Linkin Park – From Zero Albüm İncelemesi: Yeniden Doğuş

Editör:
Ece Furat
spot_img

1996’da üç liseli arkadaş tarafından kurulan grubun ilk adı Xero’ydu. Grup, ilk yıllarını Mike Shinoda, Bob Bourdon ve Brad Delson ile geçirirken, performanslarını arttırabilmek adına yanlarına birkaç kişiyi daha eklemek istediler. Bu kişiler, Joe Hahn, Dave Farrell ve Mark Wakefield’dan başkası değildi. 1997’de dört parçadan oluşan ilk demo albümleri Xero’yu yayımladılar. Tabii ki her şey pürüzsüz gitmedi. Bir sahne performansı sırasında dikkatini çektikleri plak yapımcısı Jeff Blue, onların Wakefield‘dan daha başka bir vokaliste ihtiyaç duyduğunu savundu ve onlara tavsiyelerde bulundu. Bunun üstüne grubun hiç plak anlaşması yapamamasının ardından grup içindeki gerilim yükseldi. Bu olanların üstüne Wakefield, gruptan ayrıldı. 

Xero, uzun süre kendilerine vokalist aradıktan sonra Jeff Blue’nun önerisiyle Chester Bennington ile tanıştı. Eski alternatif rock grubu Grey Daze‘in üyesi olan Bennington, tüm grubu olağanüstü vokal dinamiği ile büyülemeyi başardı. Bennington ve Shinoda’nın vokalleri de inanılmaz bir uyum içindeydi. Bennington’ın gelmesiyle isimlerini Hybrid Theory olarak güncellediler. Ancak uzun süre daha kendine plak şirketi bulamadılar. Bunun üzerine grup, tekrardan Jeff Blue’nun yardımını istedi.

Tüm uğraşlar sonucu Jeff Blue, başkan yardımcısı olduğu Warner Bros. Records ile 1999’da bir anlaşma sağladı. Yapımcı şirket, isimlerini değiştirmelerini istediğinde ise şu anki adı Christine Emerson Reed Parkı olan Llincoln Park’a gönderme olsun diye bu ismi seçtiler. Ancak internet sitelerinin adını linkinpark.com olarak alınca isimleri de Linkin Park olarak güncellendi. 

Grup, nihayet 2000’lerin başlarında ilk albümleri olan Hybrid Theory’i yayımladı. Bugün hâlâ bu albümün adı anıldığında saygı duyan birçok kişiyle birlikte Linkin Park, 2000’lerden beri tarih yazıyor.

Linkin Park: Efsanenin Geri Dönüşü

tr.wikipedia.org

Linkin Park, 2017 yılında Chester Bennington’ın intiharının ardından uzun bir sessizliğe bürünmüştü. 2017’de son çıkarttıkları One More Light adlı albümden 2024 yılına kadar, bu ölüm ağırlığının altındaydılar. Yine de çoğu kişinin bilmediği bir şey vardı: Her şeye rağmen geri döneceklerdi. Albümün çıkmasından iki ay önce ise grubun kurucularından olan Mike Shinoda, bir canlı yayında Linkin Park’ın geri döneceğini duyurarak hepimizi şaşırtmıştı. 

Bu duyurunun ardından bazı hayranlar hayal kırıklığına uğrarken, birçoğu da heyecanla bu yeniden doğuşu beklemeye başladı. Tek soru şuydu: Efsane isim Chester’ın yerine geçecek kişi kimdi? 

Buradan sonra sahne Emily Armstrong’undu. Mike Shinoda, Armstrong’u yeni solistleri olarak seçmişti. Albüm yayımlanmadan önce bizimle paylaştıkları “The Emptiness Machine” ile ilk kez sesini duyduğumuz Emily Armstrong, yoğun eleştiri altında kaldı. Çoğu kişi onu, Chester Bennington ile birebir karşılaştırıyor ve beğenmiyordu. Fakat Armstrong, bir Chester olamasa da, tüm eleştirilere rağmen oldukça güçlü ses ve çığlıklarla dikkat çekmeyi başardı. 

Yeni albümleri From Zero ise, Chester’ın acı kaybının ardından, Linkin Park’ın sıfırdan doğuşunu anlatıyor. Nu metal ve alternatif rock türlerinde ağırlıklı olarak parçalar içeren bu albüm, Hybrid Theory’i oldukça anımsatıyor. Son albümleri olan One More Light’tan ise epey farklı bir noktada. 

