Karanlık dediğimizde genellikle aklımıza sadece ışığın yokluğu gelir. Oysa karanlık, statüleri, cinsiyetleri, yüz ifadelerini ve hatta sosyal rollerimizi bile silikleştirebilir. Görünürlüğümüz azaldığında, “Biz kimiz?”, “Nasıl davranırız?” ve “Başkalarıyla nasıl etkileşim kurarız?” gibi temel sorular zihnimizde dolanır. Böyle zamanlarda hem çevremizi hem de iç dünyamızı sorgulamaya başlarız. Karanlık ortamların insan davranışlarına olan etkileri, sosyal rollerimizin görünürlüğe ne kadar bağımlı olduğu ve görünmez olduğumuzda bile aynı kişi olup olmadığımız dijitalleşme ile günümüzün tartışma konularından biri haline gelmiştir.
Deneysel Perspektif: Karanlık Oda

Psikoloji alanında yapılan bazı deneyler, ışık ve gözetimde olan azalmanın bireylerin sosyal normlara uyum şekillerini ve davranışlarını nasıl etkilediğini gözler önüne sermiştir. Bu deneylerden biri, “Karanlık Oda Deneyi“dir. Deneyde, Kenneth Gergen ve arkadaşları, anonimliğin sonuçlarını araştırmak için gerçekleştirilmiş ve insanların anonim ve görünmez olduğu koşullarda nasıl davrandıklarını anlamayı amaçlamıştır.
Çalışmada, birbirini tanımayan sekiz kişilik gruplar, aynı anda farklı koşulları olan odalara alınmıştır. Bir grup tamamen zifiri karanlık ve yastıklı bir odaya alınırken diğer grup aynı tip bir odanın aydınlık halinde bulunmaktadır. Katılımcılara, istedikleri her şeyi yapabilecekleri, hiçbir kural veya kısıtlamanın olmadığı ve kimliklerinin tamamen gizli kalacağı garantisi verilmiştir. Deney süresince karanlık odadaki katılımcıların davranışları oldukça dikkat çekici olmuştur. Çünkü ilk başta utangaç ve çekingen olan katılımcılar, zamanla daha kişisel sohbetlere yönelmiş ve kısa sürede fiziksel temas ve yakınlaşmalar başlamıştır. Karanlık odadaki grupların, ışıklı odadakilere göre çok daha dışa dönük ve cana yakın davranmaya başladıkları gözlenmiştir.
Işık Açılınca Ne Değişir?

Karanlık Oda Deneyi; anonimlik ve görünmezliğin, bireyler üzerindeki sosyal kısıtlamaları kaldırma gücünü çarpıcı bir şekilde ortaya koymuştur. Işık ve yüz yüze etkileşimin azalmasıyla bireyler, toplumsal baskı ve yargılanma korkusu olmadan kendilerini daha rahat ifade edebilmişlerdir. Böylece karanlık, bireylere kendi benliklerini ortaya çıkarma olanağı tanımıştır.
Gergen’in deneyi, sosyal psikolojide “bireysellikten uzaklaşma” kavramına ışık tutmuştur. Ona göre bireyler, kimliklerinin belirsizleştiği yerlerde, kişisel sınırlamalar ve bastırılan duygulardan daha kolay sıyrılabilirler. Gergen’in çalışması, aynı zamanda bireysellikten uzaklaşmanın sadece olumsuz davranışları değil, yakınlık ve şefkat gibi olumlu davranışlara da vesile olabileceğini göstermesi açısından önemlidir. Gergen ve ekibi, karanlık odadaki katılımcılara sonradan birbirleriyle yüz yüze geleceklerini söylediklerinde fiziksel temas oranlarının azaldığını gözlemlemişlerdir. Bu da anonimliğin davranışlar üzerindeki belirleyici rolünü bir kez daha gözler önüne sermiştir.
Dijital Çağın Maskeli Balosu

Günlük yaşamımızda sıkça görünürlüğün azaldığı veya kimliklerimizin belirsizleştiği durumlar ile karşı karşıya kalırız. Bu durumlar bizi normalde sergilemediğimiz davranışlara itebilir. Anonimliğin etkilerine örnek verilecek olursa, tarih boyunca maskeli balolarda en belirgin şekilde rastlayabiliriz. Başlangıçta soyluların ve zenginlerin bir araya geldiği bu etkinlikler, zamanla halka da açılmıştır. Katılımcılar; maskelerinin ardında statülerini, unvanlarını ve kimliklerini saklamışlardır. Bu, baloya katılan bireylere günlük yaşamdaki katı kurallardan ve beklentilerden sıyrılma fırsatı sunmuştur. Benzer etkinliklerde hem ayrıcalıklı insanlar hem de halk, geçici de olsa kimliksizleşerek daha özgürce dans edebilir, flört edebilir veya normalde iletişim kurmayacakları kişilerle konuşabilmektedirler.
Günümüzün modern maskeli baloları olan gece kulüplerinde benzer bir etki olduğunu ifade edebiliriz. Loş ışıklar, yüksek müzik ve kalabalığın getirdiği anonimlik, insanların gündelik hayatta takındıkları maskeleri kolayca indirme imkanı sunabilir. Yargılanma korkusu veya toplumsal baskıdan sıyrılmış hisseden bireyler, karanlık oda deneyi nedirdaha cesur, daha dışa dönük ve daha spontane olabilirler. Bu noktada, anonimliğin artmasıyla özgürlük hissi de artar.
Günümüzün en belirgin “karanlık” örneklerinden biri sosyal medyadır. Fiziksel bir karanlık olmasa da anonim hesaplar üzerinden kurulan iletişim, kimliksizleşmenin psikolojik etkilerini modern bir şekilde gözler önüne serer. İnsanlar, gerçek kimliklerinin belli olmadığı sanal ortamlarda, gerçek hayatta asla söyleyemeyecekleri kadar sert, kaba veya incitici yorumlar yapabilir. Bu durum anonimliğin, bireyin üzerindeki sosyal sorumluluk ve ahlaki denetim mekanizmalarını nasıl zayıflatabildiğini gösterir. Sosyal medya karanlığı, bir nevi maskeli baloların dijital versiyonudur ve görünmezliğin insan doğasının farklı yönlerini nasıl ortaya çıkarabildiğini gösteren çarpıcı örneklerden biridir.
Işıklar Gidince Biz Kimiz?

Karanlık sadece kimliğimizi değil, aynı zamanda toplumun bize yüklediği rolleri de sorgulatır. Ünvanlarımız, statümüz ve sosyal maskelerimiz genellikle “göz önünde” olduğumuzda belirginleşen, belirli davranış kalıplarını ve beklentileri içerir. Peki, bu roller karanlıkta da devam eder mi?
Görünürlüğün azaldığı bir ortamda, bireylerin davranışları değişebilir. Toplumsal beklentilerin baskısından uzaklaşan insanlar, kendilerine dayatılan rollerden sıyrılarak daha özgün bir şekilde davranabilir. Bir yönetici, karanlıkta patron rolünden çıkarak daha samimi ve esprili bir sohbetin parçası olabilir. Toplumun “otorite” veya “başarı” beklentilerinden uzaklaşan bir birey, daha rahat ve içgüdüsel davranabilir. Bu durum, toplumsal rollerin büyük ölçüde görünürlük ve sosyal kontrol üzerine inşa edildiğini düşündürür. Başkalarının bizi izlediğini ve yargıladığını hissetmediğimizde kim olmamız gerektiği konusunda kararsız kalacak bir duruma gelebiliriz. Bu nedenle, “karanlıkta kimsek, belki de en çok o kişi olduğumuzu” söyleyebiliriz. Bu durum bizi iki temel soru karşı karşıya bırakır: “Karanlık insanları eşitler mi, yoksa sadece maskeleri mi düşürür?” İki sorunun cevabı da belki aynıdır. Fiziksel ve sosyal maskeler düştüğünde hepimiz aslında benzer temel ihtiyaçlara sahip kişiler haline geliriz. Daha önemlisi karanlık, kim olduğumuzu değiştirmeyip sadece benliğimizi gizleyen maskeleri ortadan kaldırır.
Eğer karanlıkta herkes bu kadar benzer tepkiler veriyorsa ve dış görünüşün getirdiği roller silikleşiyorsa, neden ışık açıkken bu kadar çok görünüşe, statüye ve ünvanlara göre hüküm veriyoruz? Bu durum, toplumdaki bir çelişkiyi de gözler önüne seriyor. Belki önemli olan, ışık açıkken kim olduğumuz kadar, ışık kapandığında da nasıl davrandığımızdır. Çünkü gerçek karakterimiz, bizi izleyen kişiler olmadığında ortaya çıkar. Karanlıkta sergilediğimiz davranışlar, belki de aslında kim olduğumuzu gösterir.
Kaynakça
Gergen, Kenneth J., et al. Deviance in Dark. Works, Web.
Demircioğlu, Zeynep. İletişim Sürecinde Amaç ve Niyeti Farklılaştıran Egemen Bir Öge Olarak Maske. 15 Jan. 2015, Web.
Erdoğan, Mehtap, and Celalettin Vatandaş. Bireysel ve Toplumsal Dışlanma Pratiği: Önyargı ve Ayrımcılık. 26 May 2020, Web.


