Kolektif Korkularımızın Sinemaya Yansıması: Korku Sinemasında Toplumsal Korkular

Editör:
Damla Satıroğlu, Esmanur Göçmen Onay
" hide_table_content="td_encvalW2dpemxlXQ=="]

Sinemanın toplumun büyük bölümü tarafından ortak paylaşılan duygu ve değerleri yansıtması, olağan bir durum olarak görülmekte ve hatta kimilerine göre sinemanın toplumsal işlevine denk düşmektedir. Sinema üreticilerinin böyle bir işlevi bilinçli veya bilinçsizce üstlenişi, sinemanın ele aldığı konu ve dili sınırlandırdığı ve mevcut toplum yapının sözcülüğünü yaptığına dair eleştirileri de beraberinde getirmektedir. Bu eleştiriler bir yana, iyi bir gişe başarısının döneminin dilini iyi okuyabilme, insan arzusunu yaklayabilme, merak duygusunu harekete geçirebilme veya korkuların üzerine gidebilme yeteneğinde saklı olduğunu anlayan film üreticilerinin, birbiri ardına aynı tornadan çıkmış filmleri vizyona sokması tesadüf veya hayal güçlerinin sığlığından kaynaklı değildir.

Özellikle korku türünün geçmişten bugüne sahip olduğu dinamik, bu durumun en görünür örneklerinden biridir. Görece düşük maliyetleri ve yüksek izleyici kitlesiyle sık tercih edilen korku türünde folklor, mitoloji, metafizik ögeler gibi tanıdık ve ilgi çekici kaynaklardan çokça yararlanılmıştır. Yararlanılan bu kaynakların toplumun kolektif bilincinin ürünleri olduğu göz önüne alındığında, korku sineması insanların boş vakitlerini dolduran basit bir aktivite görünümden çıkarak daha derinden incelenmeye gerek duyan bir karaktere bürünmektedir.

Korku sinemasında konu ve karakterler üzerinden yapılan bir sınıflandırmada karşımıza norm dışı kadın ve anormal cinsel davranışlar (erkek egemen yapının dışına çıkma), doğanın intikamı ve felaketler, ölüm ve ruhlar, psikopat/sosyopat karakterler (olağandışı kimlikler), yabancılar (yerel halk, canavarlar, egzotik hayvan veya bitkiler, uzaylılar), bilinmezlik (ölüler, ruhlar, mumyalar, define, metruk yapı veya orman gibi ıssız ve tekinsiz mekanlar, karanlık), mitoloji ve halk hikâyeleri, dini ögeler gibi uzun ve tanıdık bir liste çıkacaktır.

Norm Dışı Kadın ve Cinsellik

Yabu No Nako No Kuraneko 1968 / Kaneto Şindo

yabu no naka no kuraneko| Eureka

Kadın bedeni ve cinsellik sinema tarihi boyunca o kadar fazla kullanılmıştır ki bu durum sinemanın ve sinema izleyicilerinin erkek merkezli bir karaktere sahip olduğu ve derin bir mizojini içerdiğine dair eleştirileri beraberinde getirmiştir. Özellikle ana akım sinemada pasif imgeler içinde yer verilen kadın karakterlerin konu kötücül ve karanlık rolleri canlandırma olunca filmin olay örgüsüne müdahil olabilmesi sıklıkla görülen bir durumdur. Burada cadılar, büyücüler, falcılar, fahişeler gibi özellikle kadınlara atfedilen gizemli ve istenmeyen niteliklerin yanında kırılgan ve duygusal doğaları nedeniyle “yoldan sapması” olası görülen kadın cinsiyetinin evrensel imgesi rol oynamaktadır. Korku filmlerinde kadın ve kadının cinselliğini özgürce yaşaması, erkeklerin kurallarının geçtiği dünyada tuhaf ve bir o kadar da ürkütücü bir niteliğe büründürülebilmekte, hatta erkek egemen yapının oluşturduğu ahlak kurallarına bir darbe olarak değerlendirilebilmektedir.

