Marquis de Sade – Aşkın Suçları | Kitap İncelemesi

Editör:
Guşef Alhas
spot_img

Kendi döneminin cüretkar kalemlerinden biri olan Marquis de Sade tarafından yazılan Aşkın Suçları isimli eser, tutkularını takip eden kahramanların başına gelenleri konu edinir. Erdem, kader ve hırs temaları etrafında gelişen üç hikayenin oluşturduğu bu eser, tabuları yıkan senaryoları ile çokça eleştiri almış ve bundan dolayı da edebiyat tarihinde kendine özgü bir yer edinmiştir.

Marquis de Sade Kimdir?

Marquis de Sade, 1740 yılında Fransız aristokrat bir ailede dünyaya gelir. 10 yaşına kadar Katolik başrahip olan amcasının yanında eğitim gören Sade daha sonraları askeri eğitim alarak 7 Yıl Savaşı’nda görev alır. Savaş sonrası Sade’ın hayatı farklı bir yön almaya başlar. Tüm arzularını tatmin etmeyen yönelen Sade, yalnızca yaşantısıyla değil yazılarıyla da dönemi için oldukça cüretkar sayılabilecek fikirlerini ortaya koyar. Kadınlara karşı sergilediği tutumu nedeniyle toplamda 29 yıllık bir hapis hayatı yaşar. Çoğu kitabını bu hapishane döneminde yazan Sade, yazdıklarıyla psikolojideki “Sadizm”in isim babası olmuştur ve yazarlık hayatı, eleştirmenler tarafından ahlaksızlığı meşrulaştırmasıyla anılmıştır. Son kitaplarında bu eleştirilere bazı yanıtlar veren Sade, amacının ahlaksızlıkları göz önüne sererek erdemi yüceltmek olduğunu savunmuştur. Hayatının son 13 yılını Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde, sağlıklı olduğunu ispat edemeden tüketmiştir.

Aşkın Suçları

Aşkın Suçları

Türk Edebiyatı’nın en büyük şairlerinden biri olan Cemal Süreya tarafından çevrilen Aşkın Suçları, Marquis de Sade‘ın edebiyatımıza kazandırılan ilk kitabıdır. Nietzsche, Puşkin, Dostoyevski ve Kafka gibi pek çok büyük yazarın başucu kitabı olan bu eser, üç adet hikayeden oluşur. Bu üç hikayenin de ortak noktasını, dönemin tabulaşmış ahlak öğretileri karşısında tutum sergileyen kahramanlar oluşturur. Sade’ın bu kahramanları, her zaman içgüdülerini takip eden ve hikayenin sonunda olağanüstü tesadüflerle yıkıma uğrayan kişilerden oluşmaktadır. Yazar bu hikayeleri anlatırken sık sık söze karışır ve okuyucuları yönlendirir. Tüm bu nedenlerle romantizm akımının uygulayıcısı olan yazar, hikayelerin sonunda erdemi yüceltici öğütlerde bulunur.

1.Hikaye: Dorgeville

Hikayenin kahramanı Dorgeville; soylu, ince ruhlu ve duygulu bir karakterdir. Yazar, hikayenin başlangıcında bu kahramanı betimlerken onu bekleyen talihsiz kaderini de şimdiden işaret eder: “Ancak doğa onda eksik bıraktığı bu özelliklere karşılık başka özellikler vermeyi de unutmamıştı; dehadan da üstün olan bir espri, son derece ince bir ruh, aydınlık, içten bir huy; tek kelimeyle onurlu adam, duygulu adam diye özetleyebileceğimiz Dorgveville’de bu özelliklere bol bol rastlayabilirdiniz; o çağlarda da bunlara sahip olduktan sonra kişinin bütün ömrünce mutsuz olması için pek sebep yoktu.”

Anlaşıldığı üzere hikayenin ana izleği erdemin yol açtığı kötü sonuçlardır. Aşkın Suçları‘ndaki aşk kavramını bir tutku biçimi olarak ele alan yazar, erdem kavramını da bu içgüdüsel duygunun bir çeşidi olarak yorumlar ve bunun yol açabileceği kötülükleri vurgular.

