Liberal Demokrasi Krizi: Jacques Ranciére’in Siyasal Eleştirisi

Editör:
Aylin Koçcu
spot_img

Günümüzde sıkça karşılaştığımız bir kavram olan “demokrasi krizi” söylemi, çoğu zaman seçim sistemlerinin işleyişine ya da hükümetlerin halkla olan bağlarının zayıflamasına indirgenmektedir. Oysa bu kriz, daha derin ve yapısal meseleyi işaret etmektedir. Fransız düşünür Jacques Rancière bu noktada aykırı bir perspektif sunmaktadır. Rancière’e göre krizde olan demokrasi değildir, onu ikame etmeye çalışan temsili sistemdir.

Liberal demokrasiler, halkın kendi kendini yönetme idealini temsil ettikleri söylemiyle meşruiyet kazanırlar ancak gerçekte, eşitlik ilkesine dayanmayan ve giderek daha fazla oligarşik eğilimler sergileyen yapılar haline gelmişlerdir. Bu yazıda, Jacques Rancière’in siyaset teorisinden hareketle, liberal demokrasinin yapısal kırılma noktalarını, eşitliğe dayalı alternatif siyasal imkanları ve karşı-iktidar biçimlerini ele aldık.

Jacques Rancière günümüz çağdaş siyaset felsefesi içerisinde, demokrasinin yalnız bir yönetim biçimi değil, bir eşitlik pratiği olduğunu vurgulamaktadır. Rancière’e göre bugün devamlı karşımıza çıkan demokrasinin krizi aslında demokrasinin değil, demokrasi gibi görünen temsili sistemlerin krizidir. Mevcut siyasi yapılar ve liberal temsili demokrasiler üzerinden işleyen sistemlerin, halkın iradesinden bağımsız iktidar elitlerinin tahakkümünü meşrulaştırdığını düşünür.

Konsensüsün Egemenliği ve Siyasal Alanın Daralması

Kaynak: birikimdergisi.com

Rancière’e göre siyaset teorisinin tam ortasında konsensüs rejiminin eleştirisi bulunmaktadır. Bu kavramı; günümüzde siyasal iktidarın, farklılıkları ve çatışmaları bastırarak, herkesin aynı hedefe yöneldiği izleniminin yaratılması olarak tanımlamaktadır. Çünkü siyaset, esasen çatışma ve eşit olmayanlar arasında kurulan yeni bir eşitlik ilişkisidir. Konsensüs ise bu çatışma potansiyelini ortadan kaldırır.

Konsensüs politikaları, neoliberal küreselleşmenin ideolojik zemininde işlev görmektedir. “Herkesin aynı ekonomik hedefe yönelmesi” veya “yapısal reformların gerekliliği” gibi konuların ortaklığı ile yürütülen bu politikalar, farklı görüşlerin meşruluğunu yok etmektedir. Bu süreçte işçi hareketleri ve sendikalar gibi kolektif güçlerin zayıflatılması, kamu hizmetlerinin piyasaya açılması sadece ekonomik değil aynı zamanda siyasal bir boşluk da yaratmaktadır. Bu boşluk ise aşırı sağın kimlik siyaseti ile doldurulmaktadır.

Temsilin Yanılsaması: Demokrasi mi, Oligarşi mi?

Kaynak: indigodergisi.com

Demokrasinin temsili rejimler ile özleştirilmesi oldukça yanlıştır. Bugün demokrasi kavramını, belirli aralıklar ile yapılan seçimlerle halkın temsilcilerini seçmesi ve bu temsilcilerin devlet aygıtlarının yönetmesi olarak tanımlıyoruz. Ancak bu anlayış, Rancière’e göre demokrasinin özüne oldukça aykırıdır.

Temsil sistemler, halkın kendi kendini yönetme yetisini reddeder. Yönetim hakkı elitlere verilir; halka ise yalnızca arada bir tercih yapma yetkisi verilerek göstermelik bir aktiflik verilir. Rancière bu yapıların giderek otoriterleşmesinin şaşırtıcı olmadığını düşünüyor. Günümüz Avrupa ülkelerini, ılımlı oligarşi olarak nitelendirirken Rusya ve Çin’i mutlak oligarşi olarak nitelendiriyor. Her iki durumda da halkın siyasete doğrudan katılımı engellenmekte ve kapitalist çıkarlar belirleyici bir unsur olarak görülmektedir. Kapitalin egemenliğine karşı çıkanlar ise sistematik olarak bastırılmakta ve marjinalleştirilmektedir.

