Levâyih-i Hayat: Hayattan Sahneler

spot_img

İlk kadın romancımız olan Fatma Aliye, İslam’ı ataerkil yorumlardan sıyırarak yorumlamayı önermiş; çokeşliliği, evliliği ve örtünmeyi bu yaklaşımla ele alan eserler üretmiştir. O, döneminde büyük bir cesaret örneği göstererek kalemini kadınlar üzerinde tutmuş ve onların ikinci sınıf birey olmalarına şiddetle karşı çıkmıştır. Ayrıca kadınlara ait en uzun süreli yayın olan Hanımlara Mahsus Gazete’nin ilk gününden itibaren en etkili kalemi olmasından da faydalanarak kendisi gibi eserler veren kadınları destekleyip onların bu camiada ayakta durabilmelerini sağlamıştır.

İnternet sayfamızda muharririn yaşamını ve edebî kişiliğini ele alan bir yazımız mevcut olduğundan, Fatma Aliye’nin değerli yaşamını merak eden siz okurlarımızı o yazıya davet ediyoruz: https://www.soylentidergi.com/turk-edebiyatinin-ilk-kadin-romancisi-fatma-aliye-topuz-yasami-ve-edebi-kisiligi/

Şimdi yazımızın asıl konusuna gelelim…

Levâyih-i Hayat Hakkında

Levâyih-i Hayat, 1899 – 1900 yılları arasında Hanımlara Mahsus Gazete’de tefrika edilen ve 1900 yılının sonlarında yine aynı gazetenin matbaasında kitaplaştırılan, ilk kadın romancımız Fatma Aliye Hanım’ın olgunluk çağı eserlerindendir.

Yazar, bu eserinde, birbirleriyle mektuplaşan beş kadın aracılığıyla, dönem kadınlarının evlilik hakkında neler düşündüklerini beş ana hatta toplamış ve mektuplar vasıtasıyla bunları okuyucuya yansıtmıştır. Dolayısıyla eserdeki karakterlerin her birinin temsil ettiği önemli “evlilik fikirleri” vardır. Ayrıca, üçü evli diğer ikisi ise bekar olan bu kadınlar, medeni hâllerinin farklı olmasıyla, evlilik kurumuna daha geniş bir perspektiften bakmamıza olanak sağlar.

Dönem Hakkında Bilgi:

Her edebî eser gibi bu eser de yazıldığı zamanın izlerini taşıdığından, döneme kısa bir bakış atmanın eseri tahlil etmekte bize yarar sağlayacağını düşünüyoruz. Dolayısıyla yazıldığı dönem hakkında birkaç söz söylemeyi lüzumlu buluyoruz.

Kitabın yazıldığı dönem, toplumda görücü usulü evliliğin çok yaygın olduğu, insanların birbirlerini görmeden veyahut tanımadan zorla evlendirildiği, ataerkil bir aile yapısı söz konusu olduğundan, kadınların evde ikinci sınıf birey muamelesi gördüğü ve onlara söz hakkı dahi verilmediği bir dönemdi. Böyle bir dönemde kadınlar, olağan bir şekilde, eşlerinden sevgi dahi bekleyemezlerdi; zira onları yalnızca birer geçim aracı olarak görmekteydiler.

Tabii bu durum her aile için geçerli değildi. Batılılaşmayı iyi kavramış, alafranga tarzında yaşayan aileler için durum epey farklıydı. Ancak dönemde genel olarak yukarıdaki paragrafta anlattığımız tarzda aileler çoğunlukta olduğundan, yazarımız, daha çok bunlardan etkilenmiştir.

Eser, beş kadının birbirlerine gönderdiği on bir mektuptan oluştuğundan ve her mektup karakterlerin yaşamlarını ve düşüncelerini dile getirdiğinden, kendimizce önemli gördüğümüz birkaç mektubu ayrı ayrı incelememiz gerektiği kanaatindeyiz. Dolayısıyla bu mektupları kısaca özetleyecek ve tahlilini yapacağız.

Birinci Mektup: “Mehabe’den Fehame’ye”

Fehame’ye “Kardeşim!” şeklinde hitap edilen bu mektupta, Mehabe, Fehame’yle geçirdiği eski günleri yâd ederek mektuba başlar ve kardeşi saydığı akrabası Fehame’yi az görmekle sitemde bulunur: “Ah, mümkün olsa da birbirimizi daha sık görsek.”

