Sanat dünyamız oldukça destansı aşklara şahit olmuştur. Bu aşklardan biri de şüphesiz Bedri Rahmi ve Mari Gerekmezyan‘ın aşkı olmuştur. Bedri Rahmi’nin uğruna Karadut şiirini yazdığı yasak aşkı… Birçok bedelin ödendiği bu aşk üçgenini sizin için derinlemesine irdeledik.
Bedri Rahmi Eyüboğlu

Bedri Rahmi Eyüboğlu, 1911 yılında Trabzon‘un Görele ilçesinde dünyaya geldi. Beş kişilik bir memur ailesinin oğlu olan Bedri Rahmi, Trabzon Lisesi‘nden mezun olduktan sonra resim öğretmeni olarak çalışmaya başladı. Öğretmenliği döneminde resim tutkusunun peşinden giden Bedri Rahmi, İstanbul Üniversitesi Güzel Sanatlar Akademisi‘ne (Mimar Sinan) girdi ve 1931 yılında diplomasını dahi almadan kendini geliştirmek için Fransa‘ya abisinin yanına gitti. Bedri Rahmi burada Gauguin, El Greco, Cézanne, Matisse, Braque, Chagall gibi usta isimlerin resimlerinden etkilendi; eserleri ve uyguladıkları teknikleri inceleme fırsatı buldu.
Fransa yıllarında, daha sonraları Eren adını alacak olan, Rumen uyruklu ressam eşi Ernestine Leton ile tanıştı. Çift bir süre sonra birlikteliklerini evlilikle taçlandırdı ve tekrar Türkiye’ye döndü. Sanatçı çift ülkeye döndükleri ilk yıllarda Anadolu’yu gezdi, Anadolu ve Anadolu insanını tuvale aktardı.
Karadut’la İlk Temas

Bedri Rahmi, 40’lı yılların başında Güzel Sanatlar Akademisi’nde asistanlık yapmaya başlar. Tam da bu yıllarda Heykel Bölümüne bir misafir öğrenci katılır, Bedri Rahmi’nin Karadut’u: Mari Gerekmezyan…
O yıllarda İstanbul Üniversitesi felsefe bölümünde öğrenim gören Mari, daha sonralarını sanata olan tutkusunu bastıramaz ve heykel bölümüne misafir öğrenci olarak katılır. Mari ülkemizin ilk kadın heykeltıraşlarından biri olur. O, sanata olan tutkusunun peşinden koşarken gerçek aşkı Bedri Rahmi’yle tanışır. Bu tanışıklık kısa süre içerisinde tutkulu bir aşka dönüşür.
Bedri Rahmi ve Mari ilişkilerini gizleme gereği duymaz ve aşklarını sanatları aracılığıyla da ilan ederler. Bedri Rahmi sevgilisinin portrelerini çizer, ona şiirler yazar; Mari ise Bedri Rahmi’nin büstünü yapar.

Bu tutkulu aşk devam ettiği sırada Bedri Rahmi hali hazırda Eren Hanım‘la evlidir. Bedri Rahmi ne sevgilisi Mari‘den ne de eşi Eren Hanım’dan vazgeçemiyordu. İlişkinin en başından beri haberdar olan Eren Hanım bu süreçte çokça yıpranmıştı. Fakat torununun “Evliğinden vazgeçemiyor, onu kaybetmemek için bir köşeye bunu atıyor ama hep de acısını hissediyor maalesef.” cümlesinden Eren Hanım’ın ne denli çetrefilli bir durumun içinde olduğunu tahmin etmek zor değil. Eren Hanım, eşinin ölümünden sonra oğluna da itiraf ettiği gibi, bu aşk üçgenine annelik içgüdüleriyle katlanıyordu. “Kan kusup kızılcık şerbeti içtim.” diye dile getirmiştir o yıllardaki acısını. Ve bu acıyla hiç durmadan üretmiştir.

