2 Temmuz 1993 Cuma. Diğer bir adıyla “Kanlı Cuma”. Bu tarihte Sivas’ta şehir merkezinde bir grup kalabalık tarafından bir otelin yakılması ile 35 kişi diri diri yanarak can verdi. O otelin adı Madımak Oteli idi. Cumhuriyet tarihimize kara leke olarak düşmüş bu olayın adı da Madımak Katliamı.
Aslında her şey 1 Temmuz 1993’te hızlı bir şekilde plansız yapılmış bir televizyon söyleşisi ile başladı. Sivas’ta Pir Sultan Abdal için 1 haftalık şenlikler başlamış ve birçok aydınımız oraya konuk olarak gitmişti. Paneller konserler vs. düzenleyerek Pir Sultan Abdal anılacaktı. Şenliğin onur konuğu ise Aziz Nesin’di. Pir Sultan’ın değerleri koruyan bir başka deyişle Pir Sultan Abdal’ın mirasçısı olarak anılıyordu Nesin. Bunun yanında Aziz Nesin şenlikten kısa bir zaman önce Salman Rüşdi’nin “The Satanic Verses” kitabını Türk okurlarıyla buluşturmuştu. Türkçe ismi “Şeytan Ayetleri” olan bu kitap ülkenin bazı radikal kesimleri tarafından oldukça büyük bir tepkiyle karşılanmıştı.
İşte o gün o şenlikte de bir muhabir halkın içinde Aziz Nesin’e sorular soruyor, cevap vermesi için sıkıştırıyordu. Daha sonra bu olayların fitilini ateşleyen o konu yani Şeytan Ayetleri kitabı ve dine dair bazı sorular muhabir tarafından Aziz Nesin’e yöneltilmişti. Aziz Nesin “Bakın ben bu sözlere inanmıyorum. Buna inanmak için deli olmak lazım.” ifadesini kullanması ile zaten üstünde olan gözleri daha çok üstüne toplamış ve büyük bir çoğunluğun baskı ve nefret söylemlerine maruz kalmıştı.
Olanlar oldu ve o gece basında Aziz Nesin’in o sözleri abartılarak yayıldı. Halkın büyük bir çoğunluğu Aziz Nesin’e zaten öfke ve kin dolu iken bu abartılarak yayılan söylemlerde üstüne eklenerek halkın çok daha büyük tepkisini topladı. Aziz Nesin’e dair gazetelerde bildiriler basıldı, şahsına yönelik hakaret içerecek boyutta ağır manşetler atıldı.
Artık halk 2 Temmuz sabahı yavaş yavaş sokaklara çıkmaya başlamış ve saatler ilerledikçe kalabalık giderek artmıştı. “Şeytan Aziz!” “Vali İstifa!” sloganları eşliğinde yürüdüler ve Sivas Kültür Merkezi’nin oraya vardıklarında kültür merkezini taşlamaya başladılar.
Bir kitle psikolojisi oluşmuş, öfke ve nefret arttıkça kalabalıkta artmaya başlamış ve artık sloganlar çok farklı bir hale bürünmüştü. Bu çılgın kalabalık Madımak Oteli’ne doğru yürüyordu, amaçları Aziz Nesin’e had bildirmekti. Madımak Oteli’ne vardıklarında oteli taşlamaya “Şeytan Aziz!” diye bağırmaya başlamışlardı. Aziz Nesin o anlarda yaşadıklarını şöyle dile getirir: Korkunç bir öfke ve beni linç etmek isteyen bir kalabalık vardı. Ne yapacağımı bilemedim Erdal İnönü’yü aradım ve ona “Kırılan camların atılan taş ve sopaların, sloganların sesinin duyuyor olmalısınız. Bize yardım etmeniz gerek, bizi buradan çıkarmalısınız.” dedim Erdal İnönü’de bana “Hiç merak etmeyin gerekli tedbirleri aldık” diye bir cevap vermiş hızlıca telefonu kapatmıştı.” Bu konuşmanın ardından askerler otelin önüne gelmiş ve kalabalığın “Allahsızları asker koruyamaz!” sloganlarıyla karşı karşıya kalmışlardı. Komutan askerlere bir şeyler söylemiş ve oradan hızla uzaklaşmıştı.
Askerlerin gelişi kalabalığı durdurmaya yetmedi ve her şey giderek daha korkunç bir hal almaya başladı. Artık geri dönülmez bir duruma gelinmiş ve otel ateşe verilmişti. Aziz Nesin’in kadim dostu Lütfü Kaleli “Dışarıdan “cehennem ateşi bu!, Allah bu ateşi otelin tüm odalarına yaysın!, yak yak!” gibi sesler duyuyorduk fakat otelin yakıldığına bir an için ihtimal vermek istemedik” ifadelerini kullanmıştır bir röportajında. Kaleli bu sözlerin ardından şunları da ekler “Biz beşinci kattaydık. Sıcaklığı hissettikçe tedirginliğimiz artıyordu. Aziz Nesin bana “Ne yapıyoruz Lütfü” diye sordu ben de “Ölüyoruz abi” dedim. Bir an için durdu o zaman iyi bir ölüm sergilemeliyim diyerek yatağa uzandı. Uzanırken şunları söyledi “Böyle bir ölümü hiç düşünmemiştim.” Aziz Nesin ise o anları şöyle anlatır: “Ölüm korkusundan kıvranıyordum fakat köşede büzüşmüş bir adam olarak ölmek istemiyordum. O an tüm düşüncem buydu.”İtfaiye gelmiş hem yangına müdahale etmesi hem de oteldekileri kurtarması gerekiyordu. Aziz Nesin o anları şu şekilde anlatır: “Benim Aziz Nesin olduğumu fark etmediler. Beşinci kattaydım ve karanlıktaydım. Beni Komiser sanmışlardı.” Fakat bu çok fazla uzun sürmemiş ve komiser olmadığını hemen anlamışlardı Nesin’in. Sözlerine şu şekilde devam eder Nesin “Ondan sonra bir merdivenden inmeye başladım. Lütfü Kaleli beni bir merdivene koydu. Fakat o kadar gücüm yoktu ki otura otura iniyordum o merdivenlerden. Çok zor indim. Ardından aşağıdan yukarıya bir itfaiye eri geldi o an sandım ki beni kurtaracak. Tam merdivenin ortasındayken İtfaiye eri bana vurmaya başladı. Bileğimden yakalayarak hakaretler savurdu. Sonra beni birden çekerek o topluluğun içine attı. Yere düştüm. Ben yerdeyken bayağı dayak yedim, başım kanadı. Polis arabasına kadar sürüklediler beni. Sonra hiç beklemediğim bir şey oldu ve bir polis beni arabasına alarak oradan uzaklaştırdı, hastahaneye götürdü.”
3 Temmuz sabahın erken saatlerinde yangın söndürülmüş ve o koca binadan geriye sadece küller kalmıştı. Otelin içinde bulunan aydınlarımızla beraber 35 ayrı nefes diri diri yanarak can vermiştir. Bu 35 nefesin isimleri ise; “Muhlis Akarsu (45 yaşında, sanatçı) Muhibe Akarsu (45 yaşında, Muhlis Akarsu’nun eşi), Gülender Akça (25 yaşında), Metin Altıok (53 yaşında, şair, yazar, felsefeci), Mehmet Atay (25 yaşında, gazeteci, fotoğraf sanatçısı), Sehergül Ateş (30 yaşında), Behçet Sefa Aysan (44 yaşında, şair), Erdal Ayrancı – (35 yaşında),Asım Bezirci (66 yaşında, araştırmacı, yazar),Belkıs Çakır (18 yaşında), Serpil Canik (19 yaşında), Muammer Çiçek (26 yaşında, aktör), Nesimi Çimen (62 yaşında, şair, sanatçı), Carina Cuanna Thuijs (23 yaşında, Hollandalı akademisyen),Serkan Doğan (19 yaşında),Hasret Gültekin (22 yaşında şair, sanatçı), Murat Gündüz (22 yaşında), Gülsüm Karababa (22 yaşında), Uğur Kaynar (37 yaşında, şair), Asaf Koçak (35 yaşında, karikatürist), Koray Kaya (12 yaşında), Menekşe Kaya (15 yaşında), Handan Metin (20 yaşında), Sait Metin (23 yaşında), Huriye Özkan ( 22 yaşında), Yeşim Özkan (20 yaşında), Ahmet Özyurt (21 yaşında), Nurcan Şahin (18 yaşında), Özlem Şahin (17 yaşında), Asuman Sivri (16 yaşında), Yasemin Sivri (19 yaşında), Edibe Sulari (40 yaşında, sanatçı), İnci Türk (22 yaşında), Ahmet Öztürk ( 21 yaşında), Kenan Yılmaz’dır. (21 yaşında)”
Bu kara lekenin üstünden bugün tam 27 yıl geçti ve belki de çıkan yangın fiili olarak sönse de yüreklerimizde yanmaya devam ediyor. Yüreğimizde yanmaya devam eden bu yangınla Söylenti ailesi olarak #UnutMADIMAKlımda diyor ve tek tek bu 35 nefesi saygı ve rahmetle anıyoruz.
Kaynakça
1960’tan Günümüze Türkiye’nin Tarihi, Suavi Aydın, Yüksel Taşkın, İletişim Yayınları, 6. Baskı 2018, İstanbul
youtube.com/32.Gün Arşivi