Bu hikayede Dorgeville, toplum tarafından itilmiş ve istenmeyen bir kadını himayesine alarak onunla evlilik yoluna girmiştir. Bu süreçte çevresinin itirazlarına kulak tıkayan kahramanımız kadına yaptığı bu iyiliğin sarhoşluğu içerisine girer. Kendi yaptığı erdemin yüceliğiyle körleşen Dorgeville, bunların sonucunda kadının aslında sandığı gibi biri olmadığını, en başından beri ona yalan söylediğini öğrenir. Aynı zamanda büyük bir tesadüf ile evlilik yaşadığı bu kadının Dorgeville‘in kız kardeşi çıkması, hikayenin Sade imzası taşıyan noktalarından biridir.

Hikaye yazarın en başında belirttiği gibi “bütün ömrünce mutsuz” olmaya mahkum bir kahramanın acı tasviriyle bitmektedir.

“Dorgeville’e gelince o önce uzun ve amansız bir hastalığa tutuldu, yatağa düştü, sonra malını mülkünü bir iki düşkünler evine bıraktı, Poitou’yu terk etti, Trappe’da köşeye çekildi, dünyadan elini eteğini çekerek yaşamasını sürdürdü, iki yıl sonra da öldü. Bunca müthiş bir deneye, gördüğü korkunç örneklere rağmen ne güzel ruhunu biçimlendiren iyilik ve acıma duygularını yitirmişti, ne de son soluğunu verene kadar büyük bir aşkla sevdiği o zavallı kadını unutabilmişti… Kısaca, kendi hayatının kurbanı olmuştu Dorgeville. Yoksa daha uzun yıllar yaşayabilirdi.”

2.Hikaye: Florville ile Courval

Bu hikaye insanın erdemli olma çabasına karşın kaderin ona çizdiği rolden kurtuluşunun olmadığını vurgulamaktadır. Marquis de Sade‘ın yine aşırı tesadüflerle ördüğü olaylar sonucu kahramanımız iyi olanı yapmaya çalıştığı her durumda kötü sonuçlar ortaya çıkar. Tekrarlayan bir örüntü şeklinde hikaye boyunca devam eden bu durum okuyucunun sabrını zorlamaya başladığı an yazar söze girer: “Kalemim duruyor burada… Okurlarımdan af dilemeli, onlara daha ileri gitmemeleri için yalvarmalıyım… Evet, evet! Okurlarım dehşetten titremek istemiyorlarsa bir an duraklamalıdırlar… Yeryüzünde insanlığın ne acıklı bir durumu var, kaderin ne tuhaf ve amansız cilveleri var… Neden? Ne gibi nedenler gerekti ki zavallı Florville, dünyanın en erdemli, en tatlı, en duygan varlığı alınyazısının kavranılmaz dolambaçlarında, doğanın yaratabildiği o en yaman ifritte kendini buldu?”

Kadercilik anlayışını ortaya koyan Sade, ilerleyen sayfalarda okurlarını çok daha fazla sarsacak bir kurgu çözümlemesi yapar; kader, başkahramanımızı birden fazla ensest ilişkiye, kendi annesinin ve oğlunun cinayetine sürükler. Sade’ın yaşadığı dönem göz önüne alındığında oldukça aşırı ve ahlaksız bulunan bu olay örgüsünün ancak Sade’ın özgür ve cüretkar kaleminden ortaya çıkabilecek olması Sade’a edebiyat tarihinde ayrıksı ve özgün bir yer kazandırmaktadır.

