Köy Enstitülerinin Kapatılışında Siyasi Faktörler

Onur Tuğrul Karabıçak
Onur Tuğrul Karabıçak
Critical theory and postmodernism.
spot_img

Bu bölümde köy enstitülerinin kapatılma süreci olarak adlandırılan[1] 1940-1954 döneminin siyasal yapısının ve devletin içindeki güç dengesinin ışığında, köy enstitülerinin kapatılma sürecindeki siyasal sebepleri incelemek incelenecektir. 1940-1946 yılları arasında tek partili dönemin bir özelliği olarak yatay devlet yapısı yüzde sekseni köylerden oluşan toplumun yeni rejime ve düzenli bir hayata geçişine önayak olmak amacıyla, rasyonel dünya görüşüne uygun olarak işe eğitimden ve aile yapısını düzenlemekten başlamaktaydı. Eğitim ve ailenin ortak bir yaşam alanı olarak ekonomik yapı, gelirin dağılımı, devletin düzenli gelir elde etmek ve gelir akışı üzerine kontrolü sağlanmak zorundaydı. Bu süreçler, yeni kurulan ulus-devletlerin yürüttüğü panoptikon[2] uygulamalardan çok da farklı değildi. Köy enstitülerinin eğitiminin karma oluşu gelecek neslin aile yapısını ve kadının ekonomik bağımsızlığını eski feodal düzenin hükmünden kurtarıyordu, aile kurmaktaki geleneklerin esnemesi köylerdeki toprak sahiplerinin seslerinin yükselmesine neden oldu. Sosyoloji biliminin çerçevesinden bakıldığında yerelliğe karşı atılan her adımda yükselecek seslerin olması beklenilen bir olaydı ve köy enstitüsü yönetmeliklerinin düzenlenmesine ve meclis konuşmalarına bakıldığında CHP kadrolarının da bunun farkında olup buna karşı çeşitli panoptik veya doğal önlemler geliştirdiği görülüyor. Devlet, yatılı olarak aldığı çocukları bir yandan ağanın topraklarındaki işçilerden eksiltip feodal düzende yer alan ağanın köylü üzerindeki otoritesini kısıtlarken, diğer yandan da köye gönderdiği öğretmenleri vali mertebesinde saygı gösterilecek biçimde donatıp pozitif propagandasını sürdürüyordu. Bu durumda da hem 1940-1946 yılları arasında etkisini gösteren parti içi muhalefet, hem de 1946 sonrasında CHP kadrolarından kopup kurulan Demokrat Parti’nin söylemini alternatif politika hâlinde sunması köy enstitüsü karşıtı propagandanın daha ciddi hâle gelmeye başladığının işaretiydi. Nitekim 1950’de iktidara gelirken, CHP ile eşleşmiş konumda olan parti-rejime karşı halkın yanında yer aldığı imajıyla propaganda yapıp öne çıkan Demokrat Parti, köyün düzeninin bozulmamasını savunup toprak sahiplerinin seslerine kulak vermek durumunda kaldığından dolayı, çok partili demokrasinin beklenen sonuçlarından biri olarak, oy çoğunluğunu sağlayarak vaatlerini yerine getirmeye başladı. Sürecin iktidar değişikliğinden sonrasında ise bürokrat-aydın konumunun ekonomik ilişkileri olsun, gerekse Demokrat Parti’nin CHP’nin 23 yıllık iktidarındaki gibi rejimleşememesi ve rejimleşmek için halkın yanında yer alıp CHP muhalefetini tamamen elimine etmek için sürdürdüğü particilik teşkilatlanması olsun, CHP tarafı devletin kurucusu ve felsefesinin belirleyicisi rolünü üstlenip bu eleştiri ve politikalara teşkilatlı bir cevap verememiş, mamafih, yavaş yavaş önlenemez son gerçekleşmiştir.

