Korku Sineması: Cadılar

Editör:
Berfin Sayarsoy

İnsanların kafasında kalıplaşmış olan yaşlı ve çirkin cadı klişesi hâlâ etkilidir. Ancak film ve televizyon, cadılığın modern tezahürlerini ve yan temalarını çeşitli şekillerde tasvir etmiştir. Wicca‘nın etkisi, bu temanın sinematik tasvirlerini şekillendirmede büyük bir rol oynamıştır. Bu yazıda, cadıların ekran tasvirleri üzerindeki etkilerini; film ve televizyonun izleyicinin anlayışını nasıl şekillendirdiğinden bahsettik.

Cadılık ve Kökeni

Devam etmeden önce, Hollywood’un tekerleği yeniden icat etmediğine dikkat etmek önemlidir. Cadı arketipi, Amerikan film endüstrisinin doğuşundan önce, zaten bilindik bir kültürel ikondu. Cadı terimi, ağırlıklı olarak Avrupa ve Amerika sömürge kökenlerinden ve kısmen de Vodun gibi Afrika dinlerinden türetilen bir anlam derinliği ile dolu bir şekilde Hollywood’a geldi. Cadı kelimesi ve çağrıştırdığı şey, karmaşık olduğu kadar basittir: Cadı siyah şapkalı, yeşil tenli ve süpürgeli bir kadındır. O, karanlık sanatların sapkın bir metresidir; otlar ve köklerle nasıl çalışılacağını bilir ve akşam yemeğinde çocuk yer. Cadının kristalleri, kitapları ve kara bir kedisi vardır; Ay’ın altında dans eder ve kazanını karıştırırken kahkaha atar. Erkeklerin ayartıcısı ve Şeytanın eşidir; büyük tanrıçaya tapar ve doğayı sever. Onun kim olduğunu hepimiz biliyoruz: Cadı, serbest bırakılmış, uyumsuz ve asi bir kadındır. Peki günlük hayatımızda bile sıkça kullandığımız cadı avı aslında ne demek? Hocus Pocus, The Last Witch Hunter, Hansel & Gretel gibi filmler bize bu olayların daha stilize, kahramanca veya komik bir imajını göstererek tarihsel olayların perspektifiyle oynar. The Lords of Salem, The Salem Witch Trials ve The Witch gibi biraz daha ciddi filmler ise cadı avı tarihinin dehşet verici ve daha karanlık olan gerçeğini yansıtır.

Dönemleri belirtmenin dışında, hangi filmin cadı temasını işlediğini ayırt etmek de önemlidir. Harfiyen tanımlanmış bir cadı janrı yoktur. Beyaz perdedeki cadı, bir tür büyülü figürdür. Her zaman olmamakla birlikte ağırlıklı olarak kadındırlar ve bu kadınlar yanlarında belirli beklentiler, kültürel bir ağırlık, anlatı ikonografisi taşırlar. Sihirbaz, çılgın bilim adamı, vudu rahibi, büyücü tipleri de cadı değildir. Bir yapım, yalnızca cadı olarak adlandırılan belirli bir karakter varsa bu listeye dahil edilebilir. Film bir noktada, bir karakteri açık bir şekilde cadı olarak tanımlamalıdır.

Filmler için sayısız cadılık tasvirinin ortaya konulduğunu söyleyebiliriz. Kültür tarihçilerinin belki de en çok ilgilenmesi gereken kapsayıcı tema, filmlerdeki büyücülük betimlemelerinin nasıl iletişimsel ve keşfedici bir araç olduğudur. Çünkü filmler, popüler bir algıyı şekillendirmede çok önemli bir role sahiptir. Cadıların filmlerde kategorize ediliş şeklini; suçlanan kadın, vahşi kadın ve fantastik cadı olarak üçe ayırabiliriz.

