Marilyn Monroe: Zamansız Sinema İkonu

Editör:
Günsu Akçatepe
spot_img

Işıldayan bir gülüş, keskin bir zeka, ölümsüz bir şöhret, bunun bedeli olarak da iki kimliğinin arasında sıkışan bir hayat ve meçhul bir ölüm.

Bu yazımızda, 1950’li yıllardan beri zamanın izini ve şöhretini hiç silemediği oyuncu Marilyn Monroe’nun yaşadığı hızlı hayattan ve yer aldığı filmlerden bahsedeceğiz.

Norma Jeane Baker. Büyük bir şöhretle sarıp sarmalanmadan önceki adı buydu. Hoş, ama bir sonraki ismi kadar vurucu olmayan bir ad. Ancak Marilyn Monroe olmadan önceki hayatının da o kadar hoş olduğunu söyleyemeyiz. Bunun nedeni onun köklerinden, büyük annesi ve büyük babasından miras kalan akıl hastalıklarıydı. Annesi de aynı sorunlardan müzdaripti. Bu yüzden sağlık problemleri olan ve babasının kim olduğunu bilmediği bir aileye doğmuştu Norma. Annesi, Gladys, Norma doğduktan sonra sürecin getirdiği bir depresyona girdi ama bunu atlatmak onun için hiç kolay olmadı. Bu şekilde devam edemeyeceğini anlayan Gladys, Norma’yı büyütmesi için onu annesinin arkadaşı Ida Bolender’a verdi. Hayatı boyunca hissedeceği dışlanmışlık hissi, bu zamanlarda içinde yer etmeye başladı.  Norma, babasını bile hiç tanımasına fırsat bulamadığı problemli bir aileden, Ida Bolender’ın katı ailesine dahil olmuştu. Ne derece katı ve kuralcı bir ailede yetişmek zorunda kaldığını size, her “anne” diye seslendiğinde, “ben senin annen değilim” diyen Ida’nın soğuk cümlesiyle açıklayabiliriz.

Daha sonra yaşamının ilk yedi yılını Ida ve ailesiyle geçiren Norma, annesi Gladys ve arkadaşı Grace’le birlikte yaşamaya başladı. Ama üzücü bir şekilde, Norma burada da uzun süre kalamadı. Annesinin isteğiyle, yaşamının yedi yılını geçirdiği katı Bolender ailesine taban tabana zıt olan Atkinson ailesinin yanında kaldı.  Köklerinin üstüne yüklediği sağlıksız bir zihinden kurtulamayan Gladys Baker’a paranoid şizofreni tanısı konuldu ve hastaneye kaldırıldı. Bu olay sonucunda Norma, Grace McKee ile yaşamaya başlar. Grace ile olan yaşantısı kısa sürmüş olsa da Norma’nın bugün Marilyn olarak anılmasındaki etkisinden bahsetmeden geçemeyiz.

Marilyn Monroe adının temellerini, Norma’ya işleyen isim: Grace McKee

Grace o zamanlar Hollywood setinde, oyuncuların saç ve makyajlarını yaparak geçimini sağlıyordu. Norma’yı büyütürken de onun Hollywood setlerinde saçını, makyajını yapabileceği bir oyuncu olması için çok uğraştı. Onu daha küçük yaşlarda süslemeye başladı. Marilyn Monroe’nun dış görünüşüne verdiği önemin altında yatan en sahici sebep ise ona Grace tarafından küçük yaşlarda aşılanan düşüncelerdir. Marilyn Monroe’yu diğerlerinden ayıran tarzı, hareketleri ve tavırları Grace’le yaşadığı zamanların etkisinden doğmuştur. Grace, şöhrete kavuşma ve büyük bir yıldız olma isteğini Norma’ya işledi. Ardından Grace evlenip kendi yuvasını kurdu, Norma’yı da dokuz yaşındayken kimsesizler yurduna verdi. Orada geçirdiği süre, Marilyn’in deyişiyle hayatının en belirsiz ve karanlık zamanlarıydı. Çünkü onun bir ailesi, annesi vardı. Kimsesiz olmadığını insanlara defalarca anlatmaya çalışmasına rağmen orada yaşamak zorunda kaldı. Norma psikolojisini güçlü tutabilmek için hayallerine ve duygularına gömüldü. Grace, eşini ikna edip Norma’yı yanına aldı ancak bu sefer eşi Norma’yı taciz etmeye başladı.