İlk olarak CHP’nin 1946 yılına kadar getirdiği panoptik ve yatay devlet[3], yani halkın yaşayış tarzından düşünüş tarzına kadar gözetlemeye ve bunları kontrol altına almaya çalışan devletin yansımalarını kılık-kıyafet devriminden halk inkılabına, diyanetin kurulması ve işleyişine, devletin yayın organlığını üstlenen ve CHP çevrelerinin hâkim olduğu Cumhuriyet Gazetesi’nin yayınlarında düzenli olarak devlet politikasını ve söylemlerini açıktan propagandayla desteklemesine kadar gözlemlemek oldukça mümkün. Hâl böyleyken, Hasan Âli Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç yönetiminin de köy enstitülerini bu atmosferde kurup düzenlemelerinde devletin köye ve otoriter toprak sahiplerine karşı izlediği politikanın bir parçası olduğu görülüyor. Buna göre, daha sonraları mecliste de eleştirileceği[4] üzere, yüksek köy enstitülerinden yetişip öğretmen olarak köye dönenlerin ve devlet tarafından atanan öğretmenlerin kendilerini “devlet gibi” görmeleri, toprak sahibi-devlet çatışmasında temelde oy kazanmak ve diğer yoruma açık sebeplerle toprak sahibinin yanında yer alan milletvekillerinin, özellikle de Eskişehir milletvekili Emin Sazak’ın argümanlarından biri olmuştur[5]. İlk olarak 1947’de Yüksek Köy Enstitülerinin kapatılması ve Hasan Âli Yücel ile İsmail Hakkı Tonguç’un görevlerinden alınmaları, bu parti içi muhalefetin tesirini gün yüzüne çıkarmıştır. Zira Recep Peker dönemine denk gelen bu hadiselerde, daha sonraları Tonguç’un anılarında kaleme alacağı üzere, CHP’de değişen kabinelerde parti içinde yükselen sağcı muhafelet artık halka bu denli aydınlanmacı-idealist yaklaşmamaktadır. Doktrini dolayısıyla kendine tehdit olarak gördüğü komünizme karşı halkı şekillendirmekten ziyade yavaş yavaş halka istediklerini vererek pozisyonunu koruma amacındadır. Komünizm tehdidini nasıl aldığına göre değişen tutum karşısına çıkarılan “enstitüleri düzelteceğiz, millileştireceğiz” tarzı bir önkabulün kar topu gibi büyümesi kaçınılmaz olmuştur. Bu süreçte, 1947’de Tonguç ve Yücel’in saf dışı kalmaları, henüz daha güçlü bir ana muhalefete sahip değilken Cumhuriyet Halk Partisi yönetiminin geri adım attığının ilk işareti olarak yorumlandı. Gittikçe yatay devlet uygulamalarına karşın destek bulan toprak sahipleri ve yerel hayatı sürdürmekten memnun olan halkın da desteğini[6] aldığı oy oranından (%55) anlayabileceğimiz Demokrat Parti iktidara geldiğinde ise bu ilişkiyi sürdürmek adına mecliste köy enstitülerinin köy öğretmen okullarına dönüştürülmesi için baskılarını artmaya devam etti. Biraz geri gelirsek, dönemin Eskişehir milletvekili Emin Sazak’ın köy okullarının köylünün çabasıyla, şehirdekilerin ise devlet desteğiyle yapılmasının köylülerin gözünde ayrımcılığa tekabül ettiğinin altını çizdiği 1945 tarihinden (çok partili hayata geçiş ile birlikte) itibaren yaptığı konuşmalarından[7] da anlaşılır ki köyün sorunları daha önceleri devletin ekonomik planıyla kalkınma ve aydınlanma üzerinden çözülmeye çalışılıyordu. Ancak artık politik iletişimin ve meclisteki toprak sahiplerinin de  baskılarıyla bu durum köyün ve toprak sahiplerinin kendi çıkarları doğrultusunda daha popülist politikalar doğurmuştur. Halkın o dönem köylü oranının %80’lerde olduğunun belirtildiği aynı meclis konuşmalarından da anlaşılacağı üzere, devleti korumaya yönelik panoptikon uygulamalardan popülist uygulamalara geçişin bi sonucu olarak köy enstitüleri erimeye başlamışıtır.

Daha ilerleyen tarihlere, 1950 sonrasına geldiğimizde, artık iktidarda olan Demokrat Parti’nin halka getirmesi gereken bir zenginlik ve yanında olması gereken, halkta karşılığı bulunan “ileri gelenler”in sözlerini dinlemek vardı. Her ne kadar parti elitleri kendi zevklerini batılı tarzlarda sürdürmeye devam etseler de yerel halkın tutucu talepleri karşısında mecliste köy enstitülerine yaptıkları komünizmi yayma ve dinsizlik eleştirileri kesilmemiştir[8]. Bu eleştirilerin mecliste yer alması ve demokrat partinin iktidarını köy enstitülerinin kapatıldığı tarih olan 1954’ten itibaren sürdürmesi de destekler niteliktedir. Gerek komünizm eleştirileri, gerek 1947’de kapatılan Yüksek Köy Enstitüsü mezunlarının askerde “solculuk” yaptıkları gerekçesiyle çavuş olamamalarına[9] da bakıldığında mezunların sol ideolojilere veya CHP’nin politikalarına daha yakın olduğunun bürokrasi tarafından teyit edildiği görülür.

Bunlara ek olarak, karma eğitimden köylülerin geleneksel evlilik ve akrabalık ilişkileri de zedelenmiş, devletin bu denli müdahalesine karşı olan halkın talepleri ve çıkardıkları “ahlaksızlık” dedikoduları da bu süreçte etkili olmuştur. Suçlamaların gerçekliği sorgulanmaya gelince, mantığının geleneksel aile yapısını bozuk patriarkallığı zorlaması, köyün o zamanki işleyişine tersti. Bir yandan evlendirilemeyen çocuklar, bir yandan da geleneklerinden kopmaya başlayan halkın gösterdiği direnç tutucu politikacılar tarafından da karşılık bulunca, kapatıldığı günkü görüşmelerde de söylendiği üzere, hem devletin temsilcisi olan öğretmenlerin kırılmaları amacıyla köy enstitülerinin dönüştürülmesi, öğretmenin ve mezunun statülerinin farklılaşması, devletin değil ancak eğitimcinin temsilcisine evrilmesiyle birlikte köy enstitülerinin köy ve toprak sahibi üzerine kurduğu etkinlik hepten azalmıştır[10]. Böylece Demokrat Parti’nin çok partili hayatın getirdiği parti çıkarına uygun politikalarına karşılık veremeyen, çünkü böyle bir geleneği henüz haiz olamayan CHP’nin de en baştan itibaren teşkilatlı bir cevap verememesiyle birlikte köy enstitüleri 7 Ocak 1954 tarihinde sonlanmıştır.