Ardından konu evliliğe gelir ve ilk defa bu söz üzerinden, kendilerini iki kardeş sayan bu kadınların evlilikleri hakkında bilgi ediniriz: “Ah, Fehame! Çocukluk ve gençlik zamanlarımız hep aynı şekilde, aynı hâlde geçtiği gibi evlilik ortamımız da bir örnek olsaydı. Sen de benim gibi mutlu ve mesut olsaydın.”

Daha sonra kardeşi hakkında söz açan Mehabe, kendi elleriyle onun başını yaktığından ve bundan ötürü derin üzüntü duyduğundan bahseder. Nitekim, Mehabe, kardeşini kendi beğendiği bir kadınla evlendirmiştir, ancak kardeşi bu evlilikten memnun olamamıştır. Kardeşi için seçtikleri kadını, güzelliği ve aldığı eğitim sebebiyle seçmişlerdir. Bu durum mektupta şöyle açıklanır: “… ne kadar yanılıyormuşum! Papağan gibi birkaç dil öğrendiğini işitmek, babasının zoru, anasının tokadıyla meydana gelen piyanosunu dinlemekle ben onun mükemmel eğitim görmüş diye çok beğendim. Eğitim gören insanın mükemmel olacağını sanıyordum. Eğitim şeklini bile düşünememiştim. Bu ne gaflet!” Nihayetinde, bu durumun, zavallı kardeşine pek pahalıya mal olduğunu söyleyerek, pişmanlığını dile getirir.

Mektubun devamında, evliliğinden mutsuz olan Fehame’nin geçmiş mektuplarında Mehabe’ye yazdığı bir cümleye rast geliyoruz: “Bu yoldaki mutluluklarından bahset ki bari senin mutluluğun yüzünden memnun kalayım. Bana tatmak nasip olmayan bir şeyi senin tarifinle öğreneyim.” Bununla birlikte Fehame’nin evliliğinden gerçekten mutsuz olduğunu görüyoruz. Ancak Mehabe’nin cevabı ise cennetten düşmüş melek saflığındadır: “Eşe duyulan sevgi, eşe duyulan aşk! Oh! Bunun sınırı ve sonu olur mu ki söz ve yazının bunun tamamını nitelemeye gücü yetsin.”

Mektubun sonlarına doğru, Mehabe, gayrimeşru aşklar hakkında düşüncelerini dile getirir; büyük bir günah olarak addettiği bu tür ilişkileri şiddetle kınar ve bunun büyük bir suç olduğunu ifade eder.

Sonunda ise, Fehame’ye, “Ah Fehame! Bütün olanları unutsan da bütün çektiklerine ‘Geçmiş ola!’ desen de eşine sevgi duysan…” der; ardından “Dünyanın neye tahammülü var Fehame? Unut! Unut! Biraz da cihanın zevkini sürmeye çalış ki bunun temeli de eşe duyulan sevgidir,” diye de ekler.

Bu mektupla birlikte Mehabe’nin oldukça iyi bir evlilik yaşadığını, Fehame’nin ise, bilakis, mutsuz bir evlilik yaşadığını görmekteyiz. Yazar, bu mektup aracılığıyla, görücü usulü evliliğin ne gibi mutsuzluklara yol açacağını, çiftlerin birbirinden yabancı iki insan gibi yalnızca çıkarları dolayısıyla birlikte olduklarını dile getirir.

İkinci Mektup: “Fehame’den Mehabe’ye”

Mehabe’nin mektubunu insafsız bulan Fehame, mektubunun başında, ona tatlı bir sitemde bulunur: “Kendi mutluluğundan bahse daldıktan sonra hakikaten saadette boğulduğun için dünyayı hep mutluluk içinde görüyorsun.”

Ardından kendi evliliğini, mutlu bir evlilik yaşayan Mehabe’ninkiyle karşılaştırır: “Sizin dünyanızda evlilikte aranılan başlıca şey, eşe duyulan sevginin mutluluğudur ki esas mesele budur. Bu tür evlilikte aranılan mizaçların uygunluğu, karşılıklı sevgi ve sadakattir; bu şekilde evlenen bir kadın, kocasından hem sevgi hem de sadakat bekleyebilir. Bunlar birbirlerini mutlu etmek için almışlardır. Fakat kardeşim biz bu şekilde evlenenlerden değiliz. Sizin evliliğiniz mutluluk sözleşmesi, bizimkisi bir geçim kontratıdır.”

