Moda tarihini yalnızca kumaş ve kesimlerle değil, beden algısının biçimlendirdiği bir sahne olarak görmek mümkündür. Bu sahnede özellikle kadın bedeni, yüzyıllar boyunca farklı standartlara göre kalıplara sokulmuş, çeşitli biçimlendirme araçlarıyla kontrol altına alınmış, idealize edilmiş ve şekillendirilmiştir. Ancak bu sıkı denetim zamanla yerini daha özgür formlara bırakmıştır. Bu yazıda sizlerle modanın tarihsel süreçte bedeni nasıl biçimlendirdiğini, bedeni şekillendiren araçlardan biri olan korseden bedeni özgürleştiren kalıp oversize’a uzanan bu dönüşümde nelerin nasıl değiştiğini birlikte inceleyeceğiz.
Korsenin Doğuşu: Kısıtlama Estetiği

Tarihte korsenin ilk örneği, Tunç Çağı’nda Girit’te bulunan Minos uygarlığı kadınlarının giymiş olduğu metalden üst giysidir. Bu kıyafetler, beden hatlarını yeniden şekillendirerek tarihteki ilk korse örnekleri olarak değerlendirilmektedir.
Korsenin ilk büyük patlaması ve günlük hayatta kullanımı ise Orta Çağ’a gelindiğinde Avrupa’da başlamıştır. 16. yüzyılla birlikte korse, neredeyse tüm kadınlar tarafından; hatta kimi erkek ve çocuklar tarafından bile kullanılmaya başlanmıştır. Kemik, boynuz ve tahta gibi malzemelerle üretilen bu parçanın temel amacı, vücut hatlarını belirginleştirmek ve “kusurlu” görülen bölgeleri gizlemekti.
16. yüzyılda Catherine de Medici tarafından İtalya’dan çıkan korse Fransa’ya tanıtılmıştı. Başta aristokratlar arasında yaygınlaşan korseler, zamanla burjuvazi gibi diğer üst sınıflara da yayıldı. Fransız kadınları arasında büyük ilgi gören korseler, estetik bir görünüm sunmanın yanında statü göstergesiydi.
Yüzyıllara Göre Korselerin Formu

Her dönemin değişen moda ve güzellik algısına göre korselerin formu da değişiyordu. İlk popüler olduğu dönemde, 16. yüzyılda, korseler genellikle ayrı bir iç giyim olarak değil elbiselerin üst kısmına entegre edilerek kullanılıyordu. V şeklinde gelen bu korselerin amacı, düz bir üst vücut görüntüsü oluşturmaktı. 17. yüzyılda ise, göğüslerin yukarıda, elbisenin yakasından taşacak gibi dolgun görünmesi statü göstergesi olarak kabul görülüyordu. Bu doğrultuda korseler yeniden şekillendi, yaka kısmı biraz daha aşağı indirilerek göğüsleri daha görünür kıldı.

Kadınlar yaşadıkları dönemde onlara ne dayatıldıysa ne bekleniyorsa o şekle, kişiliğe bürünüyorlardı. 18. yüzyıla gelindiğinde de beklentiler değişmeye başlamıştı. O dönemde dolgun göğüslü, kalçalı ve ince belli kadınlar “makbul” görülüyordu. Bundan dolayı korseler kalçaya kadar inmiş, “kum saati” şeklini almış ve elbiselerden bağımsız bir iç giyim olarak ayrı üretilmeye başlanmıştı. Dönemin örnek alınan ismi Fransa kraliçesi Marie Antoinette de doğurganlıkla eşleştirilen dolgun kalçayla göğüslere ve güzelliğin, gençliğin, kadınsallığın göstergesi olan ince bele korseleri sayesinde sahipti. Kraliçenin resmedildiği tablolarda da bu kum saati formunu açıkça görüyoruz.

19. yüzyılın başında yüksek bel modasıyla birlikte elbiselerin bel hattı göğüs altına taşındı ve bu doğrultuda korseler yalnızca üst bedeni şekillendirmek üzere, iç giyim olarak tasarlandı. Bu yeni modelde, göğüslerin dolgun ama birbirinden ayrı görünmesi gerekiyordu çünkü dolgun göğüsler hala doğurganlık ve annelik kapasitesinin bir göstergesi olarak kabul ediliyordu. Toplumda ideal kadın imgesiyle eşleşen bu beden formu, pek çok aristokrat erkeğin eş seçiminde de belirleyici bir unsurdu. Bu işlevi yerine getirmek üzere korselere “göğüs kabı” eklendi. Ancak 1820’lerde elbiselerin bel çizgisi yeniden aşağı kayınca kum saati formu geri geldi. Böylece inceltilmiş bel ve vurgulanan kalçalardan oluşan “makbul kadın” formu yeniden ön plana çıktı.
Tüm bu dönüşümler yalnızca modanın değil, aynı zamanda dönemin toplumsal cinsiyet normlarının kadın bedeni üzerindeki etkisinin de güçlü bir yansımasıydı.
Korseler Çözüldü: Özgürleşen Beden

Yüzyıllar boyunca bedenin biçimlendirilmesiyle şekillenen estetik anlayış, geride hem kültürel hem de fiziksel izler bıraktı. Sıkı korseler; nefes darlığı, iç organlarda deformasyon, cilt tahrişi ve sindirim sorunları gibi problemlere yol açıyordu. Döneminde toplumda saygı görmek ve “güzel” sayılmak için birçok kadın bedenlerini bu çerçevelere sıkıştırmak zorunda kalmıştı ve sonucunda sağlıklarından olmuştu.

