Kim Ki-duk: Kore Sinemasının Dahi Yönetmeni

Editör:
Ayçe Cansu Yaşar

Kim Ki-duk, 25 yıllık sinema kariyerine 25 sinema filmini sığdırarak sinema tarihindeki en üretken yönetmenler arasında yerini almıştır. Sinema eğitimi almamış, tutkusunu 30 yaşından sonra keşfetmiş ve Kore Sineması başta olmak üzere dünya sinemasını filmleri ve yarattığı karakterlerle beslemiş, zenginleştirmiştir. Bu yazıda kendisinin sinemaya uzanan çalkantılı hayatını ve sonrasında sinemaya bıraktıklarını inceleyeceğiz.

Sinemadan Önceki Otuz Yıl

20 Aralık 1960 yılında Güney Kore’nin Gyeongsang eyaletinde doğan Kim Ki-duk çocukluğundan ölümüne dek geçen süre boyunca yoksul ve zorlu bir yaşam sürer. İçinde bulunduğu zorlu şartlar sebebiyle on beş yaşına geldiğinde bir fabrika işçisi olarak çalışmaya başlar ve hayatın zorlu koşullarıyla genç yaşlarında tanışarak erken bir olgunlaşma süreci içerisine girer. Hayatındaki bu zorlu süreci atlatmak için çareyi beş yıl boyunca Deniz Kuvvetleri’nde görev yaptığı asker ocağına kaçışta bulur. Zorlu geçen beş yılın ardından görevini sonlandırır ve tekrardan normal hayatına geri döner. Dönüşüyle birlikte iki yıl boyunca görme engelliler için hizmet veren bir kuruluşta görev alır. Mücadele ile geçirdiği otuz yılın sonrasında sinema ile tanışmasına vesile olan Fransa’da sanat eğitimine başlar.

Bir Yönetmenin Doğuşu

VENICE ITALY AUGUST 27 Director Kim Ki duk attends a portrait session for his film One on One during the 71st Venice Film Festival on August 27 2014 in Venice Italy Photo by Franco OrigliaGetty Images

1990-1993 yılları arasında sanat eğitimi almak için gittiği Fransa’da sokaktan geçen insanların portrelerini çizerek hayatını kazanır. Bu dönemde seyrettiği filmler kendisini oldukça etkiler ve söz konusu etki bir anlamda Kim Ki-duk’un yönetmenlik kariyerinin başlamasına da ortam hazırlar. Herhangi bir sinema eğitimi almayan Kim Ki-duk 1995 yılında Kore’deki bir senaryo yarışmasına katılır. Katıldığı bu yarışma yönetmenliğini yaptığı ilk film olan “Timsah”a giden yolu açar. Filmin çekimleri için Güney Kore’ye geri döner. Çektiği bu ilk filmle sinema eleştirmenlerinin olumsuz eleştirilerinin odağına yerleşir. Kendisini üçüncü filmi olan “Kuş Kafesi Oteli”ne götüren motivasyon ise görüşlerine çok değer verdiği bir başka sinema eleştirmeni sayesinde gerçekleşir.

Sinemada Sıçrama

Kim-Ki-duk aldığı dönütler doğrultusunda ve daha önce sinema adına bir eğitim almamış olmasından da kaynaklı olarak kendini bu alanda geliştirmeye karar verir. Dönemin ilgi gören klasik ve çağdaş filmlerini seyrederek sinemadan beslenmeye başlar. Sinema kariyerinin başında kendisine; Yaşanmış bir hikayenin yeniden yapımından, içeriği dönemsel sorunlar olan yapımlardan ve son olarak sırf kendi içsel tatmini için film yapmaktan kaçınacağının sözünü verir. Gelişmelerin ardından üçüncü defa yönetmenlik koltuğuna oturan Kim Ki-duk “Kuş Kafesi Oteli” filmi ile kariyerindeki sıçramayı gerçekleştirir.

Kim Ki-duk Sineması Ne Anlatıyor?

