Toplumlar da tıpkı insanlar gibi utanç hissedebilir. Ancak bu his, bireysel bir hatadan değil; tarihin, kültürün ve ortak hafızanın taşıdığı olaylardan doğar. Bazen geçmişte yaşanmış bir savaş, işlenmiş bir suç ya da göz ardı edilmiş bir adaletsizlik, üzerinden yıllar geçse de sessizce etkisini sürdürür. Biz o “suç”u işlememiş olsak da ait olduğumuz grubun geçmişi bize dokunur.
Bireysel Utanç ve Kolektif Utanç

Bireysel utanç, yaptığımız eylemlerle ilgilidir ve hata yaptığımızda, kırdığımızda ya da değerlerimize ihanet ettiğimizde ortaya çıkar. Kolektif utançta ise durum farklıdır: Kendi yapmadığımız, hatta bazen doğmadan önce gerçekleşmiş bir eylem, bize dolaylı yoldan temas eder. Bu temasın kaynağı aidiyettir.
Aidiyet, sadece bir toplulukla bağımızı değil, o topluluğun hikâyesine verdiğimiz anlamı da kapsar. Bir milletin, kültürün, topluluğun veya ailenin parçasıysak, onların geçmişi de bir şekilde bizim hikâyemizin içine sızar. Bu yüzden kolektif utanç hem kişisel hem toplumsal kimliğimizi sessizce şekillendirir.
Kolektif Utancın Kaynakları

Kolektif utanç genellikle büyük ölçekli ve görünür olaylardan beslenir: savaş suçları, soykırımlar, insan hakları ihlalleri… Bunlar, üzerinden onlarca yıl geçse bile toplum belleğinde iz bırakır.
Utanç duygusu sadece tarih kitaplarında kalan olaylardan değil, gündelik hayatta yaşanan güncel meselelerden de doğabilir: politik yolsuzluklar, kurumsal skandallar veya toplumsal şiddet vakaları. Bazen de normalleşmiş kültürel pratikler, başka bir bakış açısından utanılacak bir durum yaratır. Örneğin sistematik ayrımcılık, cinsiyetçilik veya azınlık gruplarına yönelik dışlayıcı tutumlar, o toplumu dışarıdan gözlemleyen biri için rahatsız edici olabilir.
İlginç olan, kolektif utancın çoğu zaman “dışarıdan gelen” eleştirilerle tetiklenmesidir. Bir toplum başka bir ülke ya da grup tarafından suçlandığında veya küçümsendiğinde, bireyler bu değerlendirmeyi kendi üzerlerine alabilir. Böylece utanç, yalnızca yapılan yanlışların değil, aynı zamanda başkalarının gözünde oluşan olumsuz imajın da bir sonucu haline gelir.
Psikolojik Mekanizmalar

Kolektif utançla karşılaşan bireyler genellikle üç yoldan birini izler:
- İçselleştirme: Eleştiriyi kendi üzerine alır, “biz kötü bir toplumuz” düşüncesine saplanır. Bu, aidiyet duygusunu zehirler ve bireyin kendi kimliğiyle barışmasını zorlaştırır.
- Savunma: Olayı inkâr eder, küçümser ya da dikkat dağıtacak karşı argümanlar üretir: “Ama onlar da…” veya “O zamanın şartları öyleydi…” şeklinde cümleler kurabilir. Bu, utancı bastırmanın en yaygın yollarından biridir.
- Uzaklaşma: Grubun kimliğinden kopar, aidiyetini sorgular ve sessizce geri çekilir. Bu, bir tür “psikolojik göç” olarak görülebilir.
Kolektif utanç duygusuna karşı geliştirilen savunma mekanizmaları, utancın ağırlığını azaltmaya çalışsa da yüzleşmeyi de erteler. Oysa psikolojide bilinir ki, bastırılan duygular yok olmaz; sadece biçim değiştirir. Bastırılmış utanç çoğu zaman öfkeye dönüşür ve bu öfke yeni çatışmaların tohumu olur.
Toplumsal Sonuçlar