“Tanısana beni Senneval, ben hem kız kardeşin hem Nancy’de baştan çıkardığın kız değil miyim? Hem oğlumu öldürdüm hem babama karılık ettim. Annemi idam sehpasına yollayan uğursuz yaratık da benim… Evet Mösyöler, işte görüyorsunuz suçlarımı; size ilişkin ne varsa onda dehşet görüyorum, kardeşime bakıyorum, aynı zamanda aşığım olmuş; babama bakıyorum, onunla evlenmişim; bir de kalkıp kendimi görmeye çalışsam bir ifritle, bir canavarla karşılaşıyorum. Oğlunu öldüren, annesini öldürten bir canavar oluyorum hemen. İnanın ki Tanrı olanca acı çektirme gücünü yalnız benim için kullanmış.”

3.Hikaye: Faxelange

Bu son hikaye Matmazel Faxelange‘ın uzun süredir aşık olduğu genci bırakarak dünyevi hırslar uğruna başka biriyle evlenmesini anlatır. İlk hikayedeki gibi burada da bir aldatılma ve ihanete uğrama teması vardır. Faxelange, evlendiği kişinin zengin bir baron değil de bir haydut çetesinin lideri olduğunu çok sonradan öğrenir. İlk hikayeden farklı olarak burada kahramanımız erdemin değil hırslarının peşinde koşarak bu kötü sonuca ulaşmış olur.

“Benim sevgili Goe’m, biliyor musun sana yaptığım hayinliğin cezasını Tanrı bana kendi elleriyle veriyor! İyice mahvoldum ben! Çok uzaklarda, ıssızlarda yalnızca evrenin gözleri önündeyim, yittiö. Hatta dolup taşan acılarımı sana bildirmem de imkansız.”

Devamında ilk aşığı tarafından bu haydutun elinden kurtarılan Faxelange, kurtarmasına rağmen artık ona aşkını sunmaktan vazgeçen bu aşığı tarafından terk edilir.

“Artık sözümü bağlayayım; bu serüvene hiçbir karşılık gözetmeden girdim, sizin hatalarınız ve başınıza gelen felaketler aramızda uçurumlar yaratıyor. Pişman olmuş da olsanız… Üzülseniz de; yüreğiniz, bir zamanlar size beni reddettiren duyguyu yok etmeye çalışacak. Ben de sizden böylelikle öç almış olacağım… Hoşça kalın, Matmazel, kan bağlarına, aşk bağlarına karşı borcumu ödedim, görevimi yerine getirdim; şimdi bana sizden ölünceye kadar ayrılmak yolu kalıyor.”

Burada ilginç nokta, Sade’ın bir tutku biçimi olarak erdemi ve hırsı aynı kategoriye koymasıdır. Birinci hikayede yaptığı iyilikler ile kendi egosunu besleyen bir erdemin peşinden koşan ve bu haliyle gerçekleri fark edemeyen bir kahraman varken, bu son hikayede tam tersi şekilde dünyevi kazanımlarıyla sarhoş olan ve bundan dolayı gerçekleri göremeyen bir kahramanı okuyoruz.

Sade, hikayenin sonunda acımasız kurgularından dolayı aldığı eleştirilere bir cevap niteliği barındıran şu sözleri söyler: “Bu hikâyenin anlatılması kimilerini daha doğru, kimilerini daha bilge kılabilecekse bu kadar dehşet verici eski bir olayı anlatmak zahmetine girdiğimiz için üzülmeyeceğiz; hikâyemizin de insanların yararına bir işlevi olacak.” 

Son olarak, ahlaksızlık filozofu olarak aldığı eleştirilerle ünlenen Marquis de Sade, tüm bu ahlaksızlıkları yazarak aslında erdemleri yücelttiğini savunmaktadır. Bu savunmasına karşılık hayat hikayesine baktığımızda yazar kendisine “yazmakla yetinmeyip hayatı da ibret olsun diye yaşamış” dedirtiyor. Aksi takdirde savunduğu görüş ile oldukça uzak düşmüş yaşamı ona yöneltilen eleştirileri haklı çıkartıyor diyebiliriz.


Marquis de Sade. Aşkın Suçları. İstanbul: Can Yayınları, 2022.

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.