Başlangıç (1896-1919)

1908’den 1919’a kadar film endüstrisi önemli ölçüde değişti. Birinci Dünya Savaşı, Avrupa’da film üretimini kısıtladı ve Amerikan filmlerinin bu boşluğu doldurmasının yolunu açtı. Teknoloji ilerlemeye başladı ve anlatılan hikâyeler daha karmaşık hale geldi. The Witch, Lord Feathertop ve Joan: Daughter of God’ı örnek verebileceğimiz film türleri arasında belirgin bir fark vardır. Bu filmlerde cadılıkla suçlanan kadın, ister kazıkta yakılsın ister bir erkeğin kahramanlığıyla kurtarılsın, ikonik bir cadı karakteri olarak kabul görmez. Başka bir deyişle, bu cadıların hiçbiri büyüyle uğraşmaz. Bu filmlerde suçlanmakta olan bir kadın vardır. Dolayısıyla teoloji ile rasyonel olan arasında olduğu kadar, genç kadınlığın toplumsal cinsiyet politikası arasında da bir diyalektik bulunur. Kadın kahramana cadı denmesinin nedeni okültizmle uğraşması değil, filmin kabul edilebilir davranışın toplumsal sınırları olarak tanımladığı şeyi aşmış olmasıdır.

Korku sinemasının tarihsel gelişiminde 1922 kesinlikle en önemli yıllardan biri sayılır. Danimarkalı yönetmen Benjamin Christensen‘in Häxan’ı, milat olarak kabul edebileceğimiz bir cadı filmidir. Yönetmen Murnau, anlatısal korkuyu güçlü Alman Ekspresyonist görsellerle tanımlarken, bu filmde Christensen korkunun biçiminde yenilik yaparak dönemin en tuhaf filmlerinden birini yaratmıştır. Filmin ürkütücü atmosferi, sade görselleri ve denediği şeyler bugün hala geçerliliğini korur. Häxan, sadece bir belgesel ya da belgesel drama değildir. Christensen’in özel efektlerdeki becerisi ve katıksız görsel gösterişi, Häxan’ın kendi dönemindeki herhangi bir korku filminden daha güçlü olmasını sağlamıştır. Şeytanlarla boğuşan insanlardan çocuk kurban etmeye kadar, okült uygulamaların görüntülerini sessiz dönemde vererek ilk gerçekçi cadı filmi olmayı başarmıştır.

Yeşil Derililer ve Vahşi Kadınlar (1919-1939)

1930’ların başlarında, Hollywood’un işlerini yürütme biçiminde büyük bir değişiklik yaşandı. Hollywood, özellikle kadınlar için geleneksel kimlik ve yaşam tarzı biçimlerini destekleyen rasyonel bir hikâye anlatımı tarzına geri döndü. Bu çerçevede 1920’lerde popülerleşen yeni kadın kavramının yerini sessiz dönemin gerçek kadını aldı. Dönem, 1939’da MGM‘in The Wizard of Oz’u piyasaya sürmesiyle ve sinemanın en ünlü cadısının doğumuyla sona erdi: The Wicked Witch of the East. Cadıların, Katolik gözetimde oluşturulan ve Hıristiyan ahlakına dayalı bir yasanın dışında bırakılmış olması, teoloji ile büyücülük arasında gerçek bir bağlantının olmadığını bir kez daha gösterdi. 1950’lere kadar film yapımcıları Code’un kısıtlamalarına karşı çıkmaya başladılar ve cadının teolojik kökleriyle yeniden bağlantı kurmayı başardılar. Bu dönem çok fazla cadı filmine sahip olmasa da çekilen filmler, Hollywood cadılarının tasvirinde önemli bir etkiye sahipti. Uzun bir aradan sonra vizyona giren ilk cadı filmi Spitfire oldu. Spitfire, Trigger Hicks’in saldırgan ve vahşi bir kadından (veya bir cadıdan) düzgün bir kadına dönüştüğü klasik bir yeniden birleşme anlatısına sahipti. Yani o, sınıflandırmada vahşi bir kadındı. Film, Trigger’ın bir cadı olarak karakterize edilmesi için gerekli olan güçlü dini motiflere sahiptir. Ayrıca bu film, dine dayalı büyüyü tasvir eden ilk cadı filmidir. İkinci ana akım cadı filmi Maid of Salem’dı. Film, büyücülüğe olan inancı; tamamen cahil zihinlerin ve şüpheli davranışların bir ürünü olarak tanımlar. Fakat bu seküler bir film değildir. Zira suçlanan kadın tiplemesindeki kurban olan Barbara, filmin sonunda kurtarılır ve büyücülük suçlamalarından kurtulur ve ihlalleri için özür diler.

