Loving Vincent: Resimlerin Dansı

Editör:
Canan Avent
spot_img

“Çoğu insanın gözünde ben kimim? Toplumda herhangi bir yeri olmayan ve asla olmayacak değersiz, sevimsiz bir insan. Kısaca, aşağılık. Pekala, bu tamamen doğru bile olsa da gün gelecek; çalışmalarımla bu hiç kimsenin, bu değersizin kalbindekileri göstermem gerekecek.”

Vincent Van Gogh

2018 yılında “en iyi animasyon film” dalında Oscar’a aday olan, Dorota Kobiela ve Hugh Welchmen yönetmenliğinde çekilen Loving Vincent (Vincent’ten Sevgilerle) adlı sanat belgeseli, bir ilke imza atmıştır. Dünyada tamamen yağlı boya ile resmedilmiş ilk filmdir. Tabloların sinemada ‘canlandırılması’ fikri resim ve sinema sanatlarının arasındaki ilişkinin ilk zamanlarından beri var olan bir pratiğe dayanmaktadır esasında: tableau vivant. Fransızca’dan “canlı resim” anlamına gelen bu terim, sinematik görüntüleri resim ya da fotoğrafla birleştirir. Bu özelliği ile Van Gogh’un hayatını merkeze alan diğer biyografik filmlerden ayrılmıştır. Bu sanat belgeselinin detayına inmeden önce filmin ana kaynağı olan sanatçı Vincent Van Gogh’un hayatına kısa bir göz atalım.

Resimlere Adanmış Bir Ömür: Vincent Van Gogh

Vincent Van Gogh, dünyanın en ünlü ressamlarından biridir. Yıldızlı Gece, Kafe Terasta Gece, Ayçiçekleri, Kargalı Buğday Tarlası ve hatta birçok otoportresindeki kendi yüzü, dünyamızda en çok tanınan imgeler arasındadır.

Vincent sadece resimleri ile değil, aynı zamanda acı dolu yaşamıyla da ünlüdür. Özellikle de şövalesinde resim yaparken kulağını kesmesi ve kendini vurması; yanlış anlaşılan mutsuz hayatının acı sonuna kadar resim yapmaya devam etmesi dikkat çeken etkenler arasındadır. Loving Vincent, ressamın hikayesini anlatmak için en ilham verici tablolarından bazılarını hayata geçirerek Vincent’ın hayatını ve işini keşfeder.

Yaşamına Dair Detaylar

Sanatçı, 30 Mart 1853 tarihinde Hollanda’nın kuzeyinde bulunan bir Felemenk köyünde dünyaya gelmiştir. Babası Theodorus Protestan kilisesinde bir papaz, annesi Anna Cornelia ise bir saray mücellidinin (ciltci) kızıdır. Aynı zamanda beş kardeşe sahip olan Van gogh, bütün bu mutlu aile tablosunun yanında Vincent aslında bir aile travmasının izini de taşıyordu, ona kendisinden tam bir yıl önce ölü doğan kardeşinin adı verilmişti. Van Gogh’un çocukluğu bu köyde, mısır tarlaları arasında geçmiştir.

Daha sonra eğitimini sürdürürken babaları öğretmenlerinin Katolik olmasından dolayı onları okuldan almış, yatılı okula göndermişti. Bu sırada sadece on bir yaşındaydı ve bu dönemde ailesinden ayrılmak zorunda kalmasının yarattığı hüznü ömrü boyunca unutamadı. Ortaokula geçtiğinde resim öğretmeni onu sistemli resim çalışması için teşvik etti ve belki de bu sayede kendini keşfetmesine yardımcı olacak en önemli adımı atmış oldu. Yine de sonraki yıllarda kardeşi Theo’ya yazdığı mektuplarda gençliğini: “kasvetli, soğuk ve verimsiz” olarak tanımlamıştır.

Sanatçının kendini aradığı yıllarda ailesinden hareketle din adamı olmak istemiştir. Ancak Vincent’ın dini anlayış ve yaşayış biçimi kendine özgü ve tutkuluydu. Çağdaş bir İsa gibi yaşamak istiyordu. Kilise yetkilileri ise rahipliğin saygınlığına uygun davranmadığını düşündükleri için işten atılmış, bu dalda da tutunamamıştır. Bunun üzerine Vincent, ilgisini insanların günlük yaşamlarını gözlemlemeye ve bunları çizmeye yöneltti. Oran, perspektif, ışık ve gölge kuralları gibi temel resim tekniklerini öğrendi, geleneğe uygun olarak Millet ve Israel gibi ustaları inceledi ve ressam olmak üzere ciddiyetle çalışmaya başladı. Brüksel’de bir sanat akademisine kaydoldu ve böylece bu dönemde ressamlık hayatı için önemli adımlar atmış oldu.

