III. Ahmed ve Nevşehirli Damat İbrahim Paşa ile bütünleşen “Lâle Devri” dönemi birçok alanda yenilik getirmiştir. Bunlarla birlikte mimari alanda da değişimin yaşandığı bu devir, mimari açıdan güzel bir geçiş dönemidir. Bu yazıda Lâle Devri Döneminde Osmanlı Mimarisini ve üslûplarını inceledik.
“Geldi bahâr sen dahi şâd olmadın gönül, güllerle lâlelerle küşâd olmadın gönül.”
Şeyhülislâm Yahyâ
Lâle Dönemi Mimarisi nedir?
Osmanlı mimarisinde Lâle Devri ayrıcalıklı bir konumdadır. III. Ahmed ile birlikte imar faaliyetleri hız kazanmış olup, Nevşehirli Damat İbrahim Paşa‘nın sadrazamlığıyla daha da ilerlemiştir. Özellikle payitaht olarak kabul edilen İstanbul’da kendini göstermiştir. Patrona Halil İsyanı ile birlikte birçok yapı harap olsa bile, günümüze ulaşabilen yapılarla döneme ait bilgiler elde etmek mümkündür. Ayrıca o dönemde öne çıkan şairler tarafından şiirlerde tasvir edilmesiyle; Lâle Devri’nde Osmanlı mimarisinde birçok dönemden farklı bir şekilde uygulamalar yapıldığı anlaşılmıştır.
Lâle Devri genel olarak Osmanlı mimarisinde köklü değişimlerin yaşandığı bir dönem değildir. Fakat sivil mimaride farklı şeyler söz konusuydu. Değişimlerin genelinde ahşap saraylar ve çevre düzenlemeleri bulunmaktaydı. Osmanlı mimarisi mevcut olan klasik üslûbuna yeni dekorasyon türleri de dahil edilerek; çeşme ve kütüphane gibi yeni tarzda bina türlerini önemli birer simge yapı haline getirdi.

O güne dek Osmanlı çevre mimarisinde görülmeyen “meydan çeşmesi” olarak adlandırılan bir yapı tipi de ortaya çıkmıştır. Meydan çeşmeleri, dört cepheli kuruluşları ile bulundukları ortamın odağı olmuşlar ve meydan tasarımına da olanak sağlayan çok yönlü yapılar olarak kabul edilmişlerdir.
Su kavramı Lâle Devri mimarisinde ve peyzajda geniş bir role sahipti. 18.yüzyılda İstanbul’a su getiren tüm yapılar yenilenmişti. Bu yeni yapılan çeşmeler Osmanlı mimarisinde eşi benzeri görülmemişti. Bunlardan en dikkat çekici olanı ise 1728 senesinde Ayasofya yanına ve Topkapı Sarayı’nın dış kapı önüne yapılmış olan “III. Ahmed Çeşmesi” olmuştur. Bu yapının içindeki bir sarnıçtan su çekilmiş ve dış cephesindeki taş duvarlara ise ince bitkisel süslemeler ile kaligrafik yazıtlar oyulmuştur.
Lâle Devri ile beraber 17.yüzyılda durgunlaşan külliye yapımında da canlılık kazanılmıştır. Külliyelerin birimlerindeki taş süslemelerde dönemin üslûbu kısmen hissedilir. Diğer süslemelerde ise klasik çizginin dışına çıkılmadan süslemeler devam ettirilmiştir. Külliye avlularının mescit gibi alanlarının giriş kapılarında sehpa üzerinde vazolardan çıkan lale, gül gibi çiçek motifleri bulunmaktaydı. Bu gibi motiflerin yanı sıra mihrap ve pencerelerin bordürlerinde de çeşitli çiçek motifleri görülür.
Anadolu’da Lâle Devri Mimarisi
Lâle Devri döneminde Anadolu topraklarında en dikkat çekici gelişme, Damat İbrahim Paşa tarafından memleketi olan Nevşehir’de gerçekleşmiştir. “Küçük bir köyden oldukça güzel bir merkez haline gelen Nevşehir, Lâle Devri’nin Anadolu’daki başkentidir” tabiri yanlış olmayacaktır. (Uysal, 2008, s.115-148).
Dönemin başkenti olan İstanbul’da ise sivil yapılarda taş oymalar, ahşap saraylar ve meydanlarda bulunan meydan çeşmelerinde belli bir üslûp değişimi mevcuttur. Fakat Anadolu’da bu değişimin etkileri sınırlı kalmıştır. Anadolu’da Lâle Devri’nin öne çıkan kişileri tarafından inşa ettirilen külliyeler, İstanbul’daki benzer üslûptaki süslemeleri içerse de, dönemin çoğu yapısında pek bir tesiri olduğu söylenemez.
Lâle Devri’nde Anadolu’da inşa edilmiş olan tüm yapıların (han, hamam, türbe vs.) plan ve mimari özellikleriyle klasik çizgilerin dışına çıkmadığı görülmüştür. Anadolu’da Diyarbakır Zübeyde Hanım Türbesi ve Erzurum Hacı Derviş Ağa Türbesi daha önceleri tekrarlanan baldaken tarzında inşa edilmiştir.
Çeşmeler genel olarak tek cepheli, sivri kemerli yapılarıyla klasik bir cephe düzenine sahip yapılardır. Çeşmelerin bazı süslemelerinde palmet, rumi, rozet gibi klasik motiflerin yanında istiridye kabukları, vazodan çıkan lale ve selvi ağacı gibi motiflerde sıklıkla görülmüştür.
Dönemin genel eğilimi olan vazoda çiçek kompozisyonları mevcuttur. Oldukça sade olan bu motiflerde İstanbul’daki örneklerde olduğu gibi çiçek çeşitliliğinden söz edemeyiz. Ancak sınırlı olmakla beraber Anadolu’daki çeşmelerde ve daha sonraki senelerde çeşme dekorasyonlarında meydana gelen değişimin habercisidir.
Sonuç olarak Lâle Devri gibi bu kısa zaman diliminde bile birçok alanda yeni denemeler gerçekleştirilmiştir. Bu dönemde vazolu çiçekler süslemelerin merkezinde yer almıştır. Dönemin paşaları ve önde gelen kişiler tarafınca yaptırılmış olan yapılarda, devrin üslûbu da net bir biçimde görülür. 18.yüzyılın ikinci yarısına doğru mimaride ve süslemelerdeki üslûp, Lâle Devri zamanında belirgin hale gelmiştir.
Mimari çevre düzenlenmesinin büyük bir kısmı maalesef ki Patrona Halil İsyanı ile birlikte günümüze gelememiştir. Söz konusu olan mimari yapılar ve çevre düzenlemeleri günümüze kadar gelebilseydi, Osmanlı mimarisi Lâle Devri sonrasında farklı bir üslûba dönüşebilirdi.
Kaynakça
- Atak,E. “OSMANLI MİMARİSİNDE LÂLE DEVRİ ÜSLÛBU (ANADOLU’DAKİ YANSIMALAR)”. Turkish Studies 13/10(2018): 57-86.