Neoliberal devletler güvenlik üzerinde söylediği söylemler ise Rancière’in diğer değindiği bir noktadır. Artık güvenlik kavramı dediğimizde aklımıza sadece “terör” gelmemektedir. Gıda, ekonomi, göç ve sağlık gibi pek çok alanı da bu yelpazenin içine almışlardır. Bu da iktidarın koruma adı altında toplumu denetlemesini meşrulaştıran bir zemin yaratmıştır. Kolektif politikaların yerini kimlik siyasetinin alması da bu ortamın ürünüdür. Sendikaların gittikçe etkisizleştirilmesi ve sınıf bilincinin körelmesi, bireylerin ait oldukları kimlikler üzerinden siyasal alanla ilişki kurmasını zorlaştırmaktadır. Bu zeminde aşırı sağ hızla yükselmeye başlamıştır. Çünkü bu dağılmışlık, bireysellik ve yalnızlık hissinden beslenen aşırı sağ, “hınç” politikaları ile güçlenmiştir.

Göçmenlik ve Sınıfsal Kırılma

Kaynak: perspektif.online

Rancière, geleneksel sol partilerin artık neoliberal düzene entegre olduğunu düşünmektedir. Eskiden işçilerin haklarını savunurken şu anda piyasa düzenine ayak uydurmuş, sistem içi çözümlerle yetinmeye başlamış yapılar haline gelmiştir. Bunun sonucunda ise işçi sınıfı siyasal temsilde yoksun kalmıştır. Yerlerini ise entegrasyon sorunu yaşayan ve büyük çoğunluğu işsiz ve marjinalleştirilmiş göçmen grupları almıştır. Bu grupların ekonomik sistemde entegre olamaması, onları “göçmen” kimliği ile özdeşleştirir. Geçmişte işçi olan göçmenler şu anda dışlanan ve kimliksizleştirilen bir unsur haline gelmiş olmaları mevcut sistemin dışlayıcı yapısını gözler önüne sermektedir.

Karşı-iktidar Olarak Demokrasi

Kaynak: tasam.org

Rancière’nin demokrasiye getirdiği alternatif, eşitlik fikri ile somutlaşmıştır. Eşitlik, siyasal bir eylemle yaratılan bir süreçtir. Bireylerin ölçülebilen benzerlikleri ile değil, eşitmiş gibi davranmaları ile başlamaktadır. Bu bağlamda demokrasi, her bireyin siyasal özne olma hakkını fiilen ortaya koyduğu bir süreçtir. Demokrasi, yalnızca kurumlar ile değil, gündelik hayatın her alanında gerçekleşen siyasal eylemlerle kurulur. Ancak egemen yapılarla mücadele içinde, eşitliği talep eden kolektif hareketler ile var olabildiğini savunarak karşı iktidar kavramını burada önümüze getirmektedir. Arap Baharı, İran’daki kadın hareketleri veya Occupy Wall Street gibi örnekler, eşitlikçi eylemlerin örneklerindendir.

Rancière’in “insan avlandıkları için değil, avlanmadıklarını göstermek için sisteme razı oluyorlar” söylemi, insanların otoriter rejimlere yalnızca kandırıldıkları için değil, bu yalanlara inanmadıklarını göstermek amacıyla da boyun eğebileceklerini ileri sürmektedir. Bu, otoriteye rıza gösterme biçimlerinden biridir. İnsanlar, iktidarların yalanları bilirler ve onlarla bir anlaşma yaparlar, bu kendilerini ayrıcalıklı hissetmelerini sağlar. Ayrıcalıklı hisseden insanlar üzerindeki tahakküm ise yalnızca baskıyla değil, farkındalıkla da sürdürülebilir hale gelmektedir.

Radikalleşen Kapitalizm ve Yeni Lider Tipleri

Kaynak: Chat GPT Dall-e – liberal demokrasi krizi

Günümüzde şu anda karşımıza çıkan lider figürler sistem karşıtı olarak görünseler de aslında radikal kapitalizmin birer ürünüdür. Bu liderler; halkın dışlanmışlık, terk edilmişlik ve temsil edilememe duygusunu manipüle ederek iktidara gelirler fakat iktidarda kaldıkları süre boyunca piyasayı daha da derbestleştirir, işçi haklarını zayıflatır, emeği metalaştırmaya devam ederler. Bu figürler, sistemin krizine halkın yanında ve onlardan biriymiş gibi cevap veriyormuş gibi görünseler bile fiilen sistemin krizini derinleştirerek ona yeni bir istikrar sağlarlar.

Rancière göre bu tür liderlik biçimleri; demokrasinin değil, kapitalizmin kendi tıkanmalarına karşı geliştirdiği savunma mekanizmalarının bir parçasıdır. Kriz derinleştikçe düzen kendini kurtarmak için “varolmayan düşman” ve “yeni halk temsilcileri” üretmeye başlar. Bu halkın sözcüsü değil, düzenin yeniden örgütleyicisidir.

