“Atatürk, kitap okumaya ara vererek; çok sevdiği bir sevda şarkısını mırıldanır. Sonra şarkıyı bitirince şöyle der: “Nuri evladım, sevmek ve âşık olmak ne güzel duygular. Tanrı nelere kadir, bizlere ne güzel duygular veriyor ne güzel bir beste ve şarkı değil mi?”
-(Nuri Ulusu – Atatürk’ün Yanı Başında)
Mustafa Kemal Atatürk ismi telaffuz edildiğinde ilk anda her insanda farklı bir çağrışım yaptığı bir gerçek; iyi bir asker, başarılı bir devlet adamı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, sanatsever ve sanatçılara saygılı ve entelektüel… Bu listeyi uzatmak mümkün. Özellikle sanatsever kişiliği, Atatürk’ün özel hayatı ile ilgili merak edilen hususların başında geliyor. Çankaya köşkünde kurdurduğu sofralarda veya düzenlediği davetlerde dönemin ünlü seslerini ağırladığı, onları dinlemek ile birlikte şarkılara da eşlik ettiği anılarda sıkça geçmektedir.

Yukarıdaki alıntı -Atatürk ile alakalı diğer birçok anı/otobiyografi eserde de görüleceği üzere- kendisinin standart bir müzik dinleyicisi olmaktan daha fazlasına sahip olduğu konusunda bize bir done sunmaktadır. Bu düzeyde müzik zevki olan bir kişinin -anılarda da sabit olduğu üzere- kaliteli yoruma ve sese sahip sanatçıları özellikle dinlemeyi tercih etmesi yadırganmayacaktır. Bu seslerden birisi de Türk müzik tarihine “Cumhuriyetin Divası” lakabı ile geçmiş olan Müzeyyen Senar‘dır.
Radi Dikici’nin “Müzeyyen Senar Efsanesi: O bir devdi, bir devirdi” adlı kitabında, Müzeyyen Senar’ın kendi anlatımı ile Atatürk ile tanışmasına yer verilmiştir. Müzeyyen Senar’ın Atatürk ile ilk karşılaşması 1936 yılına dayanır. 1918’deki doğumundan 1936 yılına geçen zamanda Müzeyyen Senar sesi, yorumu; özellikle bir seferde dinlediği şarkıları makamları ile beraber doğru ezberlemesi ile dönemin ünlü hocalarının dikkatini çekmiş bir isimdir. Bu zaman aralığında gerek usta-çırak şeklinde birebir dersler ile gerekse de ünlü musiki cemiyetlerinde aldığı dersler ile müzik camiasında ismini duyurmaya başlamıştır.

Müzeyyen Senar’ın Atatürk ile ilk karşılaşması 19 Aralık 1936 tarihinde olmuştur. Müzeyyen Senar bu karşılaşmayı şöyle anlatmaktadır:
Sanki bana bir asır gibi gelen yolculuktan sonra saraya vardık. Girdiğimde bu zamana kadar görmediğim ihtişam adeta gözlerimi kör etti. Daha da şaşkın olmuştum. Yaveri takip ettik. Masanın kurulduğu salona girdiğim anda Atatürk’ü gördüm. Bir taraftan dizlerimin bağı çözülmüştü ama sanki uçuyor gibiydim. İçimden, ‘Müzeyyen bu Atatürk ve onu görüyorsun. Rüya mıydı acaba? ‘ diyordum. Hayır değildi. Yaveri takip ettik.
Yaver ‘Paşam! Müzeyyen Hanım ve eşi’ diye takdim etti. O da bana “Gel yavrum, buraya yanıma otur” dediği anda bayılabilirdim. Artık hiçbir şeyi düşünemiyordum. Doğrusu her zamanki gibi kendime ‘Müzeyyen kendine gel; Atatürk, senin yanında oturmanı istiyor’ dedim.
Fazla oturmak nasip olmadı; Atatürk yaveri çağırdı, kulağına bir şey söyledi. Yaver bana döndü ‘Hanımefendi eşinizle birlikte beni takip eder misiniz?’ deyince ‘Galiba kurtulduk, bizi gönderiyor’ diye düşündüm. Yaverin peşine düştük. Bizi alıp oda kadar büyük, siyah bir banyoya götürdü. İçeride üç kişi vardı. Berber olduklarını anlamıştım. Yaver ‘Hanımefendi’ dedi, ‘siz ve eşiniz ile ilgili Paşam bazı şeyler buyurdu. Lütfen rahat olun. Berbere ben ne yapacağını söyledim’ dedi. (…) İşleri bitince berber bana, ‘Müzeyyen Hanım lütfen aynanın karşısına oturun. Arkadaşımız makyajınızı yapacak’ dedi.