Bunu fark eden Grace, Norma’yı kendi akrabalarının yanına gönderdi. Akabinde, bir türlü sabit bir yaşama tutunması izin verilmeyen Norma, Grace’in halasında kalırken kadının vefatı üzerine, yine oradan oraya sürüklenmek zorunda kaldı. O zamanlar on altı yaşındaydı, kimsesizler yurduna dönmek istemiyordu. Grace, güzelliğiyle herkesin ilgisini üzerine çeken Norma’yı yanına almak istedi ama kocasının Norma için büyük bir tehlike olduğunun farkındaydı. Böylece Grace çözümü komşusunun oğlu olan yirmi bir yaşındaki James Dougherty ile Norma’yı evlendirmekte buldu.

James Doughtery ve Norma Jeane Baker Düğün Fotoğrafları
James Doughtery ve Norma Jeane Baker

İlk Evliliğinin Bitişi ve Marilyn Monroe’nun Doğuşu

İşi dolayısıyla denizaşırı bir yolculuğa çıkmak zorunda olan James, geçici bir süreliğine evden ayrıldı. Bu sırada Norma, bir uçak fabrikasında işe girip çalışmaya başladı. Dünyanın ilk insansız hava aracı üreten fabrikasında çalışıyordu. Sonrasında ordunun haftalık dergisi olan Yank’tan fotoğrafçılar geldi, üretilen insansız hava araçlarının fotoğraflarını güzel bir kadınla beraber çekmek istediler. Norma, sadece o dönemlerde dergide fotoğrafçı olan David Conover’ın dikkatini hemen üzerine çekti ve Marilyn Monroe olarak anılacağı kameraların dünyasına ilk adımını attı.

David Conover’ın çektiği fotoğraftan sonra başkaları da ona kameralarının kadrajların girmesi için ısrar edip, Norma’nın model olmasını istediler. İnsanların ona olan ilgilerine tutkun olan Norma, gelen teklifleri kabul etti ve modellik yapmaya başladı. O dönemdeki eşi James buna karşı çıksa bile Norma ona aldırmadı, çünkü bu işi sevmişti. Daha sonra eşinin kendisini desteklememesi ile birlikte çıkan anlaşmazlıklar sonucu ilk evliliği sonlandı ve Norma, 1946’da, yirmi yaşındayken modellik kariyerini sürdürdü, kendini bambaşka bir hayatın içinde buldu. Sonrasında 20th Century Fox‘ta yönetmen olarak çalışan oyuncu Ben Lyon ve ekibinin çalışmasıyla birlikte şov dünyasında adı Marilyn Monroe olarak anılmaya başlandı. Monroe soyadını aile büyüklerinden aldı. Norma, Ben Lyon’a bir zamanlar birlikte çalıştığı oyuncu Marilyn Miller‘ı anımsattığı için adının Marilyn olmasına karar verdiler. Marilyn Miller da tıpkı Marilyn Monroe gibi erken yaşta vefat eden ve başarısız evliliklerle sınanmak zorunda kalan bir oyuncuydu. Bizce bu noktada, isimlerin insanların hayatına etkilerini düşünmemek imkansız kalıyor.

Marilyn Monroe’nun Entelektüel Yanı: Johnny Hyde

Johnny Hyde ve Marilyn Monroe

Marilyn Monroe, boşandıktan sonra yetenek avcısı elli üç yaşındaki Johnny Hyde ile bir birliktelik yaşamaya başladı. Evli ve çocukları olduğu halde, Johnny Hyde, ömrünün geri kalanını Marilyn’i büyük bir yıldız yapmaya adadı. Eşinden ve çocuklarından ayrılıp Marilyn ile birlikte yaşamaya başladı. Marilyn’e her zaman tavsiyelerde bulundu, ondan kendini daima geliştirmesini istedi. Dostoyevski ve daha nicelerini okuttu, kütüphanesinde psikolojik, dini, siyasi kitaplar ve şiir kitapları vardı. Johnny Hyde, ömrünün son zamanlarında Marilyn ile evlenmek ve mal varlığından ona da bir şeyler bırakmak istemişti. Ama Marilyn bunu kabul etmedi, Johnny ile evlenmedi ve kendi başının çaresine bakabilmek için çok çabaladı. Johnny Hyde’ın vefatından sonra çok sarsılan Marilyn için hayatının geri kalanı da hiç kolay olmadı.