Sonuç

Jacques Rancière için demokrasi bir yönetim şekli değildir. Demokrasi, eşitliğin sürekli olarak talep edildiği ve otoritenin sorgulandığı siyasal eylemlerin bütünüdür. Demokrasi sadece sandığa gidilerek değil, meydanlarda, sokaklarda ve gündelik hayatta ortaya çıkmaktadır. Gerçek demokrasinin temsilin ötesine geçmesini savunmaktadır. Halk doğrudan özneleşmelidir ve kendi kaderini tayin hakkını fiilen gerçekleştirebilmelidir.

Bugün demokrasinin krizinden değil, demokrasi fikrini yok eden temsili sistemlerin krizinden söz edilmektedir. Çıkış yolu ise, eşitliği yeniden tanımlayan, farklılıkları bastırmayan, kimlikleri marjinalleştirmeyen ve kolektif siyaseti mümkün kılan bir kamusal alan ile mümkündür. Rancière’in demokratik tahayyülü, bu alanı yaratmaya yöneliktir.


Kaynakça

Aydın, Esra. Jacques Rancière’de Hiyerarşilerin Yıkımı ve Yeni Bir Demokrasi Tahayyülü. Yüksek lisans tezi, Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023. Bursa Uludağ Üniversitesi Açık Erişim Sistemi. https://acikerisim.uludag.edu.tr/server/api/core/bitstreams/394858ff-a6ab-4d62-bad1-5852503be67b/content

Kurnaz, Merve. “Eşitlik Aksiyomu: Jacques Rancière’in Demokrasi Tahayyülü.” Felsefe Arkivi, vol. 62, no. 1, 2024, pp. 141–160. https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/2891045

Rancière, Jacques. Jacques Rancière: La Crise de la Démocratie. YouTube, 14 Nov. 2023, https://youtu.be/AwuWj4THBs8?si=d_SS8Hr-MFampyKj

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

spot_img

Keşfetmemiz Gereken Yazarlar: Truman Capote

Başarı ve parıltılı bir hayatın ardında yalnızlığını saklayan bir deha. Zamansız eserleri ile Truman Capote.

Love Bombing Kavramının Chuck Bass ile Eşleştirilmesi

Chuck Bass'in Blair'e yaptığı aşk bombardımanının gerçek aşk değil de manipülasyon olması.

Söylenti Aylık Frekans

Söylenti Müzik Frekansı ile sonbaharın gizemli, esintili ve en sevilen zamanlarına, Ekim ayına hoş geldiniz! Önerilerimiz sizin için hazır.

Valide-i Muazzama : Mahpeyker Kösem Sultan

Naib-i saltanat unvanıyla Osmanlı İmparatorluğu'nu yaklaşık 30 yıl yöneten Mahpeyker Kösem Sultan, attığı adımlarla hanedanın kaderine yön vermiştir.

Hafıza Mekanları: Anıtların Psikolojik ve Toplumsal Etkileri

Anıtlar, toplumsal hafızayı korur ve kimliğimizi inşa eder. Kolektif hafıza ve kültürel aktarımın dönüştürücü gücüdür.

Eşeği Saldım Çayıra – Kazak Abdal | Şiir İncelemesi

Kazak Abdal hayatı ve bilinen şiirlerinden olan Eşeği Saldım Çayıra eserinin incelemesi.

Twinless Film İncelemesi: İki Yalnız, Bir Kayıp

Başrolde Dylan O'Brien'ın yer aldığı kayıp, yalnızlık, bağ kurma arayışı, yas süreci üzerine dokunaklı bir film olan Twinless film incelemesine göz atın.

Alice in Borderland 3. Sezon İncelemesi: Neden Beklentiyi Karşılayamadı?

Alice in Borderland dizisinin 3. sezonun her oyununda Chishiya'nın zekâsını arayıp, Aguni'nin fedakârlığını andık diyebilirim. 

Evrensel Duygular: Anlamadan da Hissedeceğiniz 8 Şarkı

Dili fark etmeksizin ruhunuza dokunan, evrensel duygusal taşıyan 10 şarkıyı keşfedin. Melodik parçalarla hazırladığımız liste, her anınıza eşlik edecek!

Viktoryen Dönemde Kadın İmgesi: “Evdeki Melek”

Viktoryen dönemde ‘Evin Meleği’ ideali, kadını fedakâr ve itaatkâr bir role hapsetti. Gilman ve Woolf bu miti sorgulayarak özgür kadının sesini aradı.

Editor Picks