1964 tarihli Yabu Na Nako No Kuraneko’da da (Koruluğun Kara Kedisi) benzer rol dağılımlarını görülmektedir. Samuraylar tarafından saldırıya uğrayan bir kadın ve kayınvalidesinin samuraylardan intikam almak için şeytani güçlerle anlaşma yapmasını konu edinen filmde, kadın cinselliğinin erkekler için nasıl bir tehdit oluşturduğu açıkça görülmektedir. Filmde genç kadın samuraylardan intikam almak için çekiciliğini kullanarak samurayları koruluktaki evine çekmekte ve kayınvalidesinin de yardımıyla samurayları öldürmektedir. İki kadının şeytani güçlerle yaptığı anlaşma o kadar vahşidir ki sonunda yaşlı kadını samuray olan oğluyla bile karşı karşıya getiricektir. Film boyunca şeytanla anlaşma yapma, aşk için ölümü göze alma ve intikam duygusu gibi iki kadının sahip olduğu duygular ve gerçekleştirdiği eylemler irrasyonel bir karaktere büründürülerek kadınların tekinsiz ve duygusal olduğu düşünülen doğaları bir gerilim unsuruna dönüştürülmüştür. Ayrıca kadınların ağaçlık ve tekinsiz bir yerde yaşamaları ve yaptıkları anlaşma sonucu statü sahibi samuraylara karşı tehdit oluşturmaları kadının doğayla erkeğin ise kültürle özdeşleştirildiği düalist yaklaşımları yansıtmaktadır.

The Feast 2021 / Lee Haven Jones

The Feast | women write about comics

Kadın yönetmen ve senaristlerin varlığı ile feminist bir eleştiri taşıyan filmlerin artmasına  rağmen sinemanın hâlâ eril bir dile sahip olduğuna ve cinsiyet normlarını sürdürdüğüne dair görüşler sabittir. Aradan geçen yıllara rağmen The Feast filminde Yabu No Nako No Kroneko filmine benzer bir tema ve karakter çizimi görülmektedir. Kırsalda geçen hikâyede doğanın içinde fakat onu sömürerek yaşayan bir ailenin doğa ananın sınırlarını zorlayarak kendi sonlarını hazırlaması aktarılır. Sondaj makinesinin sesleri, maden açma uğraşları, av sahneleri ile doğaya karşı bir tacizin varlığının betimlendiği filmde, doğanın ruhunun bir kadın olan hizmetçi Cadi’nin kılığına bürünmesi ve doğa ana arketipi sayesinde tehdit kaynağının dişi bir varlık olduğunu anlarız. Her ne kadar farklı bir dille aktarılsa da bu filmde de fiziksel olarak istismara uğramış kadın karakterin erkekten -filmde kadın/erkek ve doğa/kültür arasındaki düalist ilişkiyle betimlenir- intikam alışına şahitlik edilmektedir. Cadi’nin çekiciliğiyle evin büyük oğlunu tuzağa düşürmesi, kadının cinselliğini özgürce kullanmasının erkek için yarattığı tehdide gönderme yapmaktadır. Ve bu korku unsuru, Yabu No Nako No Kuraneko’da da olduğu gibi benzer temaları işleyen hemen hemen her filmde görülmektedir.

Doğanın İntikamı ve Felaket

Doğa veya hayvanların bir tehdit unsuru olarak kullanıldığı filmler, benzer bir olay örgüsü ve karakter çizimine sahip olsa da tehdit kaynağının ortaya çıkış sebebi farklılık göstermektedir. Bazı filmlerde sebep, doğa veya hayvanları kışkırtan bilimsel deneyler veya yapılan büyüler ile uyandırılan kızgın ruhlar olurken nadir olmakla birlikte bir sebep – sonuç ilişkisi kurmayı zorunlu bulmayan filmler de vardır. Bu filmlerden bazılarının tehdidin kaynağını kader veya kötü talihe bağladığı da olmuştur. Bu çeşitliliğin arasında bu filmleri ortak yapan nokta, tehdidin kaynağının ne olursa olsun insanlara yönelmesi nedeniyle insan merkezli bir dil kullanıyor olmalarıdır.

Prophecy 1979 / John Frankheimer

Prophecy| The Eofftv

Filmde yerli halka dair gelişen endişeler nedeniyle bölgeye araştırma için gönderilen bir çift, kereste sanayisinin yol açtığı kimyasalın göl ve çevresindeki canlıları inanılmaz biçimde büyüterek vahşileştirdiği bir doğa felaketiyle karşı karşıya kalır. Artık yerli halkla birlikte kendilerinin de tehlikenin içine düştüğünü anlayan çiftin kimyasal sonucu devasa boyutlara ulaşan yaratıktan kurtulmak için büyük bir mücadele vermeleri gerekecektir. Hayvanların kontrolsüz biçimde büyümesine neden olan etmenin insan kaynaklı olması, insanın doğaya verdiği zarar sonucunda doğayı yine kendileri için bir tehdit unsuruna dönüştürmesi biçiminde bir sebep sonuç ilişkisi üzerinden üretilmiştir. Bu filmde temel korku unsuru doğanın bizzat kendisi değil doğada yaşayan canlılar ve vahşi yaşam olarak betimlenmiştir.

