Sofia Coppola tarafından yönetilen başrolünde Scarlet Johansson (Charlotte) ve Bill Murray (Bob Harris)‘in oynadığı Türkçeye “Bir Konuşabilse” olarak çevrilen film Tokyo gibi kalabalık bir şehirde geçmektedir. Filmde Asya kültüründen birçok dokunuş bulunuyor ve şehir filmin konusu ve işleyişinde çok etkili. Bu yazıda, filmin geçtiği şehir ile olan ilişkisinden ve Japon kültürünün filme nasıl yansıdığından bahsedeceğiz.
1. Filmin Konusu

Film, Japonya’da çok sevilen aktör Bob Harris’in reklam çekimleri için Tokyo’ya gitmesiyle başlıyor. Her ne kadar mutlu bir evliliği olsa da, eskisi kadar ihtiyacı ve sevgisi olmadığını hisseden Bob bunalmış hissediyor. Yine de babalık ve eşlik görevlerini telefon konuşmalarında yerine getirmeye çalışıyor. Charlotte ise Yale Üniversitesi‘nde felsefe okumuş ve ne yapacağını henüz bilmediği bir dönemden geçiyor. İki yıllık bir evliliği var ve Tokyo’ya fotoğrafçı eşinin işi için geliyor.
Pek de iyi dönemlerden geçmeyen bu ikili, otelde karşılaşıyor ve film boyunca onların arkadaşlık ile flört etme arasında geçen ilişkilerini izliyoruz. Tokyo’nun kalabalık ve ışıklı hâli bu ikilinin yalnız ve bunalmış hislerini çok güzel yansıttığını ve adeta “kalabalık içinde hissedilen yalnızlığı” yansıttığını söyleyebiliriz. Şehrin kültürü ve anlatılan hikâyenin uyumunu film boyunca hissediyorsunuz. Komedi-dram türünde geçen bu film, iki duyguyu da hissetmenizi sağlıyor.
2. Filmin Adının Hikâyesi

Türkçeye “Bir Konuşabilse” olarak çevrilen filmin adı, aslında Japoncayı anlamaya çalışan Bob Harris’in çabasını çok güzel açıklıyor denebilir. Özellikle işini yaparken Japonlarla olan iletişiminde, Japoncanın çok uzun konuşulan ama İngilizceye kısa çevrilince şaşkına uğrayan Bob’un hâlinin, filmin adına yansıdığını söylemek mümkün. Bu durumu şaşkınlıkla karşılayan Bob, çevirmene “Sadece bunu söylediğine emin misiniz?” diye sorduğu sahne güldüren sahnelerden biri.
İzlerken oldukça içten olan ve saygıda kusur etmemeyi kültürlerinin bir parçası hâline getirmiş Japonlara tanıklık ediyoruz. Aynı zamanda, filmde Japonların fiziksel görünüşlerine de yer veriliyor. Banyo yapmak için duş başlığını yukarı çekmek isteyen Bob, belli bir uzunluğa kadar uzadığını fark edince derin bir nefes alıyor. Yine buna benzer, asansörde hemen hemen aynı boyda olan Japonların arasında uzun boyuyla dikkat çeken bir sahne daha var. Elbette bunlar filme yapılan tatlı dokunuşlar.
3. Şehrin Mimarisinin ve Kültürünün Filme Yansımaları

Bob ve Charlotte’ın pek iyi dönemlerden geçmediği ilk sahnelerde de, arkadaşlık ile flört arasında geçen ilişkilerinin gelişiminde de şehir çok güzel yansıtılmış. İzlerken, o ışıklı ve büyük binalar arasında binlerce insanın yanında yürüyen ana karakterlerin ruh hâlini izlerken çok iyi anlayabiliyoruz. Film 2003 yapım olmasına rağmen, teknolojik açıdan her zaman daha hızlı gelişen Japonya’daki yenilikler karşısında şaşıran Amerikalı iki ana karakteri mimiklerinden ve konuşmalarından görebiliyoruz.

Budist tapınakları ziyaret etmek isteyen Charlotte, ibadet edilen yerlere filmin hem başlarında ve hem de sonunda tapınakları ziyaret ediyor. İlk gidişinde bir şey hissedemediği için üzülüyor ve bunu eşine değil, bir arkadaşına anlatıyor. Bunun sebebi, o an eşinin yanında olmamasından çok kendisini yalnız hissetmesinden kaynaklı. İkinci gidişinde bir şeyler hissettiği gayet açık bir şekilde belli oluyor. Orada yapılan bir düğüne denk geliyor ve gelinle damadın önünden geçişini hayranlıkla izliyor. Dikkat çekebileceğimiz nokta şu ki, ikinci gidişinde Bob’la tanışmış ve aralarındaki ilişki flört diyebileceğimiz bir noktada oluyor. Diğer bir deyişle, Charlotte artık kendisini eskisi kadar yalnız hissetmiyor.
Charlotte’ın tanıdığı arkadaşları sayesinde gittikleri partiler ve eğlence kulüplerinden Asya kültürüne dair bilgi edinen baş roller önce şaşırsalar da sonra eğlenmeye bakıyorlar. Yanlarında bulunan bir arkadaşlarından ötürü eğlence kulübünden koşarak çıkmaları gerekince, Tokyo sokaklarında koşuştururken oyun merkezlerinden geçiyor ve şaşkınlıkla bakıyorlar. Eğlenmek için çıktıkları günlerde şehrin hareketli, eğlenceli ve kalabalık ortamında bulunmanın onlar için farklı bir deneyim olurken, izleyici için de o sokakları tanımak farklı bir kültürü keşfetme hissi uyandırıyor.
Kaynakça
Ebert, Roger. “Lost in Translation.” RogerEbert.com, 12 Eylül 2003. Web.
Papamichael, Stella. “Lost in Translation.” BBC – Films, 7 Ocak 2004. Web.
Ağın, Besna. “Lost in Translation (2003): Small in Japan.” Cineritüel, 20 Ocak 2015. Web.