(…) Maalesef Ali’yi (Müzeyyen Senar’ın ilk eşi) içeri almadılar. Yaverin peşinden salona girince önce kısa bir sessizlik oldu. Çünkü bir Müzeyyen Senar gitmiş başka bir Müzeyyen Senar gelmişti. Atatürk’ün yüzüne bakmaya cesaret edememiştim. Ama göz ucuyla baktığımda onun da yüzünde sanki bir tebessüm vardı. ‘İşte şimdi mükemmel oldu. Müzeyyen Hanım, uzatın bakalım şu defterinizi. Herhalde şarkı defteridir, değil mi?’ diye sordu. Defteri kendilerine uzattım.
(…) Yine yanına oturdum, baktım defteri incelemeye başladı. Ve bir ara durup bana, ‘Müzeyyen Hanım bütün bu şarkıları biliyor musunuz?’ diye sorunca , ben cılız bir sesle, ‘Evet efendim’ dedim. (…) Sonra bana döndü ‘Şimdi senden bir şarkı istesem söyleyebilecek misin?’ dedi. Boynumu büküp ‘Emredersiniz efendim’ dedim. Açtığı sayfalardan birini bana uzatıp ‘Haydi bakayım, şunu oku da dinleyelim’ dedi. Yalnız ortada bir gariplik vardı. Saz yaklaşık bizlerden 20-25 metre kadar uzakta idi. Ben ise Atatürk’ün yanında oturuyordum. ‘Herhalde kalkıp sazın yanına gitmeliyim’ diye düşündüm. Ayağa kalkınca Atatürk eliyle oturmamı işaret edince şaşırdım.
Atatürk, Tatyos Efendi’nin hicazkar şarkısını seçmişti: ‘Mani oluyor halimi takrire hicabım/Üzme yetişir üzme firakınla harabım’. (…) Birden kendimi çok mutlu hissettim. Gözümün önünde sadece Ulu Önder, ben ve şarkılar vardı. Şarkıyı okurken önce mırıldanan Atatürk, ‘Üzme yetişir üzme firakınla harabım’ı söylerken yüksek sesle bana refakat etmeye başlamıştı. (…) Üçüncü şarkıyı bitirince Atatürk elini kaldırınca saz ve ben sustuk. ‘Acaba ben ne hata yaptım’ diye düşünürken Atatürk, herkesin duyabileceği bir sesle, ‘Hmmm! Bu ne güzel ses. Hadi bakalım durma devam et’ dedi. Emre uyduk, devam ettik. Nasibin Mehmet Yürü’nün ‘Seni candan severim, aşkına kurban olurum’ ve Çorlulu’nun ‘Aldı beni aldı beni iki kaşın arası’ şarkısının peşine bir de türkü okudum: ‘İzmir’in içinde civanım vurdular beni’. Masa büyük bir keyif içindeydi. Herkes coşmuştu. Tahminime göre icra şeklimin farklılığı dikkat çekmişti.
Ben hicaza geçmek için durduğumda bana döndü tekrar, ‘Çok güzel, çok güzel, hadi devam edelim,’ dedi. Bütün korkum ve heyecanım geçmişti. Zaten Nubar Tekyay keman taksimiyle hicaza geçişi yapıyordu. Önce Nasibin Mehmet Yürü’nün ‘İptilayı derd-i aşkın var mı doktor çaresi’ ve devam ettim. Vakit oldukça geç olmuştu. O zaman bana, ‘Hadi bakalım, şimdi Rumeli türküsü’ dedi. Ben de hemen türkülere başladım. ‘Estergon kal’ası bre dilber aman su başı durak’, ‘Alişimin kaşları kara’, ‘Gide gide yarelerim delindi’, ‘Köşküm var deryaya karşı’ ile devam ettik.
Sabahın ilk ışıkları görününce sofradan kalktı. Saz sustu, böylece benim için endişeyle başlayan gece büyük bir keyifle sona ermişti. Herkes gibi ben de ayağa kalktım. Giderken bana defteri uzattı, ‘Çok teşekkür ederim Müzeyyen Hanım,’ dedi ve ayrıldı.
Müzeyyen Senar bu tanışmadan sonra dört sefer daha Atatürk tarafından davet edilmiş ve bu davetlerde şarkı söylemiştir. Bütün bu yaşananların üzerinden yıllar geçmiş olsa da, özellikle de Müzeyyen Senar hayranları için bu ilk karşılaşma ve akabinde gerçekleşen dört buluşma her daim ilgi odağı olmaya devam edecektir.
Kaynakça:
- Dikici, R. , Müzeyyen Senar Efsanesi: O bir devdi, bir devirdi, Remzi Kitabevi Şubat 201
- Görseller: Bursa, Bursa’da Müzeyyen Senar’ın Anısına Özel Sergi, Bursa’da Müzeyyen Senar’ın anısına özel sergi – Bursa.com (Erişim Tarihi: 08.11.2021)