Ölüm ve Ruhlar

İnsanın ölüme dair merakı ve korkusu, ruhların varlığına ve insanlarla iletişim kurabileceklerine dair inançları beraberinde taşımıştır. Eskiden geleceğe dair kehanette bulunma ve beşeri olanaklarla çözülemeyen problemler için yardım isteme amacıyla kullanılan ruhlar, bugün korku ve gizem unsuru olarak sinemada işlev görmektedir. Ölümün yarattığı duygusal yoğunluk sebebiyle dram ve romantizm konulu filmlerde de sıkça karşılaştığımız ölüm ve ruh temaları, ölümün trajik biçimde gerçekleşmesi veya ruhların hırslı ve intikamcı bir karaktere sahip olması durumunda kolayca korku sinemasına uyarlanabilmektedir.

Carnival of Souls 1962 / Herk Harvey, The Others 2001/  Alejandro Amenabar, Küçük Kıyamet 2006 / Durul Taylan-Yağmur Taylan

Carnival of Souls | imdb

Kültleşmiş bir korku/gerilim filmi olan Carnival of Souls, geçirdiği trafik kazası sonrası başına tuhaf olaylar gelen genç bir kadının sık sık tanımadığı bir adam tarafından takip edilmesi sonucunda ölüm ve yaşam arasında çizilen hikâyesini merkeze alır. Bu gizemin yarattığı gerilim benzer bir konuyu ele alan The Others filminde de görülmektedir. Genç bir kadın olan Grace’in, karanlık ve büyük bir evde, güvenmediği hizmetlileri ve hasta çocukları ile baş başa kaldığı bir savaş sonrası dönemi anlatan film, Carnival of Souls’da da olduğu gibi korkutuculuğunu büyük ölçüde sonundaki sürprizden alır. İki filmin de sonunda aslında çoktan ölmüş olan ruhların hikâyesini izlediğini öğrenen izleyicide ölüm ve ruhlara dair korkular uyanır ve böylelikle filmler korkutma işlevlerini yerine getirmiş olur.

The Others| Frame Rated

2006 yılında çekilen Küçük Kıyamet filminde de benzer bir olay örgüsü tekrarlanır. Carnival of Souls’da karakterin geçirdiği travma bir trafik kazasıyken Küçük Kıyamet filminde deprem olarak betimlenir. Carnival of Souls filminde Mary kaza sonrası başka bir kasabada bulduğu işi kabul ederken benzer biçimde Küçük Kıyamet filminde de aile geçirdikleri deprem felaketi sonrası küçük bir tatil kasabasına gitmek için yola çıkar. Carnival of Souls’da Mary’nin peşini bırakmayan gizemli adamın rolünü Küçük Kıyamet filminde yazlık evin bakımından sorumlu Ali üstlenir. Zamanla kasabadaki tuhaflıkları fark eden aile fertlerinin filmin sonunda aslında depremden kurtulamadıkları anlaşılır ve filmin adı burada anlam kazanır. Film hem toplumsal hafızada önemli bir yer tutan depremi konu alması hem de ölüm temasını yoğun biçimde işlemesiyle izleyicide farklı duyguları uyandırabilmiştir. Filmin deprem ve ölüm olgularını estetize bir biçimde aktarması, duygu durumları iyi yazılmış karakterler ve depremin diğer korku filmlerinde kullanılan metafizik ögelere nazaran somut yapısı filmi izleyici için daha gerçekçi ve bu nedenle de daha korkutucu kılmıştır.

Küçük Kıyamet| MUBI

Olağan Dışı Kimlikler

A Nightmare on Elm Street 1984 / Wes Craven

A Nightmare on Elm Street. 1984. Directed by Wes Craven | MoMA
A Nightmare on Elm Street (1984) | MoMA

1984 yılında çekilen film; içerdiği seri katil, kötü ruh, cinsellik, ergenlik çağındaki karakterler gibi klişelerin yanı sıra klasik bir katil/kurban profilini içermektedir. Filmi diğerlerinden ayıran ve bir kült hâline getiren ögeler ise filmin dönemi için yaratıcı sayılabilecek bir korkutucu karaktere sahip olması ve dönemin Amerikan toplumunun endişelerine ışık tutmayı başarmasıdır. Kötü karakter Freddy Kruger’in sadece rüyalarda harekete geçebilen kötü bir ruh olması nedeniyle filmde sadece olağan dışı/tekinsiz bir kimlik aracılığıyla değil; spiritüel ve dini ögeler aracılığıyla da bir korkutma amacı güdüldüğü söylenebilir. Aynı zamanda filmde sıkça yer verilen haç sembolü ve Kruger tarafından öldürülen gençlerin cinsel bir birliktelik yaşaması, pek çok Hollywood filminde var olan günahkarlık ve inanç olgularını akıllara getirmektedir. Filmde Amerikan toplumunun sahip olduğu ahlaki değerlerin altı çizilirken bir yandan da toplumsal güvenin sarsılışı betimlenir.