1930’lar, animasyonun altın çağının başlangıcı olarak kabul edilir. Ancak o dönemde kabul edilebilir modele uyan bir cadı karakteri yoktu. Çoğu animatör, cadı karakterlerinden vazgeçmiş olsa da cadıları bir klasikle geri getiren şey Walt Disney‘in animasyon filmiydi: Snow White and the Seven Dwarves. Klasik masalın çoğu sinematik uyarlamasında, Kraliçe’nin büyüyle işi yoktur. Disney ise orijinal masalın karakter yapısını geliştirdi ama büyülü yönünü abarttı. Bunu yaparak Disney; sihir, olgun kadın arzusu ve beden arasında doğrudan bir bağlantı kuran ilk Hollywood vamp cadısını yarattı. Ağustos 1939’da The Wizard of Oz yayınlandı. İlki olmasa bile, 1930’ların gümüş perdesinin sınırlarının ötesinde var olan bir kültür ikonu olarak öne çıkan bir film olmayı başardı. Film ayrıca iyi cadı tanımı için yeni bir model olan Glinda‘yı da izleyiciye tanıttı. Hem Snow White hem de The Wizard of Oz, fantastik cadının yoğunluğunda dinamik bir kaymaya işaret etti: Cadılar artık komplo temalarından, ikincil kötü karakterlerden veya komedi klişelerinden ibaret değildiler. Her iki kötü cadı da ezici bir şekilde kötüdür ve kahramanın yolculuğundaki tek düşmandır.

Yeni Bir Hollywood’a Doğru (1951-1967)

1960’lar, Amerika film endüstrisi için zor bir on yıl oldu. Televizyon, sinema izleyicilerini çalıyordu ve bunun sonucunda daha az film çekildi. Modern cadılık ve diğer benzer ruhani gelenekler, 1970’lere kadar Amerikan filmlerinde veya televizyonunda açıkça tasvir edilmese de modern cadılık hareketi bu dönemde yayılmaya başladı. PCA‘nın film içeriği üzerindeki kontrolünün zayıflaması, film yapımcılarına cinselleştirilmiş ve kötü bir varlık olarak cadının asırlık mitosuna dalmak için bir fırsat sundu. Dönemin büyücülük anlatıları da kadın failinin ve kimliğinin kökenleri üzerine tefekkür etmeye devam etti. Fantastik cadı ortadan kalktı ve yerini korkuya bıraktı. Cadı arketipi, daha karmaşık bir karakter ve kendi başına bir gösteren haline geldi. Televizyon içeriği, ifade açısından filmden daha muhafazakâr olma eğiliminde olsa da bu değişikliklerin birçoğunda başı çekti. Televizyon; paranormal gerilimi, her ikisi de cadıyı korku türüne doğru ilerletmeye yardımcı olan, keşfedilmiş mistik ve okült konuları gösterdi. Daha da önemlisi, en ünlü Amerikan cadılarından ikisini televizyonla tanıştırdı: Samantha (Enchanted) ve Morticia (The Addams Family). Bu iki cadı, diğer tüm cadılardan farklı olarak, izleyeni korkutmak yerine onda sempati uyandırmayı başardı.

