Mekânda Bir Karakter: Taşrada Bir Otelde Zebercet

Editör:
Sinem Aykın
spot_img

Yusuf Atılgan‘ın 1973 yılında yayımlanan ve 1987 yılında Ömer Kavur‘un yönetmenliğinde beyaz perdeye uyarlanan Anayurt Oteli adlı romanı, yazarın ikinci ve hayattayken yayımlanan son romanıdır. Refik Durbaş‘ın aktarımına göre Anayurt Oteli’nin tek otobiyografik özelliği mekânın Manisa olması değildir. Gençlik yıllarında Manisa dışından kente gelen Atılgan, Anavatan Oteli‘nde kalır. Burada oteli işleten Zebercet ile oğlu Ahmet‘i tanıyarak büyür. Durbaş’ın yazısında, Atılgan’dan aktarılan anlatı şu şekilde gelişir:

“Bir gün bu oteli yazma isteği doğdu içime. O sıralar arkadaşlarla Ödemiş Birgi’ye gidecektik. Geceyi Aydın’da bir otelde geçirdik. Sıradan bir oteldi. Kapıdan girince karşınızda yukarı çıkan bir merdiven vardı. Katip, bu merdivenin altında küçük bir masanın başında oturuyordu. Gece arkadaşım ile konuşurken, ‘Yahu,’ dedim, ‘bu adamın buradaki hayatı ne olabilir? Merdiven altında duran bir adam… Nasıl bir insandır acaba?’ Üstelik o dönem bunalımlı günlerimden geçiyordum. Anavatan Oteli’yle bu görüntüyü birleştirdim, kendi ruh hâlimi de yansıtarak bu romanı yazdım.” -Anavatan Oteli’nin Kaderi

Roman ortaya çıkarken doğal olarak bazı değişiklikler yapılır: Zebercet ve oğlu Ahmet‘in rolleri tersine çevrilir. Böylece romanın başkişisi Zebercet olurken babası Ahmet Efendi’ye dönüşür. Yine aynı şekilde, Anavatan Oteli‘nin adı da –gizlenmeyecek kadar açık biçimde – Anayurt Oteli‘ne dönüştürülür.

Modern Türk edebiyatının öne çıkan yapıtlarından biri olarak kabul edilen eser, modern roman tanımına iki farklı açıdan uygundur. Bireyin yabancılaşması, iletişimsizlik, yalnızlık ve varoluşsal bunalım gibi temaların taşıyıcısı olan Zebercet, başkâtipliğini yaptığı otel, geçmişi ve iç dünyası arasında sıkışıp kalmış yalnızlığıyla dikkat çeken bir karakterdir. Atılgan, romanın anlatı üslubunda da özellikle Zebercet‘in iç dünyasını aktarmaya odaklanan bilinç akışı tekniği başta olmak üzere, geleneksel roman kalıplarının dışında yöntemler kullanarak hikâyesini okura sunar. Neredeyse romanın tamamının geçtiği Anayurt Oteli, hem gündelik işleyişiyle hem de bir konak olarak taşıdığı geçmişiyle Zebercet’i biçimlendiren, kuşatan ve zamanla onunla özdeşleşen bir yapıdır.

Otel: Fiziksel Sığınaktan Psikolojik Hapishaneye

Yusuf Atılgan'ın Anayurt Oteli adlı romanının ana karakteri Zebercet
Anayurt Oteli romanının ana karakteri Zebercet | IMDb

Zebercet‘in yaşamının neredeyse tamamı otel duvarları içinde geçer. Dışarıyla bağı zayıftır; onun dünyası otelin odaları, koridorları, merdivenleri ve anahtar deliklerinden izlediklerinden ibarettir. Askerlik yaptığı dönem haricinde dış dünyayla kurduğu ilişki son derece sınırlıdır.

“Otelden pek seyrek çıkardı. Şimdiki gibi olağanüstü bir durum olmazsa yılda ya da iki yılda bir terziye, altı ayda bir keselenmek için hamama, dört haftada bir saç tıraşına, ayda bir otelin paralarını İstanbul’a yerleşen Faruk Keçeci’ye göndermek göndermek için postaneye giderdi.” (s.25)

Zebercet‘in dışarı çıkışlarının yılda bir, altı ayda bir, dört haftada bir, ayda bir gibi kesin zaman aralıklarıyla belirtilmesi hayatının matematiksel bir düzen içinde sıkışıp kaldığını gösterir. Neredeyse mekanik denilebilecek bu düzen, onun varoluşunu sıradan ve renksiz kılar. Zebercet’in hayatında insani olan anlık çıkışlar, sürprizler veya heyecanlar bulmak neredeyse imkansızdır. Metinde geçen “şimdiki gibi olağanüstü bir durum olmazsa,” ifadesi de oldukça önemlidir. Romanın kırılma noktası olan “gecikmeli Ankara treniyle gelen kadın” da işte böyle bir olağanüstülük hâlidir. Zebercet’in durağan hayatında küçük bir dalgalanma bile büyük sarsıntılara yol açar. Bu, onun hem kırılganlığını hem de içten içe bir değişime, farklılığa duyduğu özlemi gösterir.

