Lâle Müldür, Türk edebiyatının önemli şairlerinden biridir. Şiirleri Yeni İnsan, Yazı, Gösteri, Defter, Şiir Altı gibi çeşitli dergilerde yayımlanmıştır. Edebiyatta, postmodern şiirde önemli örnekler vermiştir. Çok yönlü bir şair olan Müldür’ün eserleri de kendisi gibidir. Yabancı diller ve kültürlerle harmanlanmıştır. Renkler, resimler, müzik tınıları şiirinin ayrılmaz parçalarıdır. Şiirlerini resimlerle birleştirir, böylece kelimeler görsellikle bütünleşir ve klasik şiir yıkılarak bambaşka bir biçim oluşur. Bu yazıda da Lâle Müldür’ün Sarartı ve Shakespeare&Co şiirlerini yazma biçimini inceleyeceğiz.
Lâle Müldür’ün Hayatı ve Sanata Yaklaşımı

Lâle Müldür, 1956 yılında Aydın’da doğmuştur. Oldukça başarılı bir akademik hayatı olan Müldür, Robert Koleji’nden mezun olup, şiir bursu alarak Floransa’ya gitmiştir. Manchester Üniversitesi Ekonomi lisansını aldıktan sonra Essex Üniversitesinde edebiyat ve sosyoloji master derecesi almıştır. Edebiyatçı yönünün yanında resim sanatına da ilgisi olan Müldür, Milat isimli bir sergi açmıştır. Edebi alanda Uzak Fırtına, Seriler Kitabı, Saatler/Geyikler verdiği eserlerden birkaçıdır.
Müldür‘ün kendine özgü bir yazma biçimi vardır. İmgesellik ön plandadır. Yazdığı şiirler bir atmosfer yaratarak simgesel anlatımla çağrışımda bulunur. Ölüm ve doğa kavramlarını eserlerinde sıklıkla işler. Şiirinde çeşitli edebi referanslardan ve farklı disiplinlerden yararlanır. Sinema, resim sanatı gibi farklı sanat dallarına göndermelerde bulunur. Şiirlerinin bir müziği ve gerçeküstü bir atmosferi vardır. Zihninizde dönüp durur. Postmodern ve deneysel yaklaşımı bunda etkili olmuştur.
Postmodernizmin Şiirle İlişkisi

Postmodern kavramı, 1960’lı yıllarda ortaya çıkarak çeşitli alanlarlarda kullanılmıştır (Mimari, felsefe, sanat, fizik gibi). Heterojen bir kimliğe sahip olması nedeniyle net bir tanımlama yapmak mümkün değildir. Ancak ortak kanı modernizm karşıtı bir tavır benimsediği ve belirsizlik etrafında şekillendiği yönündedir. Postmodern şiir, belirlenmiş kimlik kodlarını reddeder. Metinler fallik yapıdan ziyade androjen yapıdadır. Alışıldık kültür kodlarını yıkarak içini boşaltır. Bunu dil aracılığı ile sağlar. Dili parçalayarak derinlikten uzak yüzeysel bir biçim oluşturur. Böyle bir biçimde belirlenmişliklerle anlam kurmak imkansızdır. Zaman belirsizdir, çok sesli bir yapıdadır. Dil aracılığı ile tüm algımızı ve dünyamızı paramparça eder. Postmodernizm anlam yaratmak değil, görünmeyeni görünür kılmak ile ilgilenir. Küçük kitleleri öne çıkararak yüksek kültürün ve öğretilerinin içini boşaltır. Lâle Müldür‘ün şiirlerinde dili parçalamasıyla birlikte zaman zaman anlamsız kelimeler bütünüyle de karşılaşırız (Bilinmedik Bir Dilde Erotik Bir Metin). Okuyucuyu boş bir alanda gibi hissettirir. Anlam kurmaya yatkın olan insan, kendini savunmasız hisseder.
Görsel Şiir

Görsel şiirin ilk örnekleri Helenistik dönem ve Roma dönemlerinde görülür(Örn. Theocritus-Çobanın Kavalı). Bu yöntem, İkinci Dünya Savaşı sonrası toplumda oluşan kaosun ve boşluk hissinin etkisiyle, bir tepki gösterme biçimine dönüşmüştür ve süreç içinde yaygınlaşmıştır. Tablo, resim ve fotoğrafların kullanımı, punto değişimi ve dize sıralamasının farklı tasarlanması ile okuyucuya farklı şekillerde ulaşır. Görsel şiir, imgeyi somutlaştırmayı amaçlar. Birçok özelliği ile geleneksel şiir anlayışının dışındadır. Ritimsel bir düzen ve anlatımsal bir sınırlama yoktur. Deneysel çalışır. Postmodern şiirde olduğu gibi dilin yapısı parçalanır. Böylece anlam değil, durum öne çıkar.
Sarartı: Melankolik Bir Dünya