Kolektif utanç, doğru yönetildiğinde toplumsal bir dönüşüm aracına dönüşebilir. Yüzleşme kültürü olan toplumlar, geçmişin hatalarını kabul ederek onarım ve güven inşa edebilir. Almanya’nın II. Dünya Savaşı sonrası yürüttüğü Vergangenheitsbewältigung (geçmişle hesaplaşma) süreci buna iyi bir örnektir. Eğitim sistemi, anma günleri ve kamusal tartışmalar yoluyla utanç, pasif bir suçluluk duygusundan aktif bir sorumluluğa çevrilebilir.
Yüzleşme kültürü olmayan toplumlarda ise utanç genellikle bastırılır. Bu bastırma, hem bireysel hem kolektif hafızada boşluklar yaratır. Olaylar konuşulmaz, belgeler kaybolur ve hikâyeler sessizleşir. Ancak sessizlik, geçmişi ortadan kaldırmaz; sadece onun gölgelerden konuşmasına neden olur.
Kolektif utanç duygusu yaşanan toplumlarda, utanç çoğu zaman “biz ve onlar” ayrımını derinleştirir. Kendini sürekli savunma pozisyonunda bulan gruplar, eleştiriyi kişisel bir saldırı gibi algılar ve kutuplaşma artar.
Bireyin Rolü

Kolektif utançla başa çıkmak, bireyin hem kendi konumunu hem de grubunun geçmişini sorgulamasını gerektirir. Buradaki kritik nokta, suçluluk yüklenmeden sorumluluk almaktır.
“Ben yapmadım ama bu hikâyenin devamında farklı davranabilirim” diyebilmek, utancı bir yükten çok dönüşüm fırsatına dönüştürür. Bu, bireyin kendi yaşamında ve çevresinde fark yaratabileceği anlamına gelir. Küçük ölçekli eylemler, örneğin ayrımcı bir dili reddetmek, yanlış bilinen bir olayı açıklamak veya sessiz kalmak yerine konuşmak kolektif hikâyenin yönünü değiştirebilir.
Sanat, yazı, aktivizm ve açık diyalog, bu duyguyu dönüştürmenin güçlü yollarıdır. Çünkü utanç konuşulmadığında kök salar; dile geldiğinde ise biçim değiştirir.
Kolektif utanç, bir toplumun karanlık aynasıdır. Bu aynaya bakmak cesaret ister çünkü orada sadece geçmişin hataları değil, bugünün sessizlikleri de görünür. Ancak yüzleşildiğinde utanç bir yük olmaktan çıkar, değişimin itici gücüne dönüşür.
Bir toplumun geleceğini, geçmişine nasıl baktığı belirler. Kaçmak, bastırmak ya da inkâr etmek kolaydır fakat gerçekten dönüşmek isteyen toplumlar, bu aynaya bakmayı ve gördüklerini değiştirmeyi seçer.
Kaynakça
Helvacı, Elif. “Kolektif Suçluluk ve Utanç: Sizden Olmayana Karşı İşlenen Suçlardan Duyulan Suçluluk/Utancı Grup Psikolojisiyle Baskılama.” Evrim Ağacı, Web.
Germany’s dire situation requires ‘humour and humanity'”.The Guardian, 13 Feb. 2024, Web.
Ferguson, Mark A. ve Nyla R. Branscombe. “The Social Psychology of Collective Guilt”. ResearchGate, 2014, Web.
Özkan, Özlem Serap ve Serap Akfırat. “Grup Temelli Bir Duygu Olarak Kolektif Suçluluk Duygusu: Bir Derleme Çalışması.” Social Sciences Studies Journal, Web.
Sakallı-Uğurlu, Nuray ve Bilge Soylu. “Kolektif Suçluluk: Öncülleri, Çıktıları ve Kaçınma Yolları.” Nesne Psikoloji Dergisi, Web.
McLeod, Saul. “Social Identity Theory.” Simply Psychology, 2023, Web.
Kapak görseli: Pinterest