Otel, onun için hem fiziksel bir korunma alanı hem de duygusal bir inziva yeridir. Denilebilir ki otel Zebercet için ana rahminin yerini tutar. Romanın başlarında Zebercet’in iç dünyası, otelin sessiz, karanlık ve durağan atmosferiyle birebir örtüşür. Bu nedenle otel yalnızca bir arka plan değil Zebercet’in zihninin maddesel uzantısı hatta zamanla onun ruhsal bir yansıması haline gelir.

Romanın anlatım biçimi de bu içe kapanıklığı destekler. Bilinç akışı tekniği sayesinde okur, her şeyi Zebercet‘in bakış açısından görür, düşünür ve hisseder. Bu yönüyle anlatıcı, dış dünyaya dair nesnel bir veri sunmaz; roman, Zebercet’in iç dünyasının bir uzantısına dönüşür.

Düzenin Bozulması ve Psikolojik Çöküş

Zebercet | bagimsizsinema.com

Zebercet‘in otelde kurduğu düzen, onun dünyaya karşı geliştirdiği savunma mekanizmasının temelidir. Günlük rutini, saat gibi işleyen otel yaşamı, onun hayatı kontrol altında tuttuğu tek alandır. Ancak bu düzen, “gecikmeli Ankara treniyle gelen kadın”ın gelişiyle sarsılır. Kadının gelişi, Zebercet’in hayalinde bir kurtuluş umuduna, bir değişim fırsatına dönüşür. Onun gelişiyle birlikte Zebercet tıraş olur, yeni kıyafetler alır, otelin düzenini ona göre şekillendirmeye başlar. Tüm bunlar, onun iç dünyasında ilk defa bir anlam arayışı, bir yön değişikliği yaratır.

Ancak kadın bir daha geri dönmez. Bu geri dönmeme hali, yalnızca bir aşk hikâyesinin yarım kalması değildir; Zebercet‘in kurduğu anlam dünyasının çökmesidir. Onun için bu kadın, sadece bir cinsel arzu nesnesi değil, insanca bir yakınlık, sıcaklık arayışının simgesidir. Kadının yokluğunda, Zebercet bu arzunun boşluğunu saplantıya, ardından da içsel bir dağılmaya dönüştürür.

Mekânın Ruhsal Yansımaları: Zebercet ve Otel Arasındaki Özdeşlik

Anayurt Oteli Zebercet rolünde Macit Koper.

Berna Moran’ın işaret ettiği gibi, Zebercet‘in ruhsal serüveni üç evrede ele alınabilir: yalnızlık – kurtuluş umudu – hayal kırıklığı. Otel, bu evrelerin hepsine tanıklık eder ve her evrede farklı bir işlev üstlenir. Başlangıçta sığınak olan otel, kadının gelişiyle birlikte bir sahneye, bir bekleyiş alanına dönüşür. Kadının dönmeyeceğinin anlaşılmasıyla ise otel, artık Zebercet’in hem suçunu hem de çıkışsızlığını taşıyan bir mezara evrilir.

Roman boyunca otelin belirli yerleri, örneğin bir numaralı oda, kutsallaştırılır ve Zebercet‘in saplantılı hafızasında kadının izleriyle yüklenir. Bu saplantının sonunda Zebercet, cinayet işler; ardından da otelin kapılarını tüm konuklara kapatır. Bu, sadece fiziksel bir kapanma değil, Zebercet’in toplumla bağını tamamen kopardığı bir andır. Otel artık ne barınak ne de işletmedir; sadece bir iç dünya simülasyonu, psikolojik çöküşün fiziksel mekânıdır.

Mekânın Toplumsal Anlamı: Ev Olmayan Bir Yuva

Anayurt Oteli | k24kitap

“Otel” kelimesi geçiciliği çağrıştırır, aidiyetin zıddı olan bir yerdir. Ancak roman, bu geçici mekâna Anayurt adını vererek güçlü bir ironi yaratır.

“Kapının üstündeki kemerde koyu yeşil üstüne ak yazılı büyük teneke levha: ANAYURT OTELİ.” (s.14).

Zebercet‘in psikolojik ve duygusal çöküşünü yansıtan bu yer, adının aksine ona ne sıcaklık ne de kalıcılık sunar. Otel, Zebercet’in içinde yaşadığı ve ama aslında hiçbir zaman ait olamadığı, her şeyin gelip geçtiği, kimsenin kalıcı olmadığı bir boşluktur. Dolayısıyla Anayurt, yalnızca Zebercet’in değil, tüm toplumun aidiyet sorununu sembolize eden bir yapı haline gelir.

Yusuf Atılgan, bu ironiyi bilinçli kullanır. Otel, hem kamusal hem özel alandır; herkesindir ama kimsenin değildir. Bu melez mekân, Zebercet’in toplumsal pozisyonunun ve kimlik karmaşasının da bir yansımasıdır.