Sarartı
sasal siyah inci
sar ma şık
yana eğik ağaçlar
neredeyse birbirmize
yabancıyız artık
burası hep
sarı yaz
dışarda
hep
kasım
patlar
hep bir sarı
gagalı yelkovan
böyle kafamın içinde
limonsu safran
sarı ekran amino asit
bir ağaca gerisin
geriye sonbahar
silüetiyle
giren bir
kız
Şair, Sarartı şiirinde geleneksel şiirin keskin kalıplarını yıkar. Doğrudan bir hikaye anlatmaz, imgelerle çağrışımsal bir yöntem izler. Şiir, herhangi bir kafiye ya da düzenli bir ölçü yapısına sahip değildir. Bilindik dize yapısını kırarak, görsel şiir özelliğini ön plana çıkarır. Kesik kesik verilen düşüncelerle, bir bilinç akışı biçiminde ilerler. Sarartı şiirinde şair, melankolik bir atmosfer yaratır. Bu atmosferi yaratmak için doğa imgelerini ve soyut betimlemeyi kullanır. Bu melankoli zamanın geçiciliği ve yabancılaşma ile şekillenir. İnsan hem doğaya hem kendine hem de çevresine yabancılaşmıştır. Sararma durumu sadece fiziksel değil, ruhsal çöküşün de tasviridir. Şiirde geçen “siyah inci”, Anna Sewell’in yazdığı Siyah İnci isimli çocuk romanını anımsatır. Özgürleşmeye çalıştığımız hayatın temsili gibidir. “Gagalı yelkovan” geçen zamanın rahatsız ediciliğinin bir göstergesidir. “Sonbahar silüetli kız” ölüme yakın bir yaşamı çağrıştırır. Ancak tüm bu melankolinin içinde ışık da vardır. “Limon”, Yunan mitolojisinde doğurganlığı, “safran çiçeği” ise Hint mitolojisinde güneşi simgeler. Şiir çok anlamlı bir yapıya sahiptir.
RNA
mesajcısı
yunusların
kurtardığı
hadi sevgilim
bana bağlan
sonra güneşin
ilk ışıklarını
gözüne alarak
i yi leş
be be become good
become gooooooooood
ama şimdi olmaz
şimdi işte hep
böyle kafada
sarı ampul
gözlerde filtre
cool
cool it
cooling it down
mekânların ortasında
şoksarsıntısarılganyürüyüş
yavaşyavaşyavaşsu sarı sabır
herşey bir Damask gülü için
hareketederkalır
RNA kısmında yunuslardan ve iyileştirici gücünden bahseder. Şiirde, sıcak iklimlerde yetişen iki çiçekten söz edilir. “Sarısabır” familyası Aloe cinsi olan şifalı bir bitki türüdür. Ancak acı haberi simgeler. “Damask gülü” (Isparta gülü, Şam gülü), güzelliğin sembolüdür. Senede bir kere açmasıyla beraber anlam olarak, nadir olana ve çabuk kaybedilen bir şeye denk geldiği söylenebilir. Sözcüklerin bir araya getirilişi, şiirde de geçen amino asit zincirini andırır. Böylece görsel şiirin bir örneği niteliğindedir.
“sarıbenizlilerle böyle / shakespeare’le böyle / ko kakola içen işçilerle / marlon brando’yla böyle…” Üçüncü bölümde ise geçmişten günümüze, her şeyin bütünleştiği bir uzanma görülür. Sarının tekrar edilmesiyle melankolik atmosfer pekişir. Sarartı bölümünde bahsettiği yabancılaşma durumu herkesi ve kendisini sarmış gibidir. Kopuk ilişkiler zinciri görülür.
Shakespeare&Co: Metalaşan Dünya

