Legally Blonde: Feminist Bir Kahraman

spot_img

Legally Blonde, 2001’de vizyona girdiği gibi bir klasik haline geldi ve bizi feminist bir kahraman olan Elle Woods ile tanıştırdı. Hukuk öğrencisi olmaya karar veren Elle Woods’a ise Reese Witherspoon hayat veriyor.

Uzun yıllardır süregelen “aptal sarışın” tiplemesi bu film ile eleştiriliyor.  Güçlü kadın algısı izleyicilerde Matrix’ten Trinity, Terminator filmlerinden Sarah Connor veya Tomb Raider serisinden Lara Croft gibi karakterlerle sınırlı kalıyor. Fakat Elle, işleri burada değiştiriyor. Legally Blonde filmleriyle Elle, bize pek çok şey öğretiyor. İstediğini yapmak için olduğun kişiden vazgeçmen gerekmediğini, seni sen yapan şeylerden utanmamak gerektiğini Elle izleyiciye film boyunca kanıtlamayı başarıyor. Legally Blonde ise bize feminist bir kahraman hediye etmiş oluyor.

Klişelere Meydan Okuyor

Eski erkek arkadaşından yeni okulundaki kızlara kadar herkes Elle’i “aptal sarışın” olarak damgalar. Filmin başında seyirci üzerinde yaratılmak istenen algı da budur zaten. Süs köpeğiyle, her daim fönlü saçlarıyla ve tepeden tırnağa pembeler içinde oluşuyla Elle, basmakalıp bir karakter gibi görünüyor. Hakkındaki tekdüze düşüncelere ve etrafındakilerin inanç eksikliğine rağmen, Harvard’da kendine bir yer ediniyor, çok çalışıyor ve bir cinayet davasını kazanarak okuldaki en iyi hukuk öğrencisi olmayı başarıyor. Başkalarının kendisi hakkındaki görüşlerinin onun başarıya ulaşmasını engellemesine izin vermeyi reddediyor. Hatta, herkesin onu küçümsemesinin, Elle’i daha iyisini yapmaya teşvik ettiğine film boyunca tanıklık ediyoruz.

Elle’in annesi bile içinde bulunduğu koşulları hukuk fakültesine giderek bir kenara atmasını istemiyor ancak film boyunca Elle, ikisi arasında seçim yapmak zorunda olmadığını kanıtlıyor. Ayrıca, aşk ve kariyer arasında seçim yapması gerekmediğini de gösteriyor. Olduğu kişi için onu takdir etmeyen bir adamla yetinmemesinin doğru olduğunu da öğreniyor.

 

Kız Kardeşliğin Önemi

Yaşadığımız toplumun kadınlar üzerinde daima bir fikri vardır. Kadınları olabilecek en ağır şekilde eleştirmek bir yana, nasıl göründükleri ve neyi sevdikleri üzerinden kadınların gerçek birer insan oldukları daima unutulur ve kadınlar devamlı kalıplara sokulur. Sonuç olarak medyada, kadınların tekdüze olduğu algısı yaratılır. Bu algı sayesinde kadınlar birer tiplemeye dönüştürülür. İşin en kötü yanı, genç yaşlardan itibaren kadınlara, bu zehirli zihniyetin normal olduğu düşüncesinin yerleştirilmesi ve kadınların birbirine düşürülmesidir. Kadınların kendi başlarına birer birey olmalarının unutulmasının yanı sıra, medyada “kadının düşmanı kadındır” algısı yaratılmaya çalışılır. Fakat Elle, bu algıyı yıkmaya hazır bir şekilde karşımıza çıkıyor.

Elle Woods, vaktini diğer kadınlarla geçirmekten oldukça zevk alıyor. Filmin başında eski erkek arkadaşının yeni sevgilisiyle rekabet hissetse de filmin sonunda, mezuniyetlerinde en yakın arkadaş olduklarını görürüz. Elle ve Vivian arasındaki rekabet tüm film boyunca sürdürülebilirdi. Bunun yerine Legally Blonde, Vivian karakterinin Elle ile birlikte gelişmesine izin veriyor. Bu durum ise, medyada kadınların daimi rekabet halinde olması gerektiği dayatmasında sıklıkla gördüğümüz tek boyutlu klişeler göz önüne alındığında inanılmaz derecede önem arz eder.

Ancak Elle ve Vivian ilişkisi bunun tek örneği değil. Film boyunca Elle, kadınların egemen olduğu alanlarda mutludur. Elle hukuk fakültesine gitmeye karar verdiğinde, tüm kız öğrenci yurdu bir araya girerek Elle’in sınavlarına çalışmasına ve video kompozisyonunu hazırlamasına yardımcı olur. Elle Cambridge’e vardığında, bir kez daha teselliyi, kadınların yabancı olsalar bile birbirleriyle ilgilenip tavsiye verdikleri bir manikür salonunda arar. Tırnak teknisyeni Paulette ile Elle birbirlerinde destek bulan iki arkadaş olurlar. Elle, davası üzerinde çalışmayı bırakıp Harvard’dan tamamen ayrılmak istediğinde, katı fakat bilge profesörü Stromwell, Elle’in arkasını kollar ve ihtiyaç duyduğu desteği verir.

