Oscar ödüllü yönetmen Christopher Nolan’ın her filminde olduğu gibi bu eserinde de izleyicinin dikkatine bağlı olarak anlam kazanan bir sinematografi hâkim. Senaryosu, Nolan’ın erkek kardeşi Jonathan Nolan tarafından yazılan ”Memento Mori” adlı hikâyeden uyarlanan eser, gerilim/gizem türlerinde ve yaklaşık 2 saatlik seyir süresindedir.
Zaman ve mekân olgusunun oldukça betimleyici şekilde kullanıldığı filmin çekimleri 2000 yılında tamamlanıp, beyaz perdedeki yerini almıştır. İnsan psikolojisi üzerinde kurulan baskının etkisiyle alınan kararlardan hangilerinin doğru, hangilerinin yanlış olduğunu sorgulatan olaylar silsilesinin baş karakterlerini, sırasıyla Guy Pearce (Leonard Shelby), Carrie-Anne Moss (Natalie), Joe Pantoliano (Teddy Gammell) oluşturuyor.
Amnezi rahatsızlığı olan Leonard Shelby, her güne yeniden doğarak başlar. Gün içerisinde yaşanan her şeyi unuttuğu için, kendi bedenini not defteri olarak kullanır. Günler geçtikçe kendine belirli alışkanlıklar edinerek, unutkanlığa karşı bir savunma mekanizması oluşturmayı başarır. Artık Leonard’ın tek amacı, kendine karşı hazırladığı anımsatıcılar sayesinde karısının katili olan Teddy Gammell’ı bulup, intikam almaktır. Ancak, psikolojik gerilimi iliklerinize kadar hissedeceğiniz bu filmde, son kararı vermek yine izleyiciye bırakılmıştır.
Eser kendi içerisinde katmanlara ayrılırken, aslında bir bakıma izleyicinin dikkatini de ölçüyor. Sahnelerin birbiriyle alakasızmış gibi yansıtılması, anlam bütünlüğünde derin bir karmaşaya yol açıyor. Dikkat konusunda bahsettiğimiz bu etken, bu bakımdan oldukça değerli. Sekansların birbirini tekrarlıyor olması da aslında yine dikkat unsurunun ön plana çıkmasından kaynaklanıyor.
Örneğin, bazı filmlerin finalleri filmin en başında kısa bir kesit olarak izleyiciye gösterilir. Memento filminde ise bu durum ”iki ileri, bir geri” şeklindedir. Eseri izlerken olay sırasına göre sahneleri bölümlere ayırabilirsiniz. Bunun sebebi iki ileri, bir geri durumudur. Karakterin fiziksel olarak aldığı yaralar, zihninde oluştuğu sorular ve birbiriyle bağdaştırılan konuların temelleri, bu sahneler aracılığı ile bir bütün haline gelir. Film içerisindeki her sekans, kendinden önceki sahnenin gerekçelerini aktararak, kendinden sonraki sahneleri tamamlar. Yani olaylar bir nevi oluş sırasına göre değil, sonradan üzerine eklenerek anlatılır. Üzerinde durduğumuz bu durum anlatım olanağı olarak karmaşık görünse de seyir olanağı olarak oldukça anlaşılırdır. Sanıyoruz ki bu duruma Christopher Nolan farkı diyebiliriz.
Eser içerisinde değineceğimiz bir başka konu ise karakterlerin oldukça hin tiplerden oluşuyor olmasıdır. Dolayısıyla bu durum olay akışında belirli sorunlara yol açmaktadır. Baş karakterimiz Shelby’nin hali hazırda hafıza sorununun olması bu sorunun katlanmasına yol açar. Çünkü her yeni günde kime güvenip güvenmeyeceğini yalnızca kendi el yazısı ile yazdığı notlardan anlamaktadır. Bu sebeple kalemini yanından eksik etmemeye gayret gösterir. Ancak bazı talihsiz durumlarda hayatına yön veren değerli kalemi yanında bulunmaz. Bunun sonuçları olarak bazı kişilerin aslında Shelby’i kendi çıkarları için kullandığı anlaşılır. Fakat süregelen hafıza kaybının etkisiyle bu kişilerin çıkar uğruna onunla yakınlaştıklarını unutur. Bu detay senaryonun kendi içinde gelişim göstermesine olanak sağlarken, Shelby karakterini kullananlar için de sonsuz şans demektir. Çünkü ne yaşanırsa yaşansın karakterimiz bu olayları hatırlamayacaktır.
