Greta Gerwig‘in Lady Bird’ü 2017 yılının Eylül ayında gösterime girdi. Başrolde Saoirse Ronan‘ı, Christine “Lady Bird” McPherson olarak izlediğimiz Lady Bird, 84 ödüle layık görüldü ve 197 ödüle aday gösterildi. Bu adaylıklardan beşi ise Oscar Ödüllerindeydi. Peki Lady Bird’ü bu kadar sevdiren neydi?
Filmin Konusu

Lady Bird, on yedi yaşındaki Christine’in geçim sıkıntısıyla boğuşan annesiyle anlaşmazlıkları, aşk ve arkadaşlıkları arasındaki gelgitlerini anlatan bir büyüyüş hikâyesi. Fakat önemli bir meselemiz var: Lady Bird’ün New York’taki üniversite hayalleri. Çevresindeki heves kırıcı sözlere rağmen bu hayalinden asla vazgeçmiyor.
Lady Bird’ün küçük bir şehirde büyüdüğü, her gün aynı mekanları, aynı insanları görmekten sıkılmış olacağını düşününce bu hayali pek de anormal gelmiyor. Lady Bird; fevri, açık sözlü ve özgür ruhlu bir karakter. Kendini yaşadığı şehre, okula veya ortama ait hissetmiyor. Kendini tanımak ve bulmak istiyor. Bu kendini tanıma yolculuğunda hatalar yapıyor ama hatalarından ders çıkarmayı da ihmal etmiyor. Lady Bird ne kadar kendini bu küçük şehre ait hissetmese de film bize bu şehrin onun evi olduğunu gösteriyor. Belki fiziken uzaklaşabilir ama o hâlâ Sacramento’lu Christine.
Lady Bird’ün eviyle olan bu aşk-nefret ilişkisi o kadar gerçek ki bunu, küçük şehirlerde büyümüş herkes anlar. Belki de Lady Bird’ü sevdiren şey, onun bu kadar gerçek olması, izleyenlerin az da olsa kendinden bir parça bulabiliyor olması. Hepimiz on yedi yaşında olduk ve hepimiz Christine ve Lady Bird arasında kaldık. Hangisi olduğumuzu bulmaya çalışırken kaybolduk. Kimimiz hâlâ ararken kimimiz bulduk ama hepimiz bir zamanlar Lady Bird olduk.
Erken 2000’ler

Lady Bird, izleyicisini, teknolojik aletlerin günümüzdeki gibi kolay erişilebilir şeyler olmadığı, gerek kıyafetleriyle gerekse saç stiliyle bizleri rengarenk bir döneme; Y kuşağının gençlik yıllarına götürüyor. Filmde kullanılan şarkılar ve mekanlarla adeta nostalji yaşıyoruz. Tabii o zamanlar genç olmak, günümüz için sıkıcı gelebilir fakat o zaman genç olmuş kime sorsak yaşamın asıl o dönemlerde hissedildiğini söyleyeceklerdir. Belki de haklılar. Greta Gerwig’de 2000’lerin başında genç olmuş bir yönetmen. Hatta Lady Bird’le aralarında birçok benzerlik var; ikisi de Sacramento’lu mesela. Fakat Gerwig, Lady Bird’ün otobiyografik bir film olmadığını, sadece bazı detayları kendi gençliğinden esinlendiğini söylüyor.
Anneler ve Kızları

Kızların en büyük korkuları annelerine benzemek, annelerin en büyük korkusu ise kızlarının kendilerine benzemesidir. Belki de bu yüzden anneler, kızlarının seçimlerine bu kadar karışırlar. Onları bu yüzden hep gözlerinin önünde tutmak isterler. Ne olursa olsun her kızın içinde annesinden bir parça vardır ve bir gün geldiğinde bu parçayı kabul eder. Tıpkı annelerin de kızlarının artık yetişkin bir kadın olduğunu kabullenmesi gibi. Bunu filmin sonlarına doğru, Lady Bird ve Marion’ın (Laurie Metcalf) araba koltuklarında gösterildikleri sahnede de harika bir şekilde görüyoruz. Lady Bird ve Marion ne kadar anlaşamasalar da birbirlerinin gözlerine baktıklarında sorunun ne olduğunu, o an ne hissettiklerini anlayabiliyorlar.
Benim filmde en sevdiğim sahnelerden biri de Lady Bird ve Marion’ın balo için elbise baktıkları sahne. Askıdaki elbiseleri karıştırırken tartışıyorlar ve tartışma arasında Marion, Lady Bird’e beğendiği bir elbiseyi gösteriyor; tartışma bir anda hiçbir şey olmamış gibi orada bitiyor ve elbise hakkında konuşmaya başlıyorlar. Greta Gerwig, tıpkı bu sahneler gibi doğal sahneler ve senaryolarla, anne-kız ilişkisini tüm çıplaklığıyla anlatıyor.
Greta Gerwig’in Gözünden

Greta Gerwig‘i Little Women, Frances Ha, Barbie gibi diğer başarılı filmlerinden tanıyor olabilirsiniz. Eğer bu filmlerden en az birini izlediyseniz, karakterlerin ve senaryonun ne kadar gerçek olduğunu fark etmişsinizdir. Her filmi izlediğinizde kendinizden bir parça bulmama olasılığınız çok düşük. Özellikle kadınsanız, Greta’nın filmlerini derinden hissedeceğinize eminim. Greta Gerwig, filmlerinde izleyiciyi eğlendirirken, yüz yüze olduğumuz sorunları da gözden kaçırmıyor ve bunu olabildiğince doğal şekilde önümüze koyuyor. Aynı zamanda oyuncularıyla bir yönetmen gibi değil, samimi bir arkadaş gibi bağ kuruyor. Filmlerinin kamera arkalarını izlediğinizde ister istemez gülümsemeye başlıyorsunuz ve sanki siz de oradaymış gibi hissedebiliyorsunuz. Tüm bunları göz önüne aldıktan sonra Greta Gerwig’in başarılı ve sevilen bir yönetmen olması pek de şaşırılacak bir durum değil.
Kaynakça
- The Take. “What’s so Great About Lady Bird | Video Essay.” YouTube, 20 Ocak 2018.
- Zuckerman, Esther. “How Greta Gerwig Turned the Personal ‘Lady Bird’ Into a Perfect Movie.” Rolling Stone, 25 Haziran 2018.
-
“Christine Değil Lady Bird Diyeceksiniz.” Artfulliving, 2 Mart 2018.


