Türk kültürünün barındırdığı zengin geleneklerinden biri de kına yakma geleneğidir. Kına kültürü de yörelere göre çeşitlilik göstermektedir. Ayrıca kına; evlilik öncesi bir ritüel olmanın dışında, bağlılığın, bereketin ve masumiyetin sembolü olarak bilinmekte ve yüzyıllardan beri tedavi amaçlı da kullanılmaktadır.
Kına Nedir?

Türk toplumunun yüzyıllardır koruduğu, nesilden nesle aktardığı geleneklerden biri de ”kına yakma” geleneğidir. Kına kelimesinin kökeni Arapça ”Al-Hınna” kelimesinden gelmektedir.
Kına, “Lawsonia İnermiş” adlı bitkinin yapraklarından üretilir. Ana vatanı Hindistan olan bu bitki, küçük ağaç veya büyük çalı şeklindedir. Kına ağacının çiçekleri beyaz ve güzel kokuludur. Kuzey Afrika, Mısır, İran ve Hindistan’da toprağın elverişli olduğu yerlerde yetişir. Sıcak ve nemli iklimlerde yetişen bu bitkinin Türkiye’de doğal olarak yetiştiği söylenemez. Halk kültüründe halk hekimliği bağlamında şifalı bir bitkidir.
Elleri, ayakları, saç ve sakalları renklendirmenin yanında tedavi, uğur, bereket, kötülüklerden korunmak olarak da kullanılmaktadır. Kına, baş ağrısı tedavisinde, göz ağrısı tedavisinde kullanılmıştır. Kınanın serinletici ve hararet giderici özelliğinin var olduğu da bilinmektedir. Sadece bununla kalmamış sanatın da içerisine girmiş, süsleme ve dövme sanatlarında da kullanılmaya başlamıştır.
Renklerin Anlamları

Toz haline getirilen bu bitki suyla karıştırılarak bir macun elde edilir. Kınanın tutması için kıvamı çok önemlidir. Kına yakılan yere bir bez bağlanır ve kına bekletilir. Toz halindeyken yeşil, yaktıktan sonra kızıl olan bu kınanın renklerinin anlamları hakkında bazı rivayetler vardır.
Yeşil renk Tanrı Ülgen’in bitkilerin yetişip büyümesini düzenleyen oğlu olan Yaşıl’a bağlanır. Ayrıca Şaman törenlerinde gök yolunu gösteren ipin üzerinde Doğu’nun sembolü olarak bilinmektedir. Daha sonra yeşil renk, İslamiyet’te de manevi bir anlam kazanmıştır.
Kırmızı rengin ise ateş ile bağlantısına işaret edilmiştir. Kırmızı renk; hakimiyet, güç ve otoriteyi temsil etmiştir. Kına’nın kızıllığı, Türk şiirlerinde aşığın kanının sevgilisinin elindeki halinden şafağın kızıllığına kadar geniş betimlemelerle yer almıştır. Yine şiirlerde anlatılana göre elindeki kına onun süslerinin en önemlisidir. Mısır firavunlarının mezarlarında bulunması, kınanın antik Mısır’da statü ve güzellik sembolü olarak kullanıldığını gösterir.
Kınaya Dede Korkut hikayelerinde de rastlarız. Basat’ın Tepegöz’ü öldürmesi hikayesinde de kına yakmak ifadeleri bulunmaktadır. Bayramda kına yakmak da kurbanın kanı ile kına rengi arasındaki benzerlik ile şiirlere konu olmuştur.
”Kınalar Yakmak”

Kına yakma geleneği ve bu gelenek çevresindeki uygulamalar kültür açısından önemlidir. Türk kültüründe kına, evlilik törenlerinin önemli bir parçası haline gelmiştir. Bu gelenek, Türkiye’deki farklı kültürlerde farklı şekillerde işlenmiştir. Günümüzde türleri bebek kınası, mezuniyet kınası, emeklilik kınası gibi çeşitlenmiştir.
En yaygın olarak kına, gelin ve damadın yeni kuracağı aileye bağlılığın simgesidir. Nikah niyetinin görünürlük kazanması açısından önemli bir simgedir. Evlilik öncesinde eşlerin eline kına yakılmasının “hayatlarını birbirlerine adamaya hazır olmaları” ile bağlantısı olduğunu söyleyenler de vardır. Kimi kültürlerde kınayı başından ayrılık geçmemiş, başı bütün bir kadın yakarken kimi kültürlerde mutlu bir evliliği olan kadın bu görevi üstlenmektedir.
Ege bölgesinde kına-ana gibi bir statü karşımıza çıkmaktadır. Doğan kız çocuklarına kına-ana seçilir. Tırnaklarını ilk defa kına-analar keser ve avucuna kına sürerler. Bu kına-ana kız çocuğunun hayatı boyunca destekçisi olur. Örneğin, Erzincan’da kına gecesinde ayna bulundurulması halinde bolluk ve aydınlık olacağına inanılır. Ya da Kırşehir yöresine bakıldığında, kınanın yatsı namazından sonra yakıldığını görülür. Bazı aileler kızlarının kınalı elleriyle duvarda iz bırakmasını isterler. Bu uygulamanın şans getireceğine inanılır.
Kınayla girişilen işin hayırla sonuçlanacağına yönelik inancın olması kınaya koruyucu bir görev yüklemiştir. Aynı zamanda bir masumiyet sembolü olmuştur. Yeni doğmuş bebek masumiyetini ifade etmek için de çeşitli bilmece, ninni, türkülerde kullanılmıştır. Nazardan korunmak için yakıldığını söyleyen rivayetler de vardır.
Evliliğin dışında çok eski topluluklarda ölümü saçlarına kına yakarak bekleyen yaşlı kadınların olduğu da söylenmektedir. Bu, onların tanrıya kurban olmaya hazır olduklarını belirtmelerinin bir yoludur. Askere giden genç vatanına, evlenen kız yeni kuracağı ailesine, kurbanlıklar tanrıya adanırlar. Bağlılığın bir sembolüdür. Osmanlı’da ise kadınlar kınayı tırnaklarını renklendirmek için kullanmışlardır. Tırnaklarına çizdikleri desenlerle kınayı aynı zamanda nakış gibi işlemişlerdir.
”Yüksek Yüksek Tepelere Ev Kurmasınlar”