 

İlgi Alanları

Elle Woods, görünüşü ve ilgi alanlarına yüzünden hafife alınır. Erkek arkadaşı onu yeterince ciddi olmamakla itham eder ve “Senatör olacaksam Jackie ile evlenmem lazım, Marilyn ile değil.” diyerek ondan ayrılır. Ailesi bile onun hukuk fakültesine giremeyeceğini düşünür. Bakımlı olmayı seviyor, yatırımını kıyafetlere yapıyor olabilir fakat bu Elle karakterinden hiçbir şey azaltmıyor, tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi. Geleneksel feminenlik algısını benimsemek bir zayıflık göstergesi değildir. Manikür yaptırıp hukuk üzerine konuşmak olağandır. Legally Blonde, kadın kahramanıyla alışverişe olan ilgisi veya pembe renge olan tutkusundan ötürü dalga geçmiyor. Bunun yerine, Elle’in moda bilgisinin boş bir arayış değil, siyaset bilimi hakkında bilgi sahibi olmak kadar kullanışlı olabileceğini gösteriyor.

“Size Elle Woods’un ne kadar değerli olabileceğini göstereceğim.”

Asla Pes Etmiyor

Tüm film boyunca Elle istediğini elde etmek için çalışır. Başlangıçta motivasyonu Warner’la birlikte olabilmek için olsa da filmdeki karakter gelişimiyle bunu sonunda kendisi için yapmaya başlar.

Nasıl göründüğüyle ilgili çıkarımlar bir yana, Elle, diğer insanların kafasındaki tipleme olmayı reddediyor. Kaliforniyalı akranları, Harvard’da okumak yerine alışveriş yapmaya ve kız öğrenci yurduna devam etmesini söylediğinde başkalarının sözüne boyun eğmiyor, hukuk öğrencileri onu Harvard’a uygun görmediğinde görünüşünü veya neşeli tavrını değiştirmiyor. Ancak olgunlaşıyor. Hayatta romantik mutluluktan daha fazlası olduğunu, doyumun farklı türlerde de geldiğini öğreniyor. Kadın düşmanlığı ve cinsiyetçilikle savaşıyor, kendine inanmayı öğreniyor ve kim olduğunu öğreniyor. Pembeyi gerçekten seven, son derece zeki biri! Hiç şüphesiz, Elle Woods, güçlü bir karakterdir. Yeni ve zorlu şeyleri üstlenmeye olan bağlılığı ve kendi ayakları üstünde durmayı öğrenmesi, onu her yerdeki kadınlar için bir rol model yapıyor.

 

KAYNAK

  1. https://www.stylist.co.uk/life/legally-blonde-feminist-elle-woods-reese-witherspoon-girl-power/257033

 

 

 

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

spot_img

Keşfetmemiz Gereken Yazarlar: Truman Capote

Başarı ve parıltılı bir hayatın ardında yalnızlığını saklayan bir deha. Zamansız eserleri ile Truman Capote.

Love Bombing Kavramının Chuck Bass ile Eşleştirilmesi

Chuck Bass'in Blair'e yaptığı aşk bombardımanının gerçek aşk değil de manipülasyon olması.

Söylenti Aylık Frekans

Söylenti Müzik Frekansı ile sonbaharın gizemli, esintili ve en sevilen zamanlarına, Ekim ayına hoş geldiniz! Önerilerimiz sizin için hazır.

Valide-i Muazzama : Mahpeyker Kösem Sultan

Naib-i saltanat unvanıyla Osmanlı İmparatorluğu'nu yaklaşık 30 yıl yöneten Mahpeyker Kösem Sultan, attığı adımlarla hanedanın kaderine yön vermiştir.

Hafıza Mekanları: Anıtların Psikolojik ve Toplumsal Etkileri

Anıtlar, toplumsal hafızayı korur ve kimliğimizi inşa eder. Kolektif hafıza ve kültürel aktarımın dönüştürücü gücüdür.

Eşeği Saldım Çayıra – Kazak Abdal | Şiir İncelemesi

Kazak Abdal hayatı ve bilinen şiirlerinden olan Eşeği Saldım Çayıra eserinin incelemesi.

Twinless Film İncelemesi: İki Yalnız, Bir Kayıp

Başrolde Dylan O'Brien'ın yer aldığı kayıp, yalnızlık, bağ kurma arayışı, yas süreci üzerine dokunaklı bir film olan Twinless film incelemesine göz atın.

Alice in Borderland 3. Sezon İncelemesi: Neden Beklentiyi Karşılayamadı?

Alice in Borderland dizisinin 3. sezonun her oyununda Chishiya'nın zekâsını arayıp, Aguni'nin fedakârlığını andık diyebilirim. 

Evrensel Duygular: Anlamadan da Hissedeceğiniz 8 Şarkı

Dili fark etmeksizin ruhunuza dokunan, evrensel duygusal taşıyan 10 şarkıyı keşfedin. Melodik parçalarla hazırladığımız liste, her anınıza eşlik edecek!

Viktoryen Dönemde Kadın İmgesi: “Evdeki Melek”

Viktoryen dönemde ‘Evin Meleği’ ideali, kadını fedakâr ve itaatkâr bir role hapsetti. Gilman ve Woolf bu miti sorgulayarak özgür kadının sesini aradı.

Editor Picks