Bir süre sonra Arles’a geldi. Burada Van Gogh duygusal bir çöküş içindeydi ve insanlara yabancılaşmaktaydı. Daha sonra arkadaşı Gauguin yanına geldi. İlk geldiği dönem, Van gogh ile ayrılmaz bir ikili oldular fakat uzun sürmedi. Bir süre sonra her konuda anlaşmazlık içine düşmeye başladılar. Bunun üzerine Gauguin planlanandan erken dönmeye karar verdi ve bunun üzerine şiddetli bir kavgaya başladılar. Ertesi günün akşamı, 23 Aralık 1888’de, Victor Hugo Meydanı’nda yürüyen Gauguin, arkasını döndüğünde elinde usturasıyla Van Gogh’u gördü fakat Van Gogh ona saldırmayarak tablosunu resmettiği “Sarı Ev’e” döndü. Burada, resimleri kadar çarpıcı bir olayı gerçekleştirdi; kulağının bir parçasını kesip beze sararak fahişe Rachel’e gönderdi. Ertesi gün odasında kanlar içinde bulunup hastaneye götürüldü. Fakat Gauguin Paris’e dönmüştü bile.

Bu olayın ardından Van gogh, Kulağı Sargılı Otoportre adlı resmini yaptı. Yaşadıklarına rağmen vazgeçmeden resim yapmaya devam etme kararlılığını ve tutkusunu gösteren bir portredir bu.

Van Gogh’un Şüpheli Ölümü

Bu olaylardan sonra Vincent’ın depresif hali ve umutsuzluğu giderek artıyordu. Sürekli resim yaparak ve kardeşi Theo’ya mektup yazarak günlerini geçirirdi. Theo’ya yazdığı bir mektubunda şunları belirtti:

Hayatta bir baltaya sap olamadım ve kafam da hem şimdi, hem daha önceden de soyut işliyor, yani başkaları benim için ne yapsa, ben düşünüp de dengeye sokamıyorum hayatımı.”

27 Temmuz 1890 tarihinde yeni bir kriz geçireceğini hisseden Vincent, öğle yemeğini hızlıca yedi ve resim yapmayı çok sevdiği bir yer olan köydeki tarlalara gitti. Daha önce tanıdık birinden çaldığı tabancayı alıp kendini göğsünden vurdu ama ölmedi. Kaldığı yere geri döndü. Kasabanın doktoru çağrıldı. Kurşun kalbe isabet etmemişti fakat çok derine girdiğinden ameliyatla çıkarılması da imkansızdı. Vincent’ın yarası iyileşmemiş, enfeksiyon kaparak daha da ağırlaşmış ve hayatını kaybetmişti. Yaklaşık yedi ay sonra da kardeşi Theo hayatını kaybetmiştir.

Loving Vincent: Resimlerin Dansı

Sektörde ilk defa yağlı boya ile resmedilen film, 125 ressamın 853 adet özgün tablo yapmasıyla oluşturulmuş ve ortaya 65 bin karelik bir film ortaya çıkmıştır. Filmin en önemli özelliklerinden birisi ise Van Gogh’un kendisine has çizim teknikleri kullanılarak oluşturduğu tablolarından oluşmasıdır. Bu yöntemle yapıldığı için izleyici adeta kendini tabloların içinde hissedebilmektedir.

Film 10 yıllık bir emek sonucunda ortaya çıkmıştır. Filme bu kadar emek verilmesini proje koordinatörleri şöyle açıklamışlardır: “Vincent’ın hikayelerini resimsiz olarak anlatılamayacağına inanıyoruz bu yüzden resimlerini hayata döndürmek zorunda kaldık.”

Ünlü ressamın şüpheli ölümünü kurgulayan filmde Saoirse Ronan, Aidan Turner, Douglas Booth, Helen McCroy, Chris O’Dowd, Jerome Flynn gibi isimlerin seslendirmeleriyle hayat buldu.

Film için çalışan ressamlar, Vincent’ın tabloları ve ardından gelecek kareleri tasarlayarak tek tek çizmişlerdir. Film için önce tablolar gerçek kişiler kullanılarak “green box” teknolojisi kullanılarak çekilmiştir. Daha sonra grafik animasyon programlarıyla şekillendirilmiştir.

Film animasyon kategorisinde olmasına rağmen sahneler normal stüdyolarda gerçek aktörler ve kostümlerle, arka planlar için green screen tekniği kullanılarak çekilmiştir. Sonrasında, dünyanın dört bir yanından film için gelen ressamlar Van Gogh stilinde yağlı boya ile resmetmişlerdir. Takiben hepsinin fotoğrafı çekilerek tekrar canlandırılıyor. Tablolar arasındaki geçişlerde, gerektiğinde mevsimler, renkler ve karakterlerin stili değiştiriliyor. Tabloların boyutlarının farklı olmasına kamera hareketleri ile çözüm getiriliyor. Geçişler için Van Gogh’un tabloları referans alınarak yaratılan farklı açılardan sahneler ekleniyor. Karakterleri gerçek aktörlerin canlandırması, onları sadece bilgisayar efektlerinin veya el çiziminin kullanılacağı bir filmden daha gerçekçi gösteriyor.