Korku ve Fantastik (1968 -1982)

1969’da kültür devrimi tüm hızıyla devam ediyordu. Ülke savaştaydı ve Hollywood’un endüstri yapısında büyük değişiklikler yaşanıyordu. Klasik stüdyo sistemi ölmüştü ve sansür yasası yaklaşık on yıl sonra terk edilmişti. Bu değişiklikler; bağımsız film yapımcıları, yabancı yönetmenler ve yeni genç yönetmenler için artan fırsatları içeren New Hollywood adı verilen bir dönem ile sonuçlandı. 1968’den sonra Pagan ve okült örgütlerin listesi önemli ölçüde arttı. Modern cadılık, fantezi anlatılarından ziyade korku filmini etkiledi: Pentagramlar ve beş köşeli yıldızlar; athameler veya ritüel bıçaklar, mumlar, tütsüler, otlar ve dansın bulunduğu bu ikonografi, fantastik cadınınkinden farklıydı. Şeytani cadı sivri uçlu siyah bir şapka takmazdı; fantastik cadı beş köşeli yıldız kullanmazdı. Şeytani korku cadısı, orta çağ Katolikliği ile korkuya dayalı farklı bir görsel dili sürdürdü.

Carrie, Stephen King‘in kariyerini başlatan romandı. Brian De Palma‘nın film uyarlamasında Carrie’nin Külkedisi‘nin karanlık bir modernizasyonu olarak okunabileceğini belirtilir. Carrie, bir prens tarafından kurtarılıp baloya getirilmeden önce hem annesi hem de akranları tarafından taciz edilen bir kurbandır. İşin ilginç yanı, elbette, Carrie’nin bastırılmış öfkesinin baloda korkunç bir şeye dönüşmesidir. Kısacası Carrie prensese değil, başka bir peri masalı figürü olan cadıya dönüşür. Başka bir deyişle, Carrie kadın olduğu an bir korku figürüne dönüşür. Daha da önemlisi, her regl ile Carrie istikrarsızlığa, yıkıma ve kaosa ve aynı zamanda güce doğru hızla ilerler. Tarihsel olarak, cadılar tehlikeli görüldükleri vakit yakıldılar. Ancak Carrie yakılmaz, atalarının ondan gurur duyacağı şekilde, onu hor gören herkesi yakarak cezalandırır. Cadının doğuştan gelen gücü; sosyal, politik ve ekonomik alanların dışında, ataerkilliğin dışında var olur. Bu yüzden cadılar spesifik olarak, onları kontrol altına almaya çalışan erkekler için korkutucudurlar. Carrie, ataerkilliğin dışında var olur; filmde erkeklerin olmaması bunu açıkça ortaya koyar. Carrie, yalnızca onu hapsetmeye çalışanlar için korkutucudur. Tanrı, buna cesaret edenlerin yardımcısı olsun.

Satanik Panik (1983-1999)

1980-1990’lar boyunca birçok ülke, şeytana tapınma ayinlerinin bir parçası olarak, çocukların öldürülmesi ve cinsel istismar vakalarını içeren okült-ritüel taciz hikayeleriyle karşı karşıya kaldı. Popüler kültür ve sinemanın ikonik ve en çekici türlerinden biri de elbette korkudur. Akademisyenler, korkudaki birincil odağın, insan ruhundaki en ilkel ve içgüdüsel duygulardan birini uyarmak olduğu konusunda hemfikir olabilirler. Bu çok yönlü korku kategorisi ise kendisini ağırlıklı olarak şeytan çıkarma, Deccal’in gelişi, kültler, mistisizm, iblisler gibi elementlerle gösterir. Bu elementlerin kullanıldığı popüler filmlere Rosemary’s Baby, The Exorcist, ve Carrie’yi örnek verebiliriz. Okült ve korku türüyle olan ilişkisi nedeniyle, bazı insanlar bu kurgusal filmlere gerçekçi belgeseller olarak yaklaştı. Bazı yerlerde yasaklanan bu filmlere daha muhafazakâr kesimlerin tepki göstermesi nedeniyle bu döneme Satanik Panik adı verilmiştir.