Bu doğrultuda ortaya Natalie ve Teddy ültimatomu çıkmaktadır. Çünkü ikisinden biri, bu olayların tüm gerçekliği ile nasıl son bulacağını oldukça iyi biliyordur. Ancak kime güvenileceğinin seçimini yapmak ise ilk olarak baş karakterimiz Leonard Shelby’e, daha sonra da izleyiciye düşmektedir.
Bu kanıya ek olarak Shelby’nin kendi notlarına bakarak bazı şeyleri anımsaması da bir avantaja dönüşür. Yani aslında her şeyi unutuyor ancak insan doğası gereği, hafızanın en diplerindeki kısmi gerçekler ona bazı olguları sorgulama imkânı da sunuyor. Bu avantajlı durumun getirisiyle Shelby’nin hedef kitlesi ve notları en baştan düzenlenerek, izlediğimiz hikâye de kendine yeni bir yol çizmeye başlıyor.
Hayatta yalnızca kendinize yahut da kendi oluşturduğunuz hayali bir kimseye güvenebilirsiniz…
Hali hazırda konusu açılmışken, güven ve inanç olgularının bireysel yaşamda ne denli önemli olduklarını Memento’daki bazı sahneler aracılığı ile sizlere aktaralım.
Leonard Shelby’nin filmin başından sonuna dek bazı sahnelerde kendini Sammy adında bir adamla kıyasladığına şahit oluruz. Sammy, Leonard’dan daha evvel aynı hastalığın kurbanı olmuş bir birey olarak, hayatını idame ettirmeye çalışmıştır. Ancak Leonard’dan tek farkı, Sammy’nin tıpkı Leonard gibi bir savunma mekanizması geliştirememiş olmasıdır. Tabi ki Leonard’ın bunu başarmasının yegâne sebebi Sammy’nin neden başaramadığını çözümleyip, bu olumsuzluklara karşı çözümler üretebilmiş olmasıdır.
İşin özüne bakıldığı zaman Sammy’nin, Leonard için oldukça önemli bir şahsiyet haline gelmesinin temelinde, Leonard’ın verdiği kararların ”Sammy olsa ne yapardı?” sorusu ile verilmiş olması yatar.
Eserin sonuç bölümüne yani finaline yaklaştıkça, taşlar yerine oturur. Ancak gerilim ve gizemin etkisi bu kısımlarda hiç olmadığı kadar yüksektir. Filmin son kısımları dahi olsa detaylar yine kendini ön plana çıkartır ve izleyici üzerinde anlamlandırılamayan bazı sahnelere açıklık getirilir. Bu sahnelere örnek verecek olursak Teddy, ara sıra Shelby’e dönerek ”Arabasını mı çalalım? – Ne yapacaksın, çalacak mısın?” gibi iğneleyici göndermelerde bulunur. Olay anı içerisinde söylenen bu sözcüklerin, olayla hiçbir ilgisi olmamasına rağmen neden söylendiğini, tüm perdelerin gözler önünden kaldırıldığı son sahnelerde anlıyoruz. İzleyicinin hafızasını tazelemesini isteyen Nolan, bir kez daha zar zor oturtulan anlam bütünlüğünü yerle bir ederek, olağandışı bir bitirişe imza atıyor.
Tüm sırrı bozmamak adına son sahneyi aktarmak yerine o bölüme kısa bir atıf yapacağız.
Yaşanan olaylar ve Shelby’nin tüm arayışları, detaylarla donatılmış, muhteşem bir gerçeklik ütopyasında kendini tekerrür eder. İzleyiciye ise sadece, bu karmaşık olaylar bütününü bir puzzle gibi birleştirmek ve ana resmi görmek kalır.
Söylenti Dergi Sinema ekibi olarak Christopher Nolan’ın unutulmaz eseri Memento – Akıl Defteri filmini sizler için analiz ettik. Saygıyla, sevgiyle ve söylentiyle kalın…