Bana bir hayat çiz banliyöler jülyet’i
siklamen bir kış masalının merkezzinden dağılan
kendine bir romeo çiz banliyöler jülyet’i
beyaz blucinli meşin ceketli kremaçilek yürekli
ardında kan izi bırakmayan
bir romeo çiz
herşeyi yeni baştan çizin metropollerin asi özneleri
benim kirazlarım açtı ya siz
gururunuzu koruyun kartal çeteleri
ölçüleri ölçün
herşeyi yeni baştan düşünün metropollerin siyah gülleri
renklerle geliyor heryere rolling stones jülyet’i
benim bir kız kardeşe ihtiyacım var
otoyollar romeo’su ya sen
geceleri uyuyup kalmadan önce
birisiyle konuşmaya ihtiyacım var
…
and what about you kink old fool
‘that struts and frets his hour upon the stage’
how now, my Romeo!
Shakespeare&Co şiiri, biçimsel olarak serbest bir yapıda ilerler. Belirli bir ölçüsü yoktur. Dizelerin uzunluğu dengesizdir. Bu açıdan, geleneksel şiirin biçim yapısının dışındadır. Birbiriyle doğrudan bağlantılı olmayan geçişler yapılır. Şair, özgün ritmini yaratmıştır. Edebi göndermelerde bulunur. Metinlerarasılık ve zamanlararasılık mevcuttur. Böylece çok katmanlı bir yapı oluşturur.
“Shakespeare” ve “company” kelimelerini bir arada kullanması, önemli bir eleştiri içerir. Her şeyin ama en önemlisi sanatın ticari bir metaya dönüştüğü bir modern dünyada yaşadığımızın altı çizilir. İnsani ilişkiler de bir o kadar değersizleşmiş durumdadır. Şair şiirinde, karşıtlıkları kullanmıştır. Metropol-banliyö, kiraz çiçekleri-kartal çeteleri ile bir kontrast yaratmıştır. Postmodern şiirin bir örneği olan Shakespeare&co, farklı evrenlerin birleşimidir.
Shakespeare’in kaleme aldığı Romeo ve Juliet oyunundan uyarlanmış olan şiirde, bu iki rol kişisi modern toplumda yeniden hayat bulmuştur. Şair, pastiş kullanımı ile bu iki farklı dünyayı birleştirir. Orijinal metindeki “bir nefret uğruna iki aşığın kurban edilme” hikâyesi yüceliğini kaybederek, günümüzdeki iletişimsiz insana indirgenir. Böylece postmodernizm kısmında bahsedilen içini boşaltma durumu gerçekleşir. Soylu sınıfından olan Romeo ve Juliet artık sıradan küçük kitle insanına dönüşmüştür. Banliyöler Jülyet’i ve otoyollar Romeo’su… Böylece yüce olan aşağı çekilerek küçük olan görünür kılınmıştır. Şair şiirinde, karşıtlıkları kullanmıştır.
Şiire simgesel açıdan bakıldığında, “siyah gül” kara sevdayı aynı zamanda yeni başlangıçları temsil eder. Şair, Romeo ve Jülyet’i metropollerin asi özneleri olarak tanımlar. Yeni baştan bir hayat çizmekten söz eder. Bu, varolan yapının yıkılması demektir. Ancak ironik bir dil kullanan şair, Shakespeare’in Macbeth oyunundan yaptığı “Hayat dediğin ne ki: Yürüyen bir gölge, bir zavallı kukla bu sahnede: / Bir saat boy gösterip, boyun kırıp gidecek! / Bir daha da duyulmayacak artık sesi /Bir (iki) aptalın anlattığı bir masal bu / Kuru gürültüler, deli saçmalarıyla dolu.” alıntısıyla her şeyin bir oyun olduğunu söyler gibidir. Böylece şiiri her yorumlamaya çalıştığınızda (yeni başlangıçlar, iki aşığın hikayesi…) anlamını kaybederek içi boşalacaktır. Çünkü insan bir kukladan farksızdır ve yaşanılan gerçeklik dahi yapaydır.
Kaynakça
- Koşar, Emel. “Lâle Müldür’ün Sarartı/Safran’ında Renkler”. Kültür Araştırmaları Dergisi. Temmuz 2023: 144-156.
- Tunç, Gökhan. “Postmodern Şiir ve Lâle Müldür’ün Şiirlerinde Postmodern Özellikler”. Söylem Filoloji Dergisi. Ağustos 2021: 279-297.
- Gökalp, Gonca. “Türk Edebiyatında Somut (Görsel) Şiir”. Türkbilig Dergisi. Haziran 2005: 3-16.
- Müldür, Lâle. Apokalips/Amonya Toplu Şiirleri II. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2020.