Sanat camiasında da hızla yayılan üçgenin diğer bir mağduru ise şüphesiz Mari‘ydi. Ataerkil bir toplumda evli bir adamla birlikte olmanın bedelini oldukça ağır ödeyen Mari hem yaşadığı yasak aşk hem de Ermeni kimliğinden ötürü sosyal çevrede ve sanat camiasında dışlanıyordu. Sadece Türkler de değil Ermeni Cemiyeti de Mari’ye yaşadığı yasak aşk yüzünden sırt çevirmişti. Bir yalnızlaştırılma politikası uygulanan Mari, sadece kadın kimliğine değil sanatçı kimliğine karşı da büyük bir ambargo altındaydı. Mari’nin heykelleri ödüller alıyor, heykellerin adları geçiyor fakat Mari’nin adı bir günah gibi anılmıyordu. Mari gerek kadın kimliğine aldığı eril söylemler gerek sanatına uygulanan müthiş ambargo gerek toplumsal yalnızlaştırma politikalarına rağmen dik durmaya çalışmış; aşkından vazgeçmemiştir. Dik duruşun altında acı çeken, bunalımın pençesindeki Mari, çareyi ortak bir arkadaşları olan Fred Gross‘la formalite bir evlilik yapmakta bulmuştur. Mari bu evlilik sayesinde duyduğu hakaretleri ve sanat camiasının ambargosundan bir nebze olsun kurtulabileceğini düşündü.
Bu ağrılı süreçte üçgenin iki ferdi olan kadınlar, aynı adama aşık olsalar da hiçbir zaman bir çatışmaya girmemiş, birbirlerinin yerini almaya çalışmamışlardır. Her şeye rağmen öz saygılarını korumuş, birbirlerine saygısızlık etmemişlerdir. Tıpkı Bedri Rahmi‘nin her iki kadının sanatına ve sanatçı kimliğine yüceltmeler yaptığı gibi, Eren ve Mari‘de birbirlerinin kadın kimliğini ezmeden yaşamaya çalışmışlardı.
Mari’nin Hastalığı

Yaşadığı psikolojik şiddet Mari‘yi dipsiz bir bunalıma sürüklemişti. O yıllarda öğretmenlik yapan Mari, bunun yansımasını yavaş yavaş fiziksel olarak da görmeye başlamış; yaşadığı yoksulluk, içinde bulunduğu ruhsal durum Mari’nin tüberküloza yakalanmasına sebep olmuştur. Biricik “Karadut”unun hastalığını duyan Bedri Rahmi oldukça sarsılmış ve sevgilisine koşmuştur.
Bedri Rahmi, sevgilisinin tedavisi için önemli tablolarını yok pahasına satar fakat İkinci Dünya Savaşı sıkıntıları yüzünden Mari gerekli ilaçlara kavuşamıyordu. Bedri Rahmi’nin tüm çabaları, sevgilisini yaşatmak için verdiği müthiş mücadele bir gün son buldu. Mari Gerekmezyan 1947 yılında henüz 34 yaşındayken dünyaya gözlerini yumdu. Kısacık ömrüne on beş eser ve bugün hala konuşulan tutkulu bir aşk bir sığdırdı. Son derece yetenekli ve üretken bir sanatçı olan Mari, yaşadığı aşk ve etnik kimliğinden ötürü maruz kaldığı ambargonun bir sonucu olarak var olan potansiyelini gösteremedi.
Karadut‘un Bedri Rahmi‘yle olan aşkından geriye ise resimler, büstler, şiirler ve bu aşkın belgeleri olan mektuplar kaldı. Bu mektuplar, hasretli bekleyişleri ve aşkını anlattığı satırlardan oluşuyordu.

Canım Çebişim,
Belki eski günleri hatırlarsın da sokağın başında beni beklersin diye deli gibi arkandan yokuştan aşağı koştum, fakat kayıp olmuştun. Saatlerce siluetini aradım, nafile. Her gölge beni aldatıyordu. Benim canım Çebişim! Canım Çebişim! Canım Çebişim! Canım Çebişim! Çebiş, hemen seni özlemeye başladım bile.
Susadım
Mari sevgilisi Bedri Rahmi’ye mektuplarında sıklıkla “Cebiş” diye seslenirdi. Orta Anadolu’da keçi yavrularına denilen Cebiş; Anadolu görevi sırasında Bedri Rahmi’nin diline dolanmıştı. Elbette oradan da sevgilisi Mari’nin diline… Mari mektubun sonunda ise Bedri Rahmi’nin “Susadım” şiirine atıfta bulunur.
Susadım
Üç tane elma soydular, üç tane portakal
Nafile
Bir bardak suyun yerini tutmadı
Acıktım
Kuş sütü, kuru üzüm getirdiler
Nafile
Bir çimdik somunun yerini tutmadı
Seni düşündüm sevgilim şükrederek
Su gibi aziz olasın her daim
Ekmek gibi mübarek
Bekleyen Eş

Bedri Rahmi, Mari‘nin vefatından sonra yıkılır. Yaşadığı acıyı bir nebze olsun unutabilmek için kendini içkiye verir. O yasını tutarken eşi Eren Hanım yine tüm sükunetiyle bekler onu. Bedri Rahmi sonunda evine döndüğünde ise Eren Hanım yine tüm anaçlığı ve şefkatiyle sarmalar onu. Hiç gitmemiş gibi sevmeye devam eder. Ama unutmaz…
1949’ta Büyük Kulüp‘te dostlarıyla oturdukları bir sırada Bedri Rahmi‘den şiir istenir. Bedri Rahmi ayağa kalkar ve şiirini okur:
Karadutum, çatal karam, çingenem
Nar tanem, nur tanem, bir tanem
Ağaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın a gülüm
Günahımsın, vebalimsin.
Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
Yoluna bir can koyduğum
Gökte ararken yerde bulduğum
Karadutum, çatal karam, çingenem
Daha nem olacaktın bir tanem
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın
Bedri Rahmi şiirini okurken gözlerinden yaşlar süzülür. O gece masadaki herkes bu gözyaşlarının sebebini çok iyi bilmekteydi. Bu şiir yanında oturan eşi Eren Hanım‘a değil sevgilisi Mari’yeydi. Bedri Rahmi hala sevgilisinin aşkı ve yasıyla yaşıyordu. O geceden sonra Eren Hanım bir süre için Paris’te yaşamaya karar verir ve mektubunda eşine o geceyi hatırlatır:
“Canuşkam,
Kulüpte bir gece, şiir okumuştun, hani! Hatırladın mı? Gözlerinden, birden yaşlar döküldüğünü görünce içimin karardığını hissetmiştim. Sesin, nasıl titremişti. Hey! Bütün bunları hatırlıyor musun? Sanki böğrüme, kızgın bir ütü yapışmış gibi olmuştum. O gece… Senin seneler sonra bile olsa yanıp tutuştuğunu anlamıştım! Bedri’nin ruhuna, insan üstü bir gücün acıyıp, ona güç vermesi için dua etmiştim. Ruhunun çektiği acıları Allah dindirsin. Allah sana resim yapma sevinci versin ve bizim yanımızda yaşamaktan, mutluluk duyabilmeni sağlasın.
Eren.”
Bir süre ayrı yaşadıktan sonra bir gün Eren Hanım‘ın dileği gerçekleşir ve eşi sonunda onlara döner. O günden sonra Bedri Rahmi‘nin 1974’teki ölümüne kadar sanatlarını birlikte icra ederler. Vefatından sonra oğlunu karşına alan Eren Hanım, “Babanı uğurladık, ama şunu bil ki ona çok kırıldım. Yaşadığı ilişkiyi unutmadım. Buna katlandımsa, sadece senin hayatın kararmasın diyedir.” der. Eren Hanım o günden sonra bir daha bu konu hakkında konuşmaz.
Kaynakça
- Yemez. Öznur. “Bir Aşkın Gölgesinde Bir Yaşam: Mari Gerekmezyan’ın Hastalığının
Sanatı ve Kişiliği Bağlamında İrdelenmesi“. The Journal of Academic Social Science Studies. 14.87(2021):121-133. Web. 23.05.2024 - “Bedri Rahmi Eyüboğlu”. Eyüboğluonline. Web. 22.05.2024
- “Yasak Aşk: Bedri Rahmi Eyüboğlu ile Mari Gerekmezyan | Yazan Yasemen Çavuşoğlu”. Arttv. Web. 22.05.2024
- “Bedri Rahmi’nin Ermeni sanatçı Mari’ye yazdığı aşk mektupları ortaya çıktı”. T24. Web. 22.05.2024
- “Bedri Rahmi Eyüboğlu”. Antoloji. Web. 23.05.2024