Marilyn Monroe’nun Oyunculuk Kariyeri

Dangerous Years (1947) ve The Shocking Miss Pilgrim (1947) Marilyn Monroe’nun küçük rollerle de olsa oynamaya başladığı ilk filmlerdi.

Ladies of the Chorus (1948)

Marilyn Monroe, Ladies of The Chorus Filminden Bir Fotoğrafı
Marilyn Monroe, Ladies of The Chorus Filminden (1948)

Annesiyle birlikte koro sanatçılığı yapan Peggy‘nin (Marilyn Monroe) çok zengin bir adamla birbirlerine aşık olmasını anlatan bu filmde sınıfsal farklılıkların getirebileceği anlaşmazlıklar, Peggy’nin bu ilişki hakkında endişeli olan annesi tarafından izleyiciye yansıtılmaktadır. Marilyn’in başrol olarak oynadığı ilk film olan bu yapım aynı zamanda onun oynadığı ilk müzikal filmiydi.

Niagara (1953)

Marilyn Monroe’ya şöhretini getiren asıl film ise Niagara adlı yapım oldu. Suç ve gerilim temalarının hakim olduğu bu filmde, başta birbirine aşık olan bir çiftin akabinde gelişen olaylarla birlikte karanlık bir sona sürüklenişini izliyoruz.

Gentlemen Prefer Blondes (1953)

Marilyn Monroe’nun en bilindik şarkısı olan Diamonds Are A Girl’s Best Friend parçasıyla ününe ün katan bu yapımda ise Lorelei (Marilyn Monroe) ve Dorothy‘nin (Jane Russel) çıktığı Paris tatilinde başlarına gelen olaylar konu alınmaktadır. Bu filmden sonra Marilyn Monroe’ya Sarışın Bomba lakabı takıldı.

Marilyn Monroe, Gentlemen Prefer Blondes

How to Marry a Millionaire (1953)

Bu film günümüzde hala tartışma konusu olan “Aşk mı? Para mı?” sorusuna cevap arayan eski filmlerden biridir. Film, New York’lu üç güzel modelin, milyoner insanlarla lüks bir hayat kurma isteğine dayanır. Ama film boyunca istemeden de olsa gerçek aşkı bulurlar.

Marilyn Monroe’nun İkinci Evliliği

Joe DiMaggio ve Marilyn Monroe

İkinci evliliğini 1954 yılında New York Yankees oyuncusu Joe DiMaggio ile yapan Marilyn Monroe, bu süreçte de şöhretini katbekat arttırırken, ilişkisinin durumu ise bi o kadar düşüyordu. Çünkü Joe DiMaggio eşi Marilyn Monroe’ya gösterilen ilgiden fazlasıyla rahatsızdı. Marilyn Monroe’dan oyunculuğu bırakmasını dahi istemişti. Marilyn eşini seviyordu ama işi, onun için vazgeçilmez olandı. Öyle ki eşiyle olan balayında bile balayını yarıda bırakıp Kore‘ye gitti ve oradaki askerler için moral konserleri verdi. Ama evliliklerini bitiren en önemli olay, The Seven Year Itch filmindeki meşhur sahnenin çekimiydi. Metrodan gelen rüzgarla eteklerinin uçuştuğu sahneyi çekerken kalabalığın toplanmasıyla Joe’yu çok öfkelenmiş ve sahnenin çekiminden sonra Marilyn’e saatlerce şiddet uygulamıştır. Bu olaydan bir süre sonra, 1955 yılında, boşanmışlardır.

Some Like It Hot (1959)

Marilyn Monroe, Altın Küre Ödülüyle

İki erkek müzisyenin, bir çetenin işlediği cinayete şahit olması sonucu hayatta kalmak için arkadaşları Sugar‘ın (Marilyn Monroe) yardımıyla kadın kılığına girerek bulundukları eyaleti terk etmelerini konu edinen bir komedi filmidir. Bu film Marilyn Monroe’ya Altın Küre Müzikal veya Komedi Dalında En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazandırmıştır.

