Kemal Basmacı ve Zebercet: “Masumiyetin Anayurdu”nda Yetim Kalmak

Editör:
Sena Yiğit, Sibel Sancaklı

Bir çoğumuzun adına aşina olduğu ve okuyan kişilerin pek çoğunda “Acaba gerçek bir hikâye mi?” sorusunu uyandıran Orhan Pamuk‘un 2008 yılında yayımlanan Masumiyet Müzesi adlı post-modern romanı Kemal Basmacı karakteri ile Türk Edebiyatına unutulmaz bir karakter kazandırmıştır. Seksen üç bölümden oluşan bu romanla birlikte okuyucu hem romanın geçtiği zamanlarda kaybolur hem de yazarın işlediği temalarda derinlemesine bir sorgulama yaşar. Kimilerine göre eser; bir aşk romanı olarak görülse de kimilerine göre ele aldığı aşk, dönemin siyasi atmosferi ve İstanbul’un sosyo-politik yaşantısı, Batılılaşma, cinsellik ve müzecilik gibi konular ile bir dönem romanı olarak değerlendirilir.

Edebiyatımıza incelikle işlenmiş başka bir karakter kazandıran Yusuf Atılgan‘ın 1973’te yayımlanan Anayurt Oteli adlı romanı ise okudukça insanı derinliklerine alan Zebercet ile tanışmamıza vesile olmuştur. Romanı okurken iliklerimize kadar işlemiş olan öfke, anlamlandıramama ve neden soruları Zebercet’in bilindik kahramanların aksine hafızalarımızda anti kahraman olarak yer etmesine neden olur. Hepimizin zaman zaman içerisine düştüğü psikolojik olarak topluma karşı yabancılaşma ve yalnızlık temalarına kalın harflerle vurgu yapan yazar; rutinleşmiş hayatlardan, yozlaşmış ve birbirinden kopuk olan toplumun tükettiği insan biçimlerinden oluşan bir karakter yaratmıştır.

“Masumiyetin Anayurdu”nda yetim kalmış olan bu iki karaktere derinlemesine bir bakış atmadan önce hikâyelerini şekillendiren olay örgülerine kısaca göz atmakta fayda var.

Kemal Basmacı ve Masumiyet Müzesi

Orhan Pamuk'un Masumiyet Müzesi adlı romanının ana karakteri Kemal Basmacı
Orhan Pamukun Masumiyet Müzesi adlı romanının ana karakteri Kemal Basmacı Yapı Kredi Yayınları

“Hepimiz en olmadık kişiye tutuluyoruz.”

1975-2004 yıllarında geçen romanın baş karakteri olan Kemal Basmacı, İstanbul’un zengin ailelerinden birinde doğmuş; iyi bir eğitim almış, 30 yaşlarında ve tıpkı kendisi gibi sosyo-ekonomik bir perspektife sahip olan Sibel ile nişanlıdır. Kemal’in hayatı tek düze giderken bir gün nişanlısı Sibel’e alacağı çanta için Şanzelize Butik’e girmesi ile değişir. Bu butikte uzaktan akrabası olan Füsun ile karşılaşır. O andan itibaren Kemal’in hayatı bütün ezberleri ile birlikte yıkılır. 18 yaşındaki Füsun’u görür görmez aşık olan Kemal, ona özel matematik dersleri vermek bahanesiyle Merhamet Apartmanı’ndaki dairede buluşmaya başlar. Kemal’in nişanlanması sonrasında derslere gelmemeye başlayan Füsun’u görememek, Kemal’in hissettiği aşkı son derece saplantılı bir hale dönüştürür. Ona ulaşamamanın verdiği ızdırap ile kendine ait bir dünyayı kurmaya başlayan Kemal’in değişimini ve çektiği aşk acısını fark eden nişanlısı Sibel, onu bu durumdan kurtarmak istese de çabaları sonuçsuz kalır ve nişanı atar.

Eserde Füsun bir başkası ile evlenmiştir. Feridun isimli içgüveysi olan bu adam bir film çekme çabasındadır. Bunu bir fırsat olarak gören Kemal de Feridun’a maddi destek sağlamaya başlar. Filmde Füsun’un da oynama bahanesi ile Füsunların evine 8 yıl boyunca rahatça girip çıkar. Ona dokunamasa ve uzaktan izlese bile bu süre zarfında Kemal takıntılı bir şekilde Füsun’un değip dokunduğu hemen hemen her eşyayı alır ve saklamaya başlar. Feridun’un Füsun’u başka bir kadınla aldatması ile biten evliliklerinin ardından nihayet hayallerindeki aşkına kavuşacağını düşünen Kemal, usulüne uygun bir şekilde annesi ile birlikte Füsun’u istemeye gider.