A Nightmare On Elm Street| Ghouls Magazine

Genel olarak korku türü içindeki bu karakterler (seri katiller, pedofililer, akli dengesi yerinde olmayan kişiler, sosyopat ve psikopat kişilikler) 2000’li yıllara kadar hüküm sürmüş, özellikle The Shining gibi filmlerle 80’li yıllarda büyük ilgi görmüştür. 2000’li yıllardan bugüne eski etkisini yitirerek gerilim slasher, psikoloji, biyografi gibi farklı türlere veya alt türlere ayrılsa da Hollywood sinemasında hâlâ bu tarz filmlere rastlanmaktadır. Bu son dönem filmleri öncülleriyle pek çok ortak nokta barındırmasına rağmen spiritüalizm kaynaklı korkutma yöntemlerinden kaçınması ve biyografik özellikler barındırmasıyla diğerlerinden ayrılır.

The Golden Glove 2019 / Fatih Akın

The Golden Glove| Kino Svetazor

Seri katil filmlerine güçlü bir örnek olarak The Golden Glove gösterilebilir. 70’li yıllarda geçen hikâyede Frizt Honka adlı bir seri katilin hikâyesi konu edinilir. The Nightmare on Elm Street filminin aksine spiritüel öge barındırmayan filmde, korku unsuru kan ve deforme insan bedenleri aracılığıyla izleyiciye aktarılmıştır. Film, inanç aksine döneme ve topluma dair derin bir inançsızlık üzerine kuruludur. Bu nedenle slasher tarzı korku sahnelerinin yanı sıra dramatik ve psikolojik ögeleri barındıran bu film ve benzerleriyle seri katil filmlerinde bir değişim yaşandığı net biçimde görülmektedir. Bu tarz filmler siyah beyaz karakterler çizmek yerine yer yer biyografik niteliklerini de kullanarak derin yazılmış karakterler ve hikâyeler üzerine kurulmuş, kimi zaman izleyiciyi katille empati kurar hâle getirmiştir.

Türün eski dönem filmlerinde izleyicinin tatmini gözetleme, gerilim ve hatta kurbana karşı yöneltilen şiddet ve kan aracılığıyla içsel bir rahatlama ve tatmin gibi daha ilkel dürtülere hitap ederken, türün yeni örneklerinde psikolojik ve dramatik durum ve süreçlere daha fazla yer verilmektedir. The Golden Glove’da sadece kan ve şiddet sahneleri ile değil; yabancılaşma, alkolizm, seks işçiliği, yoksulluk, savaş, ekonomik ve cinsel istismar, ümitsizlik, psikolojik bozukluklar, fiziksel deformasyon ve kirlilik hissi ile de izleyici “korkutulmayı” başarılmıştır.

Yabancılar

Korku sinemasında bilinmezlik aracılığıyla yaratılan korku duygusu, genellikle doğaüstü güçler ve varlıklar aracılığıyla kullanılmıştır. Ruh, şeytan ve cin gibi varlıklar, görünmezlikleri, hemen her şeyin kılığına bürünerek tanınmaz hâle gelmeleri, intikamcı ve uzlaşmaya yanaşmayan doğaları ve ne zaman ortaya çıkacaklarının bilinmezliği nedeniyle izleyiciyi korkutmak için sıklıkla kullanılmıştır. Ancak bazı korku filmlerinde bu doğaüstü varlıkların yerini insan gibi somut varlıklar da alabilmektedir. Doğaüstü güçlerin aksine görünebilme ve dokunulabilme özelliğine sahip olan bu somut korku unsurlarının korkutuculuğu, bilinmezlikleri ve tekinsiz doğalarından kaynaklanır. Bazı filmlerde uzaylılar, bazı filmlerde vahşi hayvanlar, bazılarında ise vahşi insan toplulukları/kabileler şeklinde karşımıza çıkan korkutucular, istisnasız hâkim egemen yapı ve toplumun genel kuralların uymayan, tanımayan veya yeni bir alternatifte ısrar eden kişi ya da gruplardır. Bu sebeple bu tarz filmlerde bir alt metin olarak medeni ve ilkel olanın çatışması, ilkelin vahşiliği ve medeniyet tarafından ıslah edilmesi gerekliliği düşüncesinin bulunması olasıdır.