From Zero (Intro)

Albüm, ilk olarak çok kısa ve çarpıcı cümlelerle başlıyor. Emily, “From zero? (Sıfırdan mı?) diye soruyor, “Evet,” cevabını aldıktan sonra ise “Like from nothing? (Yani, hiçlikten gibi mi?) diye sormaya devam ediyor ve bizi albümün içine çekiyor. Bu iki cümle, Linkin Park’ın aslında ellerindeki her şeyi kaybetmiş gibi hissettikten sonra büyük bir güçle nasıl müziğe geri döndüklerinin küçük bir yansıması gibi.  

The Emptiness Machine

Albümün genel tınısından uzakta kalan The Emptiness Machine, son dönemlerde insanların nasıl da makineleştiğini anlatmaya çalışıyor. Hepimiz birileri tarafından kabul edilmek istiyoruz demek istiyor. Emily’nin sesinden şu sözleri dinlediğinizde, sizin de bunu yaşamamış gibi hissetmeniz imkansız:  

I let you cut me open, just to watch me bleed
(Sırf kanamamı izlemek için beni kesip açmana izin verdim)
Gave up who I am for who you wanted me to be
(Olmamı istediğin kişi için olduğum kişiden vazgeçtim) 

Bu dizeler, kabul edilmek için neleri göze aldığımızı yansıtıyor. Şarkıda bu düşünceyi destekleyen bir başka dize ise şu şekilde: 

I only wanted to be part of something
(Sadece bir şeyin parçası olmak istedim) 

Cut The Bridge

Bu parça bana kalırsa, Minutes to Midnight albümündeki Bleed It Out parçasıyla çok benzer bir alt yapıya sahip. Bu açıdan eski Linkin Park havası veriyor. Lirik olaraksa bize birçok şey anlatıyor. Cut the Bridge, başarmaya çalıştıkça nasıl da kendini sabote ettiğinin isyanıyla dışarıdaki etkenlerin harmanlanışı gibi. Şarkı bize Grew up thinkin’ tryin’ meant you never really lose (Denemenin asla kaybetmek anlamına gelmeyeceğini düşünerek büyüdüm) diyor. Bu düşünce yapısıyla nasıl da psikolojik olarak yanlış bir yerde olduğunu gösterirken, şu dizelerle de destekliyor:  

I’m a tightrope held up by a clothespin
(Ben bir çamaşır mandalıyla tutulan bir ip cambazıyım)

Holdin’ out, but the pressure keeps growin’
 (Dayanıyorum ama baskı giderek artıyor) 

Başarmak istediğini biliyor ancak tek yanlışında onu tutan şeyin kopacağını da biliyor. Bu yüzden Cut the bridge we’re on,” diyor, “Üstünde olduğumuz köprüyü kes.” Kes ki vazgeçemeyelim, yolun yarısından geri dönemeyelim.   

Heavy Is the Crown

Emily, çığlıklarıyla bize lezzetli bir şölen yaratıyor. Buram buram Linkin Park tarzı kokan şarkı, dinleyeni alıp götüren tarzdan. Dinlerken başınızı sallamadan duramayacağınız bu parça bize söylediğinin/yaptığının arkasında dur diyor.  

This is what you asked for, heavy is the crown
(Sen istedin bunu, bu taç ağır)
Fire in the sunrise, ashes rainin’ down
(Kızgın bir gün doğumu, yağmur gibi yağıyor küller)

Try to hold it in, but it keeps bleedin’ out
(Denesen de içinde tutmayı, kanayıp akıyor dışarı)

This is what you asked for, heavy is the
(Sen istedin bunu, bu taç)

Heavy is the crown
(Bu taç ağır)

Over Each Other

Over Each Other, albümün geri kalanından farklı bir şarkı olarak karşımıza çıkıyor. Genel anlamda pop rock tınılarını daha fazla bulunduruyor. Rock-metal ağırlıklı seyreden albümde birden Over Each Other’a geçmek albümün seyrini bozsa da yine de başarılı bir iş olduğunu söylememiz gerek. Sözleri ise yine albümün kalan parçalarından farklı. İki kişinin sorunlarını ele alan bu parça daha çok bir aşk şarkısı gibi.