Filmin konusuna değinmeden önce şunu da belirtelim, Loving Vincent belgeseli temsiller kullanılmış bir animasyon biopic filmdir. Biopic türü topluma önemli katkıları olmuş kişilerin hayatlarının tamamını veya sadece bir bölümünü işleyen filmlerdir. Loving Vincent filmi bir biopictir; sanatçının bir temsilidir.

Filmin konusuna gelirsek, Van gogh’un ölümünden bir sene sonra, 1891 yılında ressamın Fransa’da yaşadığı Arles, Paris ve Auvers-sur-Oise semtlerinde geçmiştir. Resim yapmak dışında hayatının büyük bir kısmında mektup yazmasıyla bilinen Van Gogh’un kardeşi Theo’ya gönderdiği ama ona ulaşamamış son bir mektuptan yola çıkarak kurgulanan hikaye, uzun süre Van Gogh’un mektuplarını taşımış postane müdürü Joseph Roulin’in, oğlu Armand’dan Paris’e gitmesini ve Theo Van Gogh’a bu son mektubu elden teslim etmesini istemesiyle şekilleniyor. Armand gönülsüz bir dedektiftir ve babasının bir zamanlar dengesiz, içki içen arkadaşını pek umursamaz. Armand, Vincent’ın kulağını kestiği geceye tanık olduktan sonra Vincent’ın kendi canına kıyabileceğini hayal edebiliyor. Ama babasının ısrarı üzerine Armand, Paris’e gidiyor. Gittiğinde aradığını bulamıyor ve ressamın son zamanlarını geçirdiği Auvers-sur-Oise’a doğru yola çıkıyor. Armand, Van Gogh’u tanıyan insanlar ile konuştukça ölümünün intihar mı yoksa cinayet mi olup olmadığını sorgulamaya başlıyor.

Kahramanın Arayışı, 2011’de yayımlanan, Steven Naifeh ve Gregory White Smith’in yazdığı Van Gogh: The Life isimli biyografide öne sürülen Van Gogh’un intihar etmediği ancak öldürüldüğü fikri üzerine kurgulanmıştır. Posta müdürünün oğlu şüphenin izini Van Gogh’un resmettiği tablolarda bulunan Postacı Joseph Roulin, otel sahibinin kızı Adeline Ravoux, Doktor Gachet, kızı Marguerite Gachet, ev kahyası Louise Chevalier, boya satıcısı Pére Tanguy, kayıkçı gibi kişilerle görüşerek sürüyor. Sanatçının çevresindeki kişilerin çoğunun kızgın olduğunu farkeden Armand, bu kızgınlığın altında yatan nedenin insanların içten içe duyduğu suçluluk duygusu olduğunun farkındaydı. Postane müdürü Joseph Roulin, van Gogh’un hayatının bu şekilde sonlanmasında çevresinin de sorumlu olduğunu söylediği sahnede seyirciye akıl hastalıklarına dair bir mesaj yöneltiyor. Van Gogh ise geçmiş dönemlerden ilham alınarak gösterildiği sahnelerde siyah beyaz karşımıza çıkıyor.

Sonuç olarak, bu film bir ilki yaparak seyirciyi tabloların içine sürükleyip kısacık bile olsa Van gogh’un gözünden bakmamızı sağlamıştır. Yağlı boyalarla dans eden adamın duygularını hissetmek isterseniz bu filmi izleyebilirsiniz.

Ayrıca eğer sitemizde Vincent van Gogh ile ilgili yazılmış diğer içeriklere göz atmak isterseniz;

Kaynaklar

  • “Loving Vincent: Resim ve Film arasında”. www.unlimitedring.com; Web Erişim (03.03.23)
  • www.lovingvincent.com
  • “Kurmacanın izinde gerçekliğin gölgesinde”.www.filmhafizasi.com; Web Erişim  (02.03.23)
  • “Alışılagelmemiş biyografi: Loving Vincent”.www.kooplog.com; Web Erişim (03.03.23)
  • “Dünyanın ilk yağlı boya filmi: Loving Vincent”. www.arkakapak.babil.com; Web Erişim (01.03.23)
  • “Loving Vincent filminin yapım aşamaları”.www.724kultursanat.com; Web  Erişim (03.03.23)
  • Özdolap, Merve. “Vincent Van Gogh”. Kafkaokur 4. 25 (2018):6,7, 13.
  • tableau vivant

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.