Le Lycéen Film İncelemesi: Kendini Keşfin Melankolisi

Hünkar Derin
Hünkar Derin
et presque à l'état de pur esprit, je parle après ma mort...
spot_img
Editör:
Verda Ceylan
spot_img

Bazı filmler zihnimizde hikayesiyle ve içinde geçen olaylarla tekrar edip dururken, bazı filmler sadece bir mod ya da duygu olarak iz bırakır. Le lycéen için de tam olarak bunu söyleyebilirim. Film bittiğinde kendimi belirli bir renk paletinin kareleri içinde, melankolik ve umutlu hissine yakın bir yerde buldum. Christophe Honoré’nin bu filmde tam olarak yapmaya çalıştığı bu sanırım. Honoré’nin yönetmenlik kimliğinin karmaşıklığını düşündüğümüzde Le Lycéen auteur özellikleri en çok taşıyan filmi. Ancak, bence film izleyiciye net bir şekilde ne hissetmesi gerektiğini, bu hislerin hangi renklerde karşılık bulması gerektiğini söyleyerek auteur sinemanın açtığı özgür alandan uzaklaşıyor.

Honoré’nin 2022 yapımı bu filmi, kederi incelikli ve ilgi çekici bir biçimde ele alırken, kaybettiklerimize rağmen hayatın bir şekilde devam ettiğini ve kaybettiklerimizin hayatımızda bir engel değil bir başlangıç yaratabileceğini gösteriyor. Le Lycéen, eşcinsel arzunun iniş çıkışları, kardeş sevgi-nefret gerginlikleri ve hem duygusal hem de stilistik olarak zenginliğiyle yönetmenin en iyi filmlerinden biri. Keder, Honoré’nin 2018 yapımı filmi Sorry Angel’da AIDS maskesi altında karakterlerin seçimlerini ve duygularını dikte etmek yerine, yalnızca deneyimlerini renklendiriyor ve dünyayı görmelerini sağlayan bir filtre görevi görüyor. Bu filmde ise keder, bazen yükselen, bazen hayatın genel akışında gerileyen, bazen günlük hayatın deneyimlerini yeniden anlamlandıran bir durum olarak görünüyor.

Dikkat! Yazının bundan sonraki kısmı spoiler içermektedir.

Kayıp ve Kendini Keşfetme

IMDB

Honoré filmde yakında ölecek bir baba olan Claude’u canlandırıyor ve filmde kendi babasını kaybettikten sonraki deneyimlerine gönderme yapıyor. Filmin odak noktası, Claude’un 17 yaşındaki oğlu Lucas (Paul Kircher) ise bir bakıma aynı yaştayken babasını kaybeden yönetmenin kişisel deneyimlerini yansıtıyor. Honoré sanki burada kaybı yaşayan kişi olarak filmde yeniden bir deneyim alanı yaratırken aynı zamanda kaybı yaşatanın da yerine geçerek arkasında neler bıraktığını gözlemliyor. Lucas, babasının kaybının sonuçlarıyla annesi Isabelle (Juliette Binoche) ve abisi Quentin (Vincent Lacoste) ile birlikte yüzleşirken aralıklı olarak doğrudan kameraya itiraflarda bulunarak filmin anlatıcısı görevini de üstleniyor. Abisi ve annesi duygusal travmalarıyla başa çıkmada daha dürüstken, Lucas hissettiği acıyı sadece bir gülümsemenin arkasına saklamakla kalmıyor, aynı zamanda kaybını üretken ve yıkıcı şekillerde gelişen kuir kimliğini keşfetmekte kullanıyor.

Lucas’ın tüm büyüme sancılarını, olgunlaşmamışlığını, hayatla olan bağının güçlendiği ve zayıfladığı yerleri izlerken Kircher, dikkat çekici derecede ölçülü ve büyüleyici bir performans sergiliyor. Bu performans, ilgi çekici bir aile dinamiğinin de travmalarını başarılı bir şekilde ortaya çıkarıyor. Binoche ve Lacoste rollerinde muhteşemler ve karakterlerinin Lucas’ı hem yönlendirme hem de engelleme çabaları sayesinde, Lucas’ın babasına duyduğu derin sevgi ve kızgınlık daha da belirginleşiyor. Tüm bu aile dinamiğinde duygular zaman zaman yükseliyor ve gözyaşları kahkahaya dönüşüyor. Isabelle ve Quentin, Lucas’ın hayatında ne kadar yer alsalar da, aslında film boyunca onun en derin bağ kurduğu kişinin Quentin’in eşcinsel arkadaşı Lilio (Erwan Kepoa Falé) olduğunu ilerleyen sahnelerde anlıyoruz.