Kına gecesi, düğünden bir veya iki gece önce yapılır. Genelde kadınlardan oluşan bir organizasyondur. Esas odak, damattan ziyade gelindedir. Kına gecesi için Anadolu’da çeşitli türküler yazılmıştır. Türkülerin içeriğini; gelinin kardeşlerinden ve anne-babasından uzak kalması, hüzün, yapılacak evliliğin heyecanı ve neşesi oluşturmaktadır. Kına gecelerinin, farklı yörelerde kendine özgü gelenekleri, kendine özel dokusu olsa genellikle her yörede bir bütün etrafında şekillenir.
Kına gecesi aslında bir geçiş ritüeli olarak tanımlanmıştır. Gelinin anne-baba evinden yani bekarlık hayatından ayrılmasından; evlilik hayatına, eşinin evine geçmesi arasında düzenlenen bir törendir. Gelin aile evinden çıkıp eşiyle yeni bir ortaklığa girecek, onunla başka bir hayat kuracaktır.
Gelinin en yakın arkadaşları, akrabaları ve damadın ailesi genellikle gelinin evinde toplanır. Önceleri kına gecesi, yalnızca gelinin evinde yapılsa da günümüzde farklı mekanlarda da organize edilebilmektedir. Damat evi, gelin evine kına hediyeleri gönderir. Kınayı gelinin ellerine bekar bir kız yakar. Gelin, avucunu açmayarak önce kına yakılmasını engeller. Kayınvalide çağırılır. Gelinin avucunu açması için kayınvalideden altın ya da para istenir. Kayınvalide gelinin avucuna para ya da altını koyar. Bu sırada gelini ağlatacak türküler söylenir.
Bindallı denilen kıyafeti giyen gelin ortada oturur. Elinde kına tepsisi olan kızın peşinde, gelinin etrafında dönülür. Kızların ellerinin birinde ve kına tepsisinin etrafında mumlar olur. Gelinin başına kırmızı örtü örtülür. Yüksek yüksek tepelere türküsünü söyleyerek dönmeye başlarlar. Bütün ışıkların kapatıldığı, sadece mum ışığıyla aydınlatılan ortamda; mumun alevi kızın yüzündeki örtü, mumun eriyen damlacık şeklindeki kısımları da gelinin gözyaşlarını temsil eder. Gelinin kınası yakıldıktan sonra sıra damada kına yakmaya gelir. Damadın sağ eline kına yakılır. Kınalar yakıldıktan sonra ışıklar açılır ve oynamaya başlanır. Misafirlere ikramlar edilmek için genellikle çerez tercih edilir. En sonunda kalan kına da misafirlere dağıtılır. Gecenin sonunda gelin, ailesinin evinde son gecesini geçirmek üzere ailesiyle birlikte eve gider.
Kaynakça
- Yılmaz, Şirin. “Kına Gecesi Ritüelinde Anlamsal İşleyiş: Çağrışımlar, Düşünyapılar, Dönüşümler”. Milli Folklor, 2020. https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1030936
- Tanrıbuyurdu, G. Klâsik Türk Şiirinde Bir Sembol Dili Olarak “Kına”. İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi, 2015. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/206350
- Demir, M. Toplumsal Cinsiyet Ekseninde Kınalı Kadın Ve Müziği. Ekev Akademi Dergisi, 2017. https://dergipark.org.tr/tr/pub/sosekev/issue/71374/114770
- Tire´de Kına Etrafında Oluşmuş İnançlarda Mitolojik İzler Aranabilir Mi? Avrasya Bir Vakıf. 2022