Wrong Turn: The Foundation 2021 / Mike P. Nelson

Wrong Turn 2021|IGN

Wrong Turn serisinin yedinci filmi olan Wrong Turn: The Foundationda (2021) da buna benzer bir tema hâkimdir. Altı kişilik bir New York’lu arkadaş grubunun doğa yürüyüşü için gittikleri ormanda The Foundation adı verilen bir topluluğun üyeleri tarafından tuzağa çekilmelerinin anlatıldığı filmde, grup medeniyeti temsil ederken orman topluluğu ise ilkeli içinde barındırmaktadır. Ormanı sahiplenen ve diğerlerinin ormana yaklaşmamaları için ellerinden geleni yapan topluluk, medeniyet ve onun araçlarından uzak yaşamakta, geleneksel hukuki ve hiyerarşik yapılarla yönetilmektedir. Film, grubun üyelerinden Jennifer’ın topluluktan kurtulup eski yaşamına geri dönmesiyle sonlanır. Ancak eve/medeniyete dönüş, tıpkı Jennifer’ın topluluğu tanımladığı biçimiyle, vahşice gerçekleşmek durumunda kalacaktır.

Bilinmezlik ve Mekân

Aydınlık ve ferah ortamlarda geçen kaç korku filmi hatırlıyorsunuz? Korku filmlerinde korkutuculuk kanlı veya şaşırtıcı bir hikâyeden ya da daha önce eşi görülmemiş derecede vahşi yaratıklardan önce, çok basit biçimde mekanın olayların işleyişi için uygun hâle getirilip getirilememesinde aranır. Karanlık bir koridorda karakterin omzunda hissedeceği bir el, ağaçların arasında belirip kaybolan kırmızı veya sarı iki nokta temel korku unsuru olmasalar da izleyiciyi germek ve asıl korku unsuruna karşı ortamı hazırlamak için korku filmlerinin bir numaralı ön koşullarıdır. Korku filmlerinde mekânın tekinsizliği ve bilinmezliği bir anlamda izleyicinin az sonra karşılaşacağı olay ve karakterin de tekinsizliğine ve korkutuculuğuna işaret etmektedir. Bu tekinsiz mekânlar ıssız çöl ya da ormanlar olabileceği gibi metruk yapı, harabe, mezarlık, terkedilmiş akıl hastaneleri veya yetimhaneler gibi sahipsiz mekanlar da olabilmektedir. Bazen de eski bir uygarlığa ev sahipliği yapmış alanlar veya sırlarıyla birlikte terk edilmiş köy ve kasabalar da hikâyenin konusuna katkı için kullanılabilmektedir. Ne kadar eski olurlarsa olsun bu mekânların da sahipleri vardır ve korku filmlerinde genel eğilim yabancı ve seküler değerlere sahip bir grubun/kişinin mekânın sahipleriyle spiritüel bir süreçte tanışmasına odaklanır.

The Blair Witch Project 1999 /Eduardo Sanchez, Daniel Myrick

The Blair Witch Project| Kayıp Rıhtım

Macera ve bilim kurgu filmlerinde de kullanılan orman, vahşi yaşamı ve sırlarıyla  insanlara karşı bir tehdit oluştururken korku filmlerinde ormanın gruba getirdiği tehlike, vahşi yaşam ve hayvanlar olabileceği gibi spiritüel nitelikli de olabilmektedir. Bazen de ormanın getirdiği tehlike Wrong Turn serisinde olduğu gibi insan kaynaklıdır. Orman, cadı vb. kötü kadın karakter, teenage slasher ve found footage ögeli filmler içinde ilk akla gelenlerden olan film, cadı söylentilerinin dolaştığı bir ormana araştırma yapmak için giden bir grup gencin ormanda yaşayan Blair cadısı tarafından tuzağa çekilmelerini konu alır. Bu açıdan film birçok türde öncü olmasının yanı sıra kendi öncülerinde var olan pek çok korku klişesini de içerisinde barındırır. Birçok filmde olduğu gibi burada da orman, medeniyetten uzak oluşu ve büyüklüğüyle temel korku unsuru hâline getirilmiştir.