Nişan öncesi bir Avrupa seyahatine çıkma kararı alınır. Vize işlemleri hallolduktan sonra gece bir otelde kalınmasına karar verilir. Gece Kemal’in odasına gelen Füsun’un kulağında yıllar önce tekini kaybettiğini sandığı; aslında Kemal’in alıp sakladığı küpesi takılıdır. Bunca zaman Füsun’a ait her bir ayrıntıyı fark eden Kemal, bunu fark edemez. Füsun ise bu fark edilmemeyi kabullenemez. Sabaha karşı alıp başını giden Füsun’a arabası ile yetişen Kemal, Füsun’u yalnızca dönüş yolunda arabayı onun kullanması şartı ile ikna edebilir. Dönüş yolunda Füsun’un kullandığı araba ile kaza yaparlar ve bu kazada Füsun ölür.  Füsun’un ölümü sonrasında bunca yıldır ona dair toplandığı bütün eşyaları bir araya getirebileceği bir müze kurma fikriyle yola çıkan Kemal, yazar Orhan Pamuk ile bir araya gelir ve hikâyesini ona anlatarak bir roman yazmasını ister.

Zebercet ve Anayurt Oteli

Yusuf Atılgan'ın Anayurt Oteli adlı romanının ana karakteri Zebercet
Yusuf Atılganın Anayurt Oteli adlı romanının ana karakteri Zebercet görüntüdergicom

“Ne çok yalan söyleniyordu yeryüzünde; sözle, yazıyla, resimle ya da susarak.”

1963 yılının Türkiye’sine uzanan bu romanda, ana karakter olan Zebercet‘e ve en çok da onun iç dünyasına yolculuk yaparız. Hayatını bir tren istasyonunun yakınlarında bulunan Anayurt Oteli‘nde geçiren Zebercet’in dünyası yalnızca bu otel kadardır. İsmine has olarak kendisinin bir evi olmayan Zebercet, bu otelde doğmuş ve bu otelde yaşamına son vermiştir. Dolayısıyla bu otel Zebercet’in “anayurdudur”. Askerlik dışında bu otelden nadiren çıkan Zebercet, ilkokuldan sonra annesini, askerlik dönüşü sonrasında ise babasını kaybedince otelin idaresine geçer.

Hayatını otelin idaresi ile ilgilenirken tekdüze bir yaşantı şeklinde sürdüren Zebercet‘in yaşamı bir gece gecikmeli Ankara treni ile otele gelen kadınla birlikte değişir. Hakkında kimlik vermediği için bir bilgiye sahip olamasa da otelde yalnızca bir gece kalan bu kadına karşı takıntılı bir ilgi duymaya başlar. Kadın otelden ayrıldıktan sonra Zebercet onun dokunduğu hiçbir şeyin yerini değiştirmez. Odayı ve odadaki tüm eşyaları aynı şekilde bırakır. Ona duyduğu ilgiyle beraber yaşamının ne denli anlamsız olduğunun farkına varmaya başlar ve bunu değiştirmek adına insanlık için küçük olsa da kendisi için büyük adımlar atar. Kendi fiziksel görümünü değiştirmeye başlaması bile kadının bir gün otele geri döneceği umuduna dayanmaktadır. O zamana kadar duygudan yoksun bir cinsel birliktelik yaşadığı otelin ortalıkçısı olan Zeynep’ten başka kimseye yakınlık duymayan Zebercet, artık insanlarla iletişim kurma çabasına girerken bir yandan da kendisine yabancılaşma sürecini yaşamaktadır.