Ve devam eder: “Sen eşinden sevgi ve sadakat bekleyebilirsin, bu hakkın vardır. Fakat ben öyle bir isteğe kalkışmak fikrinde bile bulunmamalıyım.” Görücü usulüyle evlenen Fehame, evlenirken, kocasından böyle bir teminat ve vaatte bulunmadığından, böyle bir şeyin olmasını beklemez.

Ancak çocukları olduktan sonra kendi için tahammül ettiği eşine, bir aile babası olarak katlanamaz ve bunu şu şekilde dile getirir: “Kendi mutluluğumdan feda ettim, mutluluk ümidimi unuttum. Lakın evlatlarının istikbalini fedaya razı olacak bir anne düşünülebilir mi?” Kendisi için hiçbir şey istemediği eşinden, çocukları için bir baba olmasını isteyen Fehame, çaresiz bir hâldedir. Çocuklarının bedbahtlığını düşündükçe kendi bedbahtlığını unutma raddesine gelmiştir. Koca olamadıysa, baba olsun, diyerek çocuklarının baba sevgisinden mahrum kalmalarını istememiştir.

En nihayetinde duygularını şöyle ifade eder: “… evet Mehabe, geçinmek için ben onların emirlerine uymaya, haklı haksız hükümlerine boyun eğmeye mahkûmum. Ah, bu ne alçaklık! Fakat evlatlarım…”

Bu mektupla birlikte, görücü usulü evliliğin çiftler arasında ne gibi büyük bir tesiri olduğunu ve her iki tarafından mutsuz olduğu dile getirilmiştir.

Yedinci Mektup: “Sabahat’ten Fehame’ye”

Fehame’den tek farkı aşk evliliği yapmış olması olan Sabahat, mektubunun başında Fehame’ye dert yanar: “Seninle görüşmeyeli bu taraftaki eziyetler çoğaldı, azalmadı.” Ardından, alçaltıcı bir işle uğraştığını, artık bu aşağılanmaya daha fazla tahammül edemeyeceğini anlatır.

Sonrasında Fehame’ye, onun gibi olmayacağını şu cümlelerle bildirir: “Ben senin gibi hayata küsmüş, dünyasından vazgeçmişlerden değilim. Bu dünyaya bir kere daha gelecek değilim. Sen ömrünü fedakârlıkla geçirmeye razı olmuşsun, lakin ben dünyayı da hayatı da severim.” Ardından eşiyle yaşadığı bir olayı anlatır ve onun ne derece bir insan olduğunu, artık eskisi gibi onu sevmediğini dile getirir.

İlerleyen sayfalarda, bir zamanlar, eşiyle arkadaşlarının edepsiz bir konu hakkında konuştuğuna kulak misafiri olduğunu ve eşini büyük bir şiddetle kınadığını söyler.

Bu mektuptan anlaşılacağı üzere, Sabahat, Fehame gibi mutsuz bir evlilik yaşamaktadır ancak Fehame gibi buna razı gelmemektedir; her fırsatta bunu kocasının yüzüne vurmakta, eskiden âşık olduğu bu adama tüm gücüyle karşı çıkmaktadır.

Sekizinci Mektup: “Fehame’den Sabahat’a”

Bir önceki mektupta Fehame gibi olmadığını, dünyadan henüz vazgeçmediğini belirten Sabahat’a bu mektupta cevap verilir. Ancak mektubun içeriği oldukça acıdır.

Fehame, eşinden boşanamamasının sebebini çocuklarına ve ekonomik duruma bağlar. Zira, boşandıkları zaman bir tutunacak dallarının olmadığını, çocuklarıyla birlikte aç açıkta dolaşacağını bilmektedir. Bundan dolayı Sabahat’ın geçmiş mektupta yazdıklarına sitem eder; nitekim, onun ekonomik durumunun iyi olması sebebiyle bunları düşünebildiğini bildiğinden, Sabahat’ın söyledikleri onun kalbini kırmıştır.

Birkaç söz ettikten sonra mektubunu sonlandırır.

Onuncu Mektup: “Nebahat’ten İtimat’a”

Yine birbirleriyle arasında kardeşlik bağı bulunan bu kadınlardan Nebahat, mektubun daha ilk satırlarında, ayak uydurdukları toplumun gerektirdiklerini yapmalarının nedenini sorar: “Hep düşünüyorum. Evet, bu eğitim ve öğretim, bu emek ne için? Bir gün eş, yoldaş olacağımız bir adama, kendimizi beğendirmek, dinletmek, takdirine ulaşmak için değil mi? Ablam da bu kadar çalıştırıldı. Şimdi kendini kime dinletiyor, kime beğendiriyor? Okumuş, yazmış, mektep görmüş, eğitimini tamamlamış bir adam! Elbette benim için de böyle birini arayacakları malum! Fakat ahlaka, eğilimlere ne baskın gelebilir?..”