But you won’t let me breathe
(Ama nefes almama izin vermiyorsun)
And I’m not ever right
(Ve ben asla haklı olamadım)
All we are is talking
(Tek yaptığımız konuşarak)
Over each other
(Birbirimizi suçlamak)

Casualty

Casualty, albümdeki en sert şarkı olmaya aday. Gerek sound’ları, gerek sözleriyle bize birçok duygu hissettiriyor. Elektro gitarın ve baterinin hırsı, Emily’nin çığlıkları ve Mike’ın bölümüyle insanı diri tutan, albümdeki çok iyi işlerden biri.

Let me out, set me free
(Bırak beni, özgür bırak)
I know all the secrets you keep
(Sakladığın tüm sırları biliyorum)
I, I won’t be
(Olmayacağım)
I won’t be your casualty
(Senin kurbanın olmayacağım)

Overflow

İnsanların ve duyguların aynılaşmaya başladığını, her şeyin gittikçe dibe battığını ve kimsenin bir şey yapamadığını anlatan bu parça, bize bunu âdeta yaşatıyor. Nakarat kısmındaki gitarın ritminden, arkadaki her türlü sound’a kadar şarkı boyunca dibe doğru gömüldüğümüzü hissediyoruz. Bu açıdan Overflow‘un pes edenlerin ve kabullenenlerin şarkısı olduğunu da söyleyebiliriz. Yalnızca sözleriyle değil, prodüksiyonuyla da bize bunu hissettiriyor.  

It’s all the same to me
(Aynı geliyor her şey bana)

We’re going down, we’re going down
(Dibe çöküyoruz, dibe çöküyoruz)


Turnin’ from a white sky to a black hole
(Beyaz bir gökten karanlık bir çukura dönüşüyoruz)

Turnin’ from the sunlight to a shadow
(Gün ışığından bir gölgeye dönüşüyoruz)

Two Faced

İsyan bayraklarını çeken Two Faced de yine Casualty gibi oldukça sert bir şarkı olarak karşımıza çıkıyor. Sözlerini ve sound’unu farklı değerlendirmemiz mümkün değil. Sözleri, kandırılmışlığı ve ortada bırakılmışlığı insanın kemiklerine kadar işliyor. Teslimiyetin nasıl boşa çıktığını bize anlatan bu parçanın sound’u ise öfkeyi hissettirme peşinde. Şarkının en çarpıcı kısmıysa Emily’nin I can’t hear myself think (Düşündüklerimi duyamıyorum)diye sayıklarken birden bağırmaya başlaması. Stop yelling at me, I can’t hear myself think (Bana bağırmayı bırak, düşündüklerimi duyamıyorum) diyerek Emily’nin çığlıklarına eşlik ettiğimiz şarkı sonrasında tekrar eski halini alıyor.

Your truth’s not rigid, your rules aren’t fair
(Gerçeğin kesin değil, kuralların adil değil)The dark’s too vivid, the light’s not there
(Karanlık çok keskin, ışık ise yok)I start to give in, but I can’t bear
(Boyun eğmeye başladım ama dayanamıyorum)To put it all behind, I run into it blind like
(Her şeyi geride bırakmaya, gözüm kapalı dalıyorum içine)

Stained

Albümün sert havasını yumuşatan Stained, dokuzuncu parça olarak karşımıza çıkıyor. Daha melodik ve nispeten daha yumuşak bir şarkı olsa da sözleri hiç yumuşak değil. Yine de albümün geri kalanına kıyasla sönük kaldığını söylemeden edemeyeceğim.  

Knowin’ you’re hiding what no one else sees
(Hiç kimselerin görmediği bir şeyi sakladığını bil)

Close-lipped smile ’cause there’s blood on your teeth
(Dudaklarını kapatarak gülümse çünkü dişlerine kan bulaşmış)

IGYEIH

Stained’in hemen arkasından gelen IGYEIH, bizi yeniden öfke ve hayal kırıklığı dolu bir sis bulutunun içine çekiyor. Her şeyini vermiş fakat karşılığında koca bir hiç bulmuş bir insanın çığlıklarını dinliyoruz.