Büyü 2004 / Orhan Oğuz

Büyü| MUBI

Anadolu’da terkedilmiş bir köye kazı yapmak için giden bir arkeolog grubunun yıllar önce bölgede yaşayanlar tarafından yapılmış bir büyünün kurbanı olmasını konu edinen film, büyü, din, cinler ve lanet temalarıyla Türkiye sinemasındaki ardıllarını oldukça etkilemiştir. Benzer biçimde filmde seçilen mekân (terk edilmiş köy) sahipsiz, medeniyetten uzak ve bu nedenle de gizemli doğası sebebiyle sonraki korku filmlerinde de sıklıkla kullanılacaktır. Filmde seçilen mekanın korkutuculuğu, filmin başında halk hikâyeleri ve anlatılarla desteklenir. Böylece yerel halkın anlattıkları, gizemli sembol ve olaylar aracılığıyla grubun/kişinin o mekâna gitmemesi, aksi takdirde dönülmez bir yola gireceği izleyiciye hissettirilir. Bu senaryo yazımı The Blair Witch Project, Wrong Turn, Carnival of Souls, The Feast gibi pek çok korku filminde ortak olarak kullanılmıştır.

Mitoloji ve Halk Hikâyeleri

Günümüzde eski insanların hayal güçlerini keşfetmek için eğlenceli bir araç olarak kullanılan mitoloji ve halk hikâyelerinin sinemada hâlâ izleyiciyi çekiyor olmasının sebebi, popüler teorilere göre mit ve halk hikâyelerinin insan ve toplum deneyimlerinden beslenmesinden kaynaklanmaktadır. Somut gerçekliği nedenselleştirme amacı taşıdığı düşünülen ve ortak bir bilinç ile deneyime işaret eden mitolojik ve folklorik ögeler, sadece fantastik, macera filmlerinde değil içerdiği karanlık ögelerle korku filmlerinde de sıklıkla yer bulmuştur.

The Gorgon 1964 / Terence Fisher

The Gorgon| Classic Monsters

Yunan mitolojisindeki bakışlarıyla erkekleri taşa çeviren yılan başlı kadın figürünü korku unsuru olarak seçen film, mitolojik ögelerin sıklıkla kullanılmasının dışında seçtiği konu ve karakter aracılığıyla mizojinist filmler arasında da değerlendirilebilir. Pek çok mitolojide yılan ve kadının özdeştirilmesine rastlanmaktadır. Bu anlatılarda yarı kadın yarı yılan görünümde ya da dişi yılan olarak betimlenen varlıkların genellikle kötücül ve özellikle erkeklere/medeniyete karşı saldırgan varlıklar olduğu görülür. Yunan mitolojisinde bu intikamcı ve tehditkar yılan/kadın rolünü üstlenen Medusa, filmde de hikâyedekine benzer biçimde karşımıza çıkmaktadır.

The Mummy Serisi 1999-2008 / Stephen Sommers, Rob Cohen

The Mummy 1999| reddit

1932 yılında çekilen filmin bir uyarlaması olan Mummy (1999), sonrasında bir seri hâlini alarak yanlışlıkla uyandırılan mumyalar, keşfedilmeyi bekleyen hazineler, lanetli arkeolojik kazılar konulu filmlerin yükselişe geçmesini sağlamıştır. Macera ve korku türünde gidip gelen seride, Mısır Mitolojisi ve Eski Mısırlıların dini inançlarından sıklıkla yararlanılmıştır. Öyle ki bugün bile hâlâ Mısır deyince akıllara gelen, gizemli bir havaya büründürülen piramitler ve ilginç ölümden sonraki yaşam tasavvurlarıdır. Bu mumya filmlerinin izleyici tarafından bu kadar sevilmesinin sebebi ise yine benzer biçimde ölülülere ve ölümden sonraki yaşama dair bilinmezliğin yarattığı merak duygusu ve korkudur. Mitolojik ögeleri ölüm ve ölümün bilinmezliği üzerinden kurgulayan seride, intikam dolu eski Mısır kral ve kraliçelerinin tekinsiz ve intikamcı ruhlar olarak korku unsuru hâline büründürmesiyle hem mitolojiye hem de ölüm ve ruh ögelerine korkutma görevi yüklenmiştir.