“İstasyon alanından otele çıkan sokağın başında bir çam ağacının gövdesine tenekeden kesilmiş, koyu yeşil üstüne ak harflerle OTEL yazılmış ok biçimi bir gösterge çakılı, ama yıllar sonra çivilerden biri çürüyüp kopunca okun ucu aşağıya dönmüş toprağı gösteriyor, otelin yeraltında olduğu sanısını veriyor insana.” (s.15).
Bu kısa pasaj, otelin atmosferini ve aslında romanın bütününe sinmiş karanlık, tekinsiz ve çürümeye yüz tutmuş ruh halini yansıtır. “Otel” yazısının çam ağacına çakılmış olması, mekânın düzenli bir yapıdan ziyade sahipsiz ve biraz da kaderine bırakılmış bir yer olduğunu düşündürür. Mekânla birlikte Zebercet‘in de yavaş yavaş çürüyüp yok alacağı henüz anlatının başında sezdirilir. Otel, Zebercet’in yaşamını sürdürdüğü bir yer olmaktan çok onun ruhsal hapishanesi ve ölümüyle bütünleşen bir mekân olarak belirir. Zaman içinde toprağı gösteren okun ucu da Zebercet’in yaşam yolculuğunun dışarıya, topluma değil içe, karanlığa, dibe doğru ilerleyen bir yolculuk olduğunun temsilidir.

İletişimsizlik ve Mekânın Sessizliği

Zebercet’in yalnızlığı | filmhafizasi.com

Zebercet‘in hayatındaki en temel meselelerden biri iletişimsizliktir. Ne çevresindeki insanlarla ne de kendisiyle anlamlı bir bağ kurabilir. Otel, bu iletişimsizliği tamamlayan sessiz bir zemin sunar. Konuklarla iletişimi sadece birkaç cümleyle sınırlıdır. Otelde on yıldır birlikte yaşadığı ortalıkçı kadınla bile gerçek bir iletişim kuramaz. Kadının uykusunda onunla birlikte olur, sonunda onu boğarak öldürür. Bu sahne, iletişimsizliğin ve bastırılmış arzuların ölümcül bir biçimde dışa vurumudur.

Anlatı boyunca uyku ve sessizlik motifleri sıkça tekrarlanır. Bu tekrarlar, Zebercet‘in duygusal donukluğunu, yalnızlığını ve bastırılmış cinselliğini yansıtır. Otelin sessizliği, bu iletişimsizlik durumunu perçinleyen bir sessizliktir; ne bir yankı üretir, ne de anlam.

Otel’in Ölümü ve Zebercet’in Sonu

Taşrada bir otelde Zebercet | bagimsizsinema.com

Romanın sonunda Zebercet, 28 Kasım tarihini beklemeden intihar eder. İntiharı otelin içinde gerçekleştirir. Bu eylemle birlikte otel de işlevsel varlığını yitirir. İçinde iki ceset bulunan bu yapı, artık bir mezar haline gelmiştir.

“İpi boynuna geçirdi; düzeltti. Tam o sırada dışarıdan birkaç arabanın korna seslerini duydu; başka araçlar da katıldılar buna; kornalar, tren düdükleri, fabrika düdükleri arasız, kesintisiz ötmeye başladılar. Neydi bu? Kulakları mı uğulduyordu? Yoksa dışarının, başkalarının bir çağrısı mıydı?” (s.127-128)

Yazar, Zebercet‘in intiharını bireysel bir eylemin ötesine taşıyarak onu hem dış dünyayla hem de varoluşsal sorgulamalarla ilişkilendirir. Zebercet’in ölümü, birden bire dış dünyanın gürültüsüyle kesilir. Kornalar, tren düdükleri, fabrika düdükleri… Bunlar sıradan hayatın akışına ait seslerdir. Yani Zebercet’in kopmak üzere olduğu dünyada yaşam devam etmektedir. Yazarın bilinçli biçimde yarattığı belirsizlik -seslerin gerçek mi yoksa zihinsel mi olduğu- okuyucuyu da olayın içine çeker.

Anlatının son cümlesi, Atatürk‘ün ebediyete intikali olan 10 Kasım 09.05’i imleyen dış dünyanın sirenleriyle, Zebercet’in yaşamını sonlandırdığı sessiz iç mekân arasında keskin bir karşıtlık kurar. Dışarısı yas içindedir; içerideyse yıllardır süregelen bir içsel ölüm nihayet ete kemiğe bürünmüştür.

Bu sahne, otelin son dönüşümünü de işaret eder. Konaktan otele, otelden psikolojik bir hapishaneye ve nihayetinde bir mezara… Bu dönüşüm, Zebercet‘in ruhsal evreleriyle birebir örtüşür.


Kaynakça:

  • Atılgan, Yusuf. Anayurt Oteli. İstanbul: Can Yayınları, 2019.
  • Moran, Berna. Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 2. İstanbul: İletişim Yayınları, 2016.
  • “Anavatan Oteli’nin Kaderi”. Sabah Gazetesi. Web. 20 Eylül 2025.
  • Öne Çıkan Görsel 
spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.

Yusuf Atılgan’ın Evreninde 5 Farklı Tema

Yusuf Atılgan’ın metinlerinde yalnızlık, yabancılaşma, aidiyetsizlik, bastırılmış arzular ve bitmeyen bir arayış birbirine karışır.