Bir hafta süren bu bekleyişin ardından umudu da biten Zebercet, kadının otel odasında unuttuğu havlusuyla şizofrenik bir şekilde cinsel fantezilerini gerçekleştirir. Yaşadığı duygusal eksikliğin farkına varan ve bunu bir türlü dolduramayan Zebercet, otele müşteri kabul etmemeye başlar. Rutinlerinin dışına çıkarak bir meyhaneye, ardından horoz dövüşlerinin yapıldığı kahvehaneye gitmeye başlar. Burada Ekrem isimli bir gence karşı cinsel yakınlık duyar. Onunla beraber sinemaya gitse de açılamaz. Bir süre sonra bunca yıldır hayatında anlamı olan eşyaları ve kişileri teker teker ortadan kaldırmaya başlar. Bir gün ortalıkçı kadın Zeynep ile birlikte olmak ister; fakat bu sefer öncekilerden farklı olarak Zeynep’in uyanık olmasını ister. İlişkiye girmekte başarısız olan Zebercet, tüm öfkesi ile birlikte önce Zeynep’i ardından da otelin kedisini öldürür. Zeynep’i ne kadar saklayabileceğini ve ondan nasıl kurtulabileceğini düşünse de kendi düşüncelerinden ne yaparsa yapsın kaçamayacağına karar verir. Yargılanmaktan da korktuğu için bir gece kendisini asarak bu hayata veda eder.

Aşk ve Saplantı Hali

Masumiyet Müzesi'nde Kemal Basmacı'nın Füsun'a dair biriktirdiği eşyalar
Masumiyet Müzesinde Kemal Basmacının Füsuna dair biriktirdiği eşyalar müzelerorg

“Senin aşk zannettiğin şey geçici bir takıntı…”

Genel olarak bakıldığında edebiyatımızın bu eşsiz iki karakterinde benzer bir şekilde aşkın saplantılı halleri ilk gözümüze çarpan unsurdur. Bu anlamda her ikisinde de en belirgin olarak gözüken özelliklerin başında psikolojik olarak obsesif-kompulsif özellikler taşımaları gelir. Aşık oldukları kadınlara gösterdikleri saplantılı hal, onlara ait eşyaları kendileriyle özdeşleştirme, o eşyaları aşık oldukları kadınların en son kullandığı biçimlerde saklama eğilimleri, yanlarında o kadınlar yokken dahi onları sürekli olarak düşünme halleri bu özelliklerini daha görünür kılar.

Karakterlere yalnızca bu yönleri ile bakıldığında her ikisinde de itici yönleri, diğer bir ifade ile onları neden anti-kahraman olarak nitelendirdiğimizin sebepleri gözüküyor olsa da; aslında romanın derinliklerinde karakterlerin her ikisinin de mevcut bulundukları düzen içerisinde kendilerini var edemediklerini görürüz. Bu sebeple aşık olma duygusu onlarda bir kırılma noktası yaratır. Böylece kendilerini onlarla var etmeye çalışma ya da anlamlandırmaya çalışma çabaları, kafamızdaki neden sorularına bir nebze olsa da cevap bulmaya yardımcı olur.

Yalnızlaşma

Anayurt Oteli'ndeki Zebercet'in ruh halleri
Anayurt Otelindeki Zebercetin ruh halleri sanatkaravanıcom

“Bedenin dayanma gücünü zorlamak da bir çeşit intihar değil miydi?”

Kendi içlerinde yalnızlığı en derinlerinde hisseden bu iki karakter aşkın kendilerinde yarattığı derin anlamla birlikte yalnızlıklarından kaçma eğilimindedir. Bu noktada her iki yazarın karakterlerde yaratmış olduğu bir ikilem söz konusudur. Bu da aslında kendilerini aşk kavramı ile bir itici güç sayesinde yeniden anlamlandırmaya çalışırken yine kendilerini derin bir yalnızlığa hapsetmeleridir; çünkü bu iki karakter de toplumun yozlaşmış düzen ve fikirlerinde kendilerini ifade edebildiklerini düşünmezler.

Fetişizm

Kemal Basmacı'nın aşkı Füsun'un içtiği sigara izmaritleri
Kemal Basmacının aşkı Füsunun içtiği sigara izmaritleri aydınlıkyuzblogspotcom

“İzmaritin onun dudaklarına değmiş ucunu, tıpkı bir yaraya dikkatle pansuman yapan şefkatli bir hemşire gibi, yanaklarıma, gözlerimin altına, alnıma, boynuma hafif hafif dokundurdum.”