 

Kaynakça

[1] Türkmen, İsmet. TBMM ZABIT CERİDELERİ IŞIĞINDA KÖY ENSTİTÜLERİ’NİN KAPATILIŞ SÜRECİNE DAİR BİR DEĞERLENDİRME. Köy Enstitüleri Sempozyumu. 14-17 Nisan 2010, Kastamonu Üniversitesi.

[2] Panoptikon: Foucault tarafından kullanılan kavram, devletin bireyler üzerindeki mutlak gözetimine atıf yapar.

[3] Heper, Metin. Türkiye’de Devlet Geleneği. Doğu-Batı Yayınları. İstanbul, 2018 (6. Basım).

[4] Yildiz Yilmaz, Nihal & Akandere, Osman. (2018). KÖY ENSTİTÜLERİNİN İDEOLOJİK YAPISI.

[5] TBMM Zabıt Cerideleri, D.6, C. 26: 274.

[6] Kaya, Gazanfer. KÖY ENSTİTÜLERİNİN SONLANMASINDA CHP’NİN KONUMU. Köy Enstitüleri Sempozyumu. 14-17 Nisan 2010, Kastamonu Üniversitesi.

[7] TBMM ZC, D.7, C. 17: 318.

[8] TBMM Zabıt Cerideleri, D.8, C.3,: 455-456.

[9] Aydın, M.. Köy Eğitim Sistemi ve Köy Enstitüleri, Ankara, 2006.

[10] T.B.M.M. . TUTANAK DERGİSİ 25 ve 27 Ocak 1954 Tarihli Oturumlar.

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

spot_img

İsmail Bilgin – Enver Paşa Bir Adanmışlık Öyküsü | 50 Alıntı

İsmail Bilgin bu eserinde, Enver Paşa’nın yaşamını ilkesel bağlılık ve tarihsel temsil çerçevesinde ele alarak dönemin düşünsel iklimini yeniden yorumlamaktadır.

Edip Cansever’in Şiirlerine Yansıyan Hiçlik Travması

Edip Cansever, İkinci Yeni’de bireyin travma, boşluk ve hiçlik duygusunu işler. Şiirlerinde varlıkla yokluk arasında sıkışan ruhsal boşluktaki bireyleri anlatır.

Viyana’da Bir Hafta: Sanat, Tarih ve Lezzet Dolu Gezi Rehberi

Viyana; sanat, müzik ve tarihle iç içe bir şehir. Sarayları, müzeleri, kafeleriyle görsel bir şölen sunuyor. 1 haftada keşfedin, aşık olmaya hazır olun!

İnsanlığımı Yitirirken Neden Bu Kadar Eleştirildi?

Bu yazımızda, Dazai’nin İnsanlığımı Yitirirken romanını psikolojik yönleriyle ele alıp eleştirilme sebeplerini inceliyoruz

Duygusal Farkındalık Üzerine: İçindeki Ben’e Sarılmak

Duygusal farkındalık, kendi benliğimize sarılmanın ilk adımıdır. Bastırılan her duygu benliğimizi içimizdeki zindanlara mahkum eder. duygularımızı fark etmek pusulayı bizlere çevirir.

Nasıl Popüler Oldu: Skyfall

Adele'in kült parçası Skyfall'un zirveye tırmanma öyküsüne bir bakış.

Taxi Driver Filminden Unutulmaz Replikler

Taxi Driver filminin yalnız adamı Travis Bickle'ın adım adım delilikten ''sözde'' kurtarıcılığa evrildiği hikayesinin unutulmaz repliklerini derledim.

Cumhuriyet Aydınları: Zafer Toprak

Zafer Toprak, Aydınlanma ve Kemalizm'i buluşturarak Türkiye'nin modernleşme sürecine yön veren seçkin bir tarihçiydi.

Misery Film Analizi: Sapkın Tutku

Stephen King'in aynı adlı eserinden uyarlanan Misery, fanatizm ve tutku kavramlarına yönelik bir gerilim sunuyor.

Codependent (Bağımlı İlişki) – Meredith Grey & Derek Shepherd (Grey’s Anatomy)

Grey's Anatomy, Meredith ve Derek çifti üzerinden codependent (bağımlı ilişki) kavramını örneklerken, aşkın bazen kişisel hedeflere ve benliğe zarar verebileceğini görüyoruz.

Editor Picks