“Hayatımın en mutlu ânıymış, bilmiyordum.” sözleriyle okurlarına merhaba diyen Masumiyet Müzesi, 2008 yılında hayatımıza giren, Orhan Pamuk‘un klasikleşmiş romanlarından biridir. Eserde Kemal ve Füsun‘un aşk hikayesi anlatılır. Aşk hikayesinden ziyade Kemal’in iç dünyasına yolculuk yaptığımız, dönemin çalkantılı siyasi hayatını ve İstanbul’unu anlatan, Beyoğlu sokaklarında yürüdüğümüz ve Şanzelize Butik‘ten Kemal’le beraber alışveriş yaptığımız betimlemelerle bezeli bir başyapıttır.
“Hayatımın en mutlu ânıymış, bilmiyordum. Bunun hayatımın en mutlu ânı olduğunu anlayabilseydim, asla kaçırmazdım o mutluluğu.”
Orhan Pamuk Kimdir?

Türk edebiyatının Nobel ödüllü tek yazarı Orhan Pamuk 7 Haziran 1952’de dünyaya geldi. Mimar bir babanın oğlu olan Pamuk, babasının mimari hikayeleri ve annesinin masalları arasında büyüdü. Batı yönelimli, seküler ve varlıklı bir ailede büyüyen yazar ilk edebî tecrübelerini babasının kütüphanesi sayesinde edindiğini şu sözleriyle belirtir:
“Birçok romanın okunduğu bir evde büyüdüm. Babamın geniş bir kütüphanesi vardı ve Thomas Mann, Kafka, Dostoyevski ya da Tolstoy gibi büyük yazarlardan tıpkı evdeki diğer babaların generaller ya da azizler hakkında konuşabileceği gibi bahsederdi. Çocukken bile tüm bu romanlar ve yazarlar benim için Avrupa kavramıyla birdi.”
İstanbul Üniversitesi İngiliz Filolojisi bölümünde okudu ancak edebiyata olan ilgisini daha erken yaşlarda fark etti. Ders kitapları arasında kendine adeta edebî bir dünya yarattı ve kelimelerle dans etmeye başladı. 1982 yılında ise ilk romanı olan Cevdet Bey ve Oğulları‘yla Türk edebiyatı dünyasına adım attı. Bu roman ona Milliyet Yayınları Roman Ödülü‘nü kazandırdı. Onu takip eden sene içinde ise Kara Kitap romanını yayımladı ve bu kitabın Fransız çevirisiyle 1991’de Prix de la Découverte Européenne‘i kazandı. Venedikli bir köle ve Osmanlı âlimi arasındaki dostluğu ve çatışmayı anlatan romanı Beyaz Kale, birden fazla dile çevrilerek onu uluslararası üne kavuşturan ilk romanı oldu. Ardından sırasıyla Gizli Yüz (senaryo), Yeni Hayat, Benim Adım Kırmızı, Masumiyet Müzesi, Kafamda Bir Tuhaflık, Kırmızı Saçlı Kadın, Veba Geceleri gibi başyapıt sayılabilecek pek çok eseri yayımlandı.
Orhan Pamuk Edebiyatı
“Onunla buluşmak için Satsat’tan çıkıp her gün Merhamet Apartmanı’na yürüdüğüm yol, Füsun’un Şanzelize Butik’ten eve giderken izlediği yol gibi acılarımı artıracak tehlikeli hatıralarla, tuzaklarla doluydu.”
Orhan Pamuk, eserlerinde genellikle geçmişle ve insan ruhuyla köprü kurar. Bu unsurların içine kültürü de katarak kendi edebî dünyasını oluşturur. Romanlarında bir hikayeyi anlatmanın yanısıra okurlarıyla etkileşim halinde olmak için metnin arasına dalıp onlarla sohbet eder ve olayların iç yüzünü anlatır.
Üslubunda belirgin bir şekilde postmodern izler görülür. Bu yaklaşımla geçmişi ve şimdiki zamanı harmanlayarak sıra dışı bir anlatım yaratır. Geleneksek anlatıyı ve alışılagelmiş edebiyat kurallarını yıkan Pamuk, değişim arzusunu yansıtıyor kelimelerine.
