Macbeth, tam adıyla Macbeth’in Trajedisi, Shakespeare’in önemli trajik tiyatro oyunlarından biridir. Aynı zamanda, trajediler arasında en kısa oyun olarak beş perdeden oluşmaktadır. 1606-1607 yılları arasında yazıldığı düşünülen Macbeth, First Folio’da 1623 yılında yayınlanmıştır.
Oyun, ana tema olarak kehanet, cinayet ve büyücülük konularını ele alır. Güç, hırs, suçluluk, kader ve hür irade gibi derin konulara da yer veren Macbeth, İskoçya’da geçmektedir. Oyun, Glamis Baronu olan Macbeth ve karısı Lady Macbeth’in tahtı ele geçirmek ve elde ettikleri gücü kaybetmemek uğruna verdikleri acımasız kararları, sonrasında yaşadıkları sorunları anlatan trajik bir hikâyedir.
Macbeth’in Ortaya Çıkış Hikâyesi

Shakespeare kariyerinin ortasındayken, 1603 yılında İngiltere’de İskoç bir kral, James VI, hüküm sürmeye başlar. İskoçya’dan İngiltere’ye gelen birçok soylu İngiltere’de gerçekleşen tiyatro oyunlarına ilgi duyar. Diğer yandan İskoç tarihi ile ilgilenmeye başlayan yazar, yazacağı yeni oyunu için trajik bir hikâye aramaya başlar. Araştırma yaparken karşılaştığı bir hikâye, masum insanların katliamı, kralların öldürülmesi, hainlere karşı acımasız yaptırımlar gibi çeşitli trajik olayları içinde barındırmaktadır. Shakespeare, İskoçya’nın yüzyıllar öncesine dayanan gerçek bir hikâyesini bulmuş ve yazdığı oyunu bu hikâyeden esinlenerek uyarlamıştır. Cadı ve kehanet temalarını da o zamanlar cadı avına ilgisi olan James VI için oyuna dâhil etmiştir.
11. yüzyıl İskoçya’sında İskoç kralı Duncan, büyükbabası Malcom’ın ölümünden sonra tahta geçmiştir. Pek de iyi bir lider olmayı başaramayan Duncan, kendini kanıtlamak adına girdiği savaşta kuzeni Macbeth tarafından öldürülür. Duncan’ın ölümü sonrasında yeni İskoç kralı artık Macbeth’tir. Eski kralın aksine, Macbeth krallığı daha huzurlu ve güçlü bir şekilde yönetmeyi ve elinde tutmayı başarabilmiştir. Aynı zamanda, İskoçya’nın yeni kralı cömertliği ile de tanınmıştır. Daha sonrasında, Northumbria ile yapılan büyük ve yıkıcı savaşın ardından Macbeth güç kaybetmiştir. Macbeth’in kaybettiği güç krallığa da yansımıştır. Bu savaşın ardından Roma’ya bir geziye çıkarak hem kendisinin hem de krallığın iyi durumda olduğunu göstermeye çalışmıştır. Her şeye rağmen, eski İskoç kralının oğlu Malcom bu sarsılmayı fırsat bilerek Viking’lerden aldığı yardımla Macbeth’i öldürerek onun elinden tahtı alabilmeyi başarmıştır. Yaklaşık 17 yıl krallığa hükmeden Macbeth, Shakespeare’nin yazdığı karakterin aksine, güçlü ve saygın bir kral olarak tarihe geçmiştir.
Oyunun Konusu

Oyun, İskoç generali ve Glamis Baronu olan Macbeth’in uzun ve yorucu bir savaştan dönerken üç acayip cadı ile karşılaşmasından sonra kendisine söylenen kehanetlerden dolayı karısı, Lady Macbeth ile birlikte krallığı ele geçirmek uğruna göze aldığı riskleri ve aldığı acımasız kararları konu almaktadır. Macbeth, kendisi gibi general olan arkadaşı Banquo ile önemli bir savaş kazanmıştır ve ülkelerine dönmek üzere yola koyulmuşlardır. Dönüş yolunda, üç cadı ile karşılaşırlar ve geleceklerine dair önemli haberler alırlar. Oyun, üç cadının Macbeth’e verdiği kehanetler üzerine kurulmaktadır.
