Türk edebiyatındaki ilk psikolojik roman niteliğini taşıyan “Eylül”ü yazan Mehmet Rauf’un sade bir dil ile yazdığı “Aşkın Tarihi” toplam altı öyküden oluşur. Servetifünun dönemi edebiyatçısı olan Mehmet Rauf büyük bir incelikle betimler aşkın hallerini. İlk öyküsünde bir aşk tutulan ince ruhlu bir adamın gittikçe nefrete dönüşen aşkını, sonraki öykülerinde de zaman zaman yasak aşkı zaman zaman da dönüşen duygularını yazarken yeniden insanın ruhunun derinlerine iniyor Mehmet Rauf. Öykülerinden karakterlerin aşk ile ilgili hislerini ve düşüncelerini anlatan alıntıları sizler için derledik!
- “Aşk başlangıcı, şiddetli devresi, iyileşme süreciyle beraber ancak iki ay süren bir hastalıktır.” (s.3)
- “Şimdiye kadar kimseyi sevememiş, kalbi titremek için hazır, fakat daha onu titretecek kadar mesut bir adam çıkmadı…İşte Güzin, bir genç kız ki aşk için doğmuş, fakat daha sevememiş… Tanıdığı, gördüğü erkeklerin titretemediği kalbini soğuk bularak aşkı suçlamış ve aşkı inkar etmiş bir kız…” (s.13)
- “O zaman büyük harareti, anlattığına göre renkler, manalarla yüzünde kah bulutlar, kah güneşlerle yansıyarak, kendisinin pek vakıf olduğum ruhunun bütün duyguları gözlerinde benim için şiddetle belirerek anlatmaya başladı.” (s.15)
- “İnsan veda edeceği güzel şeylere acı bir intikam hissiyle ilgisiz kalmak ister.” (s.1)
- “Beni bilirsin ya aşka olan meylim kadar, belki daha fazla şüpheye meylim vardır.” (s.24)
- “Dönerken düşündü ve dedi ki:’Ne tuhaf şey, insan birbirine ne çabuk alışıyor… Akşam olunca ayrılmak gücüme gitmeye başladı.'” (s.30)
- “Hayır, soğuyan bir kalbi ne yapsak geri almanın imkansız olduğunu bilmek kadar kalbi harap eden başka bir üzüntü yoktur… Bu öyle bir üzüntüdür ki hayatta başka bir benzeri yoktur… Ölüme mahkum, yatağında belki can çekişerek kıvranan, değer verilen bir hastadan bile ümit kesilmez; halbuki uçan bir aşk, geri gelmez… Tıpkı ölür gibi… Evet, aşkın fecaati, işte ölümle böyle benzerliğinde ve temasındadır.” (s.36)
- “İlk mektubunu aldığım yere doğru ilerledim, onun güzel hayalini tekrar görür gibi olarak durdum. Dolu, hicranla, elemle, ölümle, bütün bunların gözyaşı bulutlarıyla doluydum.”(s.38)
- “Ağlamak, feryat etmek, çıldırmak istiyorum… Ve onun için… Sade onun için… Son günlerde biraz unuttum zannetmiştim… Yalan yüz bin kere yalan… Unutamıyorum ve mesudum!” (s.46)
- “-Müsaade et… Seni sevdi mi, sevmek istedi mi yoksa sevmedi mi.. O bile meçhul… En doğrusu, hissiz ve şahsiyetsiz bir kız… Seni yalnız vakit geçirmek için, eğlenmek için yormuş…
Macit:
-Hayır, dedi. Kalbi bana meylederken gitmek lakırdısı çıktı, bu meyil yok oldu…”(s.47) - “Zaten hayatımız tamamen zannetmekten ibaret değil midir? Dünyada ne hakkında emin olabiliriz? Kendimizi sağlıklı zannederiz, bir gün, senelerden beri müthiş bir illete tutulduğumuzu öğreniriz. Geleceğimizi güvende zannederiz, o anda mahvoluruz, harap oluruz… Dostlarımızı sadık zannederiz… Velhasıl hep zannederiz, sadece zannederiz… Zaten bütün insanların hayatları yalnızca zannetmek üzerine kurulmuş değil midir?” (s.50)
- “Zaten dünyada ne mümkün ki bir saadet devam etsin…” (s.71)
Rauf, Mehmet. Bir Aşkın Tarihi. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2021.


