliriz. Fikir gayet güzel, fakat kullanıldığı zaman güzel! Elektronik kitabın bakımının düzenli yapılamaması ve kullanılamaması sebebiyle, bu görkemli yazıta üzerinde sadece birtakım şekillerin bulunduğu taş muamelesi yapılmaktadır.
Eğer hazırsanız zaman tünelinden girerek tarihe tanıklık etmeye başlayabiliriz!
Elaiussa Sebaste Kandilleri
Müzede bunun gibi birçok farklı kandil örnekleri sergilenmektedir. Her birinin çıkış noktasının farklı olması sebebi ile içlerinden birini sizin için seçtik. Görselde görmüş olduğunuz kandiller, MS 4. Yüzyıl ile 7. Yüzyılın ikinci yarısı arasında konumlandırılmış olan 20 gruptan birisidir. Diğer Kilikia kentleri, Kıbrıs ve Kuzey Suriye tiplerindeki kandillerden farklılıkları bulunmaktadır.
Genel olarak kandillerin üzerinde insan, hayvan figürleri, üzüm, stilize asma dalları, haç ve bitkisel motifler yer almaktadır.
Çeşitli kazı çalışmaları ile elde edilen ürünlerin sahip olduğu kabartma figürleri, yapıldığı döneme ait birçok fikir vermesi açısından oldukça değerlidir. İnsan gelişiminin günümüzdeki boyutuna gelirken hangi evrelerden geçtiğini, nerelerde zorlandığımızı işte bu eşsiz kabartmalar sayesinde öğrenmekteyiz.
Eros Heykelciği
Sizler için seçmiş olduğumuz bir diğer eser, Roma Dönemi’ne ait olan Eros Heykelciği. Eros denildiği zaman herkesin aklına, elinde oku ve yayı olan, kanatları ile havada uçarak birilerini birbirine aşık etmeye çalışan tombul bir erkek çocuğu gelir. Pek de yanlış bir tabir olmasa da eksik diyebiliriz.
Evet, Eros, Yunan mitolojisinde aşk, seks ve şehvet tanrısı olarak tabir edilir. Genelde Afrodit ile beraber anılır. Nasıl ki Afrodit, kadınların erkeklere olan aşkını temsil ediyorsa Eros’a da erkek için tasvir edilen aşkın temsilcisidir diyebiliriz.
Khaos, Gaia ve Tartarus’tan sonra evrene dördüncü olarak gelen Eros, kimi kaynaklarda Ares ve Afrodit’in oğlu olarak da yer almaktadır. Herkesin aklına gelen basit tasvirdeki ok ve yayı arıyor gözler adeta. Efsaneye göre Eros, attığı okla insanları birbirine aşık edermiş. Fakat attığı okun kendisine asla faydası olmazmış. Terzi kendi söküğünü dikemez deyimini burada kullansak bence tam da yerinde kullanmış oluruz.
Efsanelerin sonu gelmez ya, bir başkasına göre de Eros, Kronos Zeus’u yenmeye gittiği zaman Zeus’a haber vermek için giderken Kronos’a yakalanır ve kanatları kesilir.
Zeytinyağı Üretimi Ve Yağ Kalitesi
Zeytin ağacı -11 santigrat derece soğuğa kadar dayanabilen bir yapıya sahip olsa da yıl içerisinde toplamda 600 ile 2400 saat arası +7 santigrat derece ve üzeri sıcağa ihtiyaç duyar. Zeytinyağının elde edilmesi ise üç aşamada gerçekleştirilir:
- Kırma
- Presleme
- Sıvıyı ayırma
Geleneksel yöntemi incelediğimiz zaman zeytin yıkanarak Pulp, yani meyve posası şeklinde kırılır. Daha sonrasında elde edilen hamur yani posa, sepetlere konulur ve suyunun çıkması için preslenir. Buradaki kırma işlemi çeşitli donanımlara sahip olmayı gerektirmektedir. Bunlar; kırma düzlemi ve taşı, kırılan ve posa haline getirilen zeytindeki suyu çıkarmak için pres ve su ile yağı birbirinden ayırmak ve yağı depolamak için kaplar.