Oyunun ilk perdesi, Macbeth’in Kral Duncan’ı öldürme arzusu ve mantığının çelişkisi üzerinedir. Macbeth’in kararsızlığının aksine, Lady Macbeth tahtı elde etmek için elinden gereken her şeyi yapmaya hazırdır. Macbeth kralın ölümü üzerine halk tarafından yeni kral olarak kabul görür. Artık tahtı elinde tutmak için önündeki tek engel arkadaşı Banquo ve oğlu Fleance’dır. Bunun sebebi, cadıların Banquo’ya onun soyundan gelen oğullarının kral olacağını söylemeleridir. Macbeth kendisine söz verilen güç ve mevkiinin kısa sürede eline geçmesinin mutluluğunu yaşarken aynı zamanda da cadıların diğer kehanetlerinin gerçekleşebileceği düşüncesi ile uykuya dalmakta zorluk çeker.
Krallık uğruna aldıkları canlar ve cadıların haberini verdiği gelecek, Macbeth ve karısını rahatsız etmeye başlar. Elde ettiği gücü kaybetmekten korkmaya başlar ve bu korkunun getirdiği uykusuzluk ve huzursuzluk, Macbeth’in doğru ve mantıklı kararlar almasını zorlaştırır. Elindeki gücü kaybetmenin korkusuyla daha fazla ölüm emri vermeye başlayan Macbeth, cadılardan tekrar yardım ister. Cadılardan aldığı gelecek haberleriyle cesaret bulan kral, artık daha acımasızdır ve ölüm korkusu yoktur. Macbeth ve karısının, inandıkları kader uğruna verdikleri kararlar kendilerinin trajik sonunu getirir.
Freud Kuramı ve Macbeth

Freud‘un keşfettiği psikanaliz kuramına göre, bilinçdışı, diğer bir adıyla bilinçaltı, insan beyninin temelini oluşturmaktadır. Bilinçdışı, insanın en derin köşelere sakladığı duygularını ve genel olarak dürtülerini içinde bulundurur (Sağlık 440). Genellikle bu duyguların ve dürtülerin gizlenmesinin en büyük sebebi utanç ve acı verici olması ya da toplum tarafından kabul görmeyecek olmasıdır. Duyguların görmezden gelinmesi insanların fark etmeden geliştirdiği savunma mekanizmalardan biridir. İnsanlar bilincini, hoşlanmadığı dürtülerini saklayarak korumaya çalışır. Fakat bu tür duygular ve dürtüler, gizlenmeye çalıştıkça daha çok bilinç düzeyine çıkmaya çalışırlar. Bu çaba çoğunlukla kendini rüyalarda gösterir. Çünkü birey dürtülerini rüyalarında saklamak için savunmasızdır. Bu sebeple, rüyalarda genellikle gün içinde düşünülmeyen duygular ve gizli arzular bile açığa çıkabilir (Sağlık 438). Başka bir şekilde ortaya çıkmaya çalışan duygular gün içinde bireyin kararlarını etkileyebilir. Bilinçdışını ve bilinç düzeyini dengeleyebilen biri, gün içinde mantıklı kararlar vermeyi başarabilir. Fakat aşırı derecede bastırılmış ve görmezden gelinmiş duygular, zamanla bilinç düzeyini de kontrol altına almaya başlar. Bu durum, Freud’un deyimiyle, bireyin duygusal ve davranışsal durumunu da ciddi biçimde etkiler. Öyle ki, Shakespeare’in eserinde de görüldüğü gibi, mantıklı kararlar almayı da zorlaştırır. Fakat, yine eserde görüldüğü gibi, birey aldığı kararları kendini kandırmaya çalışarak mantıklı bir temele oturtmaya çalışır. Çünkü bir yandan da bu kararların yanlışlığı onu rahatsız ediyordur. Duyduğu rahatsızlıktan kurtulmak adına daha hızlı ve temelsiz kararlar alabilir. Bu zincir, bireyin kendi bilincinin kontrolüne sahip olmamasının eseridir. Kendini korumak adına geliştirilen savunma mekanizmaları bireyi isteği üzerine koruduğu gibi aynı zamanda da zarar vermeye devam eder. Zararlı ve temelsiz savunma yöntemleri, git gide bireyin daha fazla kontrolü kaybetmesine sebep olur.