Ardından sonra ablasının kötü giden evliliğini gördükçe bu işten iyice uzaklaştığını, ancak anne olma isteğini içinden bir türlü atamadığını, bu şereften vazgeçemediğini anlatır.

Daha sonraki yazılarından da anlaşıldığı üzere, aslında Nebahat evlenip çocuk yapmak istemekte, ancak ablasının yaşadıkları ve çevrede duydukları olaylar yüzünden bu isteğini sürekli ertelemektedir. Yazar, Nebahat aracılığıyla, birbirleriyle iyi anlaşamayan evli çiftler yüzünden, gençlerin evlenmekten çekindiğini ve bu yüzden toplum yapısının bozulduğunu dile getirir.

* * *

İtimat’ın Nebahat’e karşılık olarak yazdığı mektup, tamamıyla Nebahat’in düşüncelerini içermektedir.

Şahıs Kadrosu ve Tahlili:

Mehabe: Evlilikte aradığı mutluluğu bulabilmiş bir kadındır; bu bakımdan “doğru evlilik yapmış kadın” karakterini temsil eder.

Fehame: Mehabe ile aralarında akrabalık ilişkisi olan bir kadındır. Görücü usulü evlenmiştir ve evlilikte huzuru bulamamıştır. Ancak henüz küçük olan çocukları sebebiyle evliliğini sürdürmek zorunda olduğunu hisseder; nitekim, ekonomik olarak güçsüz olduğundan, boşandığında daha da kötü bir durumda olacağını bilir ve bunu göze alamaz. Bu karakter aracılığıyla, görücü usulü evliliğin büyük mutsuzluklara yol açabileceği vurgulanır.

Sabahat: Tıpkı Fehame gibi mutsuz bir evliliği olan bir kadın olup, Fehame’den tek farkı aşk evliliği yapmış olmasıdır. Ancak, buna rağmen mutlu bir evliliği olmamıştır, zira eşi kendisini aldatmıştır. Bu nedenle ondan ayrılmak ister. Sabahat’ın böyle bir dönemde boşanmayı düşünebilecek kadar cesur olması, onun ekonomik açıdan güçlü olduğunun bir göstergesidir. Yazar, Sabahat vasıtasıyla, geçmişte başlayan aşkın, evlilikten sonra devam edemeyebileceğini belirtir.

Nebahat: Sabahat’in kardeşidir. Sabahat kendi tecrübelerini onunla paylaşır. Mektuplarında da anlaşılacağı üzere modern düşünceyi benimsemiş bir kadındır: Evliliğin kadınların hak ve özgürlüklerini temel alan bir kurum olduğuna inanır. Ablasının kötü giden evliliğini ve buna benzer olayları gördüğünden evlilik kurumundan uzaklaşmıştır. Yazar, bu karakter aracılığıyla, çevredeki kötü evliliklerin gençleri nasıl etkilediğinin bir örneğini vermiştir.

İtimat: Evli değildir ve tıpkı Nebahat gibi bu kuruma karşı önyargılıdır. Kadınların kendilerini, eşleri için değil, yalnızca kendiler için geliştirmesi gerektiğini savunur.

Son Söz:

Özetle, Fatma Aliye, Levâyih-i Hayat’ta beş farklı kadının ağzından, evlilikte mutluluk, eşler arasındaki uyum, gayrimeşru aşkların çirkinliği, eğitimin önemi, kendi rızası dışında evlendirilen kadınların yaşadığı sorunlar, aşk ve muhabbet kavramları, kocanın sadakatsizliği gibi çeşitli konuları, dönemin farklı düşünceleriyle birlikte sentezleyerek okura sunmuştur.

Yazar, görücü usulü evliliğe şiddetle karşı çıkmış, ancak evlilik öncesi ilişkiyi de onaylamamıştır. Eşlerin sadakatsizliklerinin evliliğe zarar vereceğini, bunları gören evlenmeye hazırlanan gençlerin evlilikten soğuyabileceği ve toplumun bu yüzden zarar görebileceğini belirtmiştir.

Bir başka deyişle, Fatma Aliye, Tanzimat Dönemi kadınlarının sesi olmuş; dönemin düşünme tarzından daha farklı düşünerek, farklı fikirler ortaya koymuş ve bu beş kadın aracılığıyla dönemin kadın sorunlarını dile getirmiştir.

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.