Kiran Millwood Hargrave’in “Kadınlar Adası” kitabı Anıl Ceren Altunkanat tarafından çevrilerek İthaki Yayınları etiketiyle raflarda yerini aldı!
1990 doğumlu genç yazarın en eski arzusu kedi olmaktı. O olmazsa da Mars’ta kedili ilk kadın olmaya kararlıydı. Sonra yazmayı keşfetti. Yazarlık ona hayalini kurduğu her şeyi verebilirdi. Üniversitenin son yılında şiirler yazdı. Üç şiir kitabı yayımlandı. Çocuk kitapları yazmaktan da hoşlanıyor. Onu dünyaya tanıtan kitabı ise yaşadığı adayı kurtarmak zorunda olan bir kartografın kızını anlattığı oldu. Kocası ve kedisi Luna ile Oxford’da yaşamakta.
Kendi sitesinde cevapladığı sorulara göre yirmili yaşlarında tutkusunun yazmak olduğunu fark etti. Yazarlıkta en sevdiği şey (bariz cevap yazmanın dışında) kitaplarındaki karakterler. Kendinden bağımsız bu karakterlerin yaptıklarını, gördüklerini, hissettiklerini tuhaf ve heyecan verici bir deneyim olarak tanımlıyor. Okuyucularıyla, sevdiği yazarlarla tanışmayı; kitabının basılı kopyasını ellerinde tutmayı seviyor. Bazen zorlandığını da söylüyor ama yaşamını sürdürmek için bundan başka bir yol düşünemiyor.
En sevdiği yazarlar arasında Margaret Atwood, JK Rowling, Roald Dahl, Jeanette Winterson, Gabriel Garcia Marquez ve daha nicesi var.
Akıl sağlığından konuşmaktan çekinmeyen yazarımız 19 yaşında yaşadığı travma sonrası uzun yıllar yaşadığı depresyon ve anksiyetesini dürüstçe anlatıyor. Türkçeye çevrilen diğer kitapları Yabancı Yayınları’ndan çıkan “Mürekkep ve Yıldızların Kızı” ve “Her Şeyin Sonundaki Ada”.
Kadınlar Adası kitabını 1620 yılındaki cadı avlarından ve Norveç’in en kuzeydoğusundaki Vardø fırtınasından etkilenerek yazdı. Medeniyetin uzak ucunda, aşka, kötülüğe, takıntıya, ataerkil şiddete ve kadınların kudretine dair tüyler ürpertici, feminist bir tarihi roman.
Adanın tüm erkeklerini bir fırtına öldürdükten sonra, 1600’lü yılların Norveç sahil köyündeki iki kadın, hem doğal güçlere hem de sözde cadılıktan kurtulmak için gönderilen erkeklere karşı hayatta kalma mücadelesi vermelidir. Denize açılmış kırk adam, duyanların büyüyle çağrıldığını düşündüğü bir fırtınada yaşamını yitirir, geride ise kadınların hâkimiyetinde bir topluluk kalır. Yirmi yaşında, genç bir kadın olan Maren de bu felakette babasını ve kardeşini kaybeder.
Üç yıl sonra, tehlikeli bir figür gösterir kendini: Kuzey adalarında cadı olarak hüküm giyenleri yakarak idam eden Vekil Absalom Cornet. Yanında da, otoritesini hem zorlayan hem de ondan korkan genç eşi Ursa. Absalom burayı Tanrı’nın dokunmadığı ve korkunç bir şeytaniliğin hüküm sürdüğü topraklar olarak görür. Ursa ve fırtınada babasıyla kardeşini kaybeden yirmi yaşındaki Maren, ikisini de şaşırtacak bir şekilde birbirlerine çekilir. Ursa bu yabancı topraklarda, yeni arkadaşıyla beraber daha önce hiç görmediği bir şeyle karşılaşır: Bağımsız kadınlar.
“En önemli öngörüleri de insan yüreğine dair: önyargılar birdenbire nasıl cinayete yol açabilir ve bu önyargılara karşı koymak için sevgi ile cesarete ne kadar da muhtacız.” Madeline Miller, Ben Kirke’nin yazarı
“Nefesimi kesti.” Tracy Chevalier, İnci Küpeli Kız’ın yazarı
“Kadınların gücü ve aklı karşısında ataerkil korkuyu gösterme biçimine hayran kaldım.” Sarah Moss, Hayalet Duvar’ın yazarı
“Hargrave bir kasırga, fırtınalı bir yetenek.” Daisy Johnson, Derindeki Her Şey’in yazarı


