Klondike: Savaşın Yaraladığı Hayaller ve Hayatlar

Editör:
Işılay Güzel Yılmaz
spot_img

Yönetmenliğini ve senaristliğini Maryna Er Gorbach‘ın yaptığı Klondike, 41. İstanbul Film Festivali‘nden Altın Lale ödülü kazanarak döndü. Sundance Film Festivali‘nde de yönetmen ödülünü kazandı. Yönetmenin Sev Beni, Kara Köpekler Havlarken, Omar ve Biz filmleriyle tanındığını da söyleyebiliriz. Film, Ukrayna’nın Oscar adayı olarak seçildi, birçok ödül kazanmasına ve gördüğü ilgiye rağmen ana yarışmaya dahil olamadı.

Filmin gerçek olaylardan esinlenilerek çekildiğini belirtelim. TRT‘nin filmin yapımcılarından olduğunu da söylemeden geçmeyelim.

Başrollerinde Oksana Cherkashyna, Sergey Shadrin, Evgeniy Efremov, Oleg Shcherbina gibi oyuncular yer alıyor.

Tarih 17 Temmuz 2014.

Donbas Savaşı sırasında, Rusya-Ukrayna sınırında çatışma nedeniyle düşen bir uçağın neden olduğu karmaşayla açılıyor film. Irka ve Tolik isimli çiftin evlerinin bir kısmı yok oluyor. Irka’nın karnı burnunda olması, içinde bulundukları durumu daha da zorlaştırıyor. Kameranın evin durumunu göstermek için, yavaş hareketlerle zaman zaman sessizlik eşliğinde daireler çizmesi de izleyiciyi düşünmeye sevk ediyor.

”Bu yaşananlar benim başıma gelseydi?”

Film 100 dakikalık süresi boyunca, bir çatışma filmini temsil etse de sakin şekilde ilerliyor. Son 20 dakikaya kadar…

Anlatı, savaşın anlamsızlığını dile getirirken fiziksel çatışmalardan ziyade bir aile içi çatışmaya yer veriyor. Savaşın bir anlamda iki farklı tarafı gibi görünen Tolik ve Irka‘nın erkek kardeşi Yaryk arasındaki bitmeyen kavgaya şahitlik ediyoruz. Filmde korkunç savaş görselleri izlemiyoruz, ama savaşın ortasında gibi huzursuz hissettiren ve her an bir şey olacakmış gibi duran gergin hava sayesinde seyirci olarak rahat nefes alamıyoruz.

Çorak gibi duran o sınır bölgesi, yaşananların ağırlığı ve görüntü yönetmeninin tercih ettiği gergin renk paleti seçimiyle her şeyi daha depresip görmemize neden oluyor. Gerçi ortada karamsar bir tablo varken, bu filmi farklı hislerle tamamlamak oldukça zor görünüyor. Tüm bu karamsar bakışa rağmen, sinematografiden etkilenmemek mümkün değil.

Savaşın yıkıcılığını en iyi bilen ülkelerden biriyiz. Tarih kitapları böyle söylüyor; fakat gerçek anlamda savaşın girdabına düşen bir nesil değiliz. Savaşın kirini pasını kitaplardan okuyan, atalarından dinleyen, filmlerden izleyen insanlarız. Topyekun savaşı görmedik. Bunun insanı ne hale getireceğini ya da nasıl bir yıkıma sürükleyeceğini bilmiyoruz. Klondike, bizlere Ukrayna‘da yaşayan insanların düştüğü durumu yansıtmak istiyor. Finaline kadar duygulara çok fazla oynamıyor, ama finalinde tam bir sinir boşalması yaşatıyor.

Politik doğrularla, politik aldanışlar minvalinde ilerleyen anlatıda, kimi insanın politikacıların anlattıklarına gerçek bir şeymiş gibi inanmaları, kimisinin de olanları olduğu haliyle görebilmeleri arasındaki farkları idrak ediyoruz.

Rusya‘dan ayrılan Ukrayna’da iç savaşın çıkmasıyla, Rusya’yı destekleyenler ve tam tersini düşünenler arasında yaşanan bu kaotik savaşta, komşunun komşuyu bombaladığı yeni bir döneme giriliyor. Film, bu gerçek hikayeyi bize kurmaca bir hikayeyle, bir aile üzerinden anlatıyor. Savaşın içinde olmak istemeseler bile zorla bu savaşın içine çekilen insanların bir noktada çaresiz kalışlarını izliyoruz.

Filmin çok konuşulan son 20 dakikalık sekansıysa unutulacak gibi görünmüyor. Ölüm anında gerçekleşen bir doğuma tanık oluyoruz. Bir hayat biterken yenisinin başladığı bir an… Doğum sahnesinde yaşananlarsa, seyirciyi tüm ahlaki ve vicdani değerleri üzerinde oynanan bir akıl tutulması yaşamaya itiyor. Her ne kadar savaşta iki farklı taraf olsalar da, o son noktada birbirini tanıyan iki insanın, birbirine zarar vermesi imkansız gibi görünüyor.

Film biterken, siyah ekranda ”Tüm kadınlara adanmıştır…” yazısı kalıyor.

Dünyada kadın olmanın her türlü zorluğunu çeken kadınlar… Dışarıda hayat devam ederken evinin içinde savaş veren kadınlar… Hayatı ve özgürlüğü için acı çeken kadınlar… Suçsuzluğunu ifade etmeye çalışırken öldürülen kadınlar… Bir erkeğin zevkine kurban giden kadınlar… Kara zihniyetlerin gölgesinde yok olup giden, çocuk yaşta kadın olmak zorunda kalan tüm kız çocukları…

Savaş her yerde.

Klondike, insana ödemek zorunda kaldığı bedellerden sesleniyor.

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Rose Adası’nın İnanılmaz Hikâyesi Film İncelemesi: Bir Mühendisin Ütopyası

68 kuşağının rüzgârını arkasına alarak kendi bağımsız ada devletini kuran İtalyan mühendis Giorgio Rosa'nın gerçek hayat hikâyesini işleyen, eğlenceli, ilham ve umut dolu bir film.

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.