Dini Ögeler

The Conjuring Serisi 2013-2021 / James Wan

The Conjuring 2016| Time Out

Hollywood sinemasında The Exorcist ile başlayan şeytan çıkarma temasının başarılı biçimde uyarlandığı seri, kendilerini paranormal vakaları çözmede ustalaşmış kimseler olarak tanımlayan Ed ve Lorrain çiftinin her filmde farklı bir hikâyeye konuk olarak insanların yaşadıkları tuhaf ve gizemli olayları çözmeye çalışmalarını konu edinir. Serinin ilk iki filminde temel korku unsuru Hristiyan inancında betimlenen biçimiyle şeytan olurken üçünce filmde buna cadı ve büyü de eklenmiştir. Film boyunca salt kötü kabul edilen şeytana karşı Ed ve Lorrain çifti pek çok alternatif ortaya koysa da şeytan tarafından işgal edilen beden, kutsal sözler ve dini metinler aracılığıyla şeytanı kovma, ters haç, haç ile şeytandan korunma gibi pek çok korku filminde görülen dini aktarımlardan da yararlanılmıştır.

Dabbe Serisi 2006-2015 / Hasan Karacadağ

Dabbe 2012| Beyazperde

Bir Japon korku filminden uyarlanan ilk film ile birlikte Dabbe serisi, hemen ardından gelen Siccin serisi ile birleşince Türkiye sinemasında yer alan korku türünün içeriği ve sınırları hemen hemen belirlenmiştir. Temel korku unsuru olarak İslamiyet‘te yer alan formuyla cinlerin kullanıldığı bu filmler, o kadar çok izlenmiştir ki Hollywood sinemasındaki şeytanın yerini yerli sinemada cinin aldığı bile söylenilebilir. Şeytan ve cin temalı filmlerin bu kadar sevilmesinin -korku filmleri söz konusu olduğunda korkulmasının sebebi- bu ögelerin dini inançlar sebebiyle halk inançlarında da sıklıkla yer bulmalarından kaynaklanmaktadır. Cin veya şeytanın kültürel varlığı olayın izleyiciye tanıdık gelmesi ve kurbanla empati kurmasını kolaylaştırırken bir benzerinin de kendisinin başına gelebileceği olasılığını düşünmesine sebep olur. Bu varlıkların dinde yer buluyor olması ise izleyicinin izlediği filme ahlaki kodlar aracılığıyla bakmasına ve ahlaki çıkarımlar yapmasına yol açar. Böylelikle film sadece eğlendirme işlevinden sıyrılarak bir mesaj verme yetkisini de kazanmış olur.

Siccin 2016 Alper Mestçi| Frm TR

Bu filmlerde klasik olay örgüsü, önce görünmez olan bu varlıkların inkarı, başvurulan bilimsel yolların sonuçsuz kalması ve işlerin iyice kötüye gitmesi sonucu metafizik yollara başvurma zarureti şeklinde çizilir. Bu olay örgüsünde kırılma noktası başvurulan bilimsel yöntemlerin bir çözüm yolu sunamayışıdır. Bilimin aklı selim olanı çağrıştırması ve olayların kontrol edilebilir boyutta olduğuna işaret etmesi nedeniyle bilimin fiyaskosu, izleyiciyi işlerin buradan sonra çığırından çıkacağı mesajını verir ve izleyici kendi içinde bilimsel bilginin daha dünyaya hükmetmediği, bir nevi karanlık çağa geri döner. Bilimin ortaya koyduğu ölçü ve sınırlardan bağımsız bu karanlıkta, olayların nasıl ilerleyeceği tamamen senaristin hayal gücü ve insafına kalmıştır.

Her film türünde belirli kurallar ve sınırlılıklar vardır. Ancak belki de korku sinemasında bu sınırlar biraz daha belirgindir. Bu durum sinema tarihi boyunca korku türünün sağlam bir izleyici kitlesini garanti edebilmesinin sağlamış olsa da bu türde deneysel çalışmak isteyen senarist ve yönetmenler veya farklı bir şeyler izlemek isteyen seyirciler için sıkıcı bir durumu doğurmuştur. Ancak korku türü içinde belirli kalıpların dışına çıkmayı zorlaştıran daha birçok etmen vardır. Buna göre ele alına korkunun izleyiciye yakın veya uzak olması başlı başına bir problemi meydan getirir. Sinemanın bir eğlence aracı olarak kullanıldığı düşünüldüğünde korku unsurunun izleyiciye oldukça tanıdık gelmesi rahatsız edici olabilecekken korku unsurunun izleyiciye uzak ve tamamen hayal ürünü olması da filmin izleyici üzerindeki etkisini azaltma riskini doğurabilmektedir. Bu sebeple anlatı ve arketiplerden sıklıkla yararlanılırken konuya olan ilginin dağılmaması için herkes tarafından bilinen bu ortak ögelere bir bilinmezlik ve tahmin edilemezlik unsuru katılması zorunludur. Bu açıdan ne geleneği reddetme ne de aynı yerinde sayma konforuna sahip olabilen korku türü için başarı, yakın ve uzak olan arasındaki dengeyi iyi ayarlayabilme  becerisinden geçmektedir.


Kaynakça

Coşar, Çağla. “Korku Ve Hafıza: Türk Korku Sinemasında Toplumsal Hafızanın İzleri.” Medya Ve Kültürel Çalışmalar Dergisi, S.25. 2024. Web. (Erişim Tarihi: 25.02.2025)

Arıkan, Elif. “Halk Korkusu Bağlamında Türk Korku Sineması Üzerine Bir İnceleme.” Türk Dünyası Akademik Bakış Dergisi, S.1. 2021. Web. (Erişim Tarihi: 27.02.2025)

Aytekin, Mesut. “Korku Sinemasında Türler.” Atatürk İletişim Dergisi, S.5. 2013. Web. (Erişim Tarihi: 05.03.2025)

Ekinci, Barış Tolga. “Hollywood Sinemasında Felaket Konulu Filmler Ve Değişen Egemen Yapıların Maymunlar Gezegeni Filmleri Bağlamında Analizi.” Gümüşhane Üniversitesi İletişim Fakültesi Elektronik Dergisi, C.2, S.1. 2013. Web. (Erişim Tarihi: 05.03.2025)

Tatari, Pırıl. Korku Sinemasında Ekofeminizm Ve Kadın Temsili. 2023. Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi.

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Nickel Boys Film İncelemesi: Deneysel Sinema ve Tarihin Birleşimi

2025 Oscar Ödülleri'nde ilgi gören Nickel Boys, iki siyahi gencin bir reform okulunda yaşadıklarına odaklanıyor.

Orhan Kemal – Nâzım Hikmet’le 3,5 Yıl | 22 Alıntı

Türk edebiyatının iki büyük ustası Nâzım Hikmet ve Orhan Kemal'in Bursa Cezaevi'nde koğuş arkadaşlığı yaptıkları yıllara ve sonraki mektuplaşmalarına değinen Nâzım Hikmet'le 3,5 Yıl kitabı, Kemal'in kalemiyle çok içten ve etkileyici bir üslupla okurun karşısına çıkıyor.

İskenderiye Kütüphanesi: Efsane ve Gerçek

Efsane ve Gerçeğin ortak noktası, tarihin tozlu raflarına kaldıramadığı bilgi yuvası: İskenderiye Kütüphanesi.

İstanbul Ansiklopedisi Dizi İncelemesi: Kalabalığın Yalnız İnsanları

İstanbul Ansiklopedisi, büyülü İstanbul sokaklarında hem hayat bulmanın hem kaybolmanın öyküsünü anlatıyor.

Söylenti Edebiyat Editörleri Bu Ay Neler Okudu?

Söylenti Edebiyat editörleri olarak her ay neler okuduğumuzu, nelerin altını çizdiğimizi yakından incelediğimiz serimizin nisan ayı listesi ile karşınızdayız!

Yelpazeli Kadın (1918) Tablo Okuması: Gustav Klimt’in Son Eseri

Yelpazeli Kadın tablosu, zarafeti ve özgünlüğüyle hem sanat tarihine hem de Klimt'in kariyerinde büyük bir önem taşımaktadır.

Dante’nin İlahi Komedyası’nda İnsanlığın Mitolojik ve Manevi Seyahati: Kayboluşun Karanlığı ve Kurtuluşun Işığı

Dante’nin İlahi Komedyası; insanlığın ahlaki seçimlerini sorgulamasına, içsel çatışmalarını aşmasına ve evrensel sorulara yanıt bulmasına rehberlik eder.

Kırmızının Tonlarına Bürünmüş 7 Yabancı Albüm Kapağı

Temalarında kırmızı renginin ön planda olduğu ve gizli anlamlarıyla bizi farklı yolculuklara çıkaran albümleri sizler için derledik.

Marmaris’te Yaz Rüyası: 5 Günlük Keşif Rotası

Ege ve Akdeniz'in incisi Marmaris için keyifli bir yol rotası.

Feminizmin Gücü: Patriyarka’nın Sosyal Yapılara Etkisi

Patriyarkal sisteme meydan okuyan feminizm, kadını güçlendirip eşitlikçi bir toplum inşasına öncülük eder.