Kemal Basmacı’nın Füsun’a olan aşkında fetişt ögelere roman boyunca yer verildiğini görürüz. Hatta roman sonlarına doğru müze kurulması fikri de bu fetişizmin bir ürünü olarak karşımıza çıkmaktadır. Kemal’in saplantılı aşk halinin sigara izmaritlerinden küpeye, evdeki küçük biblolardan tuzluğa kadar uzanan Füsun’un temas ettiği pek çok eşyayı alması ve hatta çalmaya başlayıp yerine para koyması bunların en temel örneklerini oluşturmaktadır.

“Keskinlere gidip sofralarına oturduğumda sekiz yılda, Füsun’un 4213 sigara izmaritini saklayıp biriktirdim…” (Pamuk, 438)

Her iki karakter de bir bağlamda kendi kişisel müzelerini kurmuştur aslında; ama bunu farklı şekillerde gerçekleştirirler. Kemal Basmacı’nın Füsun’a dair eşyaları toplaması ilk başlarda gizliden yapılan bir davranış biçimi olsa da yıllar geçtikçe Füsun’un ailesi tarafından bu durumun fark edilmesi ve ses çıkarılmaması söz konusudur. Zebercet ise otel odasında benzer duygularla hareket ediyor olsa da bunu gizlemeyi tercih etmiştir; çünkü onun kültüründe Avrupa tarzı bir müzecilik anlayışından daha çok Anadolu coğrafyasının yadırgayıcı ve yargılayıcı anlayışı söz konusudur.

Diğer taraftan Zebercet’in gecikmeli Ankara treni ile yalnızca otelde bir gece kalan kadının odasında bıraktığı eşyaların düzenini değiştirmemesi, çay içtiği bardağa değen ruja dudaklarını temas ettirmesi, açık olan lambayı bile örtmemesi yine benzer saplantılı hali bizlere göstermektedir. Özellikle kadının otel odasında unuttuğu havlu ve yattığı yastık ile cinsel bir tatmin peşinde koşan Zebercet’in şizofrenik ögeleri de taşıdığı görülmektedir.

Çocukluk Deneyimleri ve Aile Dinamikleri

Zebercet ve Anayurt Oteli
Zebercet ve Anayurt Oteli obicimsinemacom

“İstemeden kirleniyor insan…”

Her iki karakterin roman boyunca geçmişlerine bakıldığında aile üyelerinin kendilerinden beklentileri ve kendilerine yöneltilen söylemlerin üzerlerinde oluşturduğu baskıyla karşılaşırız. Kemal Basmacı’nın zengin bir aileden gelip aile şirketinde ağabeyinin gölgesinde ilerlemesi bir yana kendisini ağabeyi kadar öne çıkartamıyor oluşu; babasının evli olmasına rağmen geçmişte yaşamış olduğu ve yıllarca süren gizli ilişkisi gibi ögeler ile birlikte annesinin ailelerine ve sosyal çevrelerine göre bir gelin adayı istemesi ile Kemal’in hayatı şekillenmektedir. Zebercet’in ise ailesinden kalan eski köşkte otelin işletmesini devralması, yedi aylık doğması sonucunda annesinin rahminden bile atılmış olması düşüncesi, babasının onu sabırsız olarak nitelendirmesi, akrabalarının ölüm şekilleri ve isminin anlamı bile onun hayatının şekillenmesinde büyük rol oynamıştır.

Her iki karakterin saplantı denilebilecek düzeyde aşk olgusu üzerinden kendilerini var etme çabaları ve hayatlarının aşık olasıya kadar ne denli anlamsız olduğunu fark etmeleri ise tam da bu noktada kendini göstermiştir. Onlar bunca zamandır onlara aile üyeleri ya da çevreleri tarafından sunulan öğreti ve doğrular ile hareket etmiş; ama bir nokta da artık isyan bayraklarını kendilerince çekmeye çalışmış iki karakterdir.

Çevre ve Yabancılaşma

Merhamet Apartmanı'nda Kemal Basmacı'nın kaldığı oda
Merhamet Apartmanında Kemal Basmacının kaldığı oda sabitfikircom

“Dünya umurumda değildi, çünkü her şey zaten fazlasıyla lüzumsuz ve kabaydı.”

Her iki karakterin de çevresiyle kurduğu ilişki içtenlikten uzaktır; çünkü kendilerine içten olmayan ya da yozlaşmış gelen bu insanlarla yapay bağ kurmanın dışına çıkamazlar. Kemal Basmacı toplumla aynı düşünüp onlar gibi olmayı reddeden bir yapıdayken, Zebercet ise başkaları gibi olmayı reddetmek yerine, her ne kadar denese de başkaları gibi olamamanın sıkıntısını yaşar.

