Kusursuzluğun ideal olduğu bir çağda yaşıyoruz. Dış görünüşümüzdeki kusurları, gerçekleştiremediğimiz planlarımızı ve hayatın kırılganlığını saklamaya çalıştığımız bir çağ. Peki ya aslında bu kusurlardan güç bulsak, onları saklamaya çalışmadan bizi güçlendireceklerine inansak nasıl olurdu? Eski bir Japon felsefesi ve sanat dalı olan Kintsugi işte bize bunu öğretiyor.
Hepimiz yaşam çizgimizde çatlaklar ve kırıklarla karşılaşabiliyoruz. Tıpkı hayattaki tüm güzellikler gibi, bu kusur ve kırıklar da yaşamın doğal birer parçasıdır. Eski bir gelenek olan Kintsugi’ye göre kusurların da bir değeri ve güzelliği vardır.

Kintsugi sanatı; kırılan veya çatlayan seramik, porselen ve çömlek tarzı eşyaların altın veya gümüş gibi değerli metal tozlarıyla karıştırılan bir yapıştırıcı malzeme kullanılarak onarılması işlemidir. Kintsugi kelimesi altın anlamına gelen “kin” ve birleşmek, yamamak anlamlarına gelen “tsugi“ kelimelerinden türeyerek “altınla birleştirmek” anlamını kazanmıştır. Bu sanat tekniği; yalnızca bir eşya onarımı olmaktan çıkmış, aynı zamanda çok değerli bir felsefeye dönüşmüştür. Kintsugi’nin temelinde yatan bakış açısı nesneleri fiziksel olarak onarıp kusurlarını gizlemekten ziyade, o kusurları vurgulayarak güzelliğin kusurlarla da var olabileceğini gösterme fikridir.
Kintsugi’nin Tarihi
Yüzyıllar boyunca, Japonya esrarengiz bir kültüre sahip olmasıyla ün yapmıştır. Bu kültürün bir parçası da altının şifalı olduğu inancıdır. Geleneksel Japon tıbbı uygulayıcıları; uykusuzluk, kaygı veya depresyon gibi sıkıntılara çare bulmak için altının şifasına başvurmuştur. Günümüzde de altın, geleneksel tıp yöntemlerinde hâlâ vazgeçilmez bir ilaç görevi görür.
Japonya’nın bu felsefi sanat formunun tarihinin, binlerce yıl öncesine, Doğu Asya coğrafyasında hâkim olan Taoizm ve Budizm görüşlerine kadar uzandığı düşünülmektedir. Taoizm ve Budizm inancıyla yaşayanlar, altın takıların özellikle yin ve yang enerjilerindeki dengeyi koruyabilme konusunda iyileştirici bir gücü olduğuna inanıyorlardı. Ayrıca Japon sanat tarihinde görülen pek çok sanat tekniği, sürekli bir akış içinde ve geçici olan hayatta kusurluluğun kabulünü savunan Zen ve Mahayana felsefelerinden etkilenmiştir.

Kintsugi sanatının ne zaman ve nasıl ortaya çıktığı kesin olarak bilinmese de bu konuyla ilgili genel bir görüş vardır. Rivayete göre, 15. yüzyıl sonlarında Japon lider Ashikaga Yoshimasa’nın çok değer verdiği Çin çay kasesinin kırılmasının ardından Yoshimasa, kaseyi tamir ettirmek üzere Çin’e gönderiyor. Ardından kase, parçaları bir arada tutmak için kırıkların etrafından delinerek metal zımbalarla yerine oturtulmuş şekilde geri gönderiliyor. O dönemlerde değerli parçaları birleştirmek için kullanılan bu zımba tekniği, pratikte kullanışlı olsa da estetik bir görüntüye sahip olmadığı için Yoshimasa’yı memnun etmiyor. Bunun üzerine Japon lider, ülkesindeki zanaatkarlardan estetik açıdan hoş bir yöntem bulmalarını istiyor ve efsaneye göre Kintsugi sanatı da bu şekilde doğuyor.

Kintsugi Felsefesi
Kintsugi sanatı, sadece nesnelerin fiziksel olarak onarılmasının değil, aynı zamanda kırılganlığın geçici olduğunun ve dönüşümün bir parçası olarak kabul edilmesinin temsilidir. Kintsugi felsefesinin en değerli öğretilerinden biri; yara izlerinin, sahibinin dayanıklılığını ve cesaretini temsil ettiği düşüncesidir. Yara izlerinin ötekileştirildiği bir toplumda kintsugi onları karakteristik birer sembol olarak görür ve zorlukların üstesinden gelmenin bir kanıtı olduğunu vurgular. Kintsugi sanatçıları da, eserlerindeki yara izlerine benzeyen çatlaklar vasıtasıyla bu felsefeyi görselleştirerek benimserler.
Bu sanat tekniği ve felsefe, ünlü Japon felsefesi Wabi-sabi ile de bağlantılıdır. Wabi-sabi, doğal büyüme ve çürüme döngüsünün güzelliğine dikkat çeker. Wabi-sabi düşüncesine göre kusurlu olan, kabul edilerek kucaklanır ve kusurluluğun içindeki güzelliğe değer verilir. Bu felsefi konseptin inandığı üç temel ilke vardır: Hiçbir şey sonsuza dek sürmez, hiçbir şey bitmez ve hiçbir şey mükemmel değildir. Wabi-sabi aynı zamanda hem doğal nesnelerin gücünün hem de hiçbir şeyin sonsuza kadar aynı kalmayacağını hatırlatan doğa güçlerinin takdir edilmesine dayanır.

Kintsugi felsefesi, kırık bir kap, fincan veya çömlekten, bambaşka bir güzelliğe sahip olacak yeni bir nesne oluşturur. Nesnenin kusurları ve kırılganlıkları, bu onarım tekniğiyle ışıl ışıl parlayan altın rengi çatlak desenlere dönüşür ve bu da yeni nesneyi benzersiz kılan bir unsurdur. Bu sözde kusurlar, nesneye her baktığımızda ordadır ve nesnenin geçmişini, üstesinden geldiği zorlukları ve yeniden doğuşunu temsil eder.

Modern Sanat ve Kintsugi
Bu antik Japon sanat tekniği; yıkım-onarım sentezi, yeniden doğuş ve iyileşme kavramlarını keşfetme aracı olarak modern sanatçılar tarafından da benimsenmiştir. Pek çok modern sanatçının eserlerinde kintsugi tekniklerini ve felsefesini görmek mümkün. İlk çıktığı dönem seramik işlerinde ağırlıklı olarak kendini gösteren kintsugi tekniği artık çok daha geniş bir alana yayılarak tekstil, mimari, takı tasarımı, heykel ve daha birçok sanat alanında da heyecan verici örneklerle karşımıza çıkmaktadır.
Fransız mimarlık stüdyosu TANK, projelerinde kintsugi tekniğini kullanmaktadır. Genellikle mimaride kalitesiz işçilik olarak kabul edilen sıva çatlaklarını kintsugi sanatından esinlenip altın renkli epoksi reçineyle birleştirerek, tasarladıkları oturma odasında “kusurlu” bir estetik oluşturmuşlardır.

Los Angeles‘taki bir basketbol sahasında oluşan çatlaklar, pandemide gerçekleşen toplu iyileşme sürecine bir vurgu yapmak amacıyla, sanatçı Victor Solomon tarafından altın reçineyle onarıldı. Sanatçı, yaptığı çalışmadan şöyle bahsediyor: “Bana göre bu saha, her zaman, ortak bir amaç için her kökenden insanın bir araya geldiği bir yeri temsil ediyordu. Bu yılın pandemiyle beraber yürek burkan başlangıcı ve yaşadığımız kutuplaşma döneminde, bizi birleştirecek bir saha ile iyileşmenin mümkün olduğunu göstermek istedim.” Sanatçının ortaya çıkardığı eser ise şiirsel bir manzara sunuyor.

Modern sanat üzerinde kintsugi etkisinin bir diğer etkileyici örneği de Amerikalı sanatçı Karen LaMonte‘nin heykel çalışmalarında gözümüze çarpıyor. Görünmez figürlerin giydiği kadın kıyafetlerinden oluşan anıt heykelleri tasarlayan bu sanatçı, bir kazada bazı eserlerinin kırıldığını fark ediyor. Kırıklardaki estetiği yakalayan LaMonte, heykellerini kintsugi tekniğiyle onarıyor ve böylece bu muhteşem işçilik ortaya çıkmış oluyor.

Zorluklar karşısında yenik düşme, kendimizi kusurlu ve başarısız hissetme duyguları; etkisi uzun süren psikolojik rahatsızlıklara neden olabilir. Kintsugi, hayal kırıklıklarıyla başa çıkabilmek ve kusurları kucaklayarak parçalarımızı birleştirebilmek için ruhumuza iyi gelebilecek en önemli öğreti ve felsefelerden biridir. Bazı şeyler zarar görse bile yine de değerini yitirmezler. Zor olsa bile, hayat yolculuğunu takdir etmeyi başardığımızda Kintsugi felsefesini de tam anlamıyla kavramış oluruz.
Kaynakça
- The Conversation, 2022
- Alejandro Betancourt, The Japanese Art of Kintsugi: A Philosophy on Turning Adversity Into Something Beautiful, 2021
- Ruhun Doysun, ÇATLAKLARDAKİ HİKAYE: KİNTSUGİ
- Deng, Connie. “kintsugi”. Encyclopedia Britannica, 28 Jan. 2023,
- https://3dmlifestyle.com/blogs/news/kintsugi-the-japanese-art-of-repair