Hiç, bir film izlerken ya da bir kitap okurken kendinizi kötü karakterin tarafında bulduğunuz oldu mu? Onların keskin bakışları etrafı süzerken, gözlerindeki ifade size tanıdık geldi belki de; çünkü aynada kendinize baktığınızda ya da düşünmeye daldığınızda, içinizde kabaran duygular bu ifadeyi oluşturuyordu. Kötü karakterlerle empati kurmak, psikolojik bir çıkmaz mı yoksa bir farkındalık mı?
Sınır Kavramını Yıkan Bir Olgu: Kötülük

Hikâye mutlulukla sonlandığında, gördüğümüz ufuk çizgisi hızla kısalabilir. Böylelikle heyecan yerini kayıtsızlığa bırakır. Güneş bizim için erken batar. Tükettiğimiz eserde, o gece karanlık çöktüğünde gerçekleşecek olan hadise zincirinin ucu bir kötüye bağlanmıyorsa, gecenin sonu sıkıcı bir rüyaya çıkacaktır. Elbette huzur veren mutlu hikâyeler de vardır ve tüketmesi insana zevk verebilir. Ama her mutluluk, soyut ya da somut bir kötülüğün üzerine basarak yola devam eder.
Antagonistler, yani hikâyede ana karakteri engelleme görevini üstlenen karakterler, anlatının olmazsa olmaz düğüm parçasıdır. İyiliğin gerçek formunu kavrayabilmek için bir kötülüğün var olması gerekir. Aynı durum kötülük için de geçerlidir. Aksi takdirde iyi olan ne varsa insana yavan gelmeye başlar. Amaç var olmamış bir dünya yaratmaksa, mutluluğun hikâyenin sonunda bekleyen bir sınırı vardır. İyilik kendi başına öğretici olamaz. Sürekli iyilik ve mutluluk hâli, yalnızca zıddına bakıp konfor alanını görkemli gösteren bir yanılsamaya dönüşmeye başlar. Bir farkındalık anı yaşatabilir; ancak yine kötülüğe tanık olması gerekir. Fakat kötülük sınır tanımaz ve okuyucuyu şaşırtmaya, bilinçlendirmeye devam eder. İkisi birbirini tamamlar niteliktedir. Eserin tüketicisi kendisi ve diğer insanların yaşamları hakkında daha duyarlı hale gelebilir. Maskenin arkasındaki yüze bakmaz, onu fark eder ve görmeye başlar.
Neden Kötü Karakterlerle Empati Kurarız?

Her insanın yaşamında ona eşlik eden fakat bastırdığı birtakım negatif duygu ya da düşünceleri olabilir. Hayatın birçok kıvrım ve dönemeçten oluşan uzun çizgisinde yolculuk yaparken kimi sağa, kimi sola sapar. Ancak bazı insanlar dikenli tellerden atlamayı seçer. Bazıları buna mecbur bırakılır. Neredeyse tüm kötü karakterler, hayatlarının başlangıcında kötü bir çocukluk geçirmiş, iç dünyalarını kökten değiştiren, gerçek kimliklerini keşfettiren büyük bir olay yaşamış ya da doğrudan o kimliğe sahip olacakları koşulların içine doğmuşlardır. Bazense bir yaprak gibi zihinlerinde bir düşünce yerinden oynamış ve kırılmıştır. Bu da onları geri dönülemez bir yola sürüklemiştir. Okuyucu hikâyenin başında karaktere hiçbir sempati duymasa bile olayların çözülmesi ve antagonistin eylemlerinin ardında gizlenen psikolojik gerçekleri öğrenmesiyle kendiyle onun arasında bir bağ kurabilir. Bilgi, beraberinde empatiyi de getirir.
Karakter, tüketiciye kişiliksiz bir canavar olmanın öteki yüzünü gösterir. Bir zamanlar umudu kırılmış, istismar edilmiş bir çocukla göz göze gelebilir, yüzüstü bırakılmış bir aşıkla karşılaşabilir, ihanete uğramış ve sevdikleri elinden alınmış birini bulabilir, hayatı boyunca dışlanmış ve alay edilmiş bir insanı görebiliriz. Biz onların seçtiği yolu seçmesek de mutlaka kendimizden izlere rastlarız. Bu noktada empati başlar. Fakat empati onaylamak ya da yapılan zulme hak vermek değildir. Yalnızca karakterin motivasyonunu anlamaya başlarız.