I give you everything I have
(Sana sahip olduğum her şeyi verdim)
All you give me is your ugliness
(Senin bana verdiğin tek şey çirkinliğin)

Good Things Go

Albümün son şarkısı Good Things Go, Shinoda’nın hayranlarına dilediği bir özür niteliğinde. Slow bir rock parçası olmasının yanı sıra sözleri de bizi yaralamaya yetiyor. Geçmişin ve acılarının yüküyle kendini nasıl kaybettiğini anlatan Shinoda, yine ve yine Armstrong ile mükemmel bir uyum içinde. Albümün bir özür parçasıyla bitmesi de oldukça manidar. 

I’ve asked for forgiveness a hundred times
(Yüzlerce kez af diledim)
Believed it myself when I halfway apologized
(Yarım yamalak özürlerime kendim bile inandım)
And it’s not unfair I’m asking for prayers, but nobody cares
(Ve haksızlık değil mi, çaresizce bir umut diliyorum ama kimse umursamıyor)

Özetle, Linkin Park’ın uzun bir sessizlikten sonra yayımladıkları albüm hiç de fena değil. Tüm eleştirilere rağmen gruptaki herkesin ellerinden gelenin fazlasını yaptığını görmek mümkün. Sözlerinden prodüksiyonuna kadar her şey, eski Linkin Park gibi hissettiriyor. En güzel kısmı ise Mike Shinoda’yı yeniden, güçlenmiş bir şekilde karşımızda görmek.


Kaynakça:

Öne çıkarılan görsel linkinpark.com sitesinden alınmıştır.

Chinapen, Mark. Linkin Park’tan From Zero | Albüm Review. Medium,  Web. Erişim Tarihi: 16.10.2025.

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

spot_img

Louvre Müzesi’nde Soygun: Sekiz Dakikada Çalınan Sekiz Mücevher

Dünyanın en büyük müzesi Louvre'da sekiz dakikada çalınan sekiz mücevherle dünya sarsıldı. Tarihe geçen soygunun gizemi hâlâ çözülemedi.

BoJack Horseman Dizisinin Unutulmaz Replikleri

Mizah ve dramı buluşturan BoJack Horseman ve hayatın gerçeklerini yansıtan unutulmaz replikleri.

Jane Eyre Nasıl Jane Eyre Oldu?

Jane Eyre, edebiyat tarihinin en önemli kadın figürlerindendir. Onun bakış açısını, deneyimlerini takip eden herkes yaşamını kendinden emin, dik duruşlu birey olarak sürdürebilir.

Soma: Hint Tanrılarının Mucizevi İçkisi

Soma, Hint mitolojisinde tanrıların içkisi olarak bilinir. Canlandıran, zenginlik ve sağlık veren bu içki aynı zamanda tanrılaştırılmıştır.

Ters Cepheye Bakan Balkonlar: Hayatın Arka Yüzünden Bakmak

Ters cepheye bakan bir balkon, insanın içe dönüşünü; ön cephe ise hayata ve topluma açılmayı simgeler. Denge, ruhsal bütünlük için gereklidir.

2000’lerin En Çok Ses Getiren 10 Asya Filmi

2000'lerde evrensel bir sanat gücü hâline gelmiş Asya sineması, yeni türlerin doğmasına ve sinematik dilin evrilmesine öncülük etmiştir.

Muzaffer Şerif Deneyi: Toplumsal Normların Yaşamımıza Etkisi

Türk Psikolog Muzaffer Şerif sosyal deneyleriyle toplumsal normlara alışılmışın dışında çözümler sunarak küresel bir üne kavuşmuştur.

Problem Ben: İçimizdeki Anti Kahramanlara Yazılan 5 Şarkı

Yalnız ve duygusal bir çıkmazda kalan "anti kahramanlara" ithaf edilmiş bu yazı, onlara yoldaşlık eden 5 şarkıyı ele alıyor.

Rick Owens, Temple of Love: Moda ve Varoluş Üzerine Bir Manifesto

Rick Owens’ın “Temple of Love” sergisi, modayı sanat, politika ve kişisel ifadeyle buluşturarak karanlık, büyüleyici ve şiirsel bir deneyime dönüştürüyor.

Miryokefalon Savaşı: Türklerin Anadolu Zaferi

1176 Miryokefalon Savaşı, Anadolu Selçuklu Devleti’nin Bizans’a karşı kazandığı stratejik zaferle Türklerin Anadolu’daki kalıcılığını kesinleştirdi.

Editor Picks