“Otelden pek seyrek çıkardı. (…) yılda ya da iki yılda bir terziye, altı ayda bir keselenmek için hamama, dört haftada bir saç tıraşına, ayda bir postaneye giderdi.” ( Atılgan, 21)

Kemal Basmacı’nın nişanlısı Sibel ile kurduğu ilişki yapay, samimiyetten uzak ve çevre baskısı ile oluşturulmuş bir ilişkiden ibaretken; Zebercet’in ortalıkçı kadın Zeynep ile kurduğu ilişki ise karşılıksız, duygudan uzak ve yalnızca onun tatmininden oluşur. Karakterlerin toplumla olan ilişkilerinde de bariz bir yabancılaşma söz konusudur. Kendi yaptıklarını anlamlandırma çabasından çıkmış, toplumun belirlediği kuralları ise değerli görmeyen bu iki karakter gitgide kendilerine bile yabancılaşmaya başlamıştır.

Aşk Masumiyetin Anayurdu Mudur?

Orhan Pamuk ve Yusuf Atılgan
Orhan Pamuk ve Yusuf Atılgan söylentidergicompazartesi14com

“Yeryüzünde tek gerçek değerin kendisine verilmiş bu olağanüstü yaşam armağanını korumak, her şeye karşın sağ kalmak, direnmek olduğunu mu anladı giderayak?”

Kemal Basmacı’nın Şanzelize Butik’e girmesi ve Zebercet’in bir perşembe gecesi otele gelen kadın ile birlikte değişen hayatları her iki karakterin de yaşam rutinlerinden çıkmalarına sebep olmuştur. Bu rutinler değişirken ikisi de bir kez olsun “Nasıl olacak?” diye sormamış, yolun nereye gideceği ile ilgilenmemişlerdir. Çünkü onlar hayatlarında ilk defa kendilerine bir örümcek ağı gibi örülmüş olan çeperlerinden sıyrılabilme içgüdüsünü kendilerinde hissetmişlerdir. Hissettikleri bu güdüleri onlara ilk defa içlerinde bunca zamandır anlamlandıramadıkları boşluğu hatırlatmıştır. Farkına vardıkları bu yokluk hissi onların ruh yaralarına dokunarak ikisinin de hayatında geri dönülemeyecek noktalara sebebiyet vermiştir.

Her iki karakterin karamsarlığa yakın olan ruh halleri ve “bekleyen” yapıları onları benzer kılsa da Kemal Basmacı’nın Zebercet’e kıyasla çok daha gözü kara ve kimin ne dediği umurunda olmayan bir yanı vardır. Zebercet ise çok daha içe dönük ve çekingen bir yapıdadır. Bu sebepledir ki; Zebercet en sonunda intihar ederken, Kemal Basmacı hayatının merkezine oturttuğu Füsun’un ölümünden sonra dahi yaşamına devam edebilmiş ama bu geriye kalan yaşamı yine Füsun’u kendi dünyasında yaşatarak devam ettirebilmiştir.

Diğer taraftan Kemal Basmacı’nın duygusal bağlanma biçimi genel itibariyle güvensizlik üzerine kuruluyken; Zebercet’te ise bu biçim çekingen olarak görülmektedir. Her iki karakteri tetikleyici öge ise aşktır. Zebercet karakteri obsesif özellikler gösterse de aşık olduğu kadınla karşılaşınca bu tür davranışlarını otelin dışına çıkmaya başlayarak bırakma çabasında olduğu görülmektedir. Kemal Basmacı da ise bu durumun tam tersini görülür; çünkü onun hayatında aşk duygusu oluşmaya başladıktan sonra obsesif özellikler ortaya çıkmaya başlamıştır.