Bir antagoniste duyulan empati ve beslenen hayranlığın başka bir sebebi ise, anti-kahraman özellikleri göstermesi olabilir. Anti-kahramanlar, dışarıdan sert ve acımasız görünen hatta çoğu zaman hikâyenin düğüm ya da çözüm bölümüne dek iyi olduğuna ihtimal verilmeyen karakterlerdir. Yani olaylar yaşanırken kızdığımız karakteri bir anda muhtaçlara yardım ederken buluruz. Önemli bir kırılma anında kendini feda eder, her şeyin sonunda bizi ağlatacak duygusal bir konuşma yapar ve bağışlanma arzusuyla tövbe edebilir. Anti-kahraman, iyiliği “kahraman gibi” yapmaz; kötülüğün, bencilliğin veya katılığın içinden sıyrılarak beklenmedik bir anda gösterir. Bu ona olan bakışımızı biraz yumuşatmaya başlar. Kimi insanlar yaptıklarını desteklemeye kadar gider. Diğer yandan kötü karakterin sahip olduğu karizma, özgüven, mizah anlayışı gibi etkenler de ona olan sempatimizi mesafeli bir şekilde artırabilir.
Sonuç olarak kötü karakterlerle empati kurmanın temelinde benzer şeyler yatar: Bir boy aynasının karşısında dururuz ve benliğimiz adına bir uyanış yaşarız. Aynanın içindeyse kötü karakter vardır. Bakmaya devam ettiğimizde onun insani yönünü görmeye başlarız. Ya da içten içe olmak istediğimiz benliğimizi.
Edebiyatta Antagonistler

Edebiyatın unutulmaz kötü karakterleri, insan doğasının karanlık yönlerini farklı biçimlerde yansıtır. Raskolnikov (Suç ve Ceza – Dostoyevski), yoksulluk ve çaresizlik içinde bir cinayet işler. Okur, onun akıl yürütmesini izlerken suçun psikolojik ağırlığını da hisseder ve karakterle özdeşleşerek onunla birlikte ateşli nöbetlere tutulur. Heathcliff (Uğultulu Tepeler – Emily Brontë), çocukluğunda sevgisiz büyüyen bir karakterin, yıllar sonra aşk ve intikam arasında karanlığa sürüklenmesini simgeler; okuyucu onun kırgınlığını anlayabilir ama acımasızlığını onaylamaz. Macbeth (Shakespeare – Macbeth), hırsın kader inancı ve manipülasyonla birleştiğinde bir insanı nasıl yıkıma sürüklediğini gösterir.
Iago (Shakespeare – Othello), insanın en karanlık yönlerinden biri olan kıskançlık ve manipülasyonun temsilidir; masum görünen bir yüzün ardında gizlenen komplocu zihin, izleyiciye güvenin nasıl istismar edilebileceğini sergiler. Mephistopheles (Goethe – Faust), şeytani bir figür olmasına rağmen insanın zaaflarını ortaya çıkaran bir aynadır; onunla empati kurmak aslında kendi arzularımızın ve sınırlarımızın farkına varmaktır. Uriah Heep (Dickens – David Copperfield), alçakgönüllülük maskesi altında sinsilik barındıran bir karakterdir ve çarpık kişiliğinin toplumsal sınıf farkları ile fırsat eşitsizliği üzerinden nasıl beslendiğini gösterir. Sauron (J.R.R. Tolkien – Yüzüklerin Efendisi) ise saf kötülüğün simgesi olmasına rağmen gücün cazibesiyle yozlaşmanın sembolüdür; onunla empati kurmak, insanın güç hırsının sınırlarını sorgulamak anlamına gelir.
Kötü karakterlerle empati kurmak, insanın yalnızca içinde bulunan negatif dürtüleri fark etmesi değil; bu fark edişle onları kabul etmesine de katkı sağlar. Bilinen bir hissi kabul etmek ve onunla barışmak daha kolaydır. Ayrıca okuyucu empati kurduğunda, ortak bir duyguya sahip değilse bile ona uzak olan düşüncelerin ne gibi sonuçlara yol açabileceğinin farkına varır ve tanımadığı bu dürtülere daha bilinçli yaklaşmaya başlar. Empati, beraberinde hangi duyguyu getirirse getirsin, aynanın iki yüzü de hep bize bakıyor olacaktır.
Kaynakça
- Owen-Jones, Danielle. Anti-Hero vs Villain: A Complete Guide. Jericho Writers, Web. Erişim Tarihi: 27 Eylül 2025.
- “Why Villains Still Fascinate Us.” Psychology Today, Web. Erişim Tarihi: 27 Eylül 2025.
- “We Bond With Fictional Villains Who Resemble Us.” Psychology Today, Web. Erişim Tarihi: 27 Eylül 2025.