Orhan Pamuk mekanları da oldukça etkin bir şekilde kullanır. Doğduğu ve büyüdüğü şehir olan İstanbul’a romanlarında sıkça yer verir. Şehrin sahip olduğu kültürel doku her sayfada bizi karşılar. Onun kitaplarında karakterler şehirlerden bağımsız düşünülemez. Mekanlara adeta ruh verir ve onları kimlikleştirir. Karakterlerin yaşadığı kentler kimi zaman onları dönüştürür, bireyselleştirir kimi zaman da duyguların temsili olur.
Toplumsal olayları da hikayelerinde kullanmayı ihmal etmez yazar. Orhan Pamuk‘a göre edebiyat sadece toz pembe dünyaları anlatmaz aynı zamanda toplumsal konulara da değinir. Eserlerinde sıklıkla dönemin siyasi ve tarihî olaylarını, yaşananların karakterler ve mekanlar üzerindeki etkisine değinir.
Masumiyet Müzesi Ne Anlatıyor?

“Onu kollarımda tutmak ne büyük mutluluktu Allahım! Dünyanın derinliğini, güzelliğini, sınırsızlığını hissettim. Göğsü göğsüme, başı omzuma dayanmıştı; onu değil, bütün dünyayı kucaklamışım gibi geldi bana.”
Roman, 1975’te bir bahar günü başlayan, İstanbullu zengin Kemal Basmacı ile onun yoksul ve uzaktan akrabası Füsun‘un aşkını anlatır. Romanın kahramanı Kemal, dağıtım ve ihracat şirketi Satsat‘ın genel müdürü. Üç kuşaktan beri tekstille uğraşan zengin bir aileye mensup. Kemal, son derece iyi eğitimli, görgülü bir kız olan Sibel‘le nişan ve evlilik hazırlıkları yapar. Bir gün Sibel’in vitrinde görüp beğendiği çantayı almak için Şanzelize Butik’e girer ancak bu ziyaret onun hayatını tümüyle değiştirir ve sarsıcı, takıntılı, tutkulu bir aşk hayatının kapısını aralar.
Masumiyet Müzesi, bir aşk hikayesini anlatmasının yanında Türkiye’nin 70’li-80’li yıllardaki portresini de çizer. Buna bir aşk romanı diyoruz ancak politik bir yanı da var kitabın. Pamuk‘un diğer eserlerinden aşina olduğumuz Türk burjuvası, doğu-batı, muhafazakarlık-sekülerlik, şehir-taşra, kadın-erkek ikilemlerine burda da bolca rastlarız.
Kemal Basmacı‘nın yaşadığı aşk acısını ise sayfalarca betimliyor yazar. Çukurcuma ve Beyoğlu sokaklarında Füsun‘u aradığı vakitler, gördüğü kişileri Füsun zannetmesi, onunla gezdiği sokakları işaretleyerek oralara asla uğramaması, Kemal Basmacı bir harita çizip bu sokakları kırmızı kalemle işaretler, buluştukları apartmanda Füsun’u beklerken yaşadığı hayal kırıklığı ve fiziksel acıyı öyle güzel resmeder ki Orhan Pamuk, okur da Kemal’le beraber aynı acıları hisseder.
Masumiyet Müzesi Nasıl Yazıldı?
“Aslında kimse, onu yaşarken hayatının en mutlu ânını yaşadığını bilmez.”
Masumiyet Müzesi‘ni yazma ve Çukurcuma’da bir müze açma fikrini aynı anda 1990’ların ortasında düşünmeye başlamış Orhan Pamuk. Kitabı 2008 yılında yayımladıktan tam dört yıl sonra müzeyi kurmuş. Romanı yazma fikrini kafasında tasarladıktan sonra İstanbul sokaklarında uzun yürüyüşler yapmış Pamuk. 1996-2000 yılları arasında kızı Rüya‘yı okula bıraktıktan sonra Beyoğlu, Çukurcuma, Firuzağa ve Cihangir‘in arka sokaklarından yazıhanesine yürürken o gün yazacağı şeyleri düşünürmüş. Sabahın dördüne kadar roman yazdıktan sonra kimseler uyanmadan İstanbul sokaklarını arşınlayan Pamuk, bu sokakların ve mahallesinin değişimini gözlemleyip aktarmış romanına. O sokaklarda geçirdiği çocukluğu, gençliği, fırın vitrinlerindeki taze simitler, eczanenin camına yapıştırılmış insanın iç organlarını gösteren yıllanmış bir ağrı kesici posteri, turşu vitrinlerindeki renkli kavanozlar ve daha birçok şey Orhan Pamuk’ta yazma isteği uyandırmış ve ona ilham olmuştur.