Sadece Bir Beden Olmak

IMDB

Lucas, bir hafta kardeşinin yanında kalmak için Paris’e gittiğinde Lilio ile tanışıyor ve Lilio’da hem bir baba figürü hem de potansiyel bir sevgili buluyor. Bu çekim, Lucas’ın bu çalkantılı dönemde yaşadığı kafa karışıklığını daha da arttırıyor ve Lucas, Lilio’yu kendine yakınlaştırmaya çalışırken onun davranışlarını kendine zarar verecek şekilde taklit etmeye başlıyor. Lilio’nun erotik sanatı ve sanatçı karizması Lucas’ın ihtiyaç duyduğu özdeşleşmeyi sağlarken, arzuların ve cinsel kaçamakların dini sorgulamalarla iç içe geçmeye başladığını görüyoruz. Lucas’ın bir rahiple yaptığı konuşma ile Paris’te yaşadığı isimsiz bir ilişki arasındaki sahne geçişi bu iç içe geçmeyi keyifli bir şekilde aktarıyor. (Chantal Hymans’ın etkileyici kurgusu :)) Paris’teki bu isimsiz seksinden sonra Lucas, “Şu aralar zihnimden pek hoşlanmıyorum… Daha ziyade kontrolün tüm bedenimde olmasını, her şeyin tüy gibi hafif olmasını istiyorum” dediğinde zaman zaman hissettiğim ve okuyanların da bunu anlayacağı incelikli bir bakış açısı görüyorum. Düşündüklerimizin, hayal kırıklıklarımızın, ölüm olsun ya da olmasın herhangi bir kaybın acısı zihnimizden taşacak gibi olduğunda tam da böyle hissediyoruz: Sadece bir beden olmak, düşüncelerimiz olmadan hareket etmek.

Bazı kararlar potansiyel olarak tehlikeli olabilir ancak Le Lycéen, Lucas’ın sınırları zorlamasını yalnızca bir kaybın acısının ifadesi olarak görmüyor, aileyle hem birlikte hem de onlardan ayrı bir iyileşme sürecinin de parçalarını gösteriyor. Film kederin, insan deneyimindeki kendini keşif duygusuyla iç içe geçmesine odaklanarak, hepimize tanıdık gelen yeni bir yol sunuyor. Film, hayat, evren ve her şey hakkındaki düşüncelerini, 17 yaşındaki bir genç aracılığıyla iletirken, çok derin, felsefi konuşmalar yerine hepimizin sahip olduğu, diğerlerinden daha özel olmayan sıradan duyguları onları yaşarken hissettiğimiz dünyanın sonu melodramıyla harmanlıyor. Film iki saatlik süresi boyunca durgun bir tempoda ilerlerken, Rémy Chevrin‘in akıcı, oldukça hareketli sinematografisi bazen pembe tonlarında görüntülerle, duygu, hafıza ve anlık deneyimin belirsiz dalgalanmalarını gösteriyor. Yoshihiro Hanno‘nun sade müziği filmin arka planına yeni boyutlar katarken filmin ruh hali bir renk ve mod olarak zihnimize yerleşiyor.

Kasvetli Varoluşçuluk

IMDB

Ölüm, sinemanın her zaman benimsediği bir konu olarak geniş bir perspektif yelpazesine ve sayısız potansiyel hikayeye olanak tanımıştır. Film, keder kavramını hem bir hayatın sonu hem de bir başkasının başlangıcı olarak soyut bir anlamda ele alıyor ve ölüm kavramına da farklı bir bakış sunuyor. Ölüm genel olarak geride kalanlar arasında bir değişim fırsatı, seçimlerimizi yeniden değerlendirme ve hayatlarımızın hangi yöne gitmesini istediğimizi belirleme şansı sunar. Film, kimlik ve aile gibi temalara bakarak, bir trajedinin bizi tüm algımızın değiştiği bir konuma nasıl getirebileceğine ve bazen bireyleri birbirine daha da yakınlaştırarak onlara daha önce karşılaşmadıkları değerli dersler öğretebileceğine odaklanıyor. Ancak, önemli bir tema olmasına ve anlatının çoğunun katalizörü olarak hizmet etmesine rağmen, kahramanın babasının ölümü hikayenin yalnızca küçük bir kısmı ve odak noktası, Lucas’ın trajediyi işlemeye çalışmasının bir sonucu olarak kendini keşfetme yolculuğuna çıktığı sonuçtur. Lucas’ın büyüme hikayesi, duygusal, cinsel ve psikolojik olmak üzere çeşitli aşamalardan geçiyor ve bunların hepsi onun giderek artan öz farkındalığının ve geçmişten kurtulma arzusunun hüzünlü bir anlatımında birleşiyor.

Filmin renk paletine uygun şarkılarını buradan dinleyebilirsiniz:

Filmin fragmanına buradan ulaşabilirsiniz:

Kaynakça

Kapak Görseli: “Winter Boy (2022)”. IMDB. Web. 11.03.2025

“Winter Boy Review”. OTTplay. Web. 11.03.2025

“Winter Boy’ Spiritual, Sexual Search”. National Review. Web. 11.03.2025

“Le lycéen”. Abus de Ciné. Web. 11.03.2025

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.