Cadıya karşı müesses nizam arasındaki tarihsel savaşın ideolojisi ve karakterizasyonu, ikinci dalga feminizmin siyasetine uygundu. Bu, büyücülüğün politik aktivizmle buluştuğu ilk ya da son tema olmayacaktı. Rosemary’s Baby, 30 milyon dolar hasılatla ve iki Oscar adaylığı alarak gişe rekorları kıran ilk korku filmlerinden biriydi. Polanski‘nin filminde Rosemary ve kocası Guy Woodhouse, Manhattan’da Şeytan’ın oğlunu dünyaya getirmek için Rosemary’yi kullanmayı planlayan bir meclisin liderleriyle aynı duvarı paylaşan bir daireye taşınır. Filmdeki cadı meclisi, çoğunlukla güvenebileceğiniz fenotipteki insanlardan oluşur. Filmin en ürkütücü sahnesinde; cadı meclisi ilahiler söyler, bir kâbusun dumanlı yarı ışığında Şeytan tırnaklarını cehennemin oğluna gebe kalan Rosemary’e geçirir. Bu anlatıda cadılar kurban edilen cadı klişesinden uzaklaşır ve Satanik Panik döneminin yarattığı yeni korkunç cadı tasvirine entegre olur.

Yeni Bir Cadı Düzeni (2000-)

Sinema tarihi boyunca cadıların pek çok farklı tasvirinin beyaz perdeye yansıtıldığını gördük. Her bir filmde cadı arketipinin farklı birer alt teması ön plana çıktı. Yıllar geçtikçe popüler kültürün dışında kalanlar için ayrılmış olan korku türünün dışlanmış teması daha erişilebilir bir hale geldi. Cadı karakterleri ekranlara getirmek beraberinde klişeleri de getirdi. Gerçek cadılığın, popüler kültürde gördüğümüzden çok daha karmaşık ve içsel bir durum olduğu aşikârdır. Yine de 2000’lerin başlarında gördüğümüz şey cadıların sempatik bir şekilde içselleştirilmeye çalışılmasıdır. Örneğin The Craft, gücünüzü kullanmakla ilgili olduğu için tamamen güçlendirici ve yıkıcıdır. Aynı zamanda bu film, kendini farklı gören ve ürkütücü hissetmek isteyen insanlar içindi. Sabrina the Teenage Witch, genç cadı kahramanını tıpkı bizim gibi konumlandırırken; Charmed kadınlar arasındaki dayanışmayı teşvik etti ve yine cadıları kahramanlar olarak konumlandırdı. Bewitched korkutucu değildi. Çünkü o dönemin seyircisini korkutmaya uygun olmazdı, o bir aile sitcomuydu.

Ancak 2000’lerin kaygısızlığı kısa sürede yerini 2010’ların kasvetliliğine bıraktı. The VVitch, Hereditary, The Love Witch gibi daha güncel filmler ise cadı tasvirini korkusuzca ekrana taşımayı başaran filmlerden oldu. Bu filmler çoktan yıkılmış çirkin ve suçlanan kadın imajının ötesine geçerek; yaşamın kendi kasvetini, kadınların tüm normalliğiyle bir araya getirerek sunmayı başardı. Pek çok feminist, cadı temasını birkaç nedenden dolayı romantikleştirir. Bunlardan ilki, güçlerini kullanarak kendisinden hoşlanmayan bir dünyayı değiştirmek için çabalayan bir kadın figürünün hissettirdikleridir. Bir cadı masalı, feminist bir fantezidir. Çünkü bu fantezi, gücü onlardan almayı tercih eden bir dünyada; gerçek, tehlikeli bir değişim yaratabilecek, fiziksel ve mistik bir güce sahip olmakla ilgilidir. Cadılar tarihsel olarak çirkindir, dışlanmışlardır ve kendilerinden korkulur. Fakat bu esasen izleyicinin sevdiği ve kolayca ilişki kurabildiği bir durumdur. Çünkü özünde, kadın olmanın insanları korkuttuğu ve erkekleri tehdit ettiği bir gücü vardır. Practical Magic‘ten alıntı yapmamız gerekirse, hepimizin içinde biraz cadılık olduğunu söyleyebiliriz.