Zeytin ağaçlarının kalitesi, toplanan zeytinlerin olgunluk düzeyi, toplanma ve işlenme arasındaki geçen zamanda hangi işlemlerle karşılaştıkları, kaliteli bir zeytinyağı için dikkat edilmesi gereken unsurlardır.
Nasıl ki zeytin kırma işlemi için çeşitli donanımlar mevcutsa zeytinin işlenme aşamalarındaki farklılıklara göre de farklı tadlarda zeytinyağı elde etmek mümkündür. Mesela zeytinin yeşil renkteki hali, erken aşamada olduğunu gösterir ve keskin bir tat verir. Erken seviyede toplanan zeytinden elde edilen ve nispeten diğerlerinden daha pahalı olan yağa “yeşil yağ” veya “oldum olphacium” adı verilmektedir.
Antik kaynaklarda ağaç başına 7 ile 30 kg arası ürün alındığından bahseder. Yine kaynaklarda bir yıl bol, bir yıl az ürün alındığı için hasatların iki yılda bir yapılmasının daha iyi olacağı yazılır. Antik yazarlar, en iyi zeytinyağının toplandıktan hemen sonra preslenen ve elde edilen yağ olduğunu ileri sürerek toplanan zeytinlerin direkt olarak preslenmesini önerir.
Nemesis Heykeli
Roma Dönemi’ne ait mermer formda işlenen bu heykel, Nemesis’e aittir. Kutsal cezalandırma ve öç tanrıçası olarak ün salan Nemesis’in sembolleri arasında kılıç, terazi, dizgin, çark ve elma dalı yer almaktadır.
İsim kökenine baktığımız zaman Nemesis, “hak ettiğini vermek”, “dağıtmak” anlamına gelir. Ölümlülere bir ceza olarak gelen Nemesis’e göre hiç kimse çok fazla iyi olmamalıdır ve sayısız yetenekler bahşedilmiş kişiler her zaman lanetlenmelidir.
Apollon Heykelciği
Roma Dönemi’ne ait Bronz heykel, tüm sanat dallarının, müziğin, güneşin, şiirin ve Ateşin Tanrısı olarak tasvir edilen Apollon’a aittir. Artemis’in ikiz kardeşidir.
Mitolojideki en önemli tanrılardan biri olan ve kökeni Anadolu’ya uzanan Apollon, çok uzaklara ok atabildiği ve hastaları iyileştirebildiği için attığı oklar ışıkla özdeşleştirilmiştir. Fakat Apollon, güneş tanrısı değildir çünkü mitolojide güneş tanrısı, Helios’dur. Apollon ve ikiz kardeşi Artemis’in güneş ile özdeşleşmesi daha sonra, özellikle Roma döneminde pekiştirilmiştir. Hepimizin anımsayabileceği üzere Percy Jackson ve Olimposlular kitabında da Apollon tasviri vardır: Genç, yakışıklı, kendini beğenmiş ve şakacı.
Çeşme Aynası
Osmanlı Dönemi’ne aittir. Genel olarak baktığımızda çeşmelerin Türk kültüründe ayrı bir yeri vardır. Selçuklu ve Osmanlı döneminde sıklıkla çeşmelere rastlamak mümkündür. Suya verilen değerin büyük olması ve ihtiyacı olan kimselere su sağlamak oldukça hayırlı bir iş olduğu için çeşmelerin sayısı bir hayli fazladır. Çeşmeler genel olarak medrese, han, çeşitli kamu kapılarının ana yola bakan kesimlerinde veyahut tek başlarına da inşa edilmiştir.
Çeşme yapımında bol miktarda bulunan taş ve mermerden yararlanılmıştır. Yukarıdaki görselde gördüğümüz çeşme aynası da mermer formdadır.