20. yüzyılın başlarında yeni bir korse akımı ortaya çıkmıştı: S korseler. Kalçanın tam altına kadar uzanan bu korseyle göğüsler öne, kalça da arkaya itilerek vücuda S şekli verilmek amaçlanmıştı. Ancak bu korselerin ömrü çok uzun olmadı. Tasarımcıların korseyi artık “modern” bulmamasıyla beraber korseler yavaş yavaş hayatımızdan çıkmaya başladı ve S şeklindeki bu son korse, adeta “korsenin sonu”nun “s”i oldu.
Savaşlarda da cephede olmasa da cephede yaralananların tedavisi, giyim, beslenme gibi ihtiyaçlar kadınların sorumluluğu altına giriyordu. Bundan dolayı savaş zamanı kadınlara ihtiyaç artıyordu ve aktif bir şekilde rol almaları gerekiyordu. Ancak korse kullanımı kadınların hareketini büyük oranda etkiliyordu. Bu sebeple 1. Dünya Savaşı da, modacıların düşüncesinin yanında, korselerin hayatımızdan çıkmasını sağlayan bir başka etken oldu.
Oversize ve Non-Binary Silüet: Bedenin Belirsizliği

Günümüzde, Z jenerasyonunun öncülüğünde toplumsal cinsiyet rollerinin giderek daha esnek bir hale gelmesiyle birlikte, oversize (geniş kalıp) kıyafetler ve non-binary (cinsiyetsiz) silüetler ortaya çıkmıştır. Oversize giyim, bedeni tanımlamayan, vücut hatlarını gizleyen geniş kesim kıyafetleri ifade eder. Bu stil, geçmişte sıkıştırılıp şekillendiren bir bedenin aksine özgürleşen bir silüeti ve rahatlığı simgeler. Cinsiyetsizleştirilen bir bedeni vurgulayan bu kıyafetler moda dünyasında yalnızca bir stil olarak değil bir ifade biçimi olarak da değerlendirilmektedir.
Bu geçiş modern modanın beden algısını ve toplumsal cinsiyetin sınırlarını yeniden şekillendirdiğini ve farklı kimliklerin özgürce ifade bulduğu bir moda dünyası yarattığını göstermektedir. Cinsiyet ve beden arasındaki bu belirsizlik bedeni estetik bir obje olmaktan da kurtarmıştır.
Moda tarihi yalnızca kıyafetlerin biçimsel değişimiyle değil, bedenin toplum tarafından nasıl algılandığı ve bu algının nasıl şekillendirildiğiyle de yakından ilişkilidir. Korsenin yüzyıllar süren egemenliğinden oversize kıyafetlerin özgürleştirici yapısına uzanan bu dönüşüm, bedenin tarihsel olarak nasıl kontrol altına alındığını ve zamanla bu denetimden nasıl kurtulmaya başladığını gözler önüne serer. Günümüzde oversize ve non-binary giyim tarzları, bedeni dar kalıplara sokmadan, kimliğe ve bireyselliğe alan tanıyan bir ifade biçimi olarak öne çıkmakta; moda artık yalnızca güzelliği değil, özgürlüğü ve çeşitliliği de temsil etmektedir.
Kaynakça
The Editors of Encyclopaedia Britannica. “Corset | Corset Clothing, Corset Waist Training and Corset Lacing.” Encyclopedia Britannica, 20 Temmuz 1998, Web.
Nyamhistorymed. “Did Corsets Harm Women’s Health?” Books, Health and History, 29 Mayıs 2015, Web.
“Corsets, Crinolines and Bustles: Fashionable Victorian Underwear · V&A.” Victoria and Albert Museum, Web.
Steele, Valerie. “The Corset: A Cultural History”, International Journal of Costume Vol. 1, Aralık 2001.
Hagen History Center. “The Changing Silhouette of Victorian Women’s Fashions – the History of the Corset.” Hagen History Center, Web.
V&A Museum. “Corsets, Crinolines and Bustles: Fashionable Victorian Underwear.” Victoria and Albert Museum, Web.
Goodman, Dena. Becoming a Woman in the Age of Letters. Cornell University Press, 2009.
Emeklerine sağlık.
Yazılarınızı beğenerek takip ediyorum. Çok orijinal konular seçiyorsunuz.Korse tarihinin bu kadar eski olabileceğini düşünmemiştim.Fazla kilolarım yüzünden benim için korsenin sonu henüz gelmedi 😔 Umarım benim kişisel tarihimde de korsenin sonu bir gün gelir.🤣
Güzel naif bir portre ile anlatımı kuvvetli berin kalemini konuşturmuş yine…