Zebercet hayalindeki aşka kavuşamamış, kendisinin bu toplumda kabul göremediği gerçeği ile giderek yüzleşmiş ve sönen bir mum gibi bu hayattan geçip gitmiştir. Fakat Kemal Basmacı karakteri tam aksine hayalindeki aşka kavuşmuş ve fakat kavuştuğu an bunca zamandır her bir detayını ilmek ilmek dokuduğu ayrıntıları gözden kaçırmıştır. Bu kaçırış onu sevdiği kadından koparmıştır. Bu sebeple; her iki romanı bitirdiğimizde kafamızda aşkın bu kadar masum olmadığı gerçeği ile bir kez daha karşılarız. Her iki karakter aşık oldukları anda kendilerini yenilenmiş gibi hissetseler de zamanla kendi girdaplarında savrulmuş ve iç dünyalarının labirentlerinde kaybolmuştur. Elbette onlara bu zemini hazırlayan pek çok tetikleyici; geçmiş travmalar, aile ve çevre faktörleri de devreye giriyor olsa da aşkın o kadar da masum bir duygu olmadığını ve hatta çoğu zaman kişinin dünyasını altüst eden psikolojik bir deprem yarattığına şahitlik ederiz.


Kaynakça

Pamuk, Orhan. Masumiyet Müzesi. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2013.

Atılgan, Yusuf. Anayurt Oteli. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2010.

“Anayurt Oteli ve Zebercet”. Edebiyathaber. Web. 14.03.2025

“Tutkulu Aşkın Karanlık Yüzü: Masumiyet Müzesi Karakter Analizi”. Soylukubra. Web. 14.03.2025

“Zebercet Unutulmaz”. Ufuklüker. Web. 14.03.2025

Zariç, Mahfuz. “Postmodernist Yapısal Eleştiri BağlamındaOrhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi Adlı Romanı”. Yaşam Bilimleri Dergisi 4. 2 (2014): 49-52.

Kapak görseli

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Morlara Bürünmüş 8 Albüm Kapağı Tasarımı

Mor renginin hâkim olduğu 8 albüm kapağını inceliyoruz.

You Final Sezonu İncelemesi: İyilerin Kazandığı Dünyada Mutlu Bir Son

You, final sezonuyla izleyicilerine veda ederken Joe Goldberg'in hikâyesi sona eriyor.

Nickel Boys Film İncelemesi: Deneysel Sinema ve Tarihin Birleşimi

2025 Oscar Ödülleri'nde ilgi gören Nickel Boys, iki siyahi gencin bir reform okulunda yaşadıklarına odaklanıyor.

Orhan Kemal – Nâzım Hikmet’le 3,5 Yıl | 22 Alıntı

Türk edebiyatının iki büyük ustası Nâzım Hikmet ve Orhan Kemal'in Bursa Cezaevi'nde koğuş arkadaşlığı yaptıkları yıllara ve sonraki mektuplaşmalarına değinen Nâzım Hikmet'le 3,5 Yıl kitabı, Kemal'in kalemiyle çok içten ve etkileyici bir üslupla okurun karşısına çıkıyor.

İskenderiye Kütüphanesi: Efsane ve Gerçek

Efsane ve Gerçeğin ortak noktası, tarihin tozlu raflarına kaldıramadığı bilgi yuvası: İskenderiye Kütüphanesi.

İstanbul Ansiklopedisi Dizi İncelemesi: Kalabalığın Yalnız İnsanları

İstanbul Ansiklopedisi, büyülü İstanbul sokaklarında hem hayat bulmanın hem kaybolmanın öyküsünü anlatıyor.

Söylenti Edebiyat Editörleri Bu Ay Neler Okudu?

Söylenti Edebiyat editörleri olarak her ay neler okuduğumuzu, nelerin altını çizdiğimizi yakından incelediğimiz serimizin nisan ayı listesi ile karşınızdayız!

Yelpazeli Kadın (1918) Tablo Okuması: Gustav Klimt’in Son Eseri

Yelpazeli Kadın tablosu, zarafeti ve özgünlüğüyle hem sanat tarihine hem de Klimt'in kariyerinde büyük bir önem taşımaktadır.

Dante’nin İlahi Komedyası’nda İnsanlığın Mitolojik ve Manevi Seyahati: Kayboluşun Karanlığı ve Kurtuluşun Işığı

Dante’nin İlahi Komedyası; insanlığın ahlaki seçimlerini sorgulamasına, içsel çatışmalarını aşmasına ve evrensel sorulara yanıt bulmasına rehberlik eder.

Kırmızının Tonlarına Bürünmüş 7 Yabancı Albüm Kapağı

Temalarında kırmızı renginin ön planda olduğu ve gizli anlamlarıyla bizi farklı yolculuklara çıkaran albümleri sizler için derledik.

Editor Picks