Çeşmenin; çeşme nişi, ayna taşı, su yalağı, bardaklık, dinlenme sekisi, lüle, masura ve çuvaldız şeklinde bölümleri vardır. Şu an incelemekte olduğunuz çeşme aynası veya ayna taşı, çeşmenin olmazsa olmaz parçalarından birisidir. Musluklar bu yapı üzerine takılır. Çeşitli oymalarla süslü ve dikeylerdir.
Asklepios ve Telesphoros
Roma Dönemi’ne ait olan ikili mermer grubunda sağlık tanrısı olan Asklepios, genellikle Telesphoros ile birlikte betimlenir. Sağ yanında ağaç parçasına dolanmış olan yılan, sol elinde tıp alanındaki bilgeliğini belirten rulo bulunmaktadır. Sol yanındaki Telesphoros da meşhur bir hekimdir ve tanrılar katına kadar çıkmıştır. Asklepiosğun yardımcısı konumundadır.
Mitolojide Apollon ve Koronis’in oğlu olarak geçer. Tıbbın ve sağlığın tanrısı olan Asklepios, elinde bulunan şifalı bir kanla ölüleri diriltmeye başlamış. Fakat ölümlü insanların ölümsüz olması fikri Zeus’u ve yeraltı tanrısı olan Hades’i oldukça kızdırmış. Derler ki, bunun üzerine Zeus, Asklepios’un kafasına bir şimşek fırlatarak onu öldürmüş. O sırada elinde reçete yazılı olan bir kağıt parçası toprağa düşmüş. Yağan yağmurla birlikte yazılar toprağa karışmış. Toprağa karışan yazılarla birlikte, birçok derde deva olan sarımsak yetişmiş.
Mezar Steli
Mezar stelleri, mezar başına veya üzerine dikilen, dikdörtgen biçimindeki taşlardır. Stel üzerinde, mezarda yatan kişiyi tanıtan resim, yazı, kabartma bulunabilir. Bu steller sayesinde hem mezarda yatan kişiler, hemde o dönemin sosyo-kültürel yaşamları hakkında ipuçları elde edebilmekteyiz.
Roma halkında ölüm sonrası hayatla ilgili genel bir inanış yoktur. Fakat buna rağmen mezarda yatan kişinin ruhunun daima huzurlu, rahat bir yerde bulunmasına özen gösterilmiştir. Ölü beden sanki evindeymiş gibi geniş, rahat ve hayattayken kullandığı eşyaları ile birlikte gömülür.
Roma döneminde birçok çocuk mezarında “uyuyan punto figürü” yani kanatsız eros figürü bulunur. Bu figür, ölüm ve uyku yani Thanatos ve Hypnos arasındaki benzerliği gözler önüne serer.
Roma düşüncesine göre yaşam, yedi evreden meydana gelir. Bu evreler: anne rahmindeki yaşam, doğum, bebeklik, çocukluk, ergenlik, yetişkinlik ve yaşlılıktır. Yaşamı yedi ayrı evreye ayıran romalılara göre ölüm, yorucu bir yolculuk sonunda ulaşılan huzurlu ve sonsuz bir ortamdır.
Sonuç olarak,
Yaşadığı kısıtlı zaman diliminde ölümsüz olabilmek için çabalayan insanlar; ilk zamanlarda taşlara kaba çizimler, gittikçe detaylanan çizim ve kabartmalar ve daha da ilerledikçe yazılı eserler bırakmıştır. Hatırlanmak uğruna geride “bir şeyler” bırakanlar sayesinde bugün bu kadar bilgiye sahibiz.
Arkeoloji dünyası, sanılanın aksine sadece müzelerde sergilenmek uğruna eserleri çıkarmak değildir. Şu anda var olmayan bir dünyayı keşfe çıkmaktır. Ölü bir beden size neler anlatabilir? Belki hiçbir şey. Fakat bu ölü bedenin yaşarken yaptıkları bizlere çok şey anlatabilir. Nerelerden geçip neler atlattığımızı işte geride bırakılan bu ürünlerden öğrenebiliriz.
Kaynak: Mersin Arkeoloji Müzesi