Masumiyet Müzesi‘ni daktiloda yazmak şöyle dursun bilgisayar bile kullanmamış. Bütün bölümleri eliyle tek tek bir deftere yazan Orhan Pamuk, bilgisayarlar çıktığında yazın hayatında epey ilerlediğini düşünüp defter ve kalemden kopmamış hiç. Kalemin tıpkı ressamın fırçası gibi kağıdın üzerinde ilerlemesini seyretmek, kağıdın kokusu, mürekkebin dokusu ona inanılmaz bir haz verirmiş. Yazmak onun için sabır gerektiren, üzerine düşünülmesi gereken bir olgu.
Kitabın son bölümlerinde aktarıldığına göre Kemal Basmacı yaşadığı bu destansı aşkı Orhan Pamuk‘a anlatmış. Dağınık, düzensiz, daldan dala atlayarak hikayesini tam üç saatte anlatmış. Bugün müzeye çevrilen evde buluşup saatlerce (bu bazen sabahlara dek sürmüş) roman üzerine çalışmalar yapmışlar ve kitapta sözü geçen tüm kişileri tek tek bulup konuşmuş Orhan Pamuk.
Masumiyet Müzesi‘nin yaşanmış bir hikaye mi yoksa kurgu mu olduğu sorusuna net bir cevap vermiyor Orhan Pamuk. Diğer romanlarında olduğu gibi bu romanında da kendi hayatından izler aktaran, büyüdüğü ve yürüdüğü sokakları eserinde kullanan ve üstüne bir de envai çeşit eşya toplayıp bunlarla bir müze kuran yazarın kurgusal bir roman yazdığına inanmamız epey güç. Orhan Pamuk “Kemal Basmacı siz misiniz?” sorusuna şu yanıtı veriyor:
“O benim uydurduğum bir kahraman demek kolay ama Kemal’in mahrem duygularının ayrıntılarına giren okuru bu duyguları benim hayatta hiç yaşamadığıma inandırmak daha zor. Zaten romancı olmak kendi duygularınızdan bir başkasının duyguları gibi ve başkalarının duygularından da kendi duygularımız gibi söz edebilme hüneridir.”
Romanı bir müzeye çevirme aşaması ise Kemal Basmacı‘nın Füsun‘un evinden topladığı eşyaları Orhan Pamuk‘a göstermesiyle başlamış. Bunun üzerine Orhan Pamuk eskiden Füsun’un yaşadığı evi müzeye çevirmeye karar vermiş. Çevredeki antikacılardan çeşitli eşyalar toplamış ve romanın üzerine adeta koca bir müze kurmuştur. Müzeyi gezmek için kitabı okumaya; kitabı okumak içinse müzeyi gezmeye gerek olmadığını vurguluyor Orhan Pamuk.
İstanbul sokakları nasıl dükkanlardan, boğazdan, lüks meyhanelerden besleniyorsa Orhan Pamuk‘ta kitabını kendi hayatından beslemiş. Masumiyet Müzesi, bir aşkı anlatmaktan çok İstanbul’un ve Orhan Pamuk’un samimi bir portresini çiziyor bizlere.
“Herkes bilsin, çok mutlu bir hayat yaşadım.”
Kaynakça
- Pamuk, Orhan. Masumiyet Müzesi. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2021.
- Pamuk, Orhan. Hatıraların Masumiyeti. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2023
- Orhan Pamuk’un Eserlerinde Kent Kültürü. Açık Bilim. Web. 28.04.2024
- Postmodernist Yapısal Eleştiri Bağlamında Masumiyet Müzesi. DergiPark. Web. 28.04.2024
- Orhan Pamuk’un Hayatı. Orhanpamuk. Web. 28.04.2024