Marilyn Monroe’nun Üçüncü ve Son Evliliği

Arthur Miller ve Marilyn Monroe

Oyun yazarı Arthur Miller‘la 1951 yılında tanışmasına rağmen ikili 1955 yılında birliktelik yaşamaya başlamış ve 29 Haziran 1956 tarihinde, Marilyn’in isteğiyle sessiz bir düğün yaparak evlenmişlerdir. Bir önceki evliliğine göre çok daha mutlu olduğu bu evlilikte Marilyn hamile kalmıştır. Ama bir gün sahilde yürürken bir taşa takılıp düştüğünde bebeğini kaybetmiştir. Eşinin çalışma masasının üzerinde gördüğü kendisi hakkında yazılmış birçok olumsuz not, Marilyn’in Arthur’a olan hislerinin sonunu getirmiştir. 1961 senesinde boşanmışlardır. Ayrıca Marilyn, komünizme yakın olduğu bilinen Arthur Miller’la olan evliliği boyunca ve evliliği sonrasında bile FBI tarafından takip edilmiştir.

The Misfits (1961)

The Misfits, boşanmış bir kadın olan Roslyn‘in (Marilyn Monroe), kimseye bağlı olmak istemeyen bir kovboya aşık olmasını anlatan bir filmdir. Bu filmin özel yanı, Marilyn Monroe’nun tamamladığı son film olmasıdır. Bir sonraki filmi Something’s Got to Give başta sağlık problemlerinden, sonrasında da vefatı sebebiyle tamamlanamamıştır.

Marilyn Monroe ve Kennedy’ler

Marilyn Monroe ve Kennedyler

Hayatına 1950’li yıllarda sürekli girip çıktığı söylenen Kennedylerle olan ilişkisi oldukça sağlıksızdı. Marilyn’in sonunu getiren olayların başlangıcı için de bu aile ile olan epey yakın ve sağlıksız ilişkisinin sebep olduğunu söyleyebiliriz. Hem dönemin adalet bakanı Robert Kennedy ile hem de dönemin başkanı olan John Kennedy ile ayrı ayrı ilişkileri olan Marilyn Monroe’nun bu aileyle olan yakınlığı bir süre sonra onu günden güne tüketti. Arthur Miller gibi, Marliyn Monroe’nun da komünizme ve sol görüşe daha yakın olduğu düşünülüyordu. Ve Soğuk Savaş’ın sürdüğü dönemde Marilyn Monroe’nun bu aileden kesinlikle uzak durması gerektiğine karar verilmişti. Ama kendini kullanılmış hisseden Marilyn, bu duruma kızgındı. Bu sebeple Kennedylerle olan ilişkisi oldukça kötü bir şekilde sonlanmıştı.

Marilyn Monroe’nun Vefatı: 5 Ağustos 1962

1962 senesinin sıcak bir ağustos sabahında, Marilyn Monroe’yu genç yaşında karşılayan ölümünün haberi geldi. Bir sürü boş uyku hapı şişeleriyle, yatağında bulunan Marilyn’in bu durumu akıllara hemen intiharı getirmişti. Ama bir intihar notu yerine, elinde fişi çekilmiş bir telefon bulunduğunda intihar etmiş olduğu gerçeğine şüpheyle bakılmaya başlandı. Kimilerine göre Kennedy ailesi onun ölümüne bizzat sebep olmuştu. Kimilerine göreyse intihar etmişti. Kimilerine göreyse de kazara kendi yaşamına son vermişti. Ancak tüm bu teoriler, üzerinden yıllar geçmesine rağmen sır perdesinin aralanamadığı, asla tamamlanamamış bir tiyatro oyunu gibi gizemini korumaya devam ediyor.

Kısacık hayatına birçok film, fotoğraf ve kitap sığdıran Marilyn Monroe, Hollywood’un karanlığına, orada dönen çıkar ilişkilerine maruz kalmak zorunda olmasaydı, eminiz ki çok farklı şeyler yapabilirdi. Çünkü o, Hollywood’da asıl önemli olan şeyin maalesef bilginin değil, dış görünüşün ve ilkel isteklerin olduğunun farkındaydı.

“Hollywood öyle bir yerdir ki; bir öpücük için size bin dolar öderler ama ruhunuzu satın almak için elli sent verirler. Bunu biliyorum çünkü, ilk teklifi defalarca reddederek elli sente razı oldum.”

Kaynakça

web

web

web

web

web

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.