Kaynaklar

Greene,H. 2018. “Bell, Book and Camera: A Critical History of Witches in American Film And Television”.

Greene,H. 2021. “Lights, Camera, Witchcraft: A Critical History of Witches in American Film And Television”

Lovelace, Amanda. 2018 “The Witch Dosen’t Burn in This One”.

Palma, E.V. 2021 “Cinema and its influence on the perspective of witch hunts”

Nash, D. 2020 “Witchcraft in Film”

Donahue, A.T. 2015. “We are the weirdos”. Guardian. Web

 

Berfin Sayarsoy
Berfin Sayarsoy
oradaydık ve şimdi buradayız

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Epik Fantastik Türüne Giriş ve Kralkatili Güncesi Evreni

Epik fantastik türüne derinlemesine bir bakış ve Kralkatili Güncesi ekseninde modern mit yaratımının izleri...

Söylenti Sinema Şeridi: Direniş ve Özgürlük Ayı

Hayatın içinden beyaz perdeye taşınan zorluklar, yaşam mücadelesi ve daha nicesinin işlendiği film önerilerimiz.

Yerel ve Evrenselin Birlikteliği: Çağdaş Moda Tasarımlarında Anadolu İzleri

Moda dünyasında sürdürülebilirlik ve özgünlük arayışı giderek daha fazla tasarımcıyı yerel ve kültürel unsurlara bakmaya yönlendiriyor.

Met Gala 2025: Moda Dünyasında Dikkat Çeken Kültürel Tema

Met Gala 2025, kültürel teması ve "Black dandyism" vurgusuyla moda dünyasında kimlik ve stil hakkında güçlü mesajlar verdi.

Ölü Ozanlar Derneği Hangi Albümle Eşleşir?

Sistemin duvarlarını şiirle yıkan bir film ve notalarla öfkesini haykıran bir albüm: Ölü Ozanlar Derneği ve The Wall’u birlikte inceliyoruz.

Terapide Kaybolmak: “Beyaz Psikoloji”den Kültürel Uyum Arayışına

Batı merkezli terapi yaklaşımlarının kolektivist kültürlerde neden uyumsuzluk gösterdiğini "beyaz psikoloji" kavramı üzerinden inceledik.

Orta Çağ Avrupası’nda Moda, Sağlık ve Hijyen

İnsanın kendini eğitmesi, araştırması ve en önemlisi sorgulaması kadar güzel bir şeyin olmadığı dersini veren Orta Çağ Avrupası'ndan bir soru: “Siz hangi çağda yaşıyorsunuz?”

Crash (1996) Film İncelemesi: Bedenin Arzuyla Çarpışması

Cronenberg’in Crash filminde beden, arzu ve makina birleşir; kaza, hem haz hem dönüşüm alanına dönüşür. Film, gerçekliğin simülakra evrildiği bir evren çizer.

Söylenti Aylık Frekans

Mayıs ayını taçlandıracak müzik önerileriyle karşıladığımız Söylenti Frekansı sizlerle!

Roller, Güç ve Travmalar: Aile İçi Psikodinamik Yapılar

Bu yazı, aile içi psikodinamik yapılar bağlamında güç dengeleri ve rollerin bireylerin travmalarını nasıl şekillendirdiğini ele almaktadır.

Editor Picks