Oyun; hırs, paranoya ve suçluluk duygusunun psikolojik açıdan bireyin bedenine ve zihnine olan etkisini yalın bir şekilde ortaya koymaktadır. Macbeth, oyunun başında betimlendiği gibi çok saygın ve başarılı bir generaldir. Bunun sebebi, kendisinin bile farkında olmadığı arzularıdır. Macbeth, bilinçsiz bir şekilde bu arzuları bastırmak adına daha çok enerji harcar. Bu da onu iyi ve krallığa sadık bir general yapar. Fakat oyunun başında ne kadar iyi biri olsa da teslim olduğu arzuları onu acımasız bir karaktere dönüştürür.
Psikanaliz Kuramına Göre Macbeth Karakterleri

Macbeth, ilk perdede, idealist ve korkusuz bir general olarak ortaya çıkmaktadır. Buz dağının görünen yüzeyinde, Macbeth sadece bir general ve Glamis Baronu olmaktan memnun görünmektedir. Kralını sevmektedir ve ülkesine bağlıdır. Bilinci, Farkında olmadığı tehlikeli arzularını yok etmek adına kendini korumaya altına almıştır. Fakat cadıların kehanetlerini duyduktan sonra, önceden memnun olduğu statüsü sonradan gözüne küçük gelmeye başlar. Oyun ilerledikçe, Macbeth’in kral olma arzusu daha çok gün yüzüne çıkmaya başlar. Bu durum, bilinç düzeyinin gücünü kaybediyor olmasından kaynaklanır. Macbeth’in bilinci artık kendini korumakta zorlanmaya başlar çünkü uzun zamandır karanlıkta kalmış zararlı duygularının uyguladığı baskı dış etkenlerin yardımıyla artar. Fakat Macbeth bilinçaltında sıkışıp kalmış arzusunu, her ne kadar güçlü olsa da, tekrar bastırmaya çalışır çünkü aklındaki düşüncenin geçerli bir sebebi olmadığını ve mantıklı görünmediğini bilmektedir. Macbeth, kaybetme tehlikesi yaşadığı bilincini tekrar kontrol altına almaya çalışır. Kralı öldürmek gibi büyük bir suç işlemeyi düşünmesinin tek sebebinin sadece bastırılmış bir hırs duygusundan ibaret olduğunun farkındadır.
”Sebep yok onu öldürmem için,
Beni mahmuzlayan tek şey, kendi yükselme hızım;
O da bir atlayış atlıyor ki atın üstüne
Öbür tarafına düşüyor, eğerde duracak yerde.” (sf. 30)
Macbeth oyunun başında arzularına yenik düşmeyen güçlü, iradeli bir karakterdir. Bu durumda, onu içi boş arzularına göre davranmaya iten sebep nedir? Her ne kadar güçlü bir iradeye sahip olsa da, Macbeth aslında aşırı derecede bastırılmış duygulara sahiptir. Görünen o ki, bu durum hayatı boyunca devam etmiş çünkü kendine bu tür bir savunma mekanizma geliştirmiş. Fakat kurduğu mekanizma karısının manipülasyonları ve kehanetlerin cazibesi nedeniyle zayıflamaya başlar. Freud’a göre insan davranışları ”bilinçdışı tarafından yönetilir” (Sağlık 438). Lady Macbeth ve üç cadı, Macbeth’in bilinçdışı olarak yani ”baskılanan, kabul görmeyen ve bilinç düzeyine çıkamayan duyguları ve dürtüleri” (Sağlık 440) olarak görülebilir. Kadın karakterler, Macbeth’in iradesine meydan okur ve onun içindeki bastırılmış dürtüleri ortaya çıkarır. Lady Macbeth, oyunda çok ön planda bir role sahip olmasa da önemli yerlerde Macbeth ile ilgilenerek onun hırsını körüklemektedir. Macbeth’in aksine, karısı hiçbir zaman tehlikeli güdülerine karşı koymaz. İstediğini elde etmek için kocasının, kendisinin bile şüphe duyduğu, dürtülerini manipüle etmeye ilk sahnesinden başlar. Çoğu insan bu dürtülere göre davranış sergilemez çünkü iradeleri güçlüdür ve bu duyguların kendilerine ve çevrelerine zararlı olduğunun farkındadır. Fakat oyunda birçok karakter davranışlarının bilinçdışı tarafından yönetilmesine izin vermektedir. Macbeth de bu karakterlerden biridir. Başta, iyi ve saygın bir karakter olsa da, bilinçdışının sebep olduğu değişimle acımasız ve vicdansız bir adama dönüşür. Acımasızlığı kendisine olan güveninden kaynaklanmaz aslında. Macbeth, kralı öldürmesi üzerine kendine yeniden bir savunma duvarı örer. Kendini, dışardaki karakterlere karşı acımasız olarak korumaya çalışır. Aldığı kararları mantık çerçevesine oturtmaya çalışması da aslında kendine kurduğu yeni savunma mekanizmasından kaynaklanır. Elde ettiği gücü kaybetmemek adına kralı ve öldürdüğü diğer kişilerin trajik sonlarını hak ettiğine inanmak kendisini koruma biçimidir.
Macbeth’ten farklı olarak, Banquo gizli arzularını kontrol ederek bu arzuların üstüne gitmemiştir. Freud’a göre, bilinçdışındaki bastırılmış duygular rüyalar aracılığıyla açığa çıkmak istemektedir. Bu yüzden gün içinde kontrol altına alınan dürtüler, gece insanın savunmasız anında bilinç düzeyine çıkar. Banquo için de bu durum geçerlidir. Cadılarla karşılaşmalarından sonra rüyalarında kendisine haber edilen kehanetleri görmeye başlar. Banquo’nun rüyası, Freud’un araştırmalarına göre, onun gizli arzularıdır yani oğlunun kral olmasını istemesidir. Fakat bu istek, Banquo için sadece bir düşünceden ibarettir. Karşılaştığı cadılara sorgusuz sualsiz güvenerek hırsına yenik düşmez. Aksine bu düşüncenin temelsiz olduğunun farkındadır ve kararlarını bu doğrultuda vermeye çalışır. O, oyundaki dürtülerini ve bilinç düzeyini dengede tutabilmeyi başaran sağlıklı bireylerden biridir. Banquo, mantıklı kararlar alarak bilinçdışını kontrol altında tutmayı ve dürtülerine karşı gelmeyi başarabilmiştir.
Güç Arzusu ve Hırs

Macbeth‘in karısı ve cadılar sayesinde ortaya çıkan güç arzusu ve tahta sahip olma hırsı kralı öldürdükten sonra daha çok artmıştır. Kralı öldürmek Macbeth’in bilinçdışından çıkan bir karardır ve bu yüzden kendisinin de ifade ettiği gibi güçlü bir temele sahip değildir. Geliştirdiği savunma mekanizması, Macbeth’in içinde bulunduğu durumu mantıklı ve kendisini haklı bulmasına neden olur. İlk cinayetini işlemesi üzerine, hırsının yanında suçluluk duygusu da eklenmiştir. Fakat bu duygu, kendisinin daha çok mantıksız kararlar alıp başkalarını öldürmesine engel olmaz. Aksine hissettiği suçluluk, oyunun ilerleyen zamanlarında daha çok can almasına sebep olur. Bunun sebebi, hissettiği suçluluk duygusunu gölgelemeye çalışmasıdır. Yine hissettiği duyguyu baskılamaya başlar çünkü kaldırabileceğinden daha güçlü bir duygudur. Macbeth, bilinçsiz bir şeklide kendini kaybetmemeyi ve kontrolü yeniden sağlamayı amaçlar. Oyunun başında kral olma arzusunu gün yüzüne çıkarır fakat oyun ilerledikçe neden olduğu ölümlerin getirdiği suçluluk duygusunu da derinlere gömmeye çalışır. Fakat sahip olduğu savunma mekanizması kendini korumaktan ziyade, Macbeth’in aldığı mantıksız kararları bir temele oturtmaya çalıştığı için Macbeth’in daha çok can almasına neden olur. Çünkü yalnız bu sayede amacına uygun hareket ettiğini ve her şeyin olması gerektiği gibi gerçekleştiğini düşünmeyi başarabilmektedir. Özetle Macbeth, tahta geçtikten sonra kararlarının ve davranışlarının tamamen bilinçdışı tarafından yönetilmesine izin verir ve oyun boyunca mantıklı kararlar aldığını düşünmeyi tercih eder.
Lady Macbeth‘in de hissettiği ve oyunun sonunda trajik bir şekilde onu öldüren suçluluk duygusu daha çok kendi canı adına korkusundan ortaya çıkmaktadır. Sebepsiz yere öldürdükleri insanlar gibi kendilerinin de başkaları tarafından öldürülme olasılığı hem kralın hem de kraliçenin uyku uyumasını engellemeye başlar. Uykusuzluk ve gördüğü halüsinasyonlar, kraliçenin deli olmakla suçlanmasına sebep olur. Lady Macbeth’in uyurgezerliğinin sebebi de, psikanaliz kuramına uygun olarak, rüya gördüğü anlarda gün içinde yok etmeye çalıştığı suçluluk duygusudur. Arzularına en başından yenik düşmesi de zaten elinde olmayan kontrolü tamamen kaybetmesine yol açarken hissettiği suçluluk rüyalarında ortaya çıkar. Bu yüzden Lady Macbeth, kocasından çok daha önce delirmeye başlar. Çünkü her ne kadar kocasının duygularını başarılı bir şekilde manipüle etmeyi başarabilen güçlü bir kadın karakter olmayı amaçlasa da kocası kadar güçlü bir iradeye sahip değildir.
Sonuç olarak, oyunun başında gösterilen ideal kahraman kontrol edemediği arzuları yüzünden trajik bir sonla karşı karşıya kalır. Macbeth’in kendisinin bile farkında olmadığı arzularını gün yüzüne çıkaran Lady Macbeth ise Macbeth’den biraz farklı bir bilinçdışına sahiptir. Lady Macbeth, arzularını en baştan beri görmezden gelmemektedir. Oyunun başından beri, Lady Macbeth, dürtülerini kendisine yol çizmek için kullanmaktadır. Aynı zamanda da, kocasının duygularını manipüle ederek olayların ilerlemesini sağlar ve en sonunda kendi sonunu getirir. Lady Macbeth, Freud’un da dediği gibi, hayatta kalma içgüdüsüyle davranışlarına şekil veren bir kadındır. Macbeth ise bastırılmış dürtülerine yenik düşmüş bir karakterdir ve ördüğü savunma duvarlarıyla da benliğini korumak için sonuna kadar savaşır.
Kaynakça
Mowat, Barbara and Wertise, Paul. “About Shakespeare’s Macbeth”. Folger Shakespeare Library. Web. 23 Ekim 2024.
”The Real Macbeth”. Moray Speyside. Web. 23 Ekim 2024.
Sağlık, Gizem Nur. “Psikanalitik kuram ve sosyal hizmet.” FLSF Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi 31 (2021): 435-455. Web.
Shakespeare, William. Macbeth. Çev. Sabahattin Eyüboğlu. Dünya Muharrillerinden Piyesler Serisi. Remzi Kitabevi Yayınları. 1981. Web.
Kapak Görseli: hürriyet.com


