“Birine aşık olmak, gözü bağlı olarak bir uçurumun kıyısında yürümek demektir.
Başına neler geleceğini asla bilemezsin; sonu ölüm de olabilir, cinayet de, intihar da…”
Zülfü Livaneli‘nin üzerinden yıllar geçmesine karşın, okuyucunun zihninde etkileyici konusu ve ters köşe olay örgüsü ile yer edinmiş romanlarından biri olan Kardeşimin Hikayesi, popülerliğini koruyarak en çok okunan kitaplar arasındaki yerini almaya devam ediyor. Okuyucunun kitapla bütünleşerek özümsemesi, bizleri hikaye ve karakterlerin derinliklerine inmekten alıkoyamıyor. Kurgu dünyasındaki yerimizi alıp okuyucuyu kitaba bağlayan karakterlerin görünmeyen detaylarını açığa çıkartıyoruz.

Ahmet
Kitap, Ahmet‘in komşusu Arzu‘nun vermiş olduğu bir davette öldürülmesi haberiyle çarpıcı bir başlangıç yapıyor. Ahmet’in haberi öğrenişinin ardından, kendisine anahtar kelimeler belirleyip, vereceği tepkilere adeta düşünerek karar verişi, okuyucuya daha ilk sayfadan alışılmışın dışında bir hikaye okuyacağının sinyallerini veriyor. Çoğunlukla Ahmet’in iç sesinden oluşan kitap, karakterimizin gizlerini aralayarak okuyucunun zihninde şekillenmesine neden oluyor. Böylece okuyucuya Ahmet hakkında düşünecek daha fazla zaman tanınıyor.
Evindeki düzen; havaya göre sıraladığı gömlekleri, kategorize edilmiş kitaplarıyla Ahmet, yer yer biz okuyucuların zihninde kontrolünü kaybetmekten kaçınan bir karakter olarak canlanıyor. Beraberinde Ahmet’in, okuyuculara onun hakkında düşünmemizi istediği şeyleri adeta bildirerek kendini bu kadar anlatışının teorimizi desteklediğini söylemek bizce mümkün.
Her bir karakterin Ahmet’in hayatında bir duyguya tekabül ettiği hikayede aşk, ortak paydada yer alarak kitabın yapı taşını oluşturuyor. Livaneli‘nin kaleminden aşk hakkında yazılmış teorileri okurken; Ahmet’in aşkı tehlikeli buluşu, kitap boyunca şekillenen hikayede neredeyse her karakter üzerinden detaylandırılıyor. Her ne kadar hikaye, karakterimiz Ahmet için temelde aşkın tehlikeli oluşu olsa da o doğrultuda kalmıyor. Duyguları olmadığını sıklıkla yineleyen birinin ölüm hakkında insanlar, duygular ve aşk hakkında düşünceleri ve yazdıkları okuyucuları da bu konuda düşünmeye iterek birden fazla konuya dokunuyor.
Gazeteci Kız
Adını kitabın sonlarına doğru öğrendiğimiz gazeteci kız, Ahmet’in kapısını Arzu’nun cinayet nedenini araştırmak için çalıyor. Okuyucunun kafasında, cinayet işlenen yere gidip bilgi toplamaya çalışmasından çıkarımda bulunabileceğimiz gibi mesleğinde yer edinmek için çırpınan genç bir kız canlanıyor. Ahmet’in kızın kalması için anlatmaya başladığı Kardeşinin Hikayesi’nin, genç kızı orada tutmaya yetmesi her fırsatta Ahmet’in garip biri olduğunu söylemesine engel olmuyor. Ahmet’in kendini çokça anlatarak kendisine ördüğü sınır çizgisinin, gazeteci kız tarafından zorlanışı, her karakterin bizce bir duyguya tekabül ettiği kitapta Gazeteci kız gençliğinin getirmiş olduğu tüm o taze, keskin ve kararlı duyguların bir karşılığı olarak hikayeye nüfus ettiği sonucuna ulaşmamıza neden oluyor.
Bizce görmezden gelemeyeceğimiz detaylar arasında olan bir konu da kitaptaki karakterlerin düşüncelerine her zaman direkt olarak ulaşamıyor oluşumuz. Kitapta diyaloglara yer verilse de diğer karakterin düşüncelerini Ahmet’in zihin süzgecinden geçirerek kurgulamasıyla okuyuşumuz bizce kurgunun yanında bir kere daha Ahmet’in kontrol duygusuna atıfta bulunuyor.
Hatice Hanım: Evin Temizlik Görevlisi
İlk sahneden kitaba dahil olan Hatice Hanım, Ahmet’in evine giren sayılı isimlerden biri. Karakter olarak alışılmış kalıpları sürdürerek ailesine bakmak için çalışan, bir yandan da kasabanın haberlerinden çokça haberdar olan bir karakter olarak okuyucuya ulaşıyor. Hatice’nin kasaba sakinleri ile olan etkileşimi Ahmet’e haber niteliği taşıyor. Akıllara yerleşmiş klişelerin bir sonucu olarak okuyucunun aklında katil “Hatice olabilir mi?” düşüncesinden başta bizlerin de çok uzaklaşmadığını söylemek mümkün. Devamında Mehmet’in hikayesine odaklandığımız sayfalarda bu konunun okuyucu için rafa kalkmasıyla teorilerimiz de çürümüş oluyor.
Muharrem
Hatice’nin üç çocuğundan ilki olan Muharrem, Ahmet’in evine giren sayılı kişilerden bir diğeri. Hatice’nin ricası üzerine Muharrem’e İngilizce öğreten Ahmet’in sıklıkla Muharrem’in öğrenmekte zorluk yaşadığından bahsedişini anımsıyoruz. Muharrem, kitabın kritik bir detayını oluştursa da karakterin ağızından yada düşüncesinden meydana gelen diyaloglar okumuyoruz. Muharrem de kitaba sahip olduğu saf duyguların kontrolsüzlüğünün nasıl sonuçlara neden olabileceğinin bir kanıtı olarak dahil oluyor. Böylece aşkın başka bir formuna, belki de en tehlikelisine şahit oluyoruz.
Svetlana
Arzu’nun bebeğine bakmakla görevli olan Svetlana, olayın kurbanlarından biri. Arzu’nun ölümünün ardından Svetlana’da katil olabilecekler listesinde ön sıralarda yer alıyor. Ahmet’in gazeteci kıza adeta gerçekmişçesine anlattığı hikayede Arzu, Svetlana ve Arzu’nun kocası Ali arasında aşk üçgeni oluşturuşu, cinayet için biz okuyuculara yeterli bir neden olsa da kitap ilerledikçe teorilerimiz rafa kalkıyor. Bu noktada Ahmet’in ürettiği kurgunun gerçekçiliğine, gazeteci kız açısından da kendisinde yaratmış olduğu korku ve endişeye şahit oluyoruz.
Maktul Arzu
Arzu hakkında kitapta çoğu karakterin bir fikri olsa da kendisinin gerçekte ne düşünüp hissettiği bir gizem. Başka bir açıdansa iletişimlerinden dolayı okuyucu olarak Ahmet’in perspektifinden karakteri yorumlayabilme imkanına sahip oluyoruz. Arzu’yu Podima‘ya getiren şeyin aşk olması gibi yaşamına son veren şeyin de aşk oluşu kitapta kurulan trajik bir hikaye. Ölümüne neden olan aşkın Arzu’nun şehirde yaşadığı ilişkilerin sonucu olduğu düşüncesinde kocası dahil her karakter ortak paydada buluşuyor fakat Arzu’yu tüm saf duygularıyla seven Muharrem’in aşkı zehirliyor. Gazeteci kız başta olmak üzere tüm kasaba sakinlerinin odağında bu olsa da Ahmet’in odağında hiçbir zaman cinayet olmuyor. Arzu’nun hikayesi, Mehmet’in gizlerine yolculuğa çıkışımıza eşlik eden bir basamak.
Mehmet
Adını ilk sayfadan itibaren defalarca duyduğumuz Mehmet‘in hikayesinin detaylarına, gazeteci kızın sorusu ile inmeye başlıyoruz: “Mehmet nasıl biri?” Kitapta sıkça kullanılan “garip” kelimesi bir kez daha Ahmet’in ağzından “O… nasıl desem garip bir insandır.” sözcükleriyle çıkıyor. Ahmet’in kardeşini anlatırken korunmaya, kollanmaya muhtaç biri olarak görmesi ve ardından Rusya’ya gidişiyle onu da yanına aldırması Ahmet’in koruyucu bir konumda olduğunu okuyucu olarak gözlemleyebildiğimizi söyleyebiliyoruz.
Bu ana kadar objektif olarak yorumlamak adına Ahmet ile Mehmet‘in hikayelerini birbirine karıştırmadığımız analizimizde, başından beri Mehmet‘in aslında kendi hikayesini anlatışı tüm bu yaşananların ardındansa Ahmet’in kimliğine sığınışı gerçeğiyle baş başa kalışımız parçaları tamamlamamıza neden oluyor. Böylece okuyucunun kitap boyunca yaptığı çıkarımlar yeni anlamlar kazanıyor.
Olga
Mehmet’in adını bile bilmeden vurulduğu Olga‘yı kapı kapı gezerek arayışları, ilk görüşte aşkın varlığını okuyucularına bir kere daha sorgulatıyor. Mehmet ve Olga‘nın aynı dili, dini paylaşmamalarına rağmen birbirlerine karşı olan hisleri aralarındaki tüm bu farklılıklara rağmen okuyucunun gözleri önüne seriliyor. Bu sevgiyi, gözleri ve hisleriyle büyüttükleri bir hikayede aşkın başka bir formunu, kara sevdayı okuyoruz. Hikayenin merkezinde yer alsa da Olga’ya Mehmet’in zihnindeki kalıntılarından ulaşıyoruz. Aynı dili konuşmayan çiftin arasında Ludmilla‘nın Mehmet’in aşk sözcüklerini Olga’ya çevirişiyle başta tüm büyüsüyle ilerleyen hikaye, aşkın derinleşmesiyle zehrini akıtıyor.
Ludmilla
Sayfaların arasında sessizliğini ve gizemini koruyan Ludmilla, Mehmet’in hikayesinin ön saflarında yer alıyor. Olga ile Mehmet’in birbirine olan aşklarından, günlük konuşmalarına ikisi arasında ortak bir dil yaratıyor oluşu bizleri bir gün bu olaydan sıkılacağını düşündürdüğünü söylemek mümkün fakat Mehmet’i hapse attıran kişinin o olacağını biz de düşünememiştik. Mehmet’in hikayesini okurken Ludmilla’nın düşüncelerine ve hislerine çok net bir şekilde ulaşabiliyoruz. Bunun nedenini Mehmet’in yaşadıklarında ve Ludmilla ile görüşmesinin ardından kafasında yankılananlarla bağdaştırabileceğimiz yorumunda bulunabiliyoruz.
Başta biz okuyucuların da Ludmilla’nın tüm sebeplerinin Mehmet olduğunu düşünürken aslında Olga’ya olan sevgisi oluşu ters köşe yaratıyor. Mehmet’in hesaplaşmak için Ludmilla’nın karşısına çıkışı ve Olga ile ikisinin arasındaki ilişkinin derinliği Mehmet’e, aynı zamanda okuyuculara yansıyor. Başta Ludmilla’nın kurmuş olduğu tuzaklara kızsak ve şaşırsak da tüm yaşananları ortadaki saf duygular ve aşk için tolere ettiğimizi söyleyebiliriz.
Ailesini trafik kazasında kaybedişi, hapishanede neden orada olduğunu bilmeden yaşadığı günler ve ardından kara sevdaya tutulduğu Olga’yı ebediyen kaybedişi Mehmet’in, kardeşi Ahmet’in bedenine sığınmasına neden oluyor. Böylece tüm bunlardan uzaklaşmak için kendine bir kaçış yaratıyor. Hikayenin başından beri kendi hikayesini anlatan Mehmet, anlattığı her bir detayda Ahmet’ten koparak gerçeğine kavuşuyor.
Kardeşimin Hikayesi; Mehmet’in, maktul Arzu’nun, temizlik görevlisi Hatice’nin ve okuyucunun hikayesi. Livaneli, kitabında insanların sahip olduğu duygulara; aşka, öfkeye, intikama değinerek insanlığın içinden bir ayna yansıtıyor. Bir kere daha duyguların her insana yeni bir tanım yazdırdığına şahit oluyoruz.