Men Film İncelemesi: Bütün Erkekler Aynıdır

spot_img

2022 yapımı Men filminin yönetmen koltuğunda Alex Garland oturuyor. Yönetmeni Ex Machina, Annihlation filmlerinden hatırlayacaksınızdır. Garland, filmin aynı zamanda yazarlığını da üstlenmiştir. Başrolde son dönemin yükselen yıldızlarından Jessie Buckley‘i izliyoruz. Ona her rolün adamı Rory Kinnear eşlik ediyor. Yan rollerde Paapa Essiedu ve Gayle Rankin yer alıyor. Film korkudan ziyade gerilim türünde sabitleniyor, fakat sona doğru body horror sahneler izliyoruz. Film İngiltere ve ABD ortak yapımı. Süresi 1 saat 40 dakika olarak belirlenmiş.

Sinema, uçsuz bucaksız bir okyanus olduğunu bu filmde bir kez daha akıllara getiriyor. Sayısız filme rağmen, daha farklı ne izleyebiliriz acaba? sorusuna cevap niteliğinde bir film Men, yani Adamlar.

Filmi izlemeye başladığınızda, adına rağmen bir kadın filminin içinde olduğunuzu anlıyorsunuz. Kadını merkezine alan, ama kadın ve erkeğin kötücül ilişkisini metaforlar ve gerçek anlatımıyla bize sunan bir kara film örneğinin özelliklerini taşıyor.

Elma önemli bir metafor olarak filmdeki yeni almış. Elmanın sıklıkla göründüğü ve kadın-erkek merkezli filmlerde, elma artık elma olmaktan çıkıyor. Bu sıklıkla karşılaştığımız bir metafor nesnesi denilebilir. Bu anlamda yenilik getirememiş film, ama filmin sonundaki birbirini doğuran erkekler kümesi oldukça iddialı bir seyir zevki yaşamamıza neden oluyor. Bu anlatımı güçlü sahneden erkeklerin rengi, yaşı, mesleği ne olursa olsun hep aynı olduklarını anlamamız istenmiş gibi görünüyor.

21.yüzyılda erkeğin de kadının da çehresi değişmişken, erkeği bu kadar basitleştirmek ne kadar doğru, tartışılır elbette. Sonuç olarak; ezelden beri süregelen erkeğin ”düz” insan modeline tabii olması fikri ve bu durumun mizahı beslediği yılları düşünürsek bile yine de erkeğe atfedilen bu rol biraz haksızlık sayılabilir.

İnsanoğlu var olmaya başladığı günden beri erkek hegemonyasının azaldığı, kadının öne geçtiği bir zaman dilimi olmamıştır. Dünyanın zirvesindeki özgürlükler ülkesi denilen Amerika’da bile kadın bir başkan görülmedi mesela. Kadının geldiği önemli konumlar hala ”dünyada bir ilk” başlığıyla servis ediliyor. Kadın başarısını erkek başarısına göre daha görünür kılmaya çabalamak diye bir durum mevcut. Bu iyi bir şey gibi görünse de aslında bir noktada zihinlerde kadına atfedilen rolün çok altlarda olması fikri yatıyor. Oysaki kadın ve erkek arasında fiziksel farklılıklar dışında bir fark olmadığını kabul etmek toplumun kendi kendini asla yenileyemeyişinden kaynaklı diyebiliriz.

Eğer Beni Terk Edersen İntihar Ederim.

Filmin konusu çok sıradan, gündelik bir hikaye denilebilir. Bir kadın psikolojik ve fiziksel şiddet gördüğü kocasından ayrılmak ister ve erkek bunu istemez, kadını kendi hayatıyla tehdit eder.

Bir insanın diğerini elinde tutmak için tehdit yöntemini kullanması, dahası bunu onu üzmek ve hayatı boyunca bu yükü ona taşıtmak için yapması kadar çirkin bir şey var mıdır?

Erkek kadının kararlılığı karşısında bunu bir adım ileriye taşıyıp, kendi canına mal olmasına rağmen intihar ederek, hayatına devam etmek isteyen kadının onu hiçbir koşulda unutmamasını garanti altına almak ister. Yaşanan bu trajedi sonrası kadın yani Harper, yeni bir başlangıç için başka bir kasabaya gider. Gittiği bu yeni yerde onu takip eden bir adam ortaya çıkar. Görüntüsü epey farklıdır ve çıplak şekilde geziyordur. Adamın bu hali polisin hakkında deli olduğunu düşünmesini sağlar ve adam serbest bırakılır. Bu takip edilme hissi Harper’ı kocasıyla yaşadığı geçmişi düşünmeye iter. Geçmişi parça parça izlediğimiz flashbacklerle Harper’ın kocasına ve aralarındaki ilişkiye dair fikir ediniriz.

Filme adını veren ”Adamlar” hem gerçek anlamda hem de metaforik anlamda filmle bağlantılı. Harper’ın gittiği bu yeni yerde tanıştığı bütün adamlar aynı kişidir. Bütün adamları Rory Kinnear canlandırmış.

Bu adamlar farklı mesleklerde ve farklı görüntülerde resmedilmiş olmasına rağmen hepsinin aynı kişi olması bize şu mesajı veriyor: Bütün erkekler aynıdır.

Yukarıda bahsettiğimiz erkeği, ne olursa olsun söz konusu kadın olduğunda aynılaştıran düşünce kimi erkek için doğruyken, kimisi için geçerli değil. Sonuç olarak, filmin erkek hegemonyasına karşı durması 21. yüzyıl için eğitici ve olumlayıcı bir davranışken, kadını hala yasak elmayı yiyen Havva olarak konumlandırarak, erkeği doğru yola sokmaya çalışması fikri böyle yaratıcı bir film için düşük bir betimleme olarak kalıyor. Kadının Havva konumundan çıkarılmasıyla ve erkeğin kadına yenilişiyle final yapması metafor seçimini daha kabullenir yapıyor.

Harper‘ın geldiği kasabadaki rahipten tutun da çocuğuna, polisinden barmenine kadar herkes aynı tavırlarla hareket ediyor. İçlerinde en ilgi çekici karakterlerin, onu takip eden deli olarak tabir edilenle rahip olduğunu söyleyebiliriz. Rahibin güven veren görüntüsünün altında sakladığı şehvet düşkünlüğü de erkeğin ikiyüzlülüğüne işaret edilen noktalardan biri denilebilir. Ayrıca Harper’ı kocasının ölümü için suçlaması da erkek zihniyetinin kirliliğini öne çıkaran sekanslardan biriydi.

Filmdeki durağanlığın görsel şölenle şahlanması, ama buna rağmen bir gerilimin içinde olduğumuzu bilmemiz rahat nefes almamıza engel oluyor. Bütün o yeşil renklerin içinden korkutucu bir şey çıkabilir fikri seyirciyi tetikte tutan yegane şey diyebiliriz.

Sembolik anlatımla yapılan hikaye anlatma sanatı, sinemanın yapıtaşlarından biri olarak günümüzde öne çıkan detaylardan biri olarak seyircinin kalbinde taht kuruyor. Basit kurgu ve klasik hikaye anlatıcılığı hala sıklıkla başvurulan bir sinema tekniği olsa da sinefillerin yolu sıkça bağımsız sinemadan, sanat filmlerinden geçiyor. Hep aynı tonda servis edilen senaryolardan ve çekim tekniklerinden sıkılanlar için metaforik sinema ve kara film türü, zorlayıcı akışıyla daha tercih edilir filmlerden olmaya başladı. İnsanın bitmeyen evrimine karşılık sinemanın her gün kendisini yenileyen bir sanat dalı olması da kültürel anlamda asla eskimeyen ve kat kat artan izleyicisiyle birinci sıradaki yerini hiçbir sanat dalına kaptırmamayı da garantiliyor.

 

spot_img

1 Yorum

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

spot_img

Shirley Jackson’ın Amerikan Gotik Edebiyatındaki Yeri

Shirley Jackson, Amerikan gotiğine modern bir ses getirmiş ve kalıcı bir iz bırakmıştır.

Amerikan Edebiyatında 4 Yalnız Kahraman

Amerikan edebiyat tarihinin en önemli temsilcileri haline gelmiş kahramanlarımızın ne kadar soyutlanmış bireyler olduğunu farketmiş miydiniz?

Tarihi Eser Rotası: Geçmişten Müzeye Serüven

Müzelerde sergilenen her bir eserin yolculuğu o kadar uzun ki... Gelin, sergilenme sürecine kadar rotaya bir göz atalım...

Bir Günde Geçen 5 Roman

Hızlı geçen yirmi dört saatimizi bir de romanlardan okuyup hissedelim. İyi okumalar.

Sayfadan Kumaşa: Edebiyat Karakterlerinin Giyilebilir Hikâyeleri

Edebiyatın Gardırobu, moda aracılığıyla ikonik karakterlerin hikâyelerini ve ruhlarını yeniden anlatıyor.

Mikro İfadeler: İnsanların Gerçek Duygularını Nasıl Okuruz?

Yüzde beliren mikro ifadeler, bastırılmış duyguların saniyelik izleridir; insanın gizlediği gerçeği açığa çıkararak iletişimin en dürüst hâlini gösterir.

Sabrina Spellman ve Prudence Night: İki Cadı, İki Yol

İlk bakışta zıt gibi duran Sabrina ve Prudence, aynı madeni paranın iki yüzü gibi; farklı ama birbirini tamamlayan, birbirlerinin yokluğu ve varlığıyla anlam kazanan karakterlerdir.

Dijital Çağda Sanat: İzlemekten Deneyimlemeye

Dijital çağda sanat, tuval ve geleneksel malzemelerin ötesine geçerek izleyiciye deneyimleme ve etkileşim imkânı sunuyor. Teknolojik araçları kullanarak üretilen eserler, izleyiciyi sanatın bir parçası yapıyor.

Woman Belgeseli İncelemesi: Ortak Davamız Kadın Olmak

50 ülkeden 2000 kadının hikâyesini anlatan belgesel, aşk, annelik, kariyer ve yaşam mücadelesine evrensel bir bakış sunuyor.

Gerçek Hayattan Beyaz Perdeye Yansıyan 10 Dram Filmi

Gerçek hikayeler, unutulmaz dramlar. Schindler'in Listesi'nden Erin Brockovich'e, yaşanmış olaylardan ilham alan bu 10 filmi keşfedin!

Editor Picks