“Filmlerimi oluşturan fikirleri oldukça sıradan olaylardan, hayatın koşuşturmasından çıkarıyorum” diyen Kim Ki-duk, filmlerinde şiddet kavramına oldukça yer vermiştir. Sinemasında kullandığı unsurlar ve anlatım tarzı ile Kore Sineması’nın kötü adamı olarak anılmasının yanında, sinemasında Kore’nin kutsal gördüğü değerlere olan yaklaşımı kendisinin Kore izleyicisinden ziyade dışarıda daha çok ilgi görmesine ortam hazırlar.

Kim Ki-duk’un filmlerinde yer verdiği karakterler büyük oranda toplum tarafından soyutlanmış ve kendi iç dünyasına yönelerek sessizleşmiş karakterlere yer verir. Söz konusu karakterler filmde;  Suçlular, fahişeler, deliler, engelliler şeklinde yer bulur. Dolayısıyla hayatı zorluklarla, mücadele ile geçen, kendi kendinin ebeveyni olan karakterler filmlerinin baş karakterleri arasında yer almaktadır.

İmza Filmleri

Spring, Summer, Fall, Winter… and Spring (2003)

Spring Summer Fall Winter and Spring 2003

Her bir mevsimin insan hayatının farklı evrelerini temsil ettiği 2003 yapımı film İlkbahar ile başlangıcını yapar. Havanın ısınmaya, çiçeklerin açmaya başladığı bu mevsim filmde insanın da ilk evreleri olarak yansıtılır. Çocuk masumluğu ile başlayan film hayatla ve acı ile tanışma sürecine bağlanmaktadır. Küçük çocuğun oyun olarak benimsediği acımasız davranış ustasının kendisini aynı şekilde cezalandırmasına sebep olur.

Yaz mevsiminin getirdiği değişim ile çocuk karakterimiz ergenliğe girmiş olarak karşımıza çıkar ve hayatının bu evresinde aşk ile tanışır. Genç keşiş bu aşamadan itibaren arzuları ile hareket etmeye başlar. Durumu fark eden usta keşiş, karakterimizi aşk ile tanıştıran kızı manastırdan uzaklaştırarak önlem almaya çalışır. Ancak, genç keşiş bu defa tamamen arzularının esiri olmuş bir şekilde manastırı terkederek kızın peşinden gider.

Sonbahar’ın gelişi bu bölümde vicdan azabının bir sembolü olarak karşımıza çıkmaktadır. Hayatına giren kadını sahiplenme güdüsünden, onun canını almasına kadar giden süreç karakterimizin ruhuna bağladığı taş ile manastıra geri dönmesine vesile olur. İçinde bulunduğu ruhsal acıyı ustasının tavsiyesi üzerine yere yazılı olan isimleri kazıyarak atma çabası içerisindeki genç keşiş bir süre sonra ustasını kaybeder. Bu durum kendisinin doğumuna ortam hazırlar.

Karlar altındaki manzara hayatta açılan tertemiz bir sayfanın sembolü olarak selamlar bizi. Genç keşiş, yaptıklarından pişman ve hatasından ders çıkaran biri olarak yıllar sonra hapisten çıkarak evine, manastıra dönmüştür. Bu kez tamamen kendi arzusuyla, ustası olmadan dağın tepesine doğru yolculuk ederek kendi ruhunun da en yüksek noktasına ulaşır. karakterimiz bu yolculuğun sonunda ruhsal bir arınma yaşayarak kendisi ile barışır.

Baharın tekrar gelişi ile birlikte manastıra geri dönen keşişimiz bu kez kendisini kucağında bebeğiyle karşılayan bir kadını görür. Bu noktadan itibaren roller tamamen değişir. Kendisi bir usta keşiş olarak yitirdiği ustasının yerini alır ve böylece söz konusu bebek kendisinin yıllar önceki konumuna yerleşir. Baharın tekrar gelişi bu aşamada yeni bir başlangıcı ve hayatın dönüşümünü simgelemektedir.

Bin Jip (2004)

Bin Jip 2004

Filmlerinde sık sık şiddet gören, mağdur, toplumdan soyutlanarak yalnız kalmış karakterlere yer veren Kim Ki-duk Bin Jip‘te de aynı karakter ve temalar üzerinden gitmektedir. Filmin baş karakterlerinden biri olan Tae-suk evlere broşür dağıtır, sonrasında broşürün hala kapıda asılı olduğu evlere girerek orada bir süre konaklar. Neredeyse tamamen diyalogsuz ilerleyen filmde Tae-suk evin işlerini yapar, yemek pişirir ve uyur. Evi kendisinin, kendisini evin bir parçasıymış gibi kabul eder. İçine girdiği evlerden birinde kendisini bir kamera ile daha önceden çekilmiş bir aile fotoğrafının içerisine dahil eder. Bu durum, karakterin yalnızlık hissettiğini ve bir aidiyet duygusuyla davranışlarını şekillendirdiğinin kanıtıdır. Bir gün Sun-hwa ile karşılaşır. Görünüşünden şiddet mağduru bir kadın olduğu anlaşılan Sun-hwa evine giren yabancıyı sessiz bir şekilde gözlemler. Sonraları Tae-suk’a katılarak onunla birlikte evlerde konaklamaya başlar. Film bir süre sonra çeşitli sebeplerle birbirinden ayrı düşen ikilinin Tae-suk’un hapisten kaçması ile tekrar buluşması ve Sun-hwa ile eşinin yanında fakat gölgelerde yaşamaya devam etmesine evrilir. Filmin son sahnesinde Tae-suk ile Sun-hwa birlikte tartıya çıktıklarında terazinin “0”ı gösterdiği görülür. İki karakterin artık bir olduğunun işareti olarak okunan bu durum aynı zamanda bir hiç olma durumunu da sembolize etmektedir.

Sinemaya Bıraktıkları ve Ölümü

Pek çok olumlu ve olumsuz eleştirinin odağına yerleşmiş Kim Ki-duk hiç şüphesiz sinemada bugün ve yarın adından söz ettirecek izler bırakmıştır. Kore Sineması’na olan ilgiyi arttırmış ve film üretimine destek vermiştir. 25 Yıl süren sinema kariyerine 25 sinema filmi 30’dan fazla film senaryosu sığdırarak ulusal ve uluslararası festivallerde gördüğü ilgi ile kariyerini 64 ödül ile taçlandırmıştır. 11 Aralık 2020 tarihine gelindiğinde tüm dünyayı etkisi altına almış olan COVID-19 salgını sebebiyle başta sanat dünyası olmak üzere dünyanın salgına kaybettiği değerli pek çok insan arasında yer almıştır.

Arirang (2011)

Arirang 2011

Kim Ki-duk’un otobiyagrafik filmi “Arirang”da kendisini toplumdan kopararak sanat, yaşam, ölüm üzerine meditasyonlara yoğunlaşan, iç dünyasına yönelen bir yönetmen konu edinilmektedir. Kameranın odak noktasında bu kez kendisi yer alan usta yönetmenin üç yıl gibi bir süreyle film üretimine ara vermesinin sebeplerini yansıtmaktadır. Yönetmenin üretkenliği düşünülürse söz konusu aralık kendisi için oldukça uzun bir zaman dilimine karşılık gelmektedir.

Belgeselde özünü ifşa ederek kendi iç dünyasını seyirciye sunan Kim Ki-duk, sinema sanatının kendisi için ne anlama geldiğini şu cümle ile ifade ederek filmin konusunu da daha berrak bir dil ile ifade ediyor: “Bir film çekemem ama kendimi çekiyorum. Artık hayatım bir belgesel ama aynı zamanda da bir oyun, şimdi bir oyuncuyum, düşüncem şu ki, filmler, bir gerçektir.”

 


Kaynakça:

Erduğan, Mehmet. “Yönetmen Sineması: Başına Buyruk Bir Yönetmen; Kim Ki-duk.” Independent Türkçe, 30 Dec. 2020.

Bülbül, Süleyman. “Herkes Gibi Olmayan Yarı Soyut: Kim Ki-duk.” Gorgon Dergisi, 19 Dec. 2021.

Alkan, Semih. “Kim Ki-duk Sineması: Nietzche’ci Islah Edilmiş Bir Barbarlık.” Bir Dünya Film, 20 Aug. 2020.

Mısır, Aysu. “Usta Yönetmen Kim Ki-Duk’un Anısına; Spring, Summer, Fall, Winter…and Spring.” Wannart, 15 Dec. 2020.

Çilingir, Ayşegül , and Aytekin Can. “Kim Ki-Duk’un Bin Jip (Boş Ev)Filminin Göstergebilimsel Çözümlemesi.” Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2021.

Öne çıkan görsel: https://deadline.com/2020/12/kim-ki-duk-dies-of-covid-19-at-59-south-korean-director-won-prizes-at-venice-cannes-berlin-1234654893/

Doğukan Büyüközkan
Doğukan Büyüközkan
Yazan ve Yöneten

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Morlara Bürünmüş 8 Albüm Kapağı Tasarımı

Mor renginin hâkim olduğu 8 albüm kapağını inceliyoruz.

You Final Sezonu İncelemesi: İyilerin Kazandığı Dünyada Mutlu Bir Son

You, final sezonuyla izleyicilerine veda ederken Joe Goldberg'in hikâyesi sona eriyor.

Nickel Boys Film İncelemesi: Deneysel Sinema ve Tarihin Birleşimi

2025 Oscar Ödülleri'nde ilgi gören Nickel Boys, iki siyahi gencin bir reform okulunda yaşadıklarına odaklanıyor.

Orhan Kemal – Nâzım Hikmet’le 3,5 Yıl | 22 Alıntı

Türk edebiyatının iki büyük ustası Nâzım Hikmet ve Orhan Kemal'in Bursa Cezaevi'nde koğuş arkadaşlığı yaptıkları yıllara ve sonraki mektuplaşmalarına değinen Nâzım Hikmet'le 3,5 Yıl kitabı, Kemal'in kalemiyle çok içten ve etkileyici bir üslupla okurun karşısına çıkıyor.

İskenderiye Kütüphanesi: Efsane ve Gerçek

Efsane ve Gerçeğin ortak noktası, tarihin tozlu raflarına kaldıramadığı bilgi yuvası: İskenderiye Kütüphanesi.

İstanbul Ansiklopedisi Dizi İncelemesi: Kalabalığın Yalnız İnsanları

İstanbul Ansiklopedisi, büyülü İstanbul sokaklarında hem hayat bulmanın hem kaybolmanın öyküsünü anlatıyor.

Söylenti Edebiyat Editörleri Bu Ay Neler Okudu?

Söylenti Edebiyat editörleri olarak her ay neler okuduğumuzu, nelerin altını çizdiğimizi yakından incelediğimiz serimizin nisan ayı listesi ile karşınızdayız!

Yelpazeli Kadın (1918) Tablo Okuması: Gustav Klimt’in Son Eseri

Yelpazeli Kadın tablosu, zarafeti ve özgünlüğüyle hem sanat tarihine hem de Klimt'in kariyerinde büyük bir önem taşımaktadır.

Dante’nin İlahi Komedyası’nda İnsanlığın Mitolojik ve Manevi Seyahati: Kayboluşun Karanlığı ve Kurtuluşun Işığı

Dante’nin İlahi Komedyası; insanlığın ahlaki seçimlerini sorgulamasına, içsel çatışmalarını aşmasına ve evrensel sorulara yanıt bulmasına rehberlik eder.

Kırmızının Tonlarına Bürünmüş 7 Yabancı Albüm Kapağı

Temalarında kırmızı renginin ön planda olduğu ve gizli anlamlarıyla bizi farklı yolculuklara çıkaran